İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - m3t3d1nh0

433
..::Bu kadar olmaz!!!Bu da Televole dayağı::..
64 yaşındaki köylü, 62 yaşındaki karısını 'Sen neden o magazin programlarındaki mankenler gibi güzel değilsin, eskidin' diyerek feci şekilde dövdü ve evden attı.

Televole programlarındaki mankenlere hayranlık bir kadını yaktı.Olay Antalya Kumluca'nın Beşikçi Köyü'nde meydana geldi.İddiaya göre;çiftçi Sadık Uysal (64) eşi Melek Uysal'ı (62) sürekli dövüyordu.Eşini dövemediği zaman evdeki kedi , köpek ve tavuklara dayak atıyordu. Uysal son olarak eşini hastanelik etti.
Uysal televizyonda magazin programlarını seyrettikten sonra karısını ?'Sen niye bu mankenler gibi değilsin.Eskidin, döküldün?' diyerek feci şekilde dövdü.Canını zor kurtaran kadını komşuları hastaneye kaldırdı.Melek Uysal tedaviden sonra kaymakama gidip 'Beni koca dayağından kurtarın' diye yardım istedi

434
İLGİNÇ HABERLER / sevgilini ezerek öldürdü
« : 11 Haziran 2008, 07:37:02 »
sevgilini ezerek öldürdü
44 yaşındaki 100 kiloluk adam 78 yaşındaki partneriyle seks yapmaya kalkınca...
Almanya’nın güneyindeki Oberstaufen kasabasında 100 kiloluk 44 yaşındaki adam, 78 yaşındaki kadın partnerini seks yaparken ezdi. Adam durumu iki saat sonra polise haber verirken, ağır darbeler alan ve kemiklerinin kırıldığı tespit edilen yaşlı kadın hayatını kaybetti. Kendisinden 34 yaş büyük kadınla seks yaparken ölümüne yol açan adam, “Seks yaptığımız sırada onun artık kıpırdamadığını fark ettim'' dedi.
buda kanıt.

alıntıdır
http://www.milliyet.com.tr/2008/01/2...?prm=0,6384242

435
İLGİNÇ HABERLER / Mercedesin Gizemi
« : 11 Haziran 2008, 07:36:18 »
Mercedesin Gizemi
Bu bir hikâye, ya da şehir efsane değil.

Yaşanmış bir olayın kahramanından dinlediğim gerçek bir anı. İster inanın, ister inanmayın cinsinden. Hele bir de son yıllarda satın aldığınız lüks bir Mercedes sahibiyseniz bence bu yazıyı iki kere okumanızda fayda var.
Günümüz zenginliğinin simge markası Mercedes otomobillerinin sağlamlığını, dayanıklılığını bilmeyen yoktur.

Başbakan Tayip Erdoğan’ın Ankara’da bir hastane bahçesi içerisinde yaşadığı rahatsızlığın ardından meydana gelen ve balyozlu kurtarma operasyonu daha hafızalardaki yerini koruyor.
Aralarında babaları oldukça nüfuzlu kişiler olan, hatta bir bankanın en üst düzey yöneticilerinden birinin de oğlunun bulunduğu dört genç, geçtiğimiz yılın yaz ayında İstanbul Anadolu yakasından babalarının yeni aldığı otomobille E-5 üzerinden Tekirdağ’a doğru yola çıkarlar.
Amacı olmayan bir gezintidir bu.

Dört arkadaş Silivri’yi de geçtikten sonra hava kararmaya başlayınca uygun bir yerden geri dönmek isterler. Silivri’den 40-50 km sonra bir sapaktan geri dönerler. Oto yoldan çıkan gençlerden biri rahatsızlanır.
Otomobil yolun kenarına çekilir, arkadaşlarına temiz hava aldıran gençler tarlaların kenarında bir süre yürüdükten sonra geri dönerler.
Arabayı kullanan genç, anahtarı düşürdüğünü fark ettiğinde arabanın otomatik kilitlerinin kapıyı adeta bir kaleye çevirdiğini anlar.
Dört genç yürüdükleri yol kenarında girdikleri tarla çizileri arasında Mercedes’in anahtarını aramaya başlar. Cep telefonlarının cılız ışıkları ile yarım saatten fazla süren aramanın ardından anahtar bulunmaz.

Bir çekiciye yükleyip arabayı Anadolu yakasına evin önüne getirmeyi düşünürler önce, ama arabayı babasından izinsiz aldığını söyleyen genç bunu kabul etmez. Babasının haberi olacağı ve kendisine kızacağı endişesiyle iyice paniğe kapılır.
Gençlerden biri, cep telefonundan Mercedes’in İstanbul’daki temsilcisine ulaşır. Kendini ve aracın yanında bulunan arkadaşlarını tanıtır. Kendilerine bir servis aracı yollanmasını isteyen genç, bu konuda olumsuz yanıt alır. Ama ısrarlı çıkış ve siyasi bir nüfuzun varlığının hissettirilmesi kısa sürede sonuç verir.
Mercedes’in Türkiye ofisinde etkili bir isim, Silivri yakınlarında gecenin karanlığında bir otomobilin etrafında dolaşan gençlere umut olur.
Kendilerini arayan Mercedes yetkilisi önce gençlere kullandıkları araçla ilgili bilinmesi gereken özel bilgiler sorar.

Aracın kime ait olduğu, plakası, araç sahibinin ev iş teli ve adresleri gibi güvenlikle ilgili bir takım sorular yöneltilir.
Bu bilgilerin doğruluğunun teyit edilmesinin ardından, yönetici başka bir telefonla Almanca görüşmelere başlar.
Mercedes yetkilisi, gençlerin en önemli müşterilerinden birinin oğlu olduğunu telefonda konuştuğu kişiye anlatmaktadır.
Mercedes’teki telefon trafiği devam ederken gençler mahsur kaldıkları köy yolunda eve dönüşte babalarına ne diyeceklerini düşünürken, yetkili aracı kimin kullandığını sorar.

Otomobil sahibinin oğlu kendisinin kullandığını söyler.

-Şu anda bulunduğunuz yerden oturduğunuz ev ya da park edeceğiniz yere ne kadar sürede ulaşabilirsiniz.

-2 saat 10 ya da 15 dakika içerisindeBu sırada Almanya’daki yetkili Türkiye’de konuştuğu yöneticiye talimatları iletir.

-Sürücü otomobilin yanına gelsin.

Gençler zaten otomobilin yanındadır.
Beş on sanaye sonra önce otomobilin iç lambası kendiliğinden yanar. Ardından Park lambaları, sonra motor çalışır. Ardından kapıların kilidi açılır. Telefondan ikinci talimat gelir.

-Sürücü otomobile binsin.

Otomobili kullanan genç ve arkadaşları şaşkınlık içinde otomobile biner. Direksiyonun kilitli olduğunu fark eder. Bu sorun da 30 saniye sonra giderilir.
Telefondan son talimat gelir.

-Aracın en son park edildiği yere ulaşması için size 2 saat 20 dakika izin verildi. Araç 2 saat 20 dakika sonra yeniden stop ettirilecek ve kapıları kilitlenerek emniyet altına alınacak. Geçmiş olsun iyi yolculuklar.

Otomobilin sürücü koltuğuna oturan genç ve arkadaşları şoke olmuş durumdadır. O köy yolundan keskin bir U dönüşü yaparak istenilen süre içinde İstanbul’da Anadolu yakasındaki evin önüne ulaşmayı başarırlar. Gençler sözü edilen saat ve dakikanın dolmasını beklerler aracın yanında.
Araç motoru durdurulur ve kapılar kilitlenir.
Yedek anahtarın bile kullanımı iptal edilirken şirket araç sahibine bir sonraki gün yeni anahtarını ulaştırır.

