İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - ManSpider111

Sayfa: 1 2 3 4 5 6 7 8 [9] 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 ... 368
97
Hayvanlar Alemi / yılanlar
« : 22 Ocak 2008, 17:19:22 »
Vücutlarını örten boynuzsu tabakanın kalınlaşmasından pulları meydana gelmiştir. Bu sayede vücuttaki suyun buharlaşma ile kaybı önlenmiş olur. Vücutlarını örten pulların şekli ve rengi sınıflandırmada önemli rol oynar.Salgı bezleri olmadığından derileri daima kurudur. Büyümeyi engellediği için zaman zaman deri değiştirirler.

Dişler besini tutmaya yarar ve geriye doğru yatıkçadır. Zehirli yılanlarda ön çenede uzun oluklu zehir dişleri de vardır. Bunlarda tükürük bezleri, zehir bezine dönüşmüştür. Yürekleri üç gözlüdür. Yarım bir zar ile kısmen ayrılmış olan karıncıkta karışık kan bulunur. Vücutlarında da karışık kan dolaşır. Güneşin altında yatarak vücutlarını sıcak kayalara temas ettirerek, vücut ısılarını yükseltirler. Sonbaharda, kuytu yerlere çekilerek kışı hareketsiz ve uyuşuk olarak geçirirler. İlkbaharda, kış uykusundan uyanınca tekrar ortalıkta görünmeye başlarlar.

Canlı hayvan avlayarak beslenirler. Böcek, karınca yiyenleri olmakla beraber, fare gibi kemiricilerin baş düşmanıdırlar. Boa ve piton gibi büyük avlarını sıkarak öldürdükten sonra yutarlar. Bütün yılanlar avlarını parçalamadan bütün olarak yutarlar. Çeneleri 180° ye kadar açıldığından iri avlarını yutmakta zorluk çekmezler. Küçük bir bahçe yılanı, iri bir kurbağayı rahatça yutabilir. Kuş ve kertenkele de yerler. Zehirlerinden de panzehir yapılarak faydalanılmaktadır.

Yılanlar yumurtlayarak ürerler. Yumurtalardan ergine benzer yavrular çıkar. Bunlar hemen başlarının çevresine bakarlar. Boa, anakonda ve engereklerin çoğu yavrularını doğurur. Bunlar gerçek doğum değildir. Yumurtalar ana karnında gelişip açıldığından doğum gibi görülür. Buna “‘PoPovOvipariteK” denir.Gebelik süresi 2 aydır

Yılanlar, genellikle üç metre öteyi göremezler. Koku almada burun deliklerini değil dillerini kullanırlar. Uzun ve çatallı dillerinin her iki ucu havadan ve yerden gelen kimyasal kokuları alır. İçeri çekildiğinde dil ucundaki kokular damaktaki jakobson organında duyu haline dönüştürülür. Engerek yılanları zehirledikleri avının izini dilleriyle takip ederler ve ölüsünü bularak yutarlar. Yılanların burun delikleri, ağız kapalıyken alt çenedeki hava borusunun üzerine geldiğinden ağızlarını açmadan solunum yaparlar. Avlarını yutarken ağız açık olduğundan burun deliklerinin hava borusuyla ilgisi kesilir. Böyle zamanlarda, vücutlarında bulunan hava torbalarındaki yedek havadan faydalanırlar. Çoğu yılanların sadece sağ akciğerleri gelişmiştir. Diğeri adeta kaybolmuştur. Boa ve piton yılanlarında sol akciğerler küçüktür. İri avların yutulması uzun sürdüğü zaman ağız tabanında bulunan soluk borusunun girişi ağızdan dışarı çıkarılabilir. Bu özellik büyük hayvanları yemek için bir adaptasyondur, yılana ağız dolu olduğunda dahi nefes alma imkânı sağlamaktadır.

Dış kulakları olmadığından, uzun zaman yılanlar sağır zannedildi. Çeneleriyle kulakları arasında kemik bağlantıları olduğundan, üzerinde bulunduğu toprağın yansıttığı sarsıntıları kolayca işitirler. Çenesini yere koyan çıngıraklı bir yılan çok uzaktan gelen bir atın ayak seslerini kolayca duyabilir. Yılanların bulunabildiği arâzilerden geçen bir insan, gürültülü ayak darbeleriyle yürüdüğünde hiçbir yılana rastlamaz. Bazı yılanların göz ve burunları arasında ince zarlı iki çukur bulunur. Bunlar, sıcak kanlı hayvanların vücutlarından yayılan ısı dalgalarını (infrared) tespit ederler. Bunların sayesinde avlarını karanlıkta bile bularak takip ederler. Yılan zehiri av etini eritmeye yarayan kuvvetli bir sindirim sıvısıdır. Zehirsiz yılanlarda bile zehirli olan kuvvetli bir sindirim sıvısı vardır. Ağızlarına parmak sokulduğunda veya dişlendiğinde tükürüklerinden dolayı yanma ve şişme yapar. Dişleri sökülen zehirli yılanlarda dişler tekrar sürer. Yılanların renkleri ve boyları çeşitlidir. Zehirli yılanların başları üçgen ve kuyrukları küt olduğu söylenirse de bunlar kesin belirtiler olamaz. Her yılan zehirli kabul edilerek sakınmak gerekir.

98
Hayvanlar Alemi / cennet kuşları
« : 22 Ocak 2008, 17:13:46 »
Cennet kuşları meyvalar, tohumlar ve böceklerle beslenirler. Bu kuşların deniz düzeyinde yaşayanları olduğu gibi, dağların 3 500 metre yüksekliklerine çıkanları da vardır. «Sarı - sarkık - etli cennet kuşu» (Macgregoria) yaklaşık olarak 3 000 metrede başlayan dağ ormanlarına rağbet eder. Bazı cennet kuşları ağaç gövdelerinin yüzeyinden kendilerine yiyecek toplamak veya üzerinde ağaçkakan gibi tutundukları çürük odunları oymak üzere silâhlanmışlardır. Başkaları orman tabanındaki nemli yosunları karıştırarak böcek ararlar, daha başkaları ise orman tepesinde çiçek açan ağaçların üzerindeki böceklerle beslenirler.
Bazı cennet kuşları ardıç kuşu kadar ufaktırlar, çok uzun kuyruk tüyleri olan daha başkaları ise ufak birer karga iriliğindedirler. Birkaçı şaşılacak kadar karanlık renklidir ve erkekleriyle dişileri birbirine benzer. Fakat parlak renkli olanları ve süslü tüyleri bulunanları şüphesiz daha ilginçtirler.
Sus tüyleri kuşun vücudunun çeşitli yerlerinde yetişir: Alında, gaga kökünün arkasında, tepede, yüzün yanlarında, boyunda, gövdenin yanlarında ve kuyrukta olanları vardır. Bu tüyler iyi gelişmiş, enine çizgili deri kasları tarafından oynatılmakta ve böylece tesirleri artmaktadır.
Erkekler flört zamanlarında ağaçların üzerinde, bazen de yerde dişilere parlak gösterilerde bulunurlar. Dişiler erkeklerle kısa bir süre ilgilendikten sonra, yardımsız olarak bir yuva kurmaya ve yavrularını büyütmeye girişirler. Cennet kuşu yuvaları derme çatmadır. Bazıları 27-28 metreye kadarki yüksekliklerde yapılmış açık birer kâse biçiminde hacimli yapılardır. Cennet kuşu yumurtalarında, bir uçtan öbürüne kadar uzayan çizgimsi kahverengi işaretler dikkati çeker.
Ünlü Bazı Cennet Kuşları: Tipik cennet kuşları’nda erkek gösterişli tüylerle alabildiğine süslü, üstelik çok zaman parlak renklidir. Bu türlerin dişileri daha sönük renkli oldukları gibi, süs tüylerinden de yoksundurlar. Bunun misali uzun kuyruklu cennet kuşlarıdır: «Astrapia» ve «Epimachus». Pırıl pırıl koyu renkli erkeklerin uzunca kuyrukları bazen siyah, bazen hemen hemen kar gibi beyazdır. Dişileri buna karşılık kısa kuyruklu ve kahverengimsi yaratıklardır.
«Orak - gagalı cennet kuşu» (Epimachus meyeri) yüksek dağ ormanlarında yaşar. Erkeği, yanlarında dantelamsı tüyleri, uzun ve kavisli bir gagası, parlak kenarlı bir göğüs kalkanı ve mızrağa benzer uzun bir kuyruğu olan koyu-grimsi bir kuştur. Dişisinin sırtı kestane rengi, karnı ise gri yolludur.
Efsanelere konu olmuş kurdele -kuyruklu cennet kuşunun ergin erkeğinde kuyruk 99 -100 santim uzunluğunda, yani vücut uzunluğunun mislinden uzundur. Bu yeşil kafalı siyah kuşların bir başka ilginç özelliği de kuyruğun ergin erkeklerde lekesiz bir beyaz olmasına ve dar, siyah uçları bulunmasına karşılık, bu siyah uçların ergin olmayan erkeklerde kuyruğun üçte birinden fazlasını kaplamasıdır. Daha genç yavrularda kuyruktaki beyazlık miktarı ya değişiktir, ya da hiç yoktur. Bu faktör epey karışıklığa yol açmış, siyah devredeki bu yavru cennet kuşları, aynı yüksekliklerde yaşayan «Prenses Stephanie cennet kuşu» na (Astrapia stephaniae) benzetilmiştir. Bu iki tür zaten serbestçe birleşmektedirler.

