Gönderen Konu: Stubbs the Zombie: Rebel Without a Pulse  (Okunma sayısı 884 defa)

Çevrimdışı Force23

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 32.652
  • Puan 334
  • Cinsiyet: Bay
  • !!ƒяєєѕтуℓєя!!
    • Profili Görüntüle
Stubbs the Zombie: Rebel Without a Pulse
« : 10 Ağustos 2007, 22:03:15 »
Edward Stubblefield (Stubbs), 1933 yılında hayatından gayet memnun bir şekilde ticaretle uğraşarak geçimini sağlarken, nedenini bilmediğimiz bir olaydan ötürü acımasızca öldürülür ve Pennsylvania'da mezarlık olmayan, ortalık bir yere gömülür. Bundan yıllar sonra, 1959 yılında; dönemin zengin iş adamlarından Andrew Monday, Pennsylvania üzerine geleceğin teknolojisini içinde barındıran Punchbowl isimli özel bir şehir kurar. Bu şehirde uçan araçlardan üst düzey tramvaylara, rehber robotlardan elektrikli çelikten oluşan bileklikleri bulunan polislere kadar her türlü teknolojik harika bulunmaktadır. Bir gün, mezarı bir rastlantı ya da şanssızlık sonucu Punchbowl üzerinde bulunan Stubbs, derin uykusundan uyanmaya karar verir ve Punchbowl'da insanlara hayatı zindan etmek üzere hortlar ve zombi olur. Yani oyunumuz bir nevî geçmişten gelen zombinin teknolojik bir ortamda olmalarına rağmen insanların zombilere karşı çaresiz oluşunu konu alan bir oyun ve biz de bu oyunla birlikte oyun tarihimizde ilk defa zombi olmayı tatmış oluyoruz. Bilirsiniz, her yıl piyasaya 1-2 tane zombi konulu oyun çıkar ve biz hep insan olup gözü dönmüş zombilerden kaçmaya çalışırız. Bu kez ise, zombi biz oluyoruz ve ne neymiş, zombilerin gözünden dünya nasılmış onu anlıyoruz. Küçüklüğümden beri zombi olmak istemişimdir de belki öldükten sonra dünyaya geri dönmeme izin vermezler diye intihar edememişimdir zaten...

  Genel olarak konuyu özetleyen bir giriş videosu olmaksızın başlayan oyunda zırank diye ortalık bir çayırdan, mezarımızdan çıkıyoruz ve Punchbowl'daki rehber robotlardan birinin yardımıyla oyuna yavaş yavaş ısınıyoruz. Oyunun ilerleyişi, beyin yemek ve yediğimiz beyne sahip olan insanlardan bir zombi ordusu kurarak şehri daha kolay katletmek şeklinde. Sürekli aynı düzende oyuna devam edip önümüze sunulan fakat ne idüğü belirsiz görevleri birer birer geçiyoruz. Açıkçası beyin kemirmek beni bir süre sonra sıktı, hâtta bir aralar oyun sırasında bayılacak gibi oldum fakat yine de siz sevgili Gamerbug ziyaretçilerine oyun hakkında daha iyi bilgi vermek için pes etmedim, beynim ve yüreğimle savaştım ve oyunu daha uzun süre oynadım. Ha bitirebildim mi, hayır; o başka mesele. Her neyse, dediğim gibi oyun monoton bir şekilde beyin yiyip etrafta dolaşmaktan ibaret ancak her şey bu kadar basit değil, beyin yeme olayını eğlenceli hâle getiren birkaç ayrıntı da var. Mesela, düşmanlarımızın gittikçe daha güçlü hâle gelmesi ve bizim de aynı şekilde gittikçe özel güçlerimize kavuşarak daha güçlü hâle gelmemiz. Yumruk veya tekme atıp beyin yemek dışında dört adet özel gücümüz bulunuyor. Bunlardan biri arka tarafımızdan gaz çıkararak çevremizdeki insanları etkisiz hâle getirip daha kolay beyin emmemizi sağlayan gücümüz, biri pankreas mı yoksa apandisit mi bir türlü karar veremediğim organımızı bomba niyetiyle fırlatarak gaz etkisiyle zombileştirme niteliği, biri daha kolay ve sessiz hareket etmemiz için kolumuzu vücudumuzdan ayırıp etrafta onunla gezebilme yeteneği, sonuncusu da kellemizi koparıp bowling topu gibi kullanarak yolumuza çıkan insanları etkisiz hâle getirme özelliği. Özellikle elimizi kendimizden ayrı bir şekilde kullanabilme gücümüz oyunda bir tarafa sıkıştırıldığımız zamanlarda veya kapalı bir kapıyı açmamız gereken vakitlerde çok yararlı olabiliyor, çünkü kolumuz bir böcek gibi duvarlarda ve tavanlarda da gezebiliyor, her türlü yere ulaşabiliyor. Ayrıca bu eli herhangi bir insan ile iliştirdiğimizde de o insanı sanki bizmişiz gibi kontrol edebiliyoruz. Kafamızı bowling topu niyetine kullanabilmemiz de kalabalık insan ordularıyla karşılaştığımızda oradan daha kolay çıkabilmemiz için bize çok yardımcı oluyor fakat keşke kafamızı fare yerine klavyenin yön tuşlarıyla kontrol etseydik. Fare ile kullanınca da gayet zevkli fakat eminim yön tuşlarıyla çok daha keyifli hâle gelecekti. Neyse, olan olmuş artık, buna da şükür. Tüm bu özel güçlerimizi depo etmemizi ise yediğimiz beyinlerden alınan enerjiler sağlıyor.