Bu olayı anlatan arkadaşım aracın içinde bulunanlardan biridir.
O yaşadıklarını anlatırken başta Susurluk kazası olmak üzere, bütün Alman malı BMW ve Mercedes marka otomobillerin karıştığı olaylar ve Türkiye’de çok tartışılan kazalar aklıma geldi.
Rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu, Bakan Adnan Kahveci ve Mustafa Taşar gibi nice değerlerimizin birbiri ardına yollarda kaybettiğimizi düşündüm. İçim sızladı.
Bakanlarımızın, milletvekillerimizin bindiği güvenlik açısından “Kale” olarak nitelendirilen son model lüks otomobillerin aslında tepemizde dolaşıp duran bir uydunun kör bir frekansında yol aldığını düşündüm.
Parasını bastırıp satın aldığı otomobilin kontak anahtarının bir nevi mülkiyet sembolü olduğu ülkemizde, binlerce lüks aracın asıl sahibinin hâlâ üretici şirket olduğunu hissetmek içimi burktu.
Aynı araçlar uzaktan böylesine kontrol edilebiliyorsa, neden içindeki konuşmalar dinlenmesin, ürettiği sattığı aracı kontrol edebilen güç, içindeki kişilerin konuşmalarını dinlemeyecek kadar aptal olamaz diye düşündüm ve ürperdim kankalar...

436
İLGİNÇ HABERLER / yeni tehlike=Scientology
« : 11 Haziran 2008, 07:36:05 »
yeni tehlike=Scientology
159 ülkede 10 milyon üyesi, 6 bin kilisesi, milyarlarca dolarlık serveti, çoğu ünlü isimlerden oluşan yüzlerce müridi var. En üst seviyeye varabilen ´tam özgürlüğe´ ulaşıyor. Hollywood yıldızlarının ´taptığı´ Scientology´ hızla yayılıyor.

Mesihleri, şeytani bir galaktik diktatörün milyarlarca uzaylı ruhu dünyaya bıraktığını anlatan bir bilim-kurgu yazarı. Aralarında John Travolta ve Tom Cruise'un da yer aldığı takipçileri, 'aydınlanma'ya ulaşmak için bir servet harcıyor. Rolling Stone yazarı Janet Reitman, Scientolojistleri dokuz ay boyunca inceledi ve dünyanın bu en tartışmalı dini hakkında geniş bir araştırma yazısı kaleme aldı. İşte Scientology'nin inanılmaz dünyası.


Bir misyonları var
Scientology, kurucusu L. Ron Hubbard'ın tanımlamasıyla 'gerçeği aramak' anlamına geliyor ve dünyanın en hızlı yayılan dini kabul ediliyor. 1954'te doğan dinin 159 ülkede 10 milyon üyesi ve 6 bin kilisesi olduğu iddia ediliyor. Toplam değeri milyarlarca doları bulan yedi kıtaya yayılmış gayrimenkulleri var. Karşılaştırmalı dinler uzmanı kimi akademisyenler, Scientology'yi geçtiğimiz yüzyılın en belirgin dinsel hareketleri arasında sayıyor.
Scientology köklerini Budizm, Hinduizm ve Hıristiyanlık dahil olmak üzere pek çok dinden alıyor. Tıpkı Mormonlar ve Evangelistler gibi Scientolojistler de bir misyona sahip olduklarını düşünüyor. Kendilerini, dünyayı ve hatta galaksiyi kurtaracak bir doktrinin ve yeteneklerin tek sahibi olarak görüyorlar.


Tom Cruise yılmaz elçi!
Kilise yetkilileri, Scientolojistlerin son beş yılda, önceki 50 yıldan daha fazla arttığını söyleyerek övünüyor. 1993'ten beri, vergiden muaf tutulan Scientology Kilisesi, üyeleri ya da finans kaynakları hakkında bilgi vermiyor.
Scientology hakkında eleştirel haber yapmak da cesaret işi, çünkü kilisenin eleştiren herkesi dava ettiği biliniyor. Yine de karşı olanlar (önemli bir kısmını eski üyeler oluşturuyor), internette çeşitli yayınlar yapıyor. Bunların içinde tartışma yaratan fotoğraf ve belgeler de bulunuyor.
Kilisenin halkla ilişkiler sorumlusu Mike Rinder, "Palavra bunlar" diyor ama bir yandan da geçtiğimiz yıl başlatılan 'imaj düzeltme' kampanyası sürüyor.
2005'te radyo ve TV'de Scientology konulu 289 bin dakika yayın yapılmış. Büyük kısmı, inancını açıklamak için defalarca TV programlarına katılan dünyanın en ünlü Scientolojisti Tom Cruise sayesinde yayımlanıyor.
Scientology Kilisesi'nin merkezi Florida'daki Clearwater şehri. Şehir merkezinde hepsi Scientology mülklerinin çevresinde bulunan yaklaşık 100 kadar güvenlik kamerası var. Bazıları bunu rahatsız edici bulabilir ama 17 yaşındaki Natalie Walet normal karşılıyor.
Natalie, Scientology'ye inanan bir ailede doğup büyümüş. O ve onun gibiler diğer çocuklardan farklı yetişiyor. Pek çoğu okul öncesinde özel eğitimler alıyor, ardından Scientolojistlerin Hubbard onaylı çalışma tekniğini kullanan özel okullarına kaydediliyor. Çoğu çocuk aynı zamanda öz denetim, dikkat ve iletişim üzerine kilisede düzenlenen kurslara katılıyor.


İlaçla tedavi yasak
Natalie'nin tek kötü alışkanlığı sigara. Alkol ve her türlü ilaçtan uzak duruyor. Çünkü Scientolojistler, pek çok hastalığın psikosomatik olduğunu düşünüyor ve ilaçla tedaviye karşı çıkıyor. Tüm Scientolojistler gibi Natalie de vücudunu geçici bir araç olarak düşünüyor.
O bir 'thetan'! Thetan'lar, trilyonlarca yıldır var olan ve bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdüren ölümsüz ruhlar.
Natalie, "Aslında çok sade bir inanışımız var, birçok ahlak ilkesini diğer dinlerle paylaşıyoruz. Bizimkinin özel yanı, günlük yaşamda kullanılabilecek bir teknolojiye sahip olması" diyor.


'Denetleme' şart
Teknoloji ya da 'tek', Scientolojistlerin L. Ron Hubbard'ın metot ve ilkelerine verdiği isim. Scientolojistlere göre Hubbard yarı peygamber, yarı öğretmen, yarı kurtarıcı. Yazdığı her kelime Tanrı kelamı gibi değer görüyor. Hubbard 1950'de yayımlanan kitabı 'Dianetics'te, zihinsel ya da bedensel bütün hastalıkların izlerinin 'engram' adı verilen psişik yaralarda bulunabileceğini öne sürüyordu. Doğum öncesi döneme de ait olabilen bu yaralar, kişinin bilinçaltına yerleşiyor.
Kurtulmak içinse 'temizlik' denen süreçten geçilmesi gerekiyor. Dianetics, 'denetleme' adı verilen ve engramları silmek için geçmişteki olayları yeniden deneyimlemeye dayanan bir terapi yöntemini telkin ediyor.
Denetlemenin büyük kısmı, E-metre (elektropsikometre) adlı cihazla yapılıyor. Denetçi denetlenene çeşitli sorular soruyor, denetlenen bunları cevaplarken yalan makinesine benzeyen E-metre, vücuttaki küçük elektrik akımlarını ölçüyor. Scientolojistler, cihazın bilinçaltına ulaşarak bilinçsiz yalanların köklerini açığa çıkardığını düşünüyor.
Dinin en üst seviyesi olan 'tam özgürlüğe' ulaşmak için bir köprü vazifesi gören aydınlanma yolundan geçmek gerekiyor. 'Tam özgürlüğe köprü'nün belirli aşamaları ya da dereceleri var. Üstlere tırmanmanın anahtarı yüzlerce belki de binlerce kez 'denetleme'den geçmeye dayanıyor.


Din mi, yoksa şirket mi?
Scientolojistler, bu yöntemin problem çözmenin yanı sıra ahlaki yanlışların düzeltilmesine de olanak sağladığına inanıyor. Her seansın amacı, bunu bir 'kazanç' (açığa çıkma anı) ile sonlandırmak. Bu, birkaç dakika sürebileceği gibi haftalar boyu da devam edebiliyor. Denetçi tatmin olana kadar denetleme bırakılamıyor.
Natalie, ailesi kilisede çalıştığı için, şimdiye kadar 'denetleme' ücreti ödememiş ama pek çok kişi bu hizmet için ciddi paraları gözden çıkarıyor. Scientology, bu açıdan özel bir yere sahip, çünkü bu dinde hemen hemen her türlü hizmet için ücret ödeniyor. Teologlar bu durumu geleneksel yaklaşımlara ters buluyor.
Kaliforniya Üniversitesi'nden Scott Bartchy, "Hareketi tartışmalı hale getiren şeylerden biri de gerçeğe ancak her aşaması için para ödenen bir gelişimden geçerek ulaşılabileceğinin öne sürülmesi. Bu yüzden pek çok gözlemci bunun bir dinden çok bir şirkete benzediğini düşünüyor" diyor. Aydınlanmaya ulaşmak için aile servetini, evlerini, arabalarını satarak yüz binlerce dolar harcayan pek çok insan bulunuyor.