99
Hayvanlar Alemi / Panda
« : 22 Ocak 2008, 17:11:01 »
[FONT="Arial Black"]

Panda deyince herkesin aklına beyaz postu üzerinde bölge bölge siyah büyük benekleri olan sevimli, iri yarı ve bir o kadar da tembel bir hayvan gelir.
O, siyah kulak, ayak ve gözleri ile küçük büyük herkeste sempati uyandıran iri bir çocuk gibi.
sevimli pandalarınyalnızca bambu yediğini biliyor muydunuz? Örneğin, yetişkin bir panda günde 15 kilo bambu yer. Bu da senede 6 ton bambu yapar. Bu yüzden günün her saati yemek yerler. Pandalar her zaman soğuk ve ıslak ortamlarda yaşarlar. Bu yüzden yavrularını mağara gibi yerlerde doğururlar. Pandaların yavruları doğduklarında kör ve dişsizdir.Genellikle eylül ayında doğan yavruların boyları 10 cm'dir ve bu bebek pandalar 142 gram ağırlığındadır. Çok çabuk gelişip büyüyen pandalar, doğduklarında annelerinden 800 kat daha küçüktürler. Daha dokuz aylıkken 27 kilo olurlar. Pandanın diğer bir özelliği de saldırgan olmamasıdır. Tek yaptığı patileriyle ağaçları tırmalamaktır. Bunu da tırnaklarını temizlemek ve törpülemek için yapar. Kaçmak için o kocaman cüssesiyle ağaçlara tırmanır. Panda çok sakin bir hayvandır, uyurken kendisine insanların yaklaştığını fark etse bile rahatını bozmadan uyumaya devam eder. ,



"Bambu ayısı"


Diğer bir adı bambu ayısı olan çocuğun ağırlığı neredeyse 120 kilo civarında. Panda gününün büyük bir bölümünü bambu yemekle geçirir. Panda bu oburluğun ve seçiciliğin kurbanı sayılır: Çok sevdiği bambuyu yiyebilmek için Çin’den başka bir yere gitmediklerinden, ne yazık ki nesilleri tükenmek üzere. Bugün dünyada halen yaklaşık 1000 adet panda var.
Pandalar çok tembel hayvanlardır. Panda karnını doyurmak için günde 40 kg kadar bambu yemek zorunda. Dişleri bambunun sert kabuklarına uygun olarak sağlam ve keskin. Yine de bu uğraş yaklaşık 14, hatta 15-16 saatini alıyor. Hayvanat bahçelerinde yaşayan pandalar, doğal ortamlarında yaşayan pandalara göre çok daha farklı beslenebiliyorlar. Örneğin çikolata, meyve ve hatta tavuk bile yiyebiliyorlar.
Yemek yemediği zamanlar panda sürekli uyur. Uyumadığında ise hiç acelesi yoktur ve çok yavaş hareket eder. Düşmanları kovaladığında bile paçasını kurtarır kurtarmaz ilk gördüğü ağaca atlar ve uykusuna veya yemeğine kaldığı yerden devam eder.



Pandalar yalnızlığı sever




Pandalar çiftleşme dönemi dışında tamamen yalnız yaşar. Bu durum sadece Nisan-Mayıs aylarında değişir. Bu dönemlerde düne kadar yalnızlıktan memnun olan panda sesler ve hırıltılar çıkartır, sesini duyurmak için çığlıklar atar. Baharın gelişiyle birlikte pandanın aklı fikri uygun bir eş bulmaktadır.
Fakat bu o kadar kolay değil, çünkü aynı bölgede yaşayan pandalar bile birbirinden çok uzakta bulunurlar. Dişi pandaların eş konusunda çok seçici olmaları erkeklerin işini daha da zorlaştırır. Eş adaylarının az olmasına rağmen yine de karşılarına çıkan her "yakışıklıyı" beğenmiyorlar.
Dişi panda, erkek pandayı ancak çok beğenirse yanına yaklaştırıyor. Diğer bir engel ise erkeklerin fazla flört edecek zamanlarının olmaması, çünkü dişi pandaların çiftleşmek için uygun dönemleri yılda en fazla 5 gün sürüyor.




Hayvanlar aleminin en şefkatli annesi



Erkek panda dişi pandanın kalbini kazanır ve çiftleşme başarılı olursa yaklaşık dört ay sonra minik bir panda bebeği dünyaya gelir. Minik kelimesinin seçimi keyfi değil, yeni doğan panda ancak bir fare büyüklüğünde ve 100 gr ağırlığındadır.
Bebek panda küçük ve savunmasız olur. Doğduğunda gözleri kapalıdır ve uzun süre öyle kalır. Birkaç hafta sonra gözleri açılır fakat bebek panda hala göremez. Bununla birlikte, yetişkin pandalardan daha iyi işitir. Gözleri açıldıktan sonra bu durum değişir ve dengelenir. Bu dönemle ilgili en önemli ayrıntı pandanın çok şefkatli ve sevecen bir anne olmasıdır.
Anne panda bebeğine çok düşkündür, onu kolların arasında insanların bebeklerini salladıkları gibi sallar ve sabırla emzirir. Zaten hayvanlar aleminde de yavrularına karşı en sevecen hayvan pandalardır.
Bebek pandanın gözlerinin açılması 6 hafta sürer. 3 aylık olduğunda tek başına yürümeye, 5 aylık olduğunda ise koşmaya ve bambunun tadına bakmaya başlar. Bebek panda bir buçuk seneden uzun bir süre annesinin yanında kalır. Ancak bu uzun dönemin sonunda tek başına yaşamaya hazırdır.[/FONT]

100
Hayvanlar Alemi / penguenler
« : 22 Ocak 2008, 17:08:03 »













[SIZE="2"][COLOR="Black"]Penguen, Spheniscidae familyasını oluşturan, uçamayan, dimdik durabilen, perde ayaklı deniz kuşları.
Güney Kutbu, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Amerika, Güney Afrika ve hatta Galapagos kıyılarında yaşarlar. Kuzey Kutbunda bulunmazlar. Büyüklük bakımından 30 - 105 cm. arasında değişik 17 kadar türü bilinmektedir. En irileri olan İmparator Penguen 45 kg. ağırlığa ulaşır. Sıcak bölgelere doğru gidildikçe boyları küçülür. Denizlerdeki kabuklular, balık ve mürekkepbalıkları ile beslenirler. Tüyleri kuş tüylerine hiç benzemez. Sırtları siyah veya gri, karın kısımları beyaz ince pulsu tüylerle örtülüdür. Türler birbirinden, başlarındaki renkli tüyleriyle ayrılır. Kuyrukları kısa ve ayakları vücutlarının gerisinde olduğundan rahatlıkla dimdik ayakta durabilirler. Denizde, saatte 10 deniz mili hızla yüzebilirler. Hatta gerektiğinde bu hızlarını iki katına çıkarabilirler.

Kanatları uzun telek tüylerinden yoksun olup, kırılmadığı için uçmaya yaramaz. Buna karşılık yüzerken çok kuvvetli yüzgeç vazifesi görür. Penguenler, buz üzerinde sıçrar ve çok iyi kayarlar. Göğüslerinin üzerinde yatarak yüzgeç kanatlarının yardımıyla kızak gibi kayarak, karada birkaç yüz kilometre içeriye kadar girebilirler. Yalnız üreme mevsimlerinde yumurtlamak için karaya çıkarlar. Vücutlarını örten sık tüyler ve deri altlarındaki kalın yağ tabakaları ile Antarktika 'nın sıfırın altındaki dondurucu soğuklarından korunurlar. Vücut ısılarını ayarlayan otomatik bir mekanizmaya sahiptirler. Gerektiğinde kan damarlarıyla deriye giden kanı azaltarak, yükselterek ve tüylerini dikleştirerek vücut sıcaklıklarını kontrol ederler.
Güney Kutnbu penguenleri 40°C'lik vücut ısılarıyle -40°C'lik Antarktika soğuğuna uyum sağlarlar. Vücutlarındaki tüy, yağ ve besinlerden elde ettikleri enerji ve kontrol mekanizmalarıyla 80°C'lik ısı farkına dayanırlar.

Antarktika'nın kral penguenleri günde ortalama 140 defa suya dalarlar. Bunun ancak yüzde onunda av yakalayabilirler. Tüy dipleri deriye yakın kısımda ısıya karşı yalıtkan bir iç tabaka meydana getirerek vücudu soğuktan emniyetle korur.
Bazı türler, kuluçka dönemlerinde dört aya yakın bir zaman açlığa dayanırlar. Bu devrede ağırlıkları yarı yarıya düşer. Antarktika dışında yaşayanların, su akıntıları ve yüzen buzlarla Güney Kutbu'ndan geldikleri sanılmaktadır.

Üreme devrelerinde bir kısmı yanyana yuvalar kurarak yüzbinlerce bireyden hasıl olan kuluçka kolonileri meydana getirir. Yuva yapanlar 2 - 3 yumurta yumurtlar. İmparator (Aptenodytes fprstei) ve kral penguen (Aptenodytes patagonica) ise yuva yapmaz, birer yumurta yumurtlar ve tek yumurtalarını ayakları üzerinde ve karınlarının altındaki gerçek kuluçka derisinin altında muhafaza ederek soğuktan korur. Yuva yapanların erkekleri, dişilerine çakıl taşları hediye ederek kur yapar. Dişi, karlar eridikçe bu taşlarla yuvasının seviyesini yükseltir. Erkek ve dişi sırayla kuluçkaya yatar. Kuluçka devresinde bir şey yemezler. Yavrular anne ve babaları tarafından birlikte bakılır ve ısıtılır.

