Gönderen Konu: World in Conflict  (Okunma sayısı 683 defa)

Çevrimdışı melih123

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 12.490
  • Puan 2352
  • Cinsiyet: Bay
    • MSN Messenger - steve_melih@hotmail.com
    • Profili Görüntüle
World in Conflict
« : 30 Aralık 2007, 22:39:12 »
İŞTE ŞİMDİ, SAKLAMBAÇ OYNAMANIN VAKTİ GELDİ


 
Çocukluğuma dair tanıdık bir söz öbeğiydi Soğuk Savaş. Daha, açık ağzımdan süzülen salyamı tutamayacak yaştayken önünde dikildiğim gri ekranda gördüklerim; birtakım toz bulutları, yeşil üniformalı insanlar, bir yerden bir yere giden uçaklar ve kocaman gemilerdi. Kravatlı ve yaşlı amcaların yüzleri hem gergin, hem de sinirliydi. Zaten “savaş” sözcüğü kulağımı acıtacak kadar keskindi; bir de üstüne yetmezmiş gibi “soğuk” diyorlardı. Nasıl bir dünyaya gelmiştim ben böyle?! Sonra büyüdüm... Fırrr... Fırrr... (Kaseti ileri sar.)

Bulunduğum zaman diliminden tüm öğrendiklerimle beraber o yıllara baktığım zaman duyumsadıklarım, yine salyamın akmasına neden oluyor. Ama bu kez bir şeyleri anlayamamaktan dolayı değil; o yılların soğukluğunun günümüz bilimine, sanatına, edebiyatına ve sporuna nasıl yansıdığını idrak etmemden dolayı akıyor salyalarım. İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında Doğu ve Batı Bloğu ülkelerinin arasında başlayan güç gösterisi, hemen hemen bütün dünyayı nükleer bir savaş tehdidi altında bırakmış; bu güç gösterisinin iki başrol oyuncusu olan Sovyetler Birliği ve Birleşik Devletler, halklarını kesintisiz bir paranoyaya boğmuştu. Dünya devletleri de böylece taraf tutmak zorunda bırakılmış ve sonucunda ortaya yay gibi gergin olan bir politik ortam çıkmıştı. 4 Şubat 1945 yılında tarihinde gerçekleşen bu kutuplaşma, 19 Ağustos 1991 yılına kadar tam 46 yıl sürmüş ve tüm dünyayı sıcak savaştan daha fazla etkilemişti. Peki, ya bu savaş soğuk değil de sıcak olsaydı dünya nasıl bir iklime bürünürdü? Yeryüzünü vuran unsur, Soğuk Savaş döneminin politik düzleminde bozulan toplumsal refleksler değil, sıcak savaşın yıkımı olsaydı eğer... Ya tüm dünya birbirine girseydi Berlin Duvarı yıkılmadan hemen önce; ya Sovyet güçleri Amerikan topraklarını işgale kalkışsaydı...

IMAGINE THERE’S NO COUNTRIES…

World in Conflict bir önceki paragrafa gömülü olan tüm “eğer”lerin cevabını monitörlerimizde canlandıran bir RTS. Ama ne RTS... Mikro ve makro yönetimi dengeleyen, sizi asla kaynak yönetimi ile uğraştırmayan, kontrolü tamamıyla bir çeşit “güven” sistemine bırakan, kısacası RTS türüne değişik bir bakış açısı, taze bir soluk getiren müthiş bir oyun World in Conflict. Oyunun daha Tutorial bölümünde bir şeylerin “yeni” olduğunu hissediyorsunuz: RTS oyunlarında kemikleşen “kaynak topla-üs kur-saldır” dizgesi kırılmış bu biiir; oyuncunun, taktik zekasını anlık kararlar ile kullanması sağlanarak savaş ortamı en keskin şekilde yansıtılmış bu ikiii; bir RTS oyununda ender rastlanabilecek karakter-senaryo ilişkisi oldukça derin bir şekilde işlenmiş bu da üüüç. Massive Entertainment, en kurt RTS oyuncusunun bile ezberini bozacak kadar yeni; yeni olduğu kadar da kaliteli bir oyun çıkarmış ortaya.