Sekiz seviyeden oluşuyor
Natalie'nin anneannesi, Tom Cruise gibi OT (operating thetan) seviyesinde. Bu 'tam özgürlük' düzeyi OT VII'ye yaklaşmış olunduğu anlamına geliyor. OT'lerin cansız nesneleri zihinle hareket ettirebileceği, telepatik olarak haberleşebileceği, insan ve hayvan davranışlarını kontrol edebileceği öne sürülüyor.
Sekiz OT seviyesinden OT III, 'ateş duvarı' olarak anılıyor. Bu, evrenin sırrına vâkıf olunan seviye. Dinin dayandığı yaratılış hikâyesi de bu seviyede öğrenilebiliyor. Yıllarca bu bilginin çok tehlikeli olduğu ve bu düzeyden önce öğrenilmesinin ölüme bile yol açabileceğine inanılmış.
1995'te eski bir üye tarafından internette yayımlanan bu bilgi, o zamandan beri medyada yaygın olarak dolaşıyor. Metinde 75 milyon yıl önce, galaksinin çeşitli bölgelerinde 76 gezegeni yöneten Xenu adlı zalim yöneticinin aşırı nüfus problemini çözmek için 13.5 trilyon varlığı bir uzay gemisine toplayıp Dünya'ya gönderdiği bilgisi yer alıyor.
Dünyanın çeşitli yerlerindeki volkanlara düşen bu canlıların 'thetan' adlı radyoaktif ruhları, dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış. Bu dağılım sırasında thetanlar, atmosfere kurulan çeşitli tuzaklara takılarak Tanrı, İsa, din gibi yanlış düşüncelere kapılmış.
İnsanlığın bütün problemleri, thetan'ların vaktiyle kapıldığı yanlış düşüncelerden kaynaklanıyor. Onlara göre, kurtuluşun tek yolu ise bu düşüncelerden kurtulmaktan geçiyor. (Observer)


Her şey 'Dianetics' adlı kitapla başladı
1950: L. Ron Hubbard'ın 'Dianetics: The Modern Science of Mental Health' (Dianetics: Akıl Sağlığının Modern Bilimi) adlı kitabı yayımlandı. Bu kitabın hızlı başarısından sonra Hubbard, düşüncelerini 'Scientology' adlı bir 'laik felsefe' haline getirdi.
1954: Scientology bir din olarak ilan edildi ve ilk Scientology kilisesi Los Angeles'ta kuruldu.
1955: Ünlü kişileri dine katmak için 'Project Celebrity' (Ünlü Projesi) adlı plan yürürlüğe girdi.
1966: Hakkındaki tartışmalar artınca Hubbard, Afrika'ya yerleşti. Daha sonra ise yedi yılını bir tekneyle Akdeniz'de dolaşarak geçirdi.
1977: Washington ve Los Angeles'taki Scientology ofisleri, FBI ajanları tarafından basıldı.
1986: Hubbard felç geçirerek öldü. David Miscavige, yeni lider oldu.


Müritler işte bunlara inanıyor


75 milyon yıl önce Xenu isimli zalim bir hükümdar, hükümdarlığındaki kalabalık nüfusundan 13.5 trilyon varlığı Dünya'ya yerleştirmiştir.

Bütün insanlar aslında ölümlüdür ve Scientology sayesinde tanrısal bir varlığa ulaşmaları mümkündür.

Psikiyatrik pratikler bireyin sağlığı için zararlıdır.

'Sessiz doğum' yapılmalıdır. Yani çocuğun doğum anı mümkün olduğunca sessizlik içinde meydana gelmelidir ki, çocuklar ileride de sükûnet içinde huzurlu bir yaşam sürebilsin.

Elektropsikometre (E-metre), acıyı ölçebilen bir makinedir. Makineye bağlı iki teneke kutuyu elinde tutan insanın, acı anıları iletilir.

Narconon, Scientolojistlerin uyuşturucu rehabilitasyon programıdır ve bağımlılıktan kurtulmanın tek yoludur.

Eşcinsellik ve mastürbasyon da dahil olmak üzere her türlü cinsel 'sapma' yanlıştır.

İnsanlar çoğu hastalığı kendileri yaratır.

Dinin mottosu, 'Her şey değişebilir'. Bu, insanların ve dünyanın problemleri çözülebilir anlamına geliyor.

Kristie Alley'den Priscilla Presley'e...


Tom Cruise'un çocuğuna hamile olan Katie Holmes, 'sessiz doğum' yöntemi kullanacak. Çift, çocuklarını bu dinin prensiplerine göre büyütmeye hazırlanıyor.

John Travolta, kariyerinin Scientology'den sonra yükselişe geçtiğine inanıyor.

Kristie Alley, kokain bağımlılığının üstesinden bu dinle geldiğini düşünüyor.

'South Park'ta Şef karakterini seslendiren Isaac Hayes, bir bölümde Scientology eleştirildiği için yapımdan ayrıldı.

Müzisyen Beck, Scientolojist bir ailede büyüdü ve bu inancın birçok insanın zor zamanlarını atlatmasına yardımcı olduğunu düşünüyor.

Priscilla Presley, eşi Elvis Presley, Scientology'ye inansaydı uyuşturucu yüzünden ölmeyeceğine emin. Çiftin kızı Lisa Marie Presley de uyuşturucuyu Scientology sayesinde bırakabildiğini söylüyor.

437
İLGİNÇ HABERLER / kazara bulunan 10 şey
« : 11 Haziran 2008, 07:35:45 »
kazara bulunan 10 şey
Patates cipsleri: New York'ta keşfedildi

Aşçı George Crum, bir müşterisi patates kızartmalarının çok kalın olmasından şikayetçi olunca, çok ince doğradığı patatesleri kızartmaya başladı ve böylece patates cipsi doğmuş oldu.




Viagra: Galler'de keşfedildi

Galler'de, Merthyr Tydfil kasabasında ereksiyon problemi olan erkekler üzerindeki klinik çalışmaların sonucunda keşfedildi.



Oyun hamuru: New York'ta keşfedildi

1940'larda bir James Wright adlı bilimadamının savaşta kullanmak üzere "sentetik lastik" üretme çalışmaları, oyun hamurunun keşfiyle sonuçlandı.




LSD: İsviçre'de keşfedildi

İsveçli bilimadamı Albert Hoffman, doğum üzerine yaptığı çalışmalarda bambaşka bir sonuçla karşılaştı: En yaygın uyuşturucu madde olan LSD




Mikrodalga Fırınlar: Masaçusets'te keşfedildi

1946'da Percy spencer adlı mühendisin cebindeki şekerler, bir magnetron tarafından eritilince günümüz mutfaklarının vazgeçilmezlerinden mikrodalga fırın keşfedilmiş oldu.




Penisilin: İskoçya'da keşfedildi

Alexander Fleming adlı bilimadamı gribe çare ararken, içinde bakteri bulunan bir kapta mantar üremesiyle Penisilin'i keşfetmiş oldu.




X Ray cihazı: Almanya'da keşfedildi

19. yy'da Alman bilim adamı Wilhelm Röntgen radyasyon ile deney yaparken kemiklerin göründüğünü keşfetti.




Yapay tatlandırıcılar: Nebraska'da keşfedildi

Bütün yapay tatlandırıcılar, deney yaptıktan sonra ellerini yıkamayı unutan bilimadamları tarafından keşfedildi.




Brendi:

Ortaçağ tüccarlarının şaraptaki suyu kaynatmalarıyla keşfedildi. Böylece, şarap yolculuklarda daha az yer kaplıyordu.