Penguenler insandan kaçmadıkları için, yağlarından istifade etmek isteyenler tarafından çok miktarda avlanarak tüketiliyor. Çıkarılan kanunlarla nesilleri korunmaya çalışılıyor. Dünyanın birçok hayvanat bahçesine de uyum sağladıkları görülmüştür.[/COLOR][/SIZE]





























101
Hayvanlar Alemi / Köpek Irkları Hakkında Tüm Bilgiler
« : 22 Ocak 2008, 17:04:03 »
[SIZE="2"][COLOR="Black"]Affenpinscher






Kökeni: Affenpinscher 1600'lü yıllarda Almanya'da ortaya çıktığı bilinmektedir. Türün ortaya çıkışı hakkındaki en kuvvetli varsayımlardan biri ise yerel Alman Pinscher ile Asya kökenli küçük Buldog benzeri bir cinsle çaprazlandığı yönündedir. Brussels Griffon ve Miniature Schnauzer cinslerinin ortaya çıkışında kullanılan Affenpinscher, birçok süs köpeği ırkının da atası sayılır.

Tanımı: Affenpinscher sert, kabarık tüylü ve yüzü uzun tüylerle kaplı küçük bir köpek türüdür. Vücudu kare şeklindedir. Ünlü siyah gözleri ise yusyuvarlak oluşuyla göze çarpar. Boynu kısa ve düz olan Affenpinscher'in bacakları düz ve yapılıdır. Kuruğu diktir. Tüylü kulakları kesilerek dik durması sık görülen bir uygulamadır ancak son yıllarda kimi ülkelerde kuyruk ve kulak kesimi yasaklanmıştır. Tüyleri genellikle siyah ya da koyu gri olsa da, kızıl ve sarımsı kahverengi de kabul gören renklerdir.

Kişiliği: Diğer küçük köpek ırklarının aksine Affenpinscher başka köpeklere karşı toleranslıdır. Çocuklarla ilişkileri söz konsu olduğunda dikkatli olmaldır. Cesur, meraklı ve dikbaşlı bir yapıya sahiptir. Ayrıca son derce muzip ve oyunbazdırlar.

Özelliği: Özellikle farelerle mücadele etmek üzere üretilen bu türün alanındaki başarısı, süreç içerisinde küçük köpeklerin eve girmesini ve "ev köpeği" kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Gereksinimi: Ev dışında yaşamaya uygun değildir. Egzersiz ihtiyacı ev içinde oyunlarla karşılanabilir ancak gün içinde dışarıda yapacağı yürüyüşler yararınadır. Haftada birkaç kez fırçalanmalıdır.



Maymun Köpek




Tarihçesi:
Avrupa kökenli olan Affenpinscher tarihin en eski süs köpeklerinden biridir. Kökeni kesin olarak bilinmemekle birlikte en eski kayıtları 1600�lü yılları göstermektedir. 17. yy boyutları yaklaşık 30 ila 33 cm arasında olan bu türün renkleri gri, siyah, açık ve sarıya dönük kahverengi hatta kızıldır. Ayaklarda ve göğüste beyaz olması da sık görülen özellikleri arasındadır. Fare yakalamak için yetiştirilir ve "Fareci" ya da "Fareci Terrier" olarak anılırlar.

Köken olarak kaynaklar Almanya�nın Lubeck kentini gösterir. İlk üretimin hemen ardından boyutları küçültülür ve evlerde fare avcısı olarak kullanılmaya başlannır. O dönemde kadınlar oldukça uzun etekli giysiler giymektedirler. Farelerin bu eteklere rahatça tırmana bildikleri için Affenpinscher kadınlar tarafından çok tercih edilip kucaklarında daimi bir yer edinir. Fare avcısı bu Terrier�lerin çoğu beyaz ve grimsi siyah, kızıl siyah ya da düz siyahtılar.

Affenpinscherın ilk yetiştiricileri bir ev köpeğinde aradıklarını oluşturabilmek için Schnauzer Ratter çaprazlanmasından birçok defa faydalanırlar. Bunların yanı sıra bir Alman cinsi olan İpeksi Pinscheri, Pug, yumuşak tüylü Alman Pinscher�i de bu cinsin oluşumunda yer alır.

Affenpinscher, birçok süs köpeği ırkının da atası sayılır. Bunlardan başlıcaları;

Güney Rusya�da 1870�e kadar popüler olan Schnauzer türünde bir köpek bulunur. Yaklaşık 35 cm boyunda, koyu çelik grisi renginde ve ağaç sincaplarını avlamakta kullanılan bu köpek bugün yok olmak üzeredir. Söz konusu bu ırkın, Affenpinscher�dan üretildiğine inanılmaktadır.

Minyatür Schnauzer tarihçilerinin çoğunluğu halen �mini�nin Affen-Schnauzer karışımıyla az oranda diğer bazı cinslerin karışımında oluştuğunu ileri sümektedirler.

17. ve 18. yüzyıllarda oldukça popüler olan bir tür ise yine Almanya'da görülen Schoosbundrassen'dir (pet köpek manasına gelir). Küçük boyutta Scnauzer ve standarttan daha büyük bir Affen'in çaprazlanması sonucu ortaya çıkmıştır.

1750�lerde Hans-Jochen Kossman, Mini Schanauzer ve Alman Pinscher�i karışımı küçük bir köpek cinsi yetiştirir. Diğer yetiştiricilerde bu iki ırkın benzer özelliklerini alarak, fakat bazı ufak tefek değişiklikler yaparak yeni yavrular üretmektedirler. Bu üretimlerde Pug kullanıldığında, burun büyük ölçüde kısalır ve kısa bir süre sonra Brussels Griffon olarak anılmaya başlanır. Ardından yetiştiriciler biraraya gelip daha küçük bir boyut ve daha hoş bir görünüm oluşturmak üzerine yoğunlaşlar. Bugün bildiğimiz Affenpinscher�lerin ataları ortaya çıkar. Yine de, bu cins geçen zaman içinde çok küçük değişikliklere uğramıştır.

Gri rengin de bu cinsten sayılmasına rağmen, Avrupa ve İngiltere�deki renk her zaman siyahtır. Kanada, Meksika ve Bermuda, Amerikan Köpek Cinsi Yetiştiriciliği Klübü standartları olan siyah, gümüş, siyah-kahverengi, kızıl ve kırçıllı renkleri kabul edilir.

Standartları; Terrier'in daha küçük bir türü olan ırk, kırılgan değildir. Kemikleri orta kalınlıkta fakat çok dayanıklı bir köpektir. Standart boyları omuzdan patilerine ve kalçalarına 24 cm ila 29,5 cm arasında olup, kare görünümü vermektedirler. Dişileri daha uzun olabilir.

Burun siyah renklidir ve aşağı ya da yukarıya yönelmiş olabilir. Dudaklar siyahtır. Çıkık olan alt çenesi, kısa burnunun daha fazla göze çarpmasını sağlar. Gözler yuvarlak ve göz kenarları siyahtır.

Kuyruk tamamen kısa ya da normal uzunlukta olabilir. Kısa kuyruklar genellikle 2,5 ila 5 cm arasında olup, yukarıya kalkmış durur. Esasen kuyruğun normal ya da kısa uzunlukta olması bu cinsi ayırt etmekte önemli bir yer teşkil etmez.

Patileri küçük, yuvarlak ve siyah renklidir. Tırnakları da patilerine uyumlu olarak siyahtır. Ön bacaklarına nereden bakarsanız bakın daima düzdür. Adımlarının ses çıkararak yürümesi cinsin standartlarında önemli yer alır.

Tüyleri sık, kalın, serttir. Omuzlarda ve gövdedeki uzunluğu yaklaşık 2,5 cm�dir. Arka kısımda ve kuyrukta daha kısa olabilir. Baş, boyun, göğüs, karın ve bacaklarında tüyler daha uzunlaşıp sertlikleri azalır. Orta yaş üzerindeki Affenpinscherlerin arka kürek kemikleri arasında sert bir yele ya da tutam oluşur. Baş, kaş ve sakallarındaki tüyleri daha uzun ve dik durur ve maymun yüzlü görünümünü ortaya çıkarır. Kulaklardaki saçları çok kısadır. Tam bir Affenpinscher görünümü için, saç boylarının varyasyonuna ve böylece düzgün fakat kabarık görünümün ortaya çıkmasına gerek vardır.

Bazı Affenpinscherlerin göğüs kısmında küçük beyaz bir spota rastlanabilir, fakat bunun büyük olması bu cinsin standartlarında pek kabul edilmeyen bir durumdur.
Özellikleri; Affenpinscher, tüyleri güzel ve dayanıklı, terrier görünümlü bir köpektir. Zeki ve iyi huylu olması onu iyi bir ev köpeği yapar. Affenpinscher, Almanca bir kelime olup "maymuna benzeyen" ya da "maymun yüzlü" manasına gelmektedir. Fransa'da bu cinse "diablotin moustachu", yani "bıyıklı küçük şeytan" da denir. Her iki isim de bu şirin köpeği çok iyi tanımlar.