Oyuna başladığınız zaman, dinamiklere alışmak için kesinlikle es geçmemenizi önereceğim Tutorial bölümü karşılıyor sizi. Burada, kameranın ve birimlerin temel kullanımı sizi oyuna ısıtacak şekilde aktarılıyor. Tutorial bölümü, tek kişilik görevlerin bütünlüğünü bozmamak için inceden Campaign bölümüne yedirilmiş durumda. Yine bu bölümde oyunun can damarı olan “taktik yardım”ı ve “destek birimleri”ni nasıl çağıracağınızı öğreneceksiniz. Tutorial’ın hemen sonrası ise gerçek bir adrenalin bombardımanı...

…IT ISN’T HARD TO DO…

Herhangi bir oyunda sıkılmayı önleyecek; oyuncuyu görevleri yapması için teşvik edecek unsurlar bulunması gerekir. Bu unsurlar oyuncuda birtakım duygular uyandırmalıdır ki oyuncu kendisini hem karakterlere yakın hissetsin, hem de içinde bulunduğu sanal gerçekliğe daha rahat yerleştirebilsin. World in Conflict bir strateji oyunu olmasına karşın sizi oyun içi karakterlere bağlayacak, oyunun rahatça akmasını sağlayacak ara sahnelerle donatılmış. Kısacası, World in Conflict, bu tür bir strateji oyunundan beklenmeyecek çeşitlilikte karakterlere ve özgün bir senaryo aktarımına sahip. Zaman zaman ana karaktere odaklanarak onun ailesi ile olan ilişkisini yansıtıyor, zaman zamansa savaş alanından ilginç ayrıntılar sunarak sizi senaryonun içine iyice gömüyor. Savaşların orta yerinde, patlayan bombalarla birlikte çalmaya başlayan müzikler sadece atmosferi bütünlemekle kalmıyor, sizi her bir askerinize öyle bir bağlıyor ki az önce bahsettiğim ani taktik kararları en verimli şekilde almak için çaba sarf ediyorsunuz ister istemez. Bu tabloya güzel bir fırça darbesi de seslendirme ile atılıyor. Usta oyuncu Alec Baldwin (The Departed, Beetle Juice) tarafından anlatılan hikaye, oyun içi karakterlerin profesyonel seslendirmeleriyle bütünleniyor. Canlı bir şekilde işlenen karakterlerin birbirlerine ve komutanlarına destek için bağırmaları, onların üstlerine doğru sorti yapan uçakların ani kükremeleri, makineli tüfek ve bomba sesleri derken kaybediyorsunuz kendinizi bu savaş kompozisyonunun içinde. Grafiklerin, müziklerin ve elbette oynanabilirliğin başrolleri paylaştığı bu heyecanlı filmin hikayesi de en etkileyici şekilde aktarılmış oluyor böylece. Evet; hem de bir strateji oyununda...