Sertleştirilmiş plastik: New York'ta keşfedildi

Charles Goodyear, 1839'da, lastik-sülfür karışımını yanlışlıkla ısıtılmış ocağın üzerine düşürünce, sertleştirilmiş plastik de ortaya çıktı.


hakettiysem +rep......................altıntıdır........... ......

438
İLGİNÇ HABERLER / lütfen sonuna kadar okuyun kankalar
« : 11 Haziran 2008, 07:35:21 »
 lütfen sonuna kadar okuyun kankalar
NEDEN BABA

Yıl
2060

kızım 18,

ben 47 yaşındayım...



'Baba bizim bayrağımızda sizin zamanınızda
Ay-yıldız varmış neden

şimdi
haç işareti ve anlamını bilmediğim renkler var?



2 arkadaş okulda tavan arasında eski
bir atlas bulmuştuk, o atlasta


gördük daha önce Edirne'den Kars'a kadar Türkiye
toprağı imiş, şimdi neden


o
haritanın 1/5'ine Türkiye diyoruz?



Eskiden her mahallede 1–2 cami varken,
şimdi neden her ilde bir cami

var, dedem bahsetmişti daha önce ezan denen bir şey
varmış, günde 5 defa

camilerden okunurmuş şimdi bu çan sesleri ne baba?



Filistinlilerin zamanında topraklarını
parça parça satarak İsrail'in

kurulmasına sebep olduklarını hiç mi bir yerde
okumadınız da, topraklarımızı

sattırıp
şimdi bu ufacık alana bizi hapsettiniz? Siz atalarınızdan böyle mi
aldınız bu toprakları?
emaneti böyle mi korudunuz? Günden güne topraklarımız satılırken
siz
uyuyor muydunuz baba?



Baba küçükken herkesin beni Ayşegül diye çağırdığını hatırlar gibiyim

şimdi neden bana Angel diyorlar, beni kulağıma
Angel ismini ezanla sen mi

söyledin?






Bizim evin önünden tanklarla geçen Amerikan askerleri kim baba? Her
gün bize hakaret ederek ve sizi her gördükleri ye! rde coplayarak
demokrasi! mi getirdiler
baba? Bize okulda demokrasinin tanımını daha farklı öğretiler sanki






Elime geçen gün bir kitap geçti baba, senin gençliğinden kalan. Biz
Ankara'ya taşınmazdan önce memleketimizin ismi Gaziantep'miş ve 6317
şehit vererek 'Gazi' lik ünvanını kazanmış. Neden şimdi oraya kürdistan
diyorlar baba. Baba hani sizlere kürtlerle
Türkler kardeştir demişler, peki kardeşlerim neden bizi öldürüp
ülkemizde ayrı
devlet kurdular.






Baba o kitapta Atatürk diye birinden de bahsetmişti. O her kimse
1933'te Bursa'da bir nutuk vermiş, ben şimdi bile ne kastettiğini
anlayabiliyorken, sizin gençliğiniz
bu kadar mı cahildi de o uyarıları dikkate almadınız?




Şimdiki kürdistan toprağında yer alan Süleymaniye'de askerimizin başına
çuval
geçirmişler ve sen o dönemde gençtin, hiç mi kanın donmadı baba? Neden
hesap
sormadınız? Bunları görmezden gelen yöneticilerinize?




O az önce bahsettiğim Atatürk size bir hitabe yazmış ve sizi hain
yöneticilere ve uşaklara karşı uyarmış ve hitabenin sonunda da 'Muhtaç
olduğun kudret damarlarındaki
asil kanda mevcuttur' demiş. Baba kanınız o kadar bozuk mu ki ülkemizi
bu hale getirenlerin yakasına yapışmadınız?





Baba Türkiyeli ne demek? Biz Türk çocuğu değil miyiz? Soyumuz belli
değil mi bizim?
O kitapta okumuştum 'Ne mutlu Türküm diyene' yazıyordu. Peki, baba ben neden
mutlu değilim? Türküm demek suçsa ve kötü bir şeyse siz eskiden neden
söylerdiniz?




Baba biz Kurtuluş Savaşı denen bir şey yaşamışız. Kitaba göre
dünyanın gördüğü en
şanlı savaşmış ve o savaşta 4 milyon şehit vermişiz. Madem bu vatandan
bu kadar kolay
vazgeçecektiniz de neden o kadar şehit verdiniz?





Hiç mi kitap okumadınız? Hiç mi sizi uyaran olmadı, hiç mi
göremediniz ülkemizin peşkeş
çekildiğini? eğer farkında olduysanız ve duygusuzca evinizde
oturduysanız sizin
o hainlerden ne farkınız kaldı? Allah'ın huzuruna hangi yüzle
çıkacaksınız baba. 'Vatan
sevgisi imandandır' diye bir hadis varken hadi diyelim ki
Türklüğünüzden vazgeçtiniz
bari İslam'ın emrine uysaydınız.





Senin eski cd'lerden dinledim baba, bizim de bir İstiklal Marşı'mız
varmış. O marşı yanlızca
körü körüne mi ezberlediniz? Atalarımız sizi her fırsatta uyarmış,
demiş ki 'Ey Türk titre ve kendine dön'. Baba ne zaman
titreyeceksiniz? Ankara'yı da kaybettikten sonra mı? Bundan
13 yıl önce titremediyseniz eğer artık hiç bir şey titretemez sizi.




Baba sen son bağımsız olan Türkiye Cumhuriyetini gördün.'Ya devlet
başa, ya kuzgun
leşe' diyebilecek bir Hasan Tahsin, bir Şehit Şahin, bir Sütçü İmam yok
muydu aranızda?
Yazıklar olsun baba sizin gençliğinize!





Bu günleri göreceğime hiç doğmasaydım baba. Türklüğünüzden
utanmadınız hiç olmazsa
insanlığınızdan utansaydınız baba. Bu vatan göz göre göre altınızdan
kayarken
hiç
olmazsa ŞEREFİNİZLE ÖLEMEDİNİZ Mİ?









HER GÜNÜM CENAZE HER GÜNÜM ŞEHiT

BUNLARIN SEBEBİ BİR İT OĞLU İT

UYAN TÜRK EVLADI UYUMA UYAN

OTUZ KUPONA ALINMADI BU VATAN





PKK'YA ve onun yandaşlarına yani soysuzlaraaaa , yani köpeklere



BİR DAMLA BİLE OLSA DÜŞMANLIĞIN VARSA BU
MESAJI HERKESE İLET

verildiyse özür dilerim
pslck_74 is offline      Alıntı Yaparak Cevapla

439
DÜnyada TÜrklere Sorulan En İlgİnÇ Sorular....!!
- sizin ülkede kızlar okuyabiliyor mu?
- yok ben türkiyede okuyabilen ilk türk kızıyım!


- siz türkiyede :-):-):-):-) sexs yapiyor musunuz?
- hayir, biz bölünerek Çoğalıyoruz


- sizde umumi tuvalet yok mu?
- dolu var, niye ki?
- o zaman niye hep duvarlara işiyorsunuz.
- yok canım bunu da nereden çıkardın.
- e iyi de bütün duvarlara buraya işeme yazmışsınız


- evlerinizde elektrik var mı?
- hayır, televizyonu mum ışığında izliyoruz maalesef.


2003 sydney
her dort kisiden nerdeyse ikisinin hatta ucunun ortak sorusu:
-sizin ulkede 4 tane karınız olabiliyormuş bu doğru di mi?
-evet doğru, bu niye garip geliyorki size ne kadar normal aslında


- neredensin?
- türkiye.
- usame bin ladin turkiye'de saklanıyormuş, doğru mu?
- hayır.. amerika'da şimdi.. beni biraz önce aradı.. yengenle berabermiş.


- sizde niye beyzbol yok?
- sizde de üç top bilardo yok n'aber?