Terrier'e çok yakın bir kişiliğe sahiptir. Onlardan ayrıldıkları tek nokta ise özellikle birlikte büyüdüyse diğer hayvanlarla çok iyi geçinir. Her zaman bir şeylerle meşgul olan bu tür genelde cesur, meraklı ve dikbaşlı bir yapıya sahiptir. Ayrıca oldukça muzip ve oyunbazdırlar. Zeki ve kendine güven sahibidir. Ailesiyle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyar. Oyuncak ve yemeğini koruma güdüsü çok baskın olduğundan, çok küçük çocuklarla birlikte olması pek uygun değildir. Herhangi bir saldırı karşısında tehlikeli olur. Kendisinden daha büyük köpeklerle rekabete girer. Havlama ve tırmanma eğilimi çok fazladır.

Eğitimi; Ciddi bir eğitime ihtiyacı vardır, ancak bu eğitimlerin çeşitlilik göstermesi onun sıkılmaması açısından gereklidir. Komutları kolay öğrenen bir türdür.

Yaşam alanı; Affenpinscher apartman hayatına uygun bir köpektir. Yalnızca çok düşük ya da çok yüksek sıcaklıklara duyarlı olan bu türün tüyleri, çok sıcak iklimlerde zarar görür.

Egzersiz; Hava koşulları uygun olduğu müddetçe yürüyüş yapmaktan çok hoşlanır. Oldukça enerjik ve aktiftir. Düzenli olarak oyun oynandığı taktirde çok mutlu olur.

Bakım; Bir Affenpinscher'in tüyleri asla kısa kesilmemelidir. Haftada birkaç kez taranmalı ve gerekiyorsa düzeltilmelidir. Gözleri, üstünü kapatan tüyler sebebiyle sürekli kontrol edilmelidir.

Olası sağlık problemleri; Bu konuda kesin kanılar olmamakla birlikte, bazıları kemik kırıklarına ve kalça çıkığına çok müsaittir. Seyrek de olsa rastlanan bir diğer rahatsızlık ise, PDA'dır (Akciğer atar damarını aorta bağlayan kan damarının kapanmaması durumu) Kısa burunlu tüm köpeklerde görüldüğü gibi çok sıcak havalarda solunum yolu rahatsızlıkları görülebilir, göz enfeksiyonları.

Ortalama yaşam süresi; 12-14 yıl

Irk grubu: Terrier, Oyuncak (Toy)


Airedale Terrier










Kökeni: Otterhound tazısı ile eski İngiliz siyah kahve terrierin'den üterilmiştir. İngiltere�nin Yorkshire�da Aire vadisinde üretildiğinden bu ismi almışlardır. "Terrier'lerin Kralı" olarak anılırlar. 19. Yüzyılda Almanya ve Büyük Britanya�da polis ve askeri görevlerde kullanılan ilk ırktır. 1990�da Amerikan Airedale Terrier Club'ın kurulmasıyla popülaritesi artmıştır.

Tanımı: Terrier cinsinin en büyük türü olan Airedale, orta boylu bir köpektir. Airedale Terrier büyük cins bir terrier olup, sert-uzun tüylere, uzun dar bir kafa yapısına ve derin bir göğse sahiptir. Burnu siyahtır. Tüyleri açık kahverengi olmalı ve üzerinde koyu renkli lekeler yer almalıdır. Bacaklar (uyluğa kadar), göğüs, alt kısımlar, baş ve kulaklar açık kahverengi olmalıdır.

Kişiliği: Airedale�ler iyi huylu ve eğlence sever, sadık bir ev hayvanıdır. Çocuklarla iyi anlaşırlar Airedale�ler yabancıları hoş karşılamazlar. Cesur ve koruyucudur. Airedale�ler mükemmel bir jogging partneridir.

Özelliği: İlk üretildiği dönemlerde çiftliklerde haşarat kontrolü, vurulmuş kuşların getirilmesi, dağlarda ayıların avlanmasında kullanılmışlardır. Daha sonra bekçilik ve koruma görevlerinde de ideal olduğu görülmüştür. Son yıllarda terapi köpeği olarakda tercih edilmiştir.

Gereksinimi: Güçlü bir egzersiz programına ihtiyaç duyarlar. Apartman yaşamı için uygun değildir. Kabadayılık ve yıkıcılık fiziksel aktivite eksikliği ve can sıkıntısının belirtisidir. Apartman için ideal değillerdir.


Tarihçesi;

Terrier ırkının en büyüğü olan Airedale terrierleri zeki, sorumluluk sahibi, sadık ve arkadaşlıkta en tercih edilenlerdir. Airedale terrier 19. Yüzyılda Almanya ve Büyük Britanya�da polis ve askeri görevlerde kullanılan ilk ırktır. Ayrıca savaş zamanı koruma ve postacı görevleri, kemirgen kontrolü, kuş avlama ve oyunlarda kullanılır.

1864 yılından itibaren Çalışan, Su Kenarı, Bingley Terrier'i olarak da anılırlar.1990�da Amerikan Airedale Terrier Club�ın kurulmasıyla Amerika�daki en popüler ırk haline geldiler. Çiftliklerde haşarat kontrolü, vurulmuş kuşların getirilmesi, dağlarda ayıların avlanmasında görevlendirilen terrierlerin ünü hızla avcı olarak yayıldı. Değişen yaşam şartlar ve nüfus dağılımıyla taşraya çok daha uygun diğer cinslere Airedale terrierinin popülaritesi değişti. Bugünün çok yönlü Airedale terrieri eşleştirme çalışmalarına (working matches), iz sürme testlerine, terapi köpek eğitimlerine, itaat eğitimlerine, avlanma testlerine, köpeklerle ilgili iyi vatandaşlık programlarına (canine good citizenship program), çeviklik yarışlarına katılıyor. Elbette son yıllarda pek çok Airedale iyi bir aile dostu haline geldi.

Standartları;

Uzunluk: Erkek 56-61 cm, Dişi 56-58 cm
Ağırlık: Erkek 23-29 kg, Dişi 18-20 kg 'dır.

Airedale Terrier sert-uzun tüylere, uzun dar bir kafa yapısına ve derin bir göğse sahiptir. Tüyleri rutubete karşı dayanıklı olsa da sık sık tıraş edilmesi gereklidir. Dengeli bir vücuda sahip olan bu tür, dik ön bacaklara ve simetrik bir görüntüye sahiptir. V şeklindeki kulaklar arkaya doğru kıvrılmamalı, öne ve yana doğru hafif bir kıvrıma sahip olmalıdır. Burnu siyahtır. Çenesi kapandığında dişleri tam olarak kapanmalı ya da makas şeklindeki ısırığa müsait olmalıdır. Kuyruğu çoğunlukla dik durur ve genellikle kestirilir. Eğer kuyruğun kesilmemesi tercih edilmişse, arkaya doğru kıvrılmasına izin vermemesi gerekir. (Bugün bir çok Türkiye'de dahil olmak üzere bir çok üllkede kuyruk ve kulak kesimi yasaklanmıştır.) Vücudun üst tarafındaki sert tüyler, bacaklara doğru inildikçe yerini daha yumuşak yapıda bir tüy tabakasına bırakır. Tüyleri açık kahverengi olmalı ve üzerinde koyu renkli lekeler yer almalıdır. Siyah lekeler üzerinde bir miktar kızıllık ya da göğüste beyaz yıldız şeklinde bir leke de kabul edilebilir özelliklerdir. Bacaklar (uyluğa kadar), göğüs, alt kısımlar, baş ve kulaklar açık kahverengi olmalıdır. Kimi zaman bu açık kahverengi renk omuz kısımlarına kadar uzanabilir.



Karakteri;

Airedale Terrier küçük yaşlardan itibaren iyi bir sosyalleşme süreci geçirdiyse çocuklarla iyi anlaşır, ancak çok küçük çocuklara biraz sert gelebilecek oyunlar oynamak isteyecektir. Bu nedenle oyun esnasında sürekli gözetim altında tutulması gerekir. Sevildiğini ve kendine güvenildiğini yoğun olarak hissetmek isteyen bu tür, genellikle inatçı ve dikkafalıdır.

Ailesine karşı cesur ve koruyucudur. Bağımsız bir karaktere sahip olup, bulunduğu bölgeyi sahiplenen bir özelliğe sahiptir, yabancılara karşı şüphecidir, nadiren dostane tavırlar takınır, bu özellikleri onun iyi bir bekçi köpeği olmasını sağlar. Akıllı, cana yakın ve sadıktır. Yavru köpeklerle oyun oynamayı ve onlarla arkadaşlık yapmayı severler. Ciddi bir şekilde eğitilene kadar biraz yaramaz ve gürültücü olabilirler. Çok sık havlamazlar.Günlük egzersizlerini düzenli olarak yerine getirdiği taktirde iyi bir ev köpeğidirler.