Bu güzel resmi oluşturan ayrıntılara baktığımızda ilk gözümüze çarpan unsur, World in Conflict’in oyuncuyu herhangi bir kaynak üretimi ve yönetimi ile uğraştırmaması. Bunun yerine gayet sağlam temellere oturtulmuş olan bir puan sistemi var. Kazanabileceğiniz puanlar iki çeşit: “Destek birimi puanları” ve “Taktik yardım puanları”. Bu puanları kazanmak ise komutan rolüne soyunan oyuncunun savaş alanında kendisini ne kadar gösterebildiğine bağlı. Bu puan sistemini ben şöyle anlamlandırdım: Gerçek savaşta bir komutan, taktik yeteneğini konuşturup zaferler kazanırsa rütbe atlayacak ve üslerinin güvenini kazanacaktır, öyle değil mi? Aynı mantık çerçevesinde, görevleri nasıl yaptığınıza bağlı olarak puanlarınız birikecek ve emrinize daha fazla destek ve daha güçlü silahlar verilecektir. Bu esnek sistem, sizin taktik zekanızı ödüllendirerek daha güçlü birimlere ulaşmanızı sağlıyor. Destek puanları ile savaş alanına birim ve araç indirebiliyorsunuz. M-16 ile kuşanmış olan bir piyade bölüğünden tutun, ağır ya da hafif zırhlı personel taşıyıcılara, helikopterlerden, tanklara kadar “savaş alanı” denilince akla gelen her türlü birim ve üniteyi savaş alanına çağırabiliyorsunuz. Bunun için öncelikli olarak, haritadaki stratejik bir noktayı güvenceye almak ve o bölge dahilindeki bir yeri “indirme noktası” olarak belirlemeniz gerekiyor. Ardından puanınızın yettiği kadar birim ve üniteyi o bölgeye indirebiliyorsunuz.

…NOTHING TO KILL OR DIE FOR…

Taktik yardım puanları ise -akıllıca kullandığınız takdirde- kaybetmek üzere olduğunuz bir savaşı son anda lehinize çevirmenize yardımcı olacak olan özel kuvvetleri hizmetinizi sunuyor. Bunların arasında, belirli bir alanı bombalamak; hem piyadelere, hem de ağır zırhlı araçlara karşı savaş uçaklarına sorti yaptırmak; büyük bir bölgeyi topçu ateşine tutmak; köprüleri lazer güdümlü füzelerle yıkmak gibi kitle imha seçenekleri bulunuyor. Taktik yardım puanlarını kazanmak ise savaş alanında hangi görevleri nasıl yaptığınıza bağlı olarak hızlı ya da yavaş bir şekilde gerçekleşiyor. Özellikle komutanınızın size verdiği ikincil görevleri yapmak, taktik yardım puanlarının çok daha hızlı gelmesini sağlıyor.
Bu ikincil görevler oynanışa çeşitlilik ve heyecan katacak şekilde planlanmışlar. Ana görevlerin içine yedirilen bu görevler “monotonluk” kavramını oyundan uzaklaştırıyor.

Gerçekçilik ve eğlence unsurlarının birbirine oldukça dengeli bir biçimde yedirildiği World in Conflict’in arabirimini kullanmak ise oldukça rahat. Yönetmeniz gereken birim ve ünitelerinizi rahatlıkla kontrol edebiliyor ve savaş alanını istediğiniz her açıdan görebiliyorsunuz. Oyun sizi herhangi bir kaynak üretimi ve yönetimiyle uğraştırmadığı için tamamıyla savaş içi taktik kararlara odaklanabiliyorsunuz. Zaten işgal altındaki bir kasabada kaynak toplayıp üs kurmaya çalışmak son derece mantıksız olurdu. Size düşen, tüm taktik ve destek puanlarınızı olabildiğince verimli kullanmak ve stratejik noktaları güvence altına almak. Oyunun mikro yönetimi ise hangi birimlerin, hangi düşman birim ve ünitelerine karşı ne kadar etkili olduğunu belirlemek üzerine kurulu. Örneğin; ağır silahlı helikopterler tank ve ağır zırhlı piyade taşıyıcılarına karşı son derece etkili. Ancak bu helikopterler, diğer hava birimleriyle karşılaştıkları zaman bütünüyle çuvallıyor. Birimleri tanımak ve onları uygun yerlerde kullanmak, oynanış sürecinin iskeletini oluşturuyor World in Conflict’te.

