Gönderen Konu: Splinter Cell: Chaos Theory  (Okunma sayısı 455 defa)

Çevrimdışı melih123

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 12.490
  • Puan 2352
  • Cinsiyet: Bay
    • MSN Messenger - steve_melih@hotmail.com
    • Profili Görüntüle
Splinter Cell: Chaos Theory
« : 30 Aralık 2007, 22:29:43 »
Sam Fisher ile karşılaştım bugün.


 
Doğum tarihini bile bilmiyor. Hödük birisine benziyor konuşmuyor, konuşturmuyor. Hiç nazik birisi değil. Orada sahilde duruyoruz. Bir deniz fenerinin ışının ulaşmadığı gölgelerde diz çökmüş bir vaziyette içerilere sızacak bir “çatlak” aramaktayız.

Ubisoft beni arada sırada böyle şok edebiliyor. Bir oyunu oynamak için alıyorsunuz ama manzaraya karşı müstesna bir köşede oturup etrafı seyrediyorsunuz. Bu şimdi oyun oynamak mı yani? Hayır, adamın bir görevi var, telsiz cayır cayır konuşup duruyor kulağında, ben ne yapıyorum Sam ile, nargile olsa ısmarlayacağım deniz fenerine karşı. Hafif rüzgar da var güneyden, dalgalar sakin sakin sahile bırakıyor kendini. Martılar da cabası. Demosu böyle başlayan oyunun geri kalanında bu melankoliyle ben ne kadar başarıya ulaştırabilirim seni Sam. Sen beni burada bırak kendini kurtar.

Ama ben 42 yaşımda World of Warcraft’tan başımı kaldıramadığım için tohuma kaçmak üzereyken ve kendime yaptığım telkinler sayesinde tam kurtulacakken bu durumdan, bir de bu mu çıktı başıma?

UBISOFT henüz Pandora Kutusu’nu (!) açalı bir yılı az bir zaman geçe, raflara Kaos Teorisini dizdi. Elbette Stealth Action Gaming tarzının dikili taşı, heybetli efesi Sam Fisher piyasalara ilk çıktığında bu NSA’in en gözde ajanına pek bi tutulmuştu herkes. Evet ama itiraf ediyorum ben sevmemiştim ilk oyunu. Fisher ile ilk olarak “Pandora” macerasında bir araya geldik. Pandora’dan Kaos’a oyunun özünde çok büyük değişiklikler yok. Bazı bölümlerinde 2 vs 2 oynanabilen oyun, her zamankinden daha büyük bir dikkat gerektiren daha sıkı bölümlerle dolu.

Senaryoyu falan işin içine katmıyorum, ben oynayabildiğim oyunlarda bazen “allahım ben bu bölümü nasıl geçtim” diye ağladığımı bilirim. İşte onun için bu deniz fenerinin önünden geçip, şuradaki çatlağa tırmadıktan sonra sulu gözlü birisi olduğum ortaya çıkacak diye çok korkuyorum.

UBISOFT , CHAOS THEORY’de “grafik demek herşey demektir” felsefesini ilerlediğim bölümlerde bir kenara bırakıyor (ben bırakamıyorum gerçi görsellik herşey benim için). Senaryoda ve oynanabilirlikte yeni tarzlar deniyor. İlk iki macerasında görevlere bodosloma dalabilme şansımız varken artık daha geniş ve detaylı haritalarda birincil ve ikincil görevler sıralaması yapabiliyoruz. Bu durumda oyunun oynama süresi artarken bir yandan da benim gözlerim doluyor.

Ağlamak üzereyim çünkü oyunun yapay zekasına da birşeyler olmuş. UBISOFT bu kez ortalıkta alık alık dolaşan nöbetçileri işten çıkararak ense tüylerimi dik duruma getirecek bir “düşman” istihdam etmiş oyuna. Adamlar en ufak bir seste en güçlü silahlarını kaparak üzerime çullanıyor. Ama böyle olmazki.

Aslında Chaos Theory işte bu noktada Stealth Action olmanın tüm güzelliğini ortaya çıkarmış. En ufak bir seste, o sesi yapmaya devam ederseniz “bittiniz abi”. Ancak sesi yaptıktan sonra mümkün olduğunca dikkatle saklanır ve bir süre hareket etmezseniz sesi duyan düşman etrafı bir kolaçan ettikten sonra tekrar görev noktasına dönerek mesaisine devam ediyor. Yapay Zeka mı demiştim, evet demiştim. İşte yapmış adamlar.

Sam Fisher’ın silah dolabına da bir göz atacak olursak, aslında tüm SC’lerle aradaki farkı yakalayabiliriz diye düşünüyorum. (Tamam bakarken silahlara lütfen bana doğrultmayın, NSA doldurur). Fisher yine oldukça karmaşık High Tech tabir edilen silahloarla donanmış. E zaten High Tech Casus değil mi kendisi? (Bu bölüm üniversitelerimizde açılmalı fen puanı da zorunlu olmamalı).Kullandığı SC-20K vardı ya? Artık onun bir de teleskopik dürbünü var. Ayrıca elektrik devrelerini bozabilen bir düzenek de ateşleyebiliyor. Kapılardan geçmek için eskiden babadan kalma yöntemler deneyen (burada babayı Sean Connery oynasın) Fisher, artık kapı açmak için 4 seçeneğe sahip. Kapıyı ya “haldır” diye açabiliyor, ya gizlenerek açıyor, ya da adam gibi açabiliyorsunuz ve tabii optik kablolu yöntem hep baki.
Karanlıktan korkmayın.... O sizin tek dostunuz artık.

KAOS TEORİSİ NEDİR?

Amerikalı meteoroloji uzmanı Ed Lorenz'in bilgisayarında anlamsız veriler belirdi. Lorenz bunların her zamanki aksaklıklardan biri sandı. Ancak hatayla ilgili ipuçlarını elde etmek için kağıttaki çıktıda çalışmaya başladı. Bilgisayarın, başlamak için ilk sonuçları eşleştirdiğini, ancak daha sonra haritayı yok ettiğini gördü. Birden jetonu düştü: Lorenz bilgisayara aynı girdileri ikinci aşamada yüklememiş, bu küçük farklılık da, sonraki birkaç hafta boyunca, tamamen değişik sonuçlar verip durmuştu...
Lorenz böylece, hava durumu gibi küçük olayların bazen çok büyük sonuçlar doğurabileceğini açıklayan "kaos teoremini" bulmuş oldu. (vikipedia)

- Kaan Ezgimen

Çevrimdışı Hamza

  • Osc Kurucu
  • 1. SINIF ÜYE
  • ********
  • İleti: 161.429
  • Puan 13008
  • Cinsiyet: Bay
  • Dünyanın En Çok Mesaj Gönderen Üyesi :))
    • Profili Görüntüle
    • Hosting
Splinter Cell: Chaos Theory
« Yanıtla #1 : 30 Aralık 2007, 22:34:19 »
Paylaşim için saol