Eğitimi;

Terrierler arasında eğitimi en kolay olandır. Bu cins köpekler istisnasız çok yönlü ve hemen hemen her şeyi öğrenebilirler. Güçlü iradesi olan Airdale terrierinin kesinlik ve sabır ile sıkı disiplini kombine etmiş birine ihtiyacı vardır. Yavruluk döneminde eğlence ve oyun için her şeyi yapabilirler. Genellikle coşkulu olan bu tür, iyi bir şekilde eğitilene kadar oldukça gürültücüdür. Kesinlikle itaat eğitimine ve uygulama konusunda bilinçli bir eğitmene ihtiyacı vardır. Aile bireyleriyle otorite mücadelesine girebilir. Bu durum itaatsizliğe ve inatçılığa yol açabilir. Zor eğitilir bir tür olmamasına rağmen katı ve buyurucu eğitim metotlarına karşılık vermezler. Kendisinden isteneni anlayabilecek kadar zeki olan Airedale, üst üste defalarca aynı şeyi yapmaktan sıkılır ve kendisini eğitime kapatır. Bu nedenle eğitimine çeşitliliğe gitmek en doğrusu olacaktır. Bilinçli bir sahibin elinde her türlü köpek sporuna uygun eğitimleri alabilecek olan Airedale, evdeki diğer hayvanlarla iyi geçinir. Ancak kimi zaman diğer köpeklerle otorite mücadelesine girebilir. Bu elbette köpeğin yapısına ve eğitimine bağlıdır.



Yaşam alanı;

Apartman yaşantısı için pek de önerilmeyen Airedale Terrier, içinden geldiği gibi hareket edebilmek için en azından orta büyüklükte bir bahçeye sahip olmalıdır.

Egzersiz;

Enerjik bir ırk olan Airedale topla oynamayı, yüzmeyi, atılan cisimleri geri getirmeyi, otların, bitkilerin içinde oynamayı sever. Erişkin yaşlarda bir bisikletin yanında zevkle koşabilir. Sağlamlılık ve sıkı kaslarla Airedale�ler mükemmel bir jogging partneridir (eğer dayanabilirseniz!). Bütün terrierlerde olduğu gibi, bir iş köpeği olarak üretilen Airedale terrierleri de güçlü bir egzersiz programına ihtiyaç duyarlar. Kabadayılık ve yıkıcılık fiziksel aktivite eksikliği ve can sıkıntısının belirtisidir. Yavrular ise 12 aylık olana kadar sınırlı sürelerde yürüyüş yapmalıdır.

Bakım;

Airedal terrierleri çok fazla tüy dökmezler ancak yoğun ve ince tüylerine yinede büyük bir özen gösterilmesi gereklidir. Airedale'nin sert, kısa tüyleri normal şartlar altında kolay taranır. Kısa ve sık bir fırça ile haftada üç kez taranarak ölü tüyler uzaklaştırılmalıdır.

Bir masanın üzerine konmuş kaygan olmayan bir halı üstünde traş edilmesi önerilir. Çünkü traş olmak için o masanın üzerinde 2-3 saat ayakta durması gerekir. Tüyleri yılda en az 4 kez traş edilmelidir, aksi takdirde kuaförde bolca vakit geçirmeniz gerekebilir. Özellikle patilerinin arasındaki tüyler gerekli duyulduğunda mutlaka kesilmelidir.

Olası sağlık problemleri;

Oldukça sağlıklı bir ırk olan Airedale Terrier, iyi bir egzersiz ve beslenme programıyla nadiren veterinere görünme ihtiyacı duyar. Kalça çıkığı, deri enfeksiyonları, zaman zaman göz problemleri ile karşı karşıya gelebilir.

Eğer kuru bir cilde sahipse omega-6/omega-3 yağ asitleri dengesini sağlayan bir diyete tabi tutulması gerekebilir.

Ortalama yaşam süresi; 12-14 yıl

Irk grubu: Terrier

Bağlı olduğu kulüpler; AKC, CKC, ANKC, KC, UKC, FCI


AKİTA



Kökeni: Japonya� da Akita bölgesinde Honshu adasından gelir. Günümüzde Japonya� nın milli köpeği olarak kabul edilir. İlk olarak İmpartorluk bekçi köpeği olarak evcilleştirilmiştir, dövüş köpeği, av köpeği, polis köpeği gibi bir çok alanda kullanılmıştır.

Tanımı: Japon Spitz türünün en iri olanıdır. Güçlü ve etkileyici bir görüntüye sahiptir. Güçlü ve kaslı bir gövdesi, ağır ve güçlü bir kafası, kısa bir boynu vardır. Kafasının ön tarafındaki çukur tanımlayıcı bir özelliktir. Kulakları küçük ve diktir, öne doğru bakarlar. Gözleri koyu kahve, burnu genellikle siyahtır. Su geçirmez kürkü ve kedi benzeri patileri Akitayı iyi bir yüzücü yapar.

Kişiliği: Çok sadık, zeki,cesur, korkusuz ve ailesine karşı inanılmaz koruyucudur. Kişiliğindeki tahmin edilmez iniş çıkışlardan dolayı, yavruyken çok iyi eğitilmeleri gerekir. Mükemmel bir bekçi köpeğidir, Japon anneler sık sık çocuklarını Akita gözetimine bırakırlar, ama kendi ailesine karşı bukadar koruyucu olan Akita diğer hayvanlara ve insanlara karşı oldukca saldırgandır. Kendi ailesi dışındaki çocukları ısırma ihtimali vardır. Bu yüzden sahibinin gözetimi olmadan yabancılarla yanlız bırakılması sakıncalıdır.

Özelliği: Boyu: 66-71 cm Kilosu: 34-54 kg

Gereksinimi: Apartman yaşamı için uygundur ama çok ağar olmasada düzenli egzersize ihtiyaç duyar. İdeal ortamı geniş bir bahçedir.

Alman Çoban Köpeği



Kökeni: Almanya.

Tanımı: 30-40 kg kadardır. Erkekler 60-65 cm, dişiler 55-60 cm yüksekliktedir. Yüksek zekalı bir ırktır.

Kişiliği: Çocuklarla gayet iyi iletişim kuran, diğer köpeklerle uyumlu, hareketli, mükemmel koku alan burna sahip bir köpek türüdür. Cesur, neşeli, sadık, kararlı, vefalı, efendisine ve çocuklara sevgi duyan, öteki hayvanlara karşı hoşgörülü, yabancılara karşı uyanık, kolay eğitilir.

Özelliği: Askeriyede, polis birliklerinde muhafız köpeği olarak, evlerde bekçi köpeği amaçlı kullanılabilir. Ayrıca iyi bir aile köpeğidir.


102
Hayvanlar Alemi / çekirge
« : 22 Ocak 2008, 17:01:34 »



Çekirge, düz kanatlılar (Orthoptera) takımından Caelifera alt takımının sıçrayıcı üyelerine verilen genel ad.

Çekirgeler, özellikle sıcak çöllere yakın yerlerde (Akdeniz çevresindeki bölgeler, Kuzey Amerika ve Arjantin'in orta kesimi, Asya ve Afrika çöllerine yakın bölgeler) tarıma büyük zarar verir. Türkiye'de çekirgeden zarar gören kesimler Güney Anadolu ve Trakya'dır. Çekirgeler zengin bitki örtülü ülkelere yaptıkları deşhet verici göçlerle ünlüdür. Kümeler halinde bırakılan yumurtalardan ilk yağmurlardan hemen sonra çıkan kanatsız çekirge yavruları büyük topluluklar halinde bitkilere saldırır. Yavrular erginleşip kanatlanınca göçün hızı daha da artar: karabulut gibi göç eden çekirge sürüsü indiği yerdeki bitkileri kısa sürede yiyip bitirir. Sıcak mevsimin sonunda dişiler bulundukları yerde yumurtlar; daha sonra erginler kalabalık topluluklar halinde ölür ve bu defa da cesetleri hastalıklara yol açar.

Çekirgelere yapılan savaş çeşitli etmenlere bağlı olarak değişir: çekirge sürüsünün büyüklüğü, göç biçimi, sürüyü oluşturan bireylerin erişkin olup olmamaları vb. Günümüzde, yere konmuş çekirgelerin silindirle ezilmesi, gürültü yapılarak ya da yumurtaların yakılması ya da üzerine kaynar su dökülmesi gibi yöntemlerin yanı sıra çekirgeleri yok etmede böcek öldürücü ilaçlar da kullanılmaktadır


çekirge düşmanı saldırınca, çok kötü kokulu ve zehirli köpük fışkırtır. Düşmanı saldırmaktan vazgeçmek zorunda kalır.

Çekirgenin kulağı dizindedir.

103
Hayvanlar Alemi / baykuş
« : 22 Ocak 2008, 16:59:39 »







Baykuş, tüm kuşlar içinde en sessiz uçuşu gerçekleştirir. Bu, Allah'ın baykuşa avına sessizce yaklaşabilmesi için verdiği bir üstünlüktür. Baykuş, süzülerek alçaldığında ayakları bir uçağın tekerlekleri gibi aşağıya doğru uzanır ve sessizce avını yakalayıp etkisiz hale getirir. Baykuşun sessizce uçabilmesinin sırrı kanatlarındaki özel tasarımdır.




Baykuşların Sessiz Uçuşu Teknolojiye Model!

Trenin belli bir hıza ulaşana kadar çıkardığı sesin nedeni, tekerleklerin raylar üzerindeki hareketidir. Ancak hızı 200 km/s olduğunda sesin asıl kaynağı, trenin hava içindeki hareketiyle ortaya çıkan aerodinamik gürültüdür.

