Gönderen Konu: Medal of Honor: Pacific Assault (PC)  (Okunma sayısı 489 defa)

Çevrimdışı Force23

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 32.652
  • Puan 334
  • Cinsiyet: Bay
  • !!ƒяєєѕтуℓєя!!
    • Profili Görüntüle
Medal of Honor: Pacific Assault (PC)
« : 02 Ağustos 2007, 22:45:12 »
Altışar kişilik ekiplerden oluşan hücumbotlar karaya çıkarma yaparken başımıza nelerin geleceğini tam olarak bilemiyoruz. Aracımız dalgaları keserek ilerlerken son kontrollerimizi yapıyoruz. Gergin bekleyiş, kıyıdan açılan ateş ile bir anda sona eriyor. Bu noktada botun kontrolü bize geçiyor ve taramalıyı da yöneterek kontrolü alıyoruz. Sol yanımızda uzanmakta olan liman üzerinden bize ateş açan düşmanlara karşılık vermeye çalışıyoruz. Az ileriye düşen gülleler denizde patlamalara neden oluyor. Alev ve duman içerisinde artık atışlarımızdan emin olamadığımız bir anda bizim de botumuz alabora oluyor. Tüm olan bitenin bulanıklaştığı bir anda adamlarımızla denizin içinde ilerlerken buluyoruz kendimizi. Suyun üzerinde oluşan beyaz köpük ve kabarcık grubu yavaş yavaş bulunduğumuz yere doğru ilerliyor. Çok geç olmadığı taktirde, üzerimize gelenin kıyıdaki taramalı tüfeğin saydırdığı mermiler olduğunu anlıyoruz. Ümitsizce bir siper arıyoruz kendimize. Botun içindeki bazı askerlerin cesetleri suyun üzerinde yüzerken nerenin güvenli olabileceğini kestirmek içinden çıkılmaz bir hal alıyor.”
Yaşadıklarımız, Yaşayacaklarınız...

Evet, herkesin merakla beklediği Medal of Honor’ın son halkası, türün sevdiği bir operasyon olarak karaya çıkarma yaparken bir hücumbot üzerinde başlıyor. Olayların yukarıdaki gibi geliştiği MOH’da artık Pasifik Okyanusunda gerçekleşmiş II. Dünya Savaşı temasının bir parçası olacağız.

İster Birinci ister İkinci Dünya Savaşı olsun, bu tarz konular her zaman olduğu gibi yapımcıların imdadına yetişmeye devam ediyor. Kahraman askerlik öykülerini çok çeşitli biçimlerde irdeleyen firmalar bir biri ardına yeni oyunlarını piyasaya sürüyor. Yaklaşık üç yıl önce EA tarafından çıkarılan ilk Medal of Honor ise taraflı tarafsız akıllarda kalıcı yer etmeye hak kazanmıştı. Üç yıl önceki oyunun en büyük artısı şüphesiz sizi kendine bağlayan atmosferiydi. İkinci Dünya Savaşının sert çatışma ortamını oldukça başarılı yansıtılması MOH’ı kendine özgü bir noktaya taşımıştı. Aradan geçen zaman beraberinde teknoloji gelişimini getirirken benzeri pek çok yapımı da ortaya çıkardı. Eski başarısını bir kenara bırakırsak MOH’ın hatta bu konu ve türde karar kılmış herhangi bir yapımcının işi artık oldukça zor. Savaş oyunları defalarca işlendiği için yenilik geliştirmek çok büyük dahilik gerektiriyor. Diğer yandan da FPS için Far Cry, Doom3 ve Half-Life2 gibi rakipler varken en azından onlarla baş edebilecek bir yapım kolay değil. Anlatımı izlenim ve incelemeyi harmanlamaya çalıştığım bu yazıda kısaca girişte bıraktığımız yerden devam edelim.

“Görevimiz kıyıyı temizlemek. Belki de başka seçeneğimiz olmadığı için vızıldayan mermilere aldırmadan ilerlememiz gerekmekte. Tam karşımızda kabinin içinde, ağır makineliyi kullanan adamı vurup devam etmek zorundayız. Onu vurduktan sonra bu boşluğu fırsat bilip adamlarımızla karaya ayak basıyoruz. Yakın mesafede olduğumuz için düşman askeri süngüsünü demirden yapılmış ağır bir mızrak gibi havada tutarak üstümüze çullanmaya çalışıyor. Bir taraftan geriye adım atıp diğer taraftan tüfeğimizle nişan almaya çalışıyoruz. Atış yaptıktan sonra yeniden yükleme yapmamız gerekeceği için boşa kurşun sıkma gibi bir lüksümüz yok. Tüm bunlarla cebelleşirken arkadaşımız düşmanı vuruyor ve biz de botun üzerindeyken gördüğümüz iskelenin kızaklarını siper olarak kullanmış arkadaşlarımızın yanından düşmanı geri püskürtmeye çalışıyoruz. Ancak adamlarımızı bir bir kaybediyoruz. Tam bu sırada bulanıklaşan ekranın içerisinde oluşan bir parlama bizi oldukça gerilere götürüyor.”
Only God Can Judge Me !!
They''ll Never Take Me Alive