Gönderen Konu: Reservoir Dogs  (Okunma sayısı 589 defa)

Çevrimdışı melih123

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 12.490
  • Puan 2352
  • Cinsiyet: Bay
    • MSN Messenger - steve_melih@hotmail.com
    • Profili Görüntüle
Reservoir Dogs
« : 30 Aralık 2007, 22:20:57 »
İçi elmas dolu, küçük, yeşil bir çanta göreniniz oldu mu?


 
“Bu lanet olası bir tuzak değilse nedir? Onca polis nerden çıktı? Bir saniye önce ortada yoklar, bir de bakmışsın her yerdeler. Siren sesi duyan oldu mu? Çünkü ben duymadım. Tek hatırladığım lanet olası kuyumcuya girer girmez Mr. Blonde’un sağa sola ateş ettiği ve çığlık atan kadını vurduğu. Tanrı aşkına buna cidden gerek var mıydı?Lanet olsun! Oyuna getirildik beyler, hem de çok fena...”

Bir Tarantino klasiği, 90’ların unutulmazı, ustaca planlanmış bir soygunun kara mizahla karışık dramatik hikâyesi, Rezervuar Köpekleri... Ortaya o kadar mükemmel bir iş çıkar ki Rezervuar Köpekleri sinema tarihinin unutulmazları arasına girer. Senaryosu, replikleri, karakterleri, sıra dışı kurgusu ile tam bir başyapıttır. Ama izleyiciyi en çok da birbirinden bağımsız karakterleri ve aralarındaki diyaloglar etkiler. İşte şimdi bu karakterlerin yeniden izleyici ile buluşma zamanıdır. Ancak bu sefer beyazperdede değil, konsollarda buluşacaktır sevenleriyle Tarantino ve Rezervuar Köpekleri...

Why am I Mr.Pink?

“Joe tüm ekibi eski bir depoda topladı ve takma isimleri belirledi. Joe hariç kimse kimseyi tanımıyordu ve kesin bir kural vardı. Kimseye gerçek ismini söyleme, kimsenin hakkında kişisel sorular sorma. Bu yüzden grup toplanınca aramızda sadece geyik muhabbeti dönüyordu. Bu arada, tanrı aşkına, neden benim adım Mr. Pink!”

Ve oyun başlar, başlar başlamaz da bir patırtı, bir gürültü. Neler oluyor? Mr. Blue kuyumcuyu soyuyor. Peki nasıl buraya geldik? İşte bu da Tarantino farkı. Bilen bilir, Rezervuar Köpekleri kurgusu ile ün yapan filmler arasındadır ve alışılmış bir kurguyla ilerlemez. Neyse biz Mr. Blue ile soygunumuza geri dönelim. Dönelim de bir soygun nasıl yapılır ki? Sanıyorum ilk önce herkesi etkisiz hale getirmem gerekiyor. Hey sen! Şuraya geç ve ellerini başının üstüne koy. Herkesin duvarın yanında diz çökmesini istiyorum, hemen! Kasiyer masanın arkasına saklanır, müdür desen arka odaya kaçar. Peki ya polisler? Onları hesaba katmamıştım. Lanet olsun! O zaman herkesi öldürelim. Yok… Olur mu öyle şey…_ Ne yapsam ki? Bayan siz gelir misiniz? Evet, evet siz. Arkadaşlarla düşündük, taşındık sizi rehin almaya karar verdik. Derken polis beyler de geldi.

BIRAKIN SİLAHLARI YOKSA REHİNE ÖLÜR!

Polislere “Rehine ölür!” diyorum, “Kıyarız, acımayız!” diyorum, adamlar oralı olmuyor. Ne biçim polis bunlar yahu? Benden günah gitti, rehineye usturuplu iki tane çak da anlasınlar ciddi olduğumuzu Mr. Blue. Derken Mr.Blue, rehinenin kafasını öndeki masaya sertçe vurur. Ya patlat iki tane dedik, sen ne yaptın? Zaten kızcağızın iki gıdım canı vardı. Neyse ki polisler ciddi olduğumuzu anlayıp silahlarını bıraktı. Şimdi duvara doğru yürüyün bakalım. Silahımla işaret ettiğim noktaya doğru ilerleyin. Ellerinizi başınızın üstünde birleştirin ve diz çökün. Rehine fenalaşmadan onu da polislerin yanına oturtalım. Bu rehine tayfası da pek bir çıtkırıldım oluyor üstadım. İster silah zoruyla bir şeyler yaptır (kapı, kilit veya kasa açtır ya da oradan oraya yürüt), istersen rehin al. Rehin alınca nedense yavaş yavaş sağlık, sıhhatleri düşmeye başlıyor ama. Sanıyorum yüksek tansiyon çarpıntı yapıyor. Hiç unutmam bir gün etrafımı SWAT elemanları sarmış, ters bir hareketimi bekliyorlardı. Ben de elimdeki rehineye güvenerek atıp tutuyordum. O sırada rehine fenalaşıp bayılmaz mı? Oradan nasıl sağ kurtuldum anlatamam...

BAM, BAM, BAM!