Aerodinamik gürültünün oluşmasındaki bir numaralı etken ise tepedeki tellerden elektrik almak için kullanılan pantograflar veya akım toplayıcılardır. Normalde kullanılan dikdörtgen şekilli pantograflarla gürültünün azalmayacağını fark eden mühendisler, araştırmalarını hızlı ama sessiz hareket eden canlılar üzerinde yoğunlaştırmışlardır.

Japon araştırmacılar canlılar üzerindeki çalışmaları sonucunda fark etmişlerdir ki tüm kuşlar içinde en sessiz uçuşu baykuş gerçekleştirir.

Baykuş, avını yakalayabilmek için, avının yerini saptar saptamaz, en sessiz şekilde onun üzerine atılmalıdır. Ama kuşların çoğu uçarken bir ses çıkarırlar. Örneğin havada uçan bir kuğunun kanat hışırtısı çok uzaklardan duyulabilir. Birçok büyük kuşun kanatları da uçarken ses çıkarır. Gürültülü kanatlarsa, bir gece avcısı için avının olası bir saldırıyı fark etmesine yol açacağı için açık bir dezavantajdır.

Öyle ki bir baykuş avının üzerine atıldığında, avlanan canlı hiçbir ses algılayamaz. Bir hayalet uçak gibi fark edilmeden uçabilen baykuşun sırrı kanatlarındaki tüylerdedir. Tüylerin kenarında bir testeredeki gibi dizilmiş düzenli dişler bulunur. Baykuş kanat çırptıkça hava bunların arasından süzülerek gürültü engellenmiş olur.

Baykuşun ses sorununu uygun şekilde çözdüğünü fark eden Japon mühendisler baykuşu örnek alan yeni parçalar tasarladılar. Üretilen bu yeni parçanın gövde kısmına baykuş tüyünü taklit eden dişler yerleştirildi. Yapılan denemeler başarılı oldu: Rahatsız edici ses tamamen ortadan kaldırılmıştı.

Baykuşların düşük sesle uçmasının ardındaki sebeplerden bir tanesi, kanatlarındaki kıvrımlardır. Baykuşların kanatlarında diğer kuşlarda bulunmayan pürüzlü tüyler vardır. Bunlar gözle bile görülebilirler. "Aerodinamik ses" ise hava akımında oluşan girdaplardan kaynaklanır. Girdaplar büyüdükçe ses de artar. Baykuşun kanadında çok sayıda pürüzlü çıkıntı olduğundan, büyük girdaplar yerine küçük girdaplar oluşur ve baykuş son derece sessiz bir uçuş gerçekleştirir.

Japon mühendis ve tasarımcılar, bir baykuşu rüzgar tünelinde teste tabi tuttuklarında, bu kuşun kanat yapısındaki mükemmelliği bir kez daha görmüşlerdir. Sonunda trenin üzerindeki gürültüyü, baykuşun sahip olduğu düzensiz tüy prensibine benzeyen kanat şeklinde pantograflar kullanarak etkin biçimde azaltmayı başarmışlardır. Bu sayede Japonların doğadan esinlenerek taklit ettikleri pantograf benzeri sistem, "işini en sessiz olarak yapan" ünvanını almaya hak kazanmıştır.


Baykuşların Soğuktan Koruyan ve Düşmanlarını Caydıran Tüyleri

Gece avının bir diğer zorluğu hava sıcaklığının düşmesidir. Allah baykuşlara bu zorluğa karşı da bir farklı bir özellik vermiştir. Vücut yapılarını incelediğimizde diğer yırtıcı kuşlar içinde en kalın tüylere sahip olanların baykuşlar olduğunu görürüz. Örneğin resimde görülen ve karlı bölgelerde yaşayan bu baykuş türünün özellikle bacaklarının ve ayaklarının üzerinde son derece kalın tüyler vardır. Allah'ın onları donattığı bu özel tasarım sayesinde baykuşlar soğuktan etkili bir şekilde korunmuş olur.

John Hendrickson, Raptors, Birds of Prey, s. 11

Sahte Gözler

Tüyleri baykuşu yalnızca soğuktan korumakla kalmaz, tüylerinin üzerindeki desenler bazı türlerin düşmanlarından kamufle olmasını sağlar. Örneğin, göz benzeri benekleri olan baykuşun (Glaucidium perlatum) başının arkasında belirgin gözleri bulunan taklit bir yüz bulunur. Allah'ın baykuşta özel olarak yarattığı bu taklit yüz, arkadan gelen düşmanları caydırıp uzaklaştırmak içindir.

Prof. Peter JB Slater,The Encyclopedia of Animal Behaviour, s.62


Yavru Baykuşun Düşmanlarını Caydırıcılığı

Yavru bir baykuş korkutulduğunda, dışa açılan kanatlarını ve kafasındaki tüylerini çok iri gözükene kadar kabartarak korkutucu bir görünüm alır. Bir yandan da davetsiz misafirlere büyük gözlerini ardına kadar açarak bakar. Bu sayede yavru baykuşun yüzü çok daha büyük bir hayvanın yüzü gibi görünür.

Jill Bailey, Mimicry and Camouflage, s.44

Baykuşun Hassas Radarları: Kulaklar

Baykuşların işitme sistemi pek çok canlıya göre oldukça üstündür. Kulakları gözlerinin arkasında, kafanın yanlarında bulunur. Bir baykuşun duyum eşiği insanınkinden farklı değildir. Ama baykuşlar belli frekanslardaki seslere daha duyarlı olduklarından yaprakların veya çalıların altındaki avlarının çıkardıkları en ufak sesleri bile duyarlar.

Peçeli baykuş veya Tengmalm (Boreal) baykuşu gibi bazı türlerin, kulaklarından biri diğerinden daha yukarıdadır. Bu türlerin, sesleri kulak deliklerine yönlendiren bir nevi radar çanağı görevi gören yüz yuvarlakları vardır. Bu yuvarlağın şekli özel yüz kasları kullanılarak isteğe göre değiştirilebilir. Ayrıca baykuşun gagası ses dalgalarının üzerine toplandığı alanın artması için aşağı doğrudur.

Bir baykuş, bu son derece hassas kulakları; yaprak, yeşillik hatta kar altındaki avının hareketlerini dinleyip yerini tespit etmede kullanır.

Baykuş avının yerini saptamak için, 2 tip işitsel sinyal kullanıyor: biri geçici bir bilgi sağlıyor, diğeri sesin şiddetindeki değişimi algılamasına yarıyor. Sağ yanında hareket eden bir farenin ayak sesi ilk etapta sağ kulak tarafından algılanıyor, sonra sol kulak tarafından. Sağ ve sol kulağın algılama süresi arasındaki zaman farkı saniyeden çok daha küçük bir birimle ancak ifade edilebilir. Bu iki sinyal baykuşun beynindeki özel nöronlara aktarılıyor. Aynı anda, kulakları sağ ve sol arasındaki bu mikro zamanı tespit ediyor ve aynı nöronlara yollanıyor. ABD'li 2 araştırmacıya göre beyinde 2 boyutlu ses haritası oluşmasını sağlayan en önemli etken bu 2 tip sinyalin birleşimidir. Tüm bu özellikleri ile yaratılış harikası olan baykuş, üzerinde düşünülmesi gereken bir varlıktır.

Baykuş avının yerini duyduğu sesin sol ve sağ kulak tarafından algılanma zamanları arasındaki farktan tespit eder. Örneğin eğer ses baykuşun sol tarafından geliyorsa, o zaman sol kulak bunu sağ kulaktan önce duyacaktır. Kafasını çeviren baykuş, sesi her iki kulağıyla aynı anda duyduğunda avının tam karşısında olduğunu anlar. Baykuşlar sol/sağ zaman farkını 0.00003 saniye farkla teşhis edebilirler.

Bir baykuş asimetrik ve aynı olmayan kulak deliklerini kullanarak sesin aşağıdan mı yoksa yukarıdan mı geldiğini de anlayabilir. Sola, sağa, yukarı, aşağı işaretlerin çevirisi anında baykuşun beyninde birleştirilir ve ses kaynağının bulunduğu yerin zihinsel görüntüsü oluşur. Baykuşun beyni ile ilgili yapılan çalışmalarda, işitmeyle ilgili olan bölümünün diğer kuşlarınkinden çok daha karmaşık olduğu ortaya çıkmıştır. Bir peçeli baykuşun beyninin bu bölgesinde en az 95.000 nöron (sinir hücresi) olduğu saptanmıştır. Bu, karganın aynı iş için kullandığı sinir sayısının tam üç katıdır.

David Attenborough, The Life of Birds, s.100

Baykuş avının yerini saptamak için, 2 tip işitsel sinyal kullanıyor: biri geçici bir bilgi sağlıyor, diğeri sesin şiddetindeki değişimi algılamasına yarıyor. Sağ yanında hareket eden bir farenin ayak sesi ilk etapta sağ kulak tarafından algılanıyor, sonra sol kulak tarafından. Sağ ve sol kulağın algılama süresi arasındaki zaman farkı saniyeden çok daha küçük bir birimle ancak ifade edilebilir. Bu iki sinyal baykuşun beynindeki özel nöronlara aktarılıyor. Aynı anda, kulakları sağ ve sol arasındaki bu mikro zamanı tespit ediyor ve aynı nöronlara yollanıyor. ABD'li 2 araştırmacıya göre beyinde 2 boyutlu ses haritası oluşmasını sağlayan en önemli etken bu 2 tip sinyalin birleşimidir. Tüm bu özellikleri ile yaratılış harikası olan baykuş, üzerinde düşünülmesi gereken bir varlıktır.