- siz orda deveye mi biniyorsunuz?
- evet türkiye de herkes deveye biner. deve taksileri falan vardır. deve kullanma ehliyeti almak için de 18 yaşında olmak gerekir. ben 18 yaşına girince babam bana deve alacak.


alman: - türkiye'de itfaiyeci var mı?
türk: - hayır dev battaniyeler var onlardan örtüyoruz biz yanan binalara ve ormanlara..


paris'te bir isveçli kadın ile geçen diyalog
- nerelisin?
- türküm
- hayır diilsin
- neden diilmişim?
- çünkü türkler sarışın, uzun boylu ve mavi gözlü olurlar
- nerden kapıldın bu fikre?
- hasan diye bir türkle tanıştım, o sarışın, mavi gözlü ve uzun boyluydu
- bravo ya...


siz kız çocuklarini gömüyorsunuz değil mi
hı hı ben toprakta yetiştim kök vermem uzun sürdü


- aa siz türk müsunuz?
- evet.
- sizin ülkenizde gece sokağa çıkan insanı kesiyorlarmış doğru mu?
- senin gibi lavuksa keserler doğru....


ingiliz hatun: inanamıyorum! sabah kahvaltısında hem zeytin hemde kızarmış sucuk mu yiyeceksin? nasıl oluyor da yiyebiliyorsun bunları hemde büyük bir istahla?
ben: peki ya sen; sabah kahvaltısında yağda pişmis yumurtanın yanında, nasıl haşlanmış fasulye yiyebiliyorsun?


- sen türksün di mi?
- evet ben türküm
- olmaz sen türke benzemiyorsun
- bana tuük tipini bir tarif etsene


- fırına attım olmadı, kaynattım yine olmadı. annene sorar mısın, sizin orda (türkiye'de) karpuzu nasıl pişiriyorlar?
- anneme sormama gerek yok bayan, bütün türkler bilir bunu


- tavada kızartacaksın! ))))))


- bundan türkiye'de de var mı? (matkabı göstererek)
- hayır, biz başka şey kullanıyoruz delmek için.
- ne kullanıyorsunuz? aayyyy söylesene...! !


- nerdensin?
- turkiye
- aa... bende biliyorum orayı, afrikada nijeryanin altında değil mi?
- yok üstünde geçen hafta taşındık..


- sizin ülkede maşallah diye bi kamyon şirketi mi var?
- yoo neden
- her gelen türk arabasında maşallah yazıyordu


- siz müslümanlarin şimdi 4 tane mi karısı oluyor?
- evet.. ne güzel di mi..
- olur mu öyle şey ya...... nasil yani şimdi sen benimle evleniyosun, sonra bir başkasıyla.. sonra bi daha.. sonra bi daha
- yok üç alana bir bedava veriyolar.. ucuza geliyor..
- ay siz kadınları satıyor musunuz birçde?
- valla mesela sen en az üç inek edersin..
- aaa..... sacmalama ya.. öyle şey mi olur.. ne kadar saçmalık, bidi bidi vidi vidi..
- yok vazgeçtim, en fazla iki inek edersin..
- o niye?
- çok konuşuyosun..


- sizde kitap var mi?
- ne gibi?
- yani okulda diyorum, kitaplarınız var mi? nereden öğreniyorsunuz bilgileri?
- valla kitap yok, hocalar ezberlerinden anlatıyorlar. zaten hocaya bi şey olursa biz de okulu bırakıyoruz

Biz TÜRKLER süperiz yaaaaaa...