   Biz bu kadar gelişip insanları çeşit çeşit özelliklerimizi kullanarak zombiye dönüştürürken, insanlar hiç gelişmiyor mu, onlar hiç oyunu zorlaştırmıyorlar mı? Tabiî ki zorlaştırıyorlar. Oyunun başlarında silahsız ve korumasız insanlarla karşılaşıp onları kolaylıkla zombiye dönüştürerek ordumuza katıyoruz fakat daha sonra karşımıza silahlı polisler, coplu ve korumalı çelik kuvvetler gelince işimiz zorlaşıyor. Hele hele daha sonra lazer ışını kullanan bilim adamı benzeri profesörler, eli sopalarla ve baltalarla donatılmış sivil insanlar ve resmen Nazi ordusunu andıran askerî birlikler tarafından yok edilmeye çalışılınca, işimiz bayağı bir zorlaşıyor. Böyle çok zorlandığımız zamanlarda ise yapmamız gereken şey, ıslık çalarak tüm zombi ordumuzu toplamak ve sanki dünya üzerinde var olan bir orduymuş gibi Punchbowl halkıyla dişe diş savaşmak.

   Zombi hareketleri ve sanal bellek konusunda oyun hiçbir şekilde hayal kırıklığı yaratmıyor. Zaten oyun henüz çıkmadan önce zombilerin akıllara kazınmış olan uyuşuk zombiler gibi olmayacağı, çok daha hareketli ve atletik olacağı Wideload tarafından duyurulmuştu ve öyle de oldu. Kontrol ettiğimiz baş zombi Stubbs'ın hareketleri çok hoş ve kullanışlı. Kaykıla kaykıla, tek ayağımızı yere sürerek spastikler gibi yürümemiz bizi biraz yavaşlatsa da oyun sırasında bir dezavantajımızın olmasına yol açmıyor. Beyinlerini yiyerek zombiye dönüştürdüğümüz silah arkadaşlarımızın (!) sanal bellekleri de bir zombi için gayet iyi. Millete saldırmayı bırakıp daha önce zombiye çevirdiklerimizin onlara saldırmalarını izlediğimizde görüyoruz ki hiç de salak suluk hareketler yapmıyorlar, adam gibi beyin emiyorlar. Zombi olarak ölmemiz ne kadar saçma olsa da, her oyunda olduğu gibi maalesef  Stubbs The Zombie'de de ölüm var ve çok darbe yedikten sonra ölüyoruz. Bizde olmasa bile, diğer zombiye çevirdiğimiz insanlarda ikiye bölünme, kafasız yaşama gibi tuhaf özellikler bulunuyor. Yerde sürünen bir gövde görünce gülmemek mümkün değil. Zaten oyun kanlı ve vahşi bir oyun gibi görünmesine rağmen tatlı bir oyun olarak hazırlanmış. Beyin emme sahnelerinde, ölümlerde en az BloodRayne'deki kadar kan efekti bulunuyor fakat kan efektlerinin görüldüğü sıralarda yapılan espriler vahşeti biraz olsun örtüyor. Kolunu koparttığınız bir adam "Olamaz o benim en sevdiğim kolumdu!" gibi rezil bir espri yapabiliyor ya da beynini emmek üzere olduğunuz karakter "Benim karım ve çocuklarım var!" diyebiliyor. Bunlar her ne kadar klasik rezil Amerikan esprileri de olsa, oyunun vahşi havasını biraz yumuşatıyor. Zombiye dönüşen kişiler şayet polis ise silah kullanamıyor, işte bunu beğenmedim. Oyunun az rastlanan birkaç eksisinden biri de bu, adalet yok!