Böyle bir durumda sizi ancak yüksek adrenalin, yeterli cephane ve sağlam bir duvar kurtarabilir. Soygun anında yaşananlar (polisle çatışmak, rehineleri etkisiz hale getirmek vs.) yavaş yavaş insanın adrenalin seviyesini yükseltir. Sonra öyle bir seviyeye ulaşırsınız ki o an her şey yavaşlar ve görüntüler bulanıklaşır. Birkaç saniye içinde beş kişiyi can alıcı noktalarından vurur, sanki dakikalarca o an sürmüş gibi hissedersiniz. Bu duruma “Bullet Festival” denir. Bazen de gözünüz kararır ve kontrolünüzü kaybedersiniz, elinizdeki rehineye öyle berbat şeyler yaparsınız ki etrafınızda kim varsa sizden korkmaya başlar. Bu etkiye de “Signature Move” denir. Gene hiç unutmam, Mr. Blonde rehinenin birini almış, yarım düzine polise laf anlatmaya çalışıyordu. Birden tüm şalterleri attı ve zavallı rehinenin kulağını oracıkta usturayla kesti. Bunu gören polisler dehşete kapılıp, silahlarını yere bırakıverdiler. Biliyorum çok inandırıcı değil ama oluyor böyle şeyler. Diğer bir tavsiyem ise adrenalin seviyeniz düşünce hemen sağlam bir duvar bulup arkasına saklanmanız.

First Things Fuck’in Last

“Mr. Blue’yu kaybettim çocuklar.Ama merak etmeyin elmaslar bende. Eddie de birazdan gelir. Hey Mr. White söylesene Mr. Orange nasıl vuruldu?...”

Bir soygunun en önemli kısmı polise yakalanmadan hızla kaçabilmektir. Otobanda 70’lerin Amerikan arabalarını oradan oraya savurmadan kullanabilmek ayrı bir maharet, aniden önüne çıkan arabaları fark etmek ayrı bir maharet, kovalayan polis araçlarını iki-üç kurşunla saf dışı bırakmak ise apayrı bir maharettir. Tabii ki kaçan taraf biz olduğumuzdan bunları hızla yapmamız gerektiğini hatırlatmıyorum bile. Bunların hepsi bir araya geldiğinde ortaya gayet sıkı bir kovalamaca çıkıyor. Oyunda sıkça karşımıza çıkan bu arabalı kovalamaca bölümlerinde her şey iyi hoş da pat diye önüme çıkan arabalardan, kullandığım arabanın hemen haşat olmasından ve haşat olan arabadan inip değiştirememekten şikayetçiyim.

Mr. Blue Öldü mü?

“Hey sakin olun çocuklar! Mr. White! Joe! Eddie! İndirin silahları! Joe, Mr. Orange bizi satmış olamaz, baksana haline. Çocuklar... Lanet olsun!...”

Duyduğumuza göre Tarantino, oyun için hikâyeyi elden geçirmiş ve bazı ara sahnelerin de yönetimini bizzat üstlenmiş. Filmde muallâkta kalan son da burada nihayete ermiş. Oynayış tarzımıza göre üç farklı son var ve karşımıza bunlardan hangisinin çıkacağını bölümlerde aldığımız puanlar belirliyor, aklınızda bulunsun.

Reservoir Dogs film olarak mükemmel olsa da oyun olarak bir GTA, Mafia ya da Hitman beklemeyin. Beklemiyorsunuz değil mi? Güzel, sürprizi patlatabilirim o zaman: Rezervuar Köpekleri 15 bölümden oluşan gayet kısa ama hiç beklemediğimiz derecede zevkli bir oyun. Neden bu kadar beğendiğimi de hâlâ bilemiyorum. Tekrar eden mekanlar, çizgisel oynanış, güçlü olmayan atmosfer ve yer yer kopuk hikâye bile sıkmadı beni. Sanıyorum bunun en büyük nedeni Tarantino faktörü. Ara videoları iple çektim diyebilirim. Buna dayanarak, oyunu sadece filmi seyredenlere tavsiye ediyorum ya da oynamadan önce mutlaka filmi seyredin. Filmi beğenirseniz oyunu alın. Çünkü olumsuz yönlerine karşın insan oyun bitse bile bırakmak istemiyor. Tarantino işte böyle garip bir adam...



ARTILAR
Menü tasarımı ve ara videolar filme yakışan kalitede, birbirinden harika müzikler, yenilikçi rehin alma ve etkisiz hale getirme sistemi.

EKSİLER
Kısa oyun süresi, kendini tekrar eden mekanlar, hafiften kopuk hikâye, aşırı çizgisel yapı, kısa otoban görevleri.

Grafik: 4/5
Ses: 4/5
Oynanabilirlik: 3/5
Eğlence: 4/5
Multiplayer: Yok

Çevrimdışı Hamza

  • Osc Kurucu
  • 1. SINIF ÜYE
  • ********
  • İleti: 161.413
  • Puan 13008
  • Cinsiyet: Bay
  • Dünyanın En Çok Mesaj Gönderen Üyesi :))
    • Profili Görüntüle
    • Hosting
Reservoir Dogs
« Yanıtla #1 : 31 Aralık 2007, 22:12:07 »
Paylaşim için saol