Gönderen Konu: The Elder Scrolls III: Tribunal  (Okunma sayısı 459 defa)

Çevrimdışı Force23

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 32.652
  • Puan 334
  • Cinsiyet: Bay
  • !!ƒяєєѕтуℓєя!!
    • Profili Görüntüle
The Elder Scrolls III: Tribunal
« : 02 Ağustos 2007, 21:39:55 »
Role Playing Game tarihine imzasını atmış olan Morrowind, zaten geniş bir dünyaydı. Gidilecek onca yer ve yapılacak görevler 200 saat gibi bir oyun süresi sağlıyordu. Bu dünya Bethesda’nın CD’ye eklediği Harita Yapma seti ile daha da büyüdü ve oyun süresi çok daha yükseldi. Ama bir noktadan sonra oyun yayvanlaştı, oyuncular süper karakterlerle zindanlara dalıp güçsüz iskeletler öldürmekten sıkıldılar. Daha zorlayıcı görevler, daha değişik silahlar isteyen oyuncuların feryatlarını Bethesda duydu ve gerekeni yaptı. Tribunal, yani Bethesda’nın Elder Scrolls serisine çıkardığı ilk ek paket, Morrowind dünyasını genişletmekle kalmıyor, yeni görevler ve yeni yaratıklar da ekliyor. Tekrar bir ana senaryo var, takip edip etmemek sizlere kalmış. Bu ana senaryo, Tribunal Tapınağı’nın etrafında dönüyor.

Tribunal ne demek? Bir oyunun ismi de, oyunun kendisi kadar önemlidir. Tribunal’ın ne olduğunu oyunun ortalarına doğru öğreniyorsunuz zaten. Yine de, buraya yazmakta yarar var. Outlander’ları (bunlara Dark Elf olmayan herkes dahil) ülkeden atmaya and içen Nerevar, Dwemer Ustalarının yaptığı silahları – ki bu silahlar kullanıcılarına tanrısal güçler verir – yakın dostu Dagoth Ur’a verir ve koruması için and içirir. Dwemer’lar (Morrowind’de cüceler) son savaşta aniden kaybolurlar. Dagoth Ur ise silahların gücüne kapılır. Savaş bittiğinde, Nerevar silahları almaya geri döner. Dagoth Ur, silahları korumaya and içtiğini ve bırakmayacağını söyler. Başka çaresi olmayan Nerevar, Dagoth Ur’u öldürmek zorunda kalır. Silahları ise Nerevar’ın üç arkadaşı Vivec, Sotha Sil ve Almalexia alır. Bu üçü tanrı olur ve Tribunal diye adlandırılırlar. Ashland’lerde yaşayan Dark Elf’ler ise bu tanrıları sahte olarak adlandırır ve Nerevar’ın tekrar gelmesini beklemeye başlarlar…

Morrowind, geldiği anda RPG sektöründe standartları alt-üst eden bir oyun oldu. Klişeleşmiş üstten bakış yerine artık birinci şahıs ve üçüncü şahıs görüşlerinden oynayabiliyor, yeteneğimiz olsun olmasın her türlü silahı kullanıp zırh giyebiliyor ve en önemlisi, ana görevi izlemek zorunda kalmıyorduk. Morrowind beraberinde grafik güzelliğini de getirdi. Bir tek bulutların arkasından usulca yükselen ve etrafı kızıla boyayan güneşi görmek için karakterimi az uyuttuğum zamanlar olmuştur. Yağmur ve fırtına efektleri ise ayrı bir güzeldi. Ashlands’de gezerken kum fırtınası çıktığında insan ister istemez gözünü kapatıyor. Oyunda yayı ve oku ilk defa eline alan herkes karakterin oku takışına, yayı gerişine ve nişan alışına hayran olmuştur.

Tribunal, Morrowind’in bu güzelliğini bozmadan, usta bir şekilde, oyuna yeni bir ana görev serisi ekliyor. Grafikler aynı güzellikte, daha güzel bile denilebilir. Her NPC’nin kendine özgü, diğerlerine benzemeyen bir sesi var. Ek paket çıkarmak zordur, çünkü bir ek paket, oyunun standardını düşürmemeli, aksine yükseltmelidir. Tribunal, bu tanıma tıpatıp uyuyor. Morrowind, Tribunal’ın getirdikleri ile daha güzel bir oyun olmuş. Buna CD’de bulunan 1.3 yamasının da etkisi var tabi. Oyunda bir çok hatayı düzelten bu yamanın oyuna getirdiği en kullanışlı şey, oyuna en son vurduğunuz düşmanın canını gösteren bir bar eklemesi. Çoğu şey düzeldiği, hatta daha güzel olduğu için insanlar eski karakterlerini silip, yeni baştan başlıyorlar. Ancak ufak bir sorun var;

Tribunal, oyuna ilk başlayanlar için olan bir ek paket değil. Karakterinizi yatakta dinlendirdiğiniz bir zaman, uykunuz bir katil tarafından bölünüyor. Zor bir dövüş sonrası katili öldürüyorsunuz (öldürdükten sonra kaskına bir bakın). Etrafta bulunan bir nöbetçiyle konuşuyorsunuz, ve Tribunal görevleri açılıyor. Buradan Ebonheart’a gidiyorsunuz. Orada bir büyücü sizi Mournhold’a ışınlıyor. Mournhold 5 bölgeden oluşuyor… barışçıl bir yer. Mournhold’u baştan sona gezdiğimde hayal kırıklığına uğramıştım, çünkü tüm Tribunal görevlerinin bu şehirde geçeceğini sanıyordum – ta ki zindanlara inene kadar. 18. level, baştan aşağıya Glass Armor giymiş bir şövalyeydi karakterim. İlk 3 görevi bitirdiğimde 20. level olmuştu, ama hayatımda bir oyunda hiç bu kadar zorlanmamıştım! “Kick in the door” denilen oyun türü (yani kapıyı aç, yaratıkları öldür, ganimeti al, level atla) yerine tüm gizlilik yeteneklerinizi kullanmanız gereken bir yerdi orası.
Only God Can Judge Me !!
They''ll Never Take Me Alive