440
İLGİNÇ HABERLER / TİTANİC'in sırrı
« : 11 Haziran 2008, 07:33:55 »
TİTANİC'in sırrı
Tüm zamanların en ünlü gemisi Titanik, herkes tarafından bir deniz faciası nedeniyle tanınır oysa dev yolcu gemisinin ardında inanılmaz bir gizem saklı.
Titanik’in akıl almaz öyküsünü sunarken uyarıyoruz. Bir düşünün, Titanik’i batıran gerçekten bir buz dağı mıydı?
Hiç kimse onun dünyanın en büyük kehanetlerinden birisini yaptığını bilmiyordu. Hatta kendisinin dahi haberi yoktu. Adı; Morgan Robertson´du, Amerikalıydı, 1861´de doğdu, gençken denizcilik yaptı, sonra ise bir elmas eksperi oldu ve New York´da kuyumculuk yaptı. Sonra Kipling´in bir öyküsünü okudu ve yazar olmaya karar verdi. İlk öyküsü 25 $´a satıldı, daha sonra yazdığı 10 öyküden ise 1000 $ kazandı. Yazmak ona artık kolay ve kazançlı geliyordu. 1897 yılının bir kış gecesinde 24.Caddedeki dairesinde yeni bir deniz öyküsü yazmayı planladı. Bu bir uzun öykü olacaktı.
Hayali “Titan Kazas
Hayalinde dev bir yolcu gemisi vardı, asla batmayan bir gemi. Bir aşk teması üzerine kurulu olan öykünün kahramanları bu dev gemiye binip, İngiltere´den ABD´ye gidiyorlardı ve aşk hikayesi dünyanın en lüks gemisinde sürecekti. Ama öykünün hayali kahramanları beklenmedik bir sürprizle karşılaşacaklar ve bir deniz kazası batmaz denen gemiyi okyanusun dibine yollanacaktı. Robertson´un teması buydu, oturup yazmaya başladı ve öyküye iki isim verdi; "Futility"yani "Nafile" ve "Titan Kazası"... Evet, yanlış okumadınız; Titan... Şimdi beraberce Robertson´un romanından bİr bölümü; "Titan"ın batış sahnesini okuyalım.
"Gözcü haykırdı; ´buzdağı! Birinci subay, kaptana haber verdi ve derhal makine dairesine tornistan yani geri git emri verildi. Fakat dev gemi durmuyordu, hızını kesmesi için zaman lazımdı ve sisler arasında görünen buzdağı yaklaşıyordu. Aşağıdan ise orkestranın ve eğlenen insanların sesleri duyuluyordu. Sonra buzdağı gemiye ulaştı, bu arada gemi ters çalışan pervanelerin gayretiyle yan dönmüştü ama yetersizdi ve kaptanla yardımcılarının çaresiz bakışları arasında buzdağı Titan´ın sancak tarafına çarptı. Darbe hafifti hatta pek hissedilmedi, kaptan o anda ucuz atlattık diye düşünüyordu. Ama birkaç dakika sonra gemi birden yan yattı, buzdağı asıl yarayı su kesiminin altında açmıştı, yara öldürücüydü çünkü uğursuz buzdağı Titan´ın bordasını jilet gibi keserek, parçalamıştı."
Daha sonra Robertson öyküye; gemi hızla su aldığını. Alarm verildiğini, filikaların indirilerek, önce kadınlar ve çocuklar bindirildiğini, yardım çağrıları yapılırken, Avrupa´nın en ünlü ve zengin ailelerinin mensuplarnın birbirlerine ebediyen veda ederken, dev yolcu gemisi Titan’ın buzlu kutup sularına hızla gömüldüğünü anlatarak devam ediyordu.
İnanılmaz kehanet gerçekleşiyor...
Ve Robertson 1898 yılında öyküsünü küçük bir kitap olarak yayınladı. Kitap onu çok daha sonra ölümsüz yapacaktı, dünyanın en çarpıcı ve en dehşet verici kehanetini yazmıştı ama sonuç yayınladığı dönem için aynen kitabın adı gibiydi yani "Boşyere" Aradan 14 yıl geçti ve başka bir zamanda, başka bir gemi, asla batmaz denen dünyanın en lüks ve en büyük yolcu gemisi Titanik, İngiltere’nin Southampton limanından yeni dünyaya doğru denize açıldı. Sonra, 1912 yılında 14 Nisan´ı, 15 Nisan´a bağlayan gecede sisler arasından birden ortaya çıkan bir buzdağı batmaz denen Titanik’in katili olacaktı. Yukarda okuduğunuz Robertson´un romanındaki batış sahnesi aynen gerçekleşti. Sadece o kadar mı? Bakın Morgan Robertson Titanik´den 14 yıl önce yazdığı romanında daha neleri bilmişti;
Robertson´un romanındaki Titan adlı gemi Southampton limanından yola çıkıyordu ve 14 yıl sonra Titanik de aynı limandan yola çıktı.
Romandaki gemi ile, Titanik arasında sadece 4 metre fark vardı. Titan 248 metre, Titanik 252 metreydi.
İki geminin ağırlıkları da çok yakındı. Robertson romanında Titan´ı 70.000 ton ağırlığında yazmıştı; Gerçek Titanik ise 66.000 tondu.
Her iki geminin de üç pervanesi vardı ve her ikisi de 3000’er yolcu taşıyorlardı. Gerek romandaki hayali Titan´a gerekse de gerçek Titanik´e Avrupa´ nın sayılı zenginleri ve ünlü aileleri binmişlerdi.
Daha da ötesi var;
Robertson´un romanındaki dev Titan, New Foundland yakınında; Kuzey Atlantik´ de bir buzdağına çarparak battı ve işte inanılmaz ama gerçek; Talihsiz Titanik de 14 yıl sonra aynı koordinatta, aynen romandaki benzeri gibi bir buzdağına çarparak okyanusa gömüldü.
Ve her iki gemide de; yeterince cankurtan filikası yoktu; Robertson romanındaki gemide 24 filika bulunduğunu yazıyordu; Titanik´de ise 22 filika vardı ve bu yüzden can kaybı büyük oldu.
Sonra...Gerçek kazanın sonucunda 1513 yolcu boğularak öldü ve kayboldu. Aynen 14 yıl önceki romanda yazıldığı gibi... Robertson´un romanındaki Titan´da ise 1500 kişi ölüyordu. Her iki gemi de 3000 kişilikti ve Titanik´e 2224 kişi binmişti.
Aynı asla batmaz denen gemi,
Aynı yerden aynı yere yolculuk,
Aynı tarihte, aynı yerde kaza,
Aynı buzdağı ve aynı tür batış,
Aynı yolcu ve ölü sayısı,
Hatta iki gemi de batarken orkestranın ilahi çalmasına kadar...
Bir kez daha okuyun ve düşünün...
Büyük kehanet farkedilmiyor...
Morgan Robertson başarılı olamadı, kitabı satmadı, daha sonra yazdıkları da ilgi görmedi. Bunalıma girerek, bir hastanede psikolojik tedavi gördü. Sonra yeni biröykü yazdı, bir Fransız dergisinde yayınlanan bu öyküde de, denizaltılardan söz ediyor ve periskopu tarif ediyordu. Ama yine ilgi görmedi. Başarısız bir yazar olarak, Mart 1915´de bir otel odasında ayakta geçirdiği bir kalp kriziyle yaşama veda etti. Asıl inanılmaz olay burada çünkü Robertson mart 1915´de öldü. Yani gerçek Titanik´ in batışından üç yıl sonra...Ve hiç kimse Robertson´la ilgilenmedi, yine kimse farketmedi ve hiç kimse onun 14 yıl önce Titanik´i aynen nasıl anlatabildiğini merak etmedi.
Kimse onu anımsamadı, ta ki 1980´lerde inanılmaz olaylarla ilgili araştırmalar yapılıncaya kadar... Morgan Robertson;Titanik batmadan 14 yıl önce, gemiyle ve kazayla ilgili herşeyi tıpatıp aynen nasıl yazmıştı ? Raslantımıydı? O, başarısız bir yazar olarak tarihin karanlıkları arasında kayboldu, şimdi ise ruhu hatırlanmanın sevinci içinde olmalı... Kehanet sıradan bir iş değil, ve asıl gizem kendi yapısında, ne zaman ve nerede ortaya çıkacağı hiç belli olmuyor; oysa gelecekte nelerin olacağı konusunda çevremiz sayısız ipucu dolu; yeter ki görmek için çaba gösterelim. Titanik´ in gizemi burada da bitmiyor. Biri daha var;
"Denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz..."
Kanada, Winnipeg´de Rosedale Metodist Kilisesi´ndeyiz, Rahip Charles Morgan bir pazar sabahı erkenden kalkmış, o günkü ayin için hazırlık yapıyordu. Okunacak ilahinin numarasını karatahtaya yazdı. Tüm hazırlıklarını bitirdikten sonra, ayine kadar biraz uyumak amacıyla odasına çekildi ve derin bir uykuya daldı. Birden kendini çok canlı ve etkin bir rüyanın içinde buldu. Karanlıkların içinde, dev bir kütle vardı, dalgaların sesleri duyuluyordu, çanlar çalıyor ve Rahip Morgan´ın çok uzun yıllardır işitmediği bir ilahi duyuluyordu. Rüya o kadar etkili ve rahatsız ediciydi ki, Morgan uyandı, ilahi ve çan sesleri kulağından gitmiyordu. Saatine baktığında, fazla zaman geçmemiş olduğunu gördü, rüyanın kötü etkisinden kurtulmaya çalışarak yeniden uyumaya çalıştı ve yeniden uykuya daldı. Rüya tekrar başladı, ilahi, çan sesleri, karanlık, dalga sesleri ve devrilen dev kara kütle. Morgan bu kez, panikle uyandı ve kendini boş kiliseye attı, karatahtaya giderek o bir türlü kulaklarından gitmeyen ilahinin numarasını yazdı. Ayin saati gelmişti, cemaat toplanıyordu, Rahip Morgan ilahiyi başlattı, notalar kilisede çınlarken, aynı anda binlerce mil ötede okyanusun ortasında aynı ilahi buzlu denizi çınlatmaktaydı; "Duy, Kutsal Baba, Sana denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz." İlahi biterken, Rahip Morgan´ın gözlerinden yaşlar akıyordu. Aynı günün sonraki saatlerinde, Rahip ilahiyi okudukları sırada Atlas Okyanusu´nun derinliklerinde büyük dramın yaşandığını öğrendi. O gün, 14 Nisan 1912´idi ve Atlantik´in kuzeyindeki buzlu sularda Titanik suların içinde yokolmuştu.
Titanik’de bir gariplik var...
Titanik battığında, ünlü İngiliz gazeteci William T. Stead gemide bulunuyordu.1892 yılında Stead hikayeler yazarak yaşamını kazanıyordu. Gazeteciliğinin yanısıra Stead, ölüm ötesi ve Spiritüaliizm ile yani Ruhçuluk’la da ilgileniyor, araştırmalar da bulunuyordu. O yıl yazdığı kısa hikayelerden birinin adı neydi biliyormusunuz? "Titanik" ve yine Titanik´den 20 yıl önce...YineTitanik´de olduğu gibi, Stead´ın hikayesindeki Titanik´de bir buzdağına çarparak batıyordu. Ve Stead´ın yazdığı hikayede, Stead kendisini kazadan kurtulan biri olarak anlatıyordu. Ve; 20 yıl sonra gerçek Titanik batarken, o buzlu ve soğuk denize gömülenlerden birisi Stead´ ın gerçekten kendisiydi. Ama; sonu romandaki gibi olmadı çünkü kurtulamayacaktı. Zira bu roman gerçekti ve başka bir romancı tarafından yazılmıştı. O anda Stead ne düşünmüştü? 20 yıl önce yazdığı hikayeyi düşünüp, kurtulacağına inanıyormuydu? Bunu asla bilemiyeceğiz...
Biri daha var. Ama çok daha sonra; 1935´ de... William Reeves adlı bir denizci bu; İngiltere´den Kanada´ya giden "Titanian" adlı kömür yüklü buharlı gemi; soğuk bir Nisan gecesinde Kuzey Atlantik´de seyrediyordu. Bütün denizcilerin ezbere bildikleri o uğursuz yere; Titanik´in battığı noktaya varmışlardı. Reeves, güverteden denize bakarak yıllar öncesindeki olayları düşlüyordu. Ve o gün Reeves ´in doğum günüydü, olabilir ama Reeves´ in doğduğu tarih çok önemliydi, çünkü Reeves 14 Nisan 1912´ de doğmuştu. Yani Titanik´in battığı günde. İşte tam o günde; Titanik´in battığı günde Reeves doğum gününü; Titanik´ in battığı yerde kutluyordu. Ve birşey oldu... Reeves birden, suların kaynaştığını ve dev bir buzdağının geminin yolu üzerinde belirdiğini gördü. Tam o anda da, köprüden alarm verildi. Uzaklık yeterliydi. Mürettebat gemiyi zamanında durdurdu, buzdağının yanından geçeceklerdi ama olmadı... Çünkü bir saat içinde çevreleri; yüzlerce buz kütlesi tarafından sarıldı. Artık hareket etmelerine imkan yoktu. Reeves ve arkadaşlarının içinde bulundukları Titania adlı gemiyi, ancak 9 gün sonra yetişen buz kırma gemileri kurtardılar. Neden? Buzdağları o korkunç gecenin yıldönümünde, bir grup denizcinin orada bulunmasını mı istemişlerdi ?