Baykuşun Gözlerindeki Tasarım ve Görme Fizyolojileri

Kuşlarda en gelişmiş duyular görme ve işitmedir. Avcı kuşlarda daha ziyade görme duyusu güçlüdür. Gece avlananlarda ise işitme duyusu daha hassastır. Kuşların çoğunda gözler çoğunlukla kafanın iki yanındadır. Bu tasarım sayesinde geniş bir görüş açısı kazanır.

Gece avlanan yırtıcı kuşların gözlerinin kafalarının ön kısmında olması ise yine kusursuz bir tasarımdır; çünkü bu kuşlar geniş görüş açısından çok, "binoküler" olarak adlandırılan, dar ama daha net görüntü açısına ihtiyaç duymaktadır. (İnsanlar da aynı görüntü açısına sahiptir.)

Başının her iki yanında bulunan gözler, güvercine çok geniş bir görüş alanı sağlamaktadır. (turuncu ve sarı alanlar). Baykuşun gözleri başının önünde bulunur. Bu tasarım, kuşa çok verimli ve net bir "binoküler" görüş kazandırır (sarı alan). Bu tasarım doğal olarak geniş bir kör bölge oluşturmaktadır, ancak bu, kuşa hiçbir dezavantaj vermez. Çünkü başını yaklaşık 270 derece çevirebilmekte ve istediği anda kolaylıkla arkasına dönüp bakabilmektedir.

Baykuşların üstün özelliklerinden bir diğeri de gözleridir. Başın ön tarafına yerleştirilmiş olan gözler oldukça büyüktür. Bazı türlerde vücut ağırlığının yüzde beşini gözler oluşturur. Bu oldukça büyük bir orandır. Eğer bizim için de böyle bir oran geçerli olsaydı gözlerimizin büyüklüğünün iri bir greyfurt kadar olması gerekirdi. Baykuşun gözlerinin böyle büyük olarak tasarlanmasının sebebi özellikle az ışıklı durumlarda verimliliğini arttırmaktır. Büyük gözler daha çok görüntü hücresi içerir. Bu da daha iyi görüntü demektir. Avcı bir kuşun gözünde bir milyondan fazla görüntü hücresi bulunur.

İnsan gözünün aksine kuş gözü göz yuvalarına sabit oturmuştur. Gözün şekli de küre değil uzatılmış bir tüp gibidir. Bunlar kafatasındaki Sclerotic halkalar adı verilen kemiksi yapılar tarafından yerlerinde tutulurlar. Bu nedenle gözlerini oynatamazlar yani sadece doğrudan önlerine bakabilirler!

Ancak bu kesinlikle bir eksiklik değildir. Baykuştaki kusursuz tasarım boyunlarının büyük dönüş kapasitesi ile tamamlanmıştır. Kuşun uzun ve esnek boynu tüyler arasına saklandığından hiç yokmuş gibi görünür. Bir baykuşun boynunda 14 tane omur vardır ki, bu, insandaki omur sayısının tam iki katı kadardır. İşte bu tasarım baykuşun kafasını tam 270 derece döndürebilmesini sağlar. Bu sayede baykuşların görüş açıları da oldukça genişler. Böylece baykuş, kafasını dairenin dörtte üçü kadar çevirerek tüm çevresini hızlı bir şekilde görebilir.

Baykuş 270 dereceye hakimken insanın kafasını hareket ettirerek elde ettiği en yüksek görüş açısı 180 derece, yani bir dairenin yarısı kadardır. Normal bakıldığında ise yaklaşık 150 derecedir.

(Jillyn Smith, Sense and Sensebilities, Wiley Science Edition, s. 70.)

Baykuşun avlanmak için kullandığı en önemli organı gözleridir. Gece insanların gördüğünden 10 kat daha net görür.

(Tony Feddon, Animal Vision, Life Nature Library Naturel Watch Series 1988, s. 103.)

Bütün kuşların gözleri başlarının yan taraflarında yer alırken baykuşların gözleri, tıpkı insanlarınki gibi öndedir. Gözlerinin öne doğru olması baykuşlara dürbün görüşü sağlar (bir nesneyi aynı anda iki gözle görmek). Hayvan dürbün görüşü sayesinde nesneleri üç boyutlu olarak görüp hatasız bir uzaklık tespiti yapabilir.

Ayrıca karanlıkta görebilmeleri için gözlerinin ışık toplama ve işleme verimi yüksek olmalıdır. Allah baykuşlara bu ihtiyaçlarına uygun olarak büyük bir kornea ve gözbebeği vermiştir. Gözbebeğinin boyutu iris (kornea ile lens arasında asılı bulunan ince zar) tarafından kontrol edilir. Gözbebeği büyüdüğünde daha fazla ışık göz merceğinden geçip retinaya düşer. Retina görüntünün üzerinde oluştuğu hassas dokudur.

Baykuşun retinasında çubuk hücresi olarak adlandırılan ve ışığa karşı oldukça duyarlı olan çok sayıda hücre bulunur. Bu hücreler ışığa ve harekete çok duyarlı olmalarına rağmen, renklere karşı o kadar hassas değildirler. Renge tepki veren hücrelere koni hücreleri denir. Baykuşlarda bu hücrelerden çok az bulunur. Bu yüzden de baykuşlar ya siyah beyaz ya da çok az renk görürler. Ancak bu, keskin işitme ve görme duyularına sahip olmaları nedeniyle bir dezavantaj oluşturmaz.

Pek çok kimse olağanüstü gece görüşleri olduğundan dolayı, baykuşların genellikle güçlü ışıkta göremediklerini zanneder. Bu doğru değildir, çünkü gözbebeklerinde doğru miktardaki ışığın retinanın üzerine düşmesini sağlayan geniş bir ayarlama özelliği vardır. Hatta bazı baykuş türleri parlak ışıkta insanlardan bile daha iyi görürler.

Parçaları Birleştiren Gözler

Kuşlar insanlardan daha hızlı görüş gücüne sahiptirler ve daha geniş bir açıyı çok daha detaylı tarayabilirler. Bir kuş, insanın parça parça görerek algıladığı birçok görüntü karesini, tek bir bakışta bir bütün olarak görebilir.

Baykuşlar ve benzeri gece kuşları diğer canlılara göre geceleri daha iyi görebilirler. Gece besin arayan kuşlar, hızla hareket eden küçük hayvanları avlarlar. Avlarını yakalamak için küçük hareketleri görmeleri gerekir. Bu kuşlar için en iyi göz, grinin tonlarını görendir. Yani dünyaları siyah-beyaz bir televizyonun görüntüsü gibidir. Bu gözlerin ortak özelliği, içlerinde yüksek sayıda çubuk (ışığı karşı hassas) hücreleri bulunmasıdır. Gözde ne kadar çubuk varsa geceleri o kadar iyi bir görüntü sağlanır.

Gece karanlıkta avlanan bir hayvanın renkleri görmeye ihtiyacı yoktur, bu yüzden gözlerindeki koni hücrelerinin sayısı azdır.

Bu yazıyı okumakta olduğunuz son bir dakika içinde, gözünüzü yaklaşık olarak 22 kere kırptınız. Bu sayede gözünüzün temizliği ve nemliliği sağlanmış oldu. Gözünüzü kırptığınız anda gözünüz saniyenin bir bölümü için vazifesini yerine getiremedi. İnsan için büyük bir önem taşımayan bir anlık bu görüntü kaybı yüzlerce metre yükseklikte, büyük bir hızla uçan bir kuş için önemli bir problem teşkil edebilirdi. Oysa, bir kuş gözünü kırparken hiçbir zaman görüntüsünde kesinti olmaz. Çünkü kuşun, göz kırpma zarı denilen üçüncü bir göz kapağı vardır. Bu zar şeffaftır ve gözün bir yanından diğer yanına doğru hareket eder. Böylelikle kuşlar gözlerini tamamiyle kapamadan gözlerini kırpabilirler. Suya dalan kuşlar için bu zar, dalgıç gözlüğü görevini görür ve göze zarar gelmesini engeller.

104
Hayvanlar Alemi / hayvanların ilginç özellikleri
« : 22 Ocak 2008, 16:56:04 »
 hayvanların ilginç özellikleri
• Yılanlar duyamaz.
• Kirpiler suda batmaz.
• Sineklerin 5 tane gözü vardır.
• Develerin 3 tane kaşı vardır.
• Bir sineğin hızı saatte 8 km.dir.
• İstakozların kanı mavi renktedir.
• Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar.
• Sığırların 4 tane midesi vardır.
• Kangurular geri-geri yürüyemezler.
• Atlar 1 ay kadar ayakta kalabilirler.
• Zebralar beyaz üzerine siyah çizgilidir.
• Baykuş mavi rengi görebilen tek kuştur.
• Deniz kobrası dünyanın en zehirli yılanıdır.
• Bir karıncanın koku alma yeteneği en az bir köpeğinki kadar
gelişmiştir.
• Kediler şeker tadını ayırt edemezler.
• Bir devekuşunun gözü beyninden büyüktür.
• Deve deniz suyu içebileceği gibi bir defada 250 litre su da içebilir.
• Karınca kendi ağırlığının 50 katını taşıyabilir.
• Çekirgenin kulağı dizindedir.
• Avusturalya'da yaşayan Rheobatrachus Silus türü kurbağalar
yavrularını midelerinde büyütür.
• Zürafanın kalbi 350 mmHg.'lik bir basınçla kan pompalayacak kadar
güçlüdür.
• Bir pire kendi vücut yüksekliğinin 100 katından fazla yükseğe
sıçrayabilir.
• Öte yandan pirelerin kan damarları yoktur. Vücudun iç kısmı tümüyle,
berrak akıcı bir kanın içinde yüzer.
• Bazı yılanların 0.028 gramlık zehiri, 125.000 fareyi öldürecek kadar
güçlüdür.
• Yılanların çene kemiği olmadıgından ağızlarını diledikleri kadar çok
açabilmektedirler.
• İnsan vücudunun radyasyona direci 600 rads dolayındadır.Oysa
akreplerde bu direnç 40-150 bin rads'a kadar yükseliyor.
• Bukalemun dili kendi uzunluğunun 1,5 katı mesafeye kadar ulaşır.
Bukalemunun dilinin avı yakalayıp geri çekilme süresi ise sadece 0.1
saniyedir.