…AND NO RELIGION TOO…

Peki, gözlerinizin önünde, devasa bir alanda cereyan eden bir savaşı kontrol etmek ne kadar kolay olabilir? Farenizin tekerleğini yukarıya doğru döndürdüğünüz zaman haritanın bütününü rahatça görebiliyorsunuz; ancak kontrol sisteminin asıl güzelliği kamerayı savaş alanına yakınlaştırdığınız zaman ortaya çıkıyor ki her şeyi en ince ayrıntısına kadar görebiliyorsunuz. Böylece çatışma sırasında birliklerinizi kontrol etmek kolaylaşıyor. Ha, bir de grafikler var tabii ki... Şöyle söyleyeyim: Birkaç yıl öncesine kadar bu grafiklerle FPS oynuyorduk. Haritanın tümüne baktığınız zaman; dağların, denizlerin, ormanların ve binaların akıl almaz bir bütünlük içinde modellendiğini görüyoruz. Özellikle çatışma anlarında ortaya çıkan görüntüler oldukça etkileyici. Yıkılan binalar, topçu ve füze ateşinden sonra yerde oluşan çatlak ve oyuklar, nükleer füze atıldıktan sonra füzenin ardında bıraktığı mantar bulutu... Oyunun her karesi mükemmel görünüyor. Kameranızı herhangi bir birime ya da üniteye yakınlaştırdığınız zaman ise o birimin tüm ayrıntılarıyla modellendiğini göreceksiniz. Düz bir piyadenin bile, tüfeği, matarası, miğferi detaylı bir şekilde resmedilmiş. Yapımcılar “yıkım” kavramını görselliğin başrolüne yerleştirmiş ve bu kavramı hakkıyla resmetmişler.
İşin multiplayer kısmı ise eğlence bakımından tek kişilik campaign’den aşağı kalmıyor. Aynı esnek oynanış, aynı heyecan burada da kendini gösteriyor. Oyunu multiplayer oynarken sekiz kişilik bir takımın parçası olabilir ve bir yandan strateji üretirken, diğer yandan “takım oyunu tadı”nı sonuna kadar yakalayabilirsiniz. World in Conflict’in hızlı ve dengeli oynanışı, multiplayer seçeneklerine de yeni yorumlar getiriyor. Oyun başlarken kaynak toplayıp, ordu üretmekle uğraşmadan direk aksiyona dalabiliyorsunuz örneğin. Ayrıca ordunuz temizlense bile destek puanlarınız sayesinde savaşa devam edebiliyorsunuz. Oyunu tek başınıza oynarken görev yapıları, başarılı olup olmamanız nasıl taktik zekanıza bağlıysa, aynı durum multiplayer modu için de geçerli. Böylece tamamıyla taktiğe ve aksiyona odaklanabiliyorsunuz. Bu arada, belirtmeden geçmeyeyim: Tek kişilik campaign’de herhangi bir Sovyet görevi bulunmazken, multiplayer’da Kızıl Ordu ile oynayabiliyorsunuz.

…IMAGINE ALL THE PEOPLE, LIVING LIFE IN PEACE…

“Hep aynı, hep aynı” diye sayıklayanlardansanız şayet; “Buyurun” diyorum size. Herhangi bir adventure oyunundan pek aşağı kalmayan konu anlatımıyla, kocaman tablonun içinde kaybolmayan ve ustalıkla işlenen karakterleriyle ve en önemlisi RTS türüne yeni bir bakış açısı sunan oynanışıyla World in Conflict, son zamanların en dikkat çeken bombası. Müzikler (Whitesnake gibi baba bir grubun tercih edilmesi müthiş) ve grafiklerle bütünlenen tablo, hemen hemen kusursuz bir oyun manzarası sunuyor bizlere... Ve ben, yine salyalarımı tutamıyorum. Lama mıyım neyim? Tövbe tövbe!

LEVEL NOTU: 96

Çevrimdışı Hamza

  • Osc Kurucu
  • 1. SINIF ÜYE
  • ********
  • İleti: 161.435
  • Puan 13008
  • Cinsiyet: Bay
  • Dünyanın En Çok Mesaj Gönderen Üyesi :))
    • Profili Görüntüle
    • Hosting
World in Conflict
« Yanıtla #1 : 31 Aralık 2007, 22:08:50 »
Paylaşim için saol