Evet... İnanılmaz ama gerçek zira Titanik´ in gizemi şaşırtıcı. Titanik şimdi okyanusun derinliklerinde uyuyor sadece bir kez ziyaret edildi. 1 Eylül 1985´de Amerikalı ve Fransız uzmanlardan kurulu bir sualtı ekibi onu buldu ve görüntüledi. Morgan Robertson; Titanik batmadan 14 yıl önce, gemiyle ve kazayla ilgili herşeyi tıpatıp aynen nasıl yazmıştı, raslantımıydı? William T. Stead 20 yıl sonra içinde öleceği geminin adını ve kendisinin de içinde bulunduğu öyküsünü, hangi raslantı sonucunda yazmıştı? Titania adlı gemiyle, Titanik´in battığı günde doğan ve doğum gününde Titanik´in battığı yerde bulunan Reeves´ in buzdağları tarafından 9 gün hapsedilmesi de raslantımıydı? Düşünür Voltaİre diyor ki; "Belki de raslantı dediğimiz şey; belirli bir şeyin bilinmeyen nedenidir..." Robertson, Stead ve Reeves bizim gibi birer insandılar. Bizler gibi normal ama bilinmeyen yönleri olan insanlar. Her insan gibi... Ve siz de; bilinmeyen raslantılarla her an karşılaşabilirsiniz...
Titanik´den sesler;
Kazadan kurtulanların anıları;
"Kazadan bir gece önceydi, karım başıma Titanik´in sahibi olan White Star Şirketi´nin ambleminin bulunduğu kepi giydirdi, güvertedeydik ve tam o anda gökde bir yıldız parçalara ayrılarak dağıldı. Karım bundan hiç hoşlanmadığını söyledi. "
Kamarot Arthur Lewis
"Babam heyecanlı, annem moralsizdi ve hayatımda ilk kez onun ağladığını gördüm. Umutsuzdu ve birşeylerin yolunda gitmediğini söylüyordu. Yedi yaşındaydım ve daha önce hiç hiç gemi görmemiştim. Çok büyüktü, herkes çok heyevanlıydı, kamaraya indik, babam anneme yatmasını ve sakinleşmesini söyledi ama annem bütün gece oturdu, ta ki kazaya kadar ve sadece ben kurtuldum. "
Eva Hart
"Woolston´da yaşıyorduk, okul öğleyin tatil edildi ve Titanik´in limandan ayrılışını görmeye götürüldük. Öğretmenimiz başımızdaydı, sonra Titanik yavaş yavaş iskeleden ayrılmaya başladı; bu onu son görüşümüzdü, Southampton sularında gittikçe uzaklaşıyordu. Yanımda yaşlı bir adam vardı, eliyle iyi şans işaretleri yaptıktan sonra başını salladı, sonra yüksek sesle hiç umut olmadığını söyledi."
Lois Brown Jacobs
Nasıl battı?
Titanik nasıl battı? O kadar çok kuram var ki; bunların en yenilerinden bir tanesi kasıtlı batırıldığı yolunda; tabii ki sigorta parası için. Ama buzdağının nasıl gemiye çarptırıldığının cevabı yok, yanlız ilginç iddialar ortaya atılıyor. Titanik´in Kuzey Atlantik´in derinliklerinde yattığını hepimiz biliyoruz. Buzdağı, gemiye sancak tarafından çarpmış ve çelik levhaları yarmıştı. Ünlü tiyatrocu Thomas Andrews gemi batarken ön tarafta bulunan beş su geçirmez kamaranın birisindeydi. Çarpmanın hemen ardından kamaralara buzlu deniz suyu dolmaya başladı. Aslında kamaraların sadece birisi delinmişti ama su kolayca diğerlerine de geçti, Andrews olayın tanığıydı yani su geçirmez denilen kamaralar su geçiriyordu. Aynı şey su geçirmez denilen alt bölümlerde de oldu ve Titanik bu yüzden kolayca battı. Jack Thayer, Titanik´in batmadan evvel su yüzeyindeyken iki bölündüğüne inanıyor ve anlatıyondu ama çok kişiye göre kaza böyle olmamıştı fakat 1985´de
Dr. Robert D. Ballard, Titanik´i okyanusun dibinde iki parça olarak buldu. Ballard ve ekibi Titanik´in pruvasından kırıldığını belirledi çünkü yara alınca gerilime dayanamamış ve denizden evvel içeri dolan sert havanın basıncıyla ikiye bölünmüştü. Bugün iki parça birbirlerinden yarım kilometre uzaklıkta ayrı yönlerde duruyor.
Titanik´in batış nedeni söylenceleri az değildir;
* Titanik, kardeşi Olympic´le beraber sigortalanıp, ikisi de kasıtlı mı batırıldı?
* Mürettebat ve Kaptan Smith sarhoş muydular?
* Gemi subayı Murdoch, neden kendini öldürdü?
* Kaptan Smith´in de intihar ettiği, telsizle gerçekten bildirilmiş miydi?
* Niçin görevliler dürbünle çevreyi gözlemediler? Oysa bu yapılsaydı, buzdağı çok önceden görülebilirdi.
* Titanik buzdağını son anda görüp dönmeye çalışırken, önce kıçından sonra da önünden iki defa mı yara aldı.
* Su geçirmez bölmeler neden açıktı?
* Söylendiği gibi Californian adlı gemi veya bilinmeyen bir diğer gemi, Titanik´i batarken görmesine rağmen yardıma gelmedi mi? Kurtulanlardan birçok kişi, bir geminin ışıklarını gördüklerine dair yeminler ediyorlardı.
Bunları biliyor musunuz?
* Biliyor muydunuz... Bazı yolcuların köpekleri güvertede bulunan köpek kulübelerindeydi. Bunlardan birisinin değeri 750 £´du ve 1912 yılında bu miktar çok büyük bir paraydı. Bugünkü değeri 300.000 £ olarak hesaplanıyor.
* Biliyor muydunuz... İkinci Dünya Savaşı sırasında, adı "Titanic" olan bir propaganda filmi yapıldı. Gemide gizli olarak bulunan bir Alman subayının hikayesiydi.
* Biliyor muydunuz... Yolcuların bazıları, gemi batmadan biraz evvel, jimnastikhanede bisiklete biniyorlardı.
* Biliyor muydunuz... Titanik´in birinci sınıf kamaralarının ve dinlenme salonunun bazı pencereleri ve kepenkleri, İngiltere Alnwick´de bulunan White Swan Oteli´nden alınmıştı.
* Biliyor muydunuz... Titanik´den kurtulan gemi subaylarının ve mürettebatın hiçbirisi yaşamlarının kalanında mesleklerini sürdürmelerine rağmen asla kaptan olamadılar.
* Biliyor muydunuz... Titanik, Southampton´dan ayrıldıktan hemen sonra kömür depolarında yangın çıkmış ve söndürülmüştü.
* Biliyor muydunuz... Kurtulanlardan birisi olan gemi subayı Murdoch, gemi batmadan evvel intihar etti, aslında elindeki tabancayla kalabalığın filikalara hücüm etmelerini engellemekle görevliydi.
* Biliyor muydunuz... Gemi batmaya başladıktan sonra uzaklaşan ilk cankurtaran filikasında sadece 28 kişi vardı, oysa filika 64 kişilikti.
* Biliyor muydunuz... Titanik limandan ayrılmadan evvel demirlerini alırken, çıpaların birisi yakınındaki bir geminin iplerine takıldı ve neredeyse onu batırıyordu ve geminin adı Titanik´in asla göremeyeceği limanın adıydı; "New York"
* Biliyor muydunuz... Faciadan hemen sonra, New York´da bir söylenti yayıldı; Titanik´in batış nedeni bulunmuştu çünkü kargonun konulduğu yerin gizli bir bölmesinde demir kafesli bir sandığın içinde bir lahit vardı. Lahit ve içindeki Mısır kralının mumyası, ABD´de gizlice satılmak üzere eski eser kaçakçıları tarafından gemiye yüklenmişti. Mısır inançlarına göre bu hırsızlık, tanrılara karşı bir hakaretti ve Anubis´in kudreti buna izin vermezdi. Tanrılar Titanik´i batırdı ve mumya denizin dibini boyladı. Belki... İki yıl sonra, söylenti yine başladı ama bu kez farklıydı; mumya batmadan evvel kaçırılmıştı yani gemide bulunan kaçakçılar veya kaçakçı gemicilere rüşvet vererek, mumyayı ambardan çıkarttırmış ve bir filikaya yükletmişti. Ve şirketin subaylarından birisi bu öyküyü onaylıyordu. Sonra kaçakçı rüşvet vermeye devam ederek, mumyayı Carpathia gemisine yüklemeyi de başararak, New York´a getirdi. Ama şansı orada sona erdi, satış yapılamadı, kimse mumyayı almıyordu. Kaçakçılar mumyayı geri götürmeye karar vererek, bu kez Empress Of Ireland adlı gemiye yüklediler ve Empress Of Ireland´da battı ama mumya yine kurtarıldı ve Ameriya´ya geri döndü. Sonuncu kez yine bir gemiye yüklenerek, yola çıkarıldı ama kader kararından dönmüyordu. Üçüncü gemi de torpillenerek batırıldı. Geminin adı Lusitania´idi. Kimliği bilinmeyen gizemli firavun sonunda huzura kavuşmuştu.
* Biliyor muydunuz... Titanik mitleri neredeyse sonsuzdur. Örneğin Kaptan Smith´in bir bebeği kurtararak, bir filikaya kadar yüzerek götürdüğü ve sonra yine yüzerek geriye döndüğü ve gemiyle beraber battığı anlatılır. Weekly World News gazetesine göre olay gerçektir. Titanik´de bulunan altınların ve mücevherlerin miktarı bilinmiyor zaten kargo kesin olarak belgelenmemişti; ama gemide kesin olarak bulunan Ömer Hayyam´ın el yazması mücevher işli "Rubaiyat"ı büyük kayıptı. Kargo listesinde, bir de yeni Renault otomobil vardı,
Kim uğursuzdu?
İki gazeteci olan John Eaton ve Charles Haas´a göre, mumyanın kaderini paylaşan gerçek birisinden söz ediyorlar; adı Frank "Lucky-şanslı" Tower. Tower, belki de gezegenin en uğursuz denizcisiydi. İlk önce Titanik´de ateşçiydi, kazadan yüzerek kurtulmuş ve ölümü atlatmıştı sonra o da Empress of Ireland´ın mürettebatına katıldı ve o da battı, Tower bu kez çok zor kurtulmuştu. En son işini bulduğunda mutluydu ama bu uzun sürmedi, Lusitania´da iş bulmuştu, gemi ayaklarının altında sulara gömülürken Tower haykırıyordu; "Şimdi zamanı geldi mi?" Bu öykü iki gazeteci tarafından anlatılmasına ve Ripley´in ünlü "İster inan, ister inanma" külliyatında yer almasına rağmen, tarihçiler tarafından onaylanmadı; tarihçiler üç geminin mürettebat listesinde bu isimde birisinin bulunmadığını söylüyorlardı. Ripley ise, gemicinin adının farklı olduğunu söylerek, işin içinden sıyrıldı; peki üç gemide de aynı isimli biri var mıydı? Evet, bir değil, birkaç kişi vardı ama bunların aynı kişiler olup olmadığı asla anlaşılamadı. Fakat bunlardan birisinin öyküsü kesin gerçekti; Aslında Titanik´in kamarotlardan Violet Jessup, White Star Gemi Şirketi´nin gerçekten de lanetli kişisidir. Genç kadın, önce şirketin Olympic gemisindeydi, geminin Hawke şilebiyle çarpışıp batmasından kurtuldu, sonra Titanik´de de hemşire asistanı olarak görevlendirildi ve yine kurtuldu. Violet, Şirketin üçüncü gemisi olan Britannic´de görevini yaparken son yolculuğuna çıkmıştı. Violet´in kaderi White Star Şirketi´nin gemileriyle aynıydı.