  Silah ve araç konusunda oyun bir savaş oyunu olmadığı için fazla çeşitlendirilmeye gidilmemiş ancak yine de bu konuda yeteri kadar ayrıntıyı oyunda bulabiliyoruz. Adını bilmediğim yeni nesil bir ulaşım aracı, cip, tank gibi araçlar kullanabilirken, elimizi bir polise yerleştirdiğimizde de gayet gerçekçi bir şekilde polisin basit silahını kullanabiliyoruz. Ayrıca zombiyken birinden aşırdığımız kol parçalarını sopa olarak kullanabiliyoruz.

    Tüm bu kan efektleri ve parçalanma efektlerinin bütününün asıl güzelliği ve gerçekçiliği ise, oyunda Havok motorunun kullanılıyor olmasından kaynaklanıyor. Biliyorsunuz, Havok motoru Half Life, HALO gibi oyunlarda kullanılan ve müthiş parçalanma efektlerine şahit olmamızı sağlayan kaliteli bir motor. Bu sayede kan ve delik teşik olma konusunda grafiksel açıdan oyun hiçbir sorun yaşamıyor. Genel atmosfer ve grafik olarak ise yeşil ton tercih edilmiş. Nedeni zombisel bir hava yakalamak olsa gerek, ara videolar dışında oyunu hep yeşilimtrak bir ekranda oynuyoruz. Acaba bunun nedeni benim ekran kartımdan kaynaklanan bir sorun mudur, oyunun ayarlarından mıdır diye telaş ederken anladım ki yapımcılar oyunu böyle yapmışlar. Zaten bunun böyle olacağını daha önce de açıklamışlardı ama ben yine de bir kontrol edeyim dedim, ne olur ne olmaz.

    Çoğunlukla neşeli parçaların kullanıldığı Stubbs The Zombie soundtrack albümü oldukça kaliteli müziklerden oluşuyor ve tartışılmasına pek lüzum yok. Böyle bir zombi oyunundan gerilim verici müzikler, dehşete düşürücü ses efektleri beklenir fakat dedim ya, yapımcılar oyunu şirin bir hava içerisinde eğlendirerek vermeyi amaçlamışlar ve bunu başarmışlar da. Seslendirmeler konusunda da oyunda göze batan hiçbir sorun bulunmuyor, hâtta gayet iyi olduklarını bile söyleyebiliriz. Özellikle bol bol rastlanılan esprilerin söyleniş tarzları, zombilerin "Brainn! Brainn!" diye anıra anıra ilerlemeleri oldukça güzel yapılmış.

    Her zaman insan olup zombilerden kaçtığımız ve sürekli birbirini tekrar eden senaryolardan oluşan oyunlar oynadığımız piyasada böyle farklı ve kaliteli ürünler bulmak fazla kolay olmuyor, onun için aksiyon tarzından hoşlananların kesinlikle tatması gereken eğlenceli bir oyun Stubbs The Zombie: Rebel Without a Pulse. Bir süre sonra hep aynı şeylerin dönüp durması pembe dizi tadı verse de, kesinlikle denemeye değer...
Only God Can Judge Me !!
They''ll Never Take Me Alive

Çevrimdışı Hamza

  • Osc Kurucu
  • 1. SINIF ÜYE
  • ********
  • İleti: 161.423
  • Puan 13008
  • Cinsiyet: Bay
  • Dünyanın En Çok Mesaj Gönderen Üyesi :))
    • Profili Görüntüle
    • Hosting
Stubbs the Zombie: Rebel Without a Pulse
« Yanıtla #1 : 27 Ocak 2008, 16:32:04 »
Paylaşim için Sağol