İslâm dininde imanın şartlarından birisi de, istisnasız bütün peygamberlere (aleyhimüsselâm) inanmaktır. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de, “Her ümmetin bir peygamberi vardır. Peygamberleri geldiği zaman, aralarında adâletle hükmedilir, onlara asla zulmedilmez”(2) buyurarak, her kavme bir peygamber gönderdiğini açıklamıştır.
Peygamberler Hz. Allah ile kulları arasında birer vâsıtadırlar-vesîledirler. Onun emir ve yasaklarını kullara tebliğ ederler. Onlara, dünya ve âhiretteki menfaatleriyle ilgili olan, fakat mahiyetini kavramaya düşüncelerinin kafi gelmediği hususları haber verirler.
Bir başka ifadeyle, Cenâb-ı Hak insanların din ve dünya işleriyle ilgili olarak ihtiyaç duydukları hususları açıklamak; iman ve tâat sahiplerini cennet ve sevapla müjdelemek, kâfirleri ve günahkârları da cehennem ve ceza ile korkutmak için peygamberler gönderir.(3) Onlar, peygamberlik davalarında doğru olduklarını isbatlamak için Allâh’ın izni ile bir takım mucizeler gösterirler. Peygamberlerin gösterdikleri mucizeler çoğu kez içinde yaşadıkları devirde revaçta olan ve bir başkasının yapamayacağı hârikulâde şeylerdir. Hz. Mûsa’nın asâsının ejderha oluşu, Hz. İsa’nın hastaları iyileştirmesi, Hz. Muhammed’in (salavâtullâhi aleyhim ecmaîn) Ay’ı şehâdet parmağıyla ikiye bölmesi gibi.