441
İLGİNÇ HABERLER / kral tutankamon
« : 11 Haziran 2008, 07:32:47 »
kral tutankamon
http://www.cnnturk.com/VIDEO/index.asp?vid=2266
14 yaşında zehirlenerek öldürülen mısır firavunu tutankamonun mezardan çıkarılışı..

442
 ..::Düşük bel giymekten hastaneye düştü::..
Düşük bel pantolon giydiği için otobüsten atılan genç kadın akıl hastanesine gönderildi!

İngiltere'nin Portsmouth kentinde düşük bel pantolon giydiği için "teşhircilik yapıyor" denilerek otobüsten atılan 27 yaşındaki Ekki Skiff'e mahkeme tarafından akıl hastanesinde tedavi görme cezası verildi.

Skiff geçtiğimiz kasımda da bir alışveriş merkezinden düşük bel pantolonu yüzünden atılmıştı. Hâkim genç kıza "Seni ruh sağlığı merkezine sevk ediyorum. Sanırım durumuna yardım eder" dedi.

443
İLGİNÇ HABERLER / Öldüren Düğüm
« : 11 Haziran 2008, 07:31:56 »
Öldüren Düğüm
Ben emirhan 14 yaşımdayım bursada yaşıyorum bu olay bu yıl yazlıktayken başıma geldi arkadaşlarımla geziyoruk bir ağacın altında dinlenmeye karar verdik ağaçta bir bez vardı üzerinde anlamadığımız şekiller vardı.O bezde birçok düğüm vardı melih o düğümleri çözmeye çalıştı fakat başaramadı bir güç onu bunu yapmaktan alıkoyuyordu sanki sonra o bezle ilgilenmeyi bıraktık biraz konuştuk eğlendik.Sonra evlerimize döndük ertesi gün sitede bir çığlık duyduk bu çığlıkla uyandık.Melihin annesinin sesiydi bu hemen koştuk melih kanlar içinde yatakta yatıyordu özellikle elleri paramparça olmuştu polis geniş güvenlik önlemleri aldı.Çünkü bu olay ilk değilmiş diğer siteden bir ablada bu şekilde bulunmuş çok korktuk ailelerimiz bizi dışarıya tek başımıza çıkarmadılar hep birlikte zar zor izin alıp dışarı çıktık.Yine o ağacın yanına gittik çiğdemin gözü o beze takıldı buldum diye bağırdı melih ve o ablanın neden öldüğünü buldum o abla benim ablamın arkadaşıydı dedi onlarla gezintiye çıktık ve o bu bezi çözmeye çalıştı ve ertesi gün öldü melihin de başına aynı şey geldi önce inanmadık ama sonra inandık.Ertesi gün yanımıza makas ve bıçak alıp gittik o bezi kestik ve ertesi gün hepimizin elleri kabarmıştı ve buna iyice inandık bunu yapanın kim olduğunu da bulduk bunu yapan kulübede yaşayan dedeydi bunu aynı bezi bağlamaya çalışırken yakaladık korkup kaçtı bir hafta sonra ölü bulundu şimdi o evi satıp başka bir yerden yazlık aldık ama o olaylar aklımdan çıkmıyor her gün kabuslarıma giriyor buna inanın lütfen birkaç arkadaşımız inanmadı ve gördükleri yüzünden delirdiler...
Alıntıdır...

444
İLGİNÇ HABERLER / ..::Ölü adama hapis cezası::..
« : 11 Haziran 2008, 07:31:25 »
..::Ölü adama hapis cezası::..
Belçika'da bir hakim ölmüş bir gence 8 ay hapis ve 430 dolar para cezası verdi. Joey Van den Broeck isimli 21 yaşındaki gence "kız arkadaşına saldırı"dan ve "tutuklamaya karşı koymak"tan dolayı dava açılmıştı. Fakat Joey'nin bir araba kazası geçirdiğinden ve hastanede yatarken hayatını kaybettiğinden haberi olmayan hakim, duruşmaya gelmeyen gence 8ay hapis ve para cezası verdi. Gerçeğin daha sonra ortaya çıkmasıyla bir açıklama yapan yetkili "Sanığın hayatını kaybettiğinden haberimiz yoktu. Bu durumda dava otomatikman düşmüş oluyor" diye konuştu.