______________________________

105
Hayvanlar Alemi / karga
« : 22 Ocak 2008, 16:55:15 »
Karga, kargagiller (Corvidae) familyasından Corvus cinsini oluşturan, iri yapılı, düz gagalı, pençeli, tüyleri çoğunlukla siyah, yüksek ve rahatsız edici sesli kuş türlerinin ortak adı. Daha büyük ve genellikle leş yeyici olanlarına kuzgun adı verilir.

Kargalar tuhaf sesleri, siyah renkleri, parlak cisimlere olan düşkünlükleri ile mitolojiye ve sanata sıklıkla konu olmuşlardır. Kimi öykülerde akılsız tasvir edilmelerine rağmen bazı araştırmalar kuzgunun en zeki kuş olabileceğini göstermektedir . Kuzgunların, köpekgillerden kurt vb. hayvanlarla belki de eşit zekaya sahip olduğu düşünülmektedir



Kargaların ömrü Kargaların ömrü 10 +/- 2-3 yıldır. Ancak vahşi hayvanlar ve hastalıklar nedeniyle genellikle bundan bir kaç yıl daha kısa yaşarlar .

Bilinen en yaşlı Amerikan kargası 29 1/2 yıl yaşamıştır.
En yaşlı ikinci Amerikan kargası ise 14 yıl 7 ay yaşamıştır.


Beslenme alışkanlıkları Kargalar hemen hemen her şeyi yerler. Çöplükleri karıştırırlar, böcek, kurt, fare, leş, böğürtlen, mısır gibi çok çeşitli besinlerle beslenirler. Yetişkin bir karga günde 300 gramdan fazla yiyecek tüketir. Kargaların ekinlere zarar verdiği konusunda yaygın bir inanış vardır. Oysaki kargalar her türlü ekin zararlısını yiyerek zaman zaman çiftçilere faydalı da olurlar.. Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğü'nde: "Kargagillerden, kanatları geniş, tüyleri kara renkte, tarla ve bahçelere çok zarar veren kuş (Corvus)." olarak tanımlanmıştır. Bilindiği kadarıyla, kargalar ceviz, palamut, incir gibi orman ürünlerini de tüketirler. Onları tüketirken, bir yandan da onların ekimini yaparak doğaya katkıda bulunurlar. Bahçe ve tarlalara zarar verdiği gözlenmemiştir.



Türler Avustralya kuzgunu (Corvus coronoides)
Orman kuzgunu (Corvus tasmanicus)
Küçük karga (Corvus bennetti)
Küçük kuzgun (Corvus mellori)
Torresian kargası (Corvus orru)
Yeni Kaledonya kargası (Corvus moneduloides)
Uzun gagalı karga (Corvus validus)
Beyaz gagalı karga (C. woodfordi)
Bugenvillea kargası (C. meeki)
Kahverengi başlı karga (C. fuscicapillus)
Boz karga (C. tristis)
Chatham Adaları kuzgunu (C. moriorum)
Yeni Zellanda kuzgunu (C. antipodum)
Mariana Adaları kargası (C. kubaryi)
Hawai kargası (C. hawaiiensis)
İnce gagalı karga (C. enca)
Şeritli karga (C. typicus)
Banggai kargası (C. unicolor)
Flores kargası (C. florensis)
Yakalı karga (C. torquatus)
Daurian kargası (C. dauricus)
Ev kargası (C. splendens)
Büyük gagalı karga (C. macrorhynchos)
Çöl kuzgunu (C. ruficollis) Türkiye.
Yelpaza kuyruklu kuzgun (C. rhipidurus)
Bayağı karga (C. monedula). Türkiye
Ekin kargası (C. frugilegus). Türkiye
Başlıklı karga (C. cornix)
Leş kargası (C. corone). Türkiye
Bayağı kuzgun (C. corax). Türkiye
Amerika kargası (C. brachyrhynchos)
Chihuahuan kuzgunu (C. cryptoleucus)
Balık kargası (C. ossifragus)
Kuzeybatı kargası (C. caurinus)
Tamaulipas kargası (C. imparatus)
Meksika kargası (C. sinaloae)
Jamaika kargası (C. jamaicensis)
Beyaz boyunlu karga (C. leucognaphalus)
Palmiye kargası (C. palmarum)
Küba kargası (C. nasicus)
Kap kargası (C. capensis)
Alacalı karga (C. albus)
Somali kargası (C. edithae)
Kalın gagalı kuzgun (C. crassirostris)
Beyaz yakalı kuzgun (C. albicollis)

106
Hayvanlar Alemi / hamam böceği
« : 22 Ocak 2008, 16:53:17 »



Hamam böceği, Blattodea (bazen Blattaria ismi de kullanılır) takımını oluşturan böcek türlerine verilen ad. Takımın isimleri Yunanca blatta sözcüğünden türemiştir. Sözcüğün anlamı "hamam böceği"dir. 6 farklı familyada yaklaşık 3.500 tür bulunmaktadır. Hamamböcekleri, 2.000 metreden daha yüksek yerler ve kutup bölgeleri dışında, dünyanın her yanında bulunurlar.

Türler: Yurdumuzda üç türü bulunur. Bunlar. Blatella germanica, Blatella orientalis, Periplanata america'dır


Morfolojisi :Bunların vücudu dorso-ventral yassıdır. Ayak ve antenleri uzundur. Blatella germanica 1.5 cm kadar uzunluktadır. Rengi kahverengidedir. Erkek ve dişilerde kanatlar vücut hizasını geçer. Blatella orientalis 2.5 cm kadar uzunluktadır. Rengi siyahtır. Dişilerin kanatları rudimenterdir. Erkekler de vucudun 2/3'üne kadar uzanır. Periplanata americana'nın boyu 3 cm kadardır. Erkek ve dişilerde kanatlar vücut hizasını geçer , rengi kahverengidir.


Biyoloji :Bu böcekler sıcak ve rutubetli yerleri severler. Karanlıkta dolaşırlar. Nişastalı ve şekerli gıdaları severler. Dişiler 18-30 adet yumurtayı bir arada bulunduran yumurta paketlerini dolaştıkları yerlere bırakır. Bunlardan uygun ısı ve rutubette nimfler çıkar. Yumurtadan nimflerin çıkması oda sıcaklığında, Blatella germanica'da yaklaşık 28 günde, Blatta orientalis'te 42-81 günde, Periplanata americana'da ortalama 59 günde olmaktadır. Nimfler birçok kez gömlek değiştirerek erişkin devreye ulaşırlar.Erişkin devreye ulaşmaları Blatella germanica'da yaklaşık 2 ay, Blatta orientalis'te yaklaşık 1 yıl, Perilpanata americana'da 285-642 gün sürer.


Evrimsel Süreç ve İlişkiler :En erken hamam böceği-benzeri fosiller yaklaşık 154-295 milyon yıl önceki dönemdendir. Bununla beraber, bu fosiller bugünkü hamam böceklerinden farklı olarak uzun ovipozitörlere sahiptirler ve görünüşe göre hamam böcekleriyle beraber termit ve mantidlerin de atasıdırlar. Aslında, güncel delillere göre termitler direkt olarak hamam böceklerinden evrimsel olarak türemiş olabilirler. Bazı entomologlar Mantodea ve Blattodea'yı Dictyoptera isminde tek bir takımda birlikte ele alırlar.


Önemi :Bunlar aslında parazit değildir. Fakat çeşitli hastalık etkenlerini mekanik taşıyıcıklık veya arakonaklık yaparlar.Hamamböcekleri, kolera, tifo, verem, basilinin, Entamoeba coli, E.histolyrica, Balantridium coli, Giardia intestinalis kistlerinin yayılmasında mekanik taşıyıcı olarak rol oynar.


Kontrol :Kontrolü güçtür. Çünkü çok çabuk ürerler. Kontrolde üç noktaya dikkat edilmelidir.

1- Bunların gizlendikleri duvar çatlakları ve benzeri yerler tıkanır. 2- Çöp ve gıda açıkta bırakılmaz. Gıda artıkları temizlenir. 3- Kontrolde en pratik yol ilaç kullanmaktır.Bu amaça kalıcı etkili ilaçların bunların saklandıkları yerlere püskürtülerek uygulanması gerekir. Fakat yumurtalardan yeni çıkacakları öldürmek için ilaç 2 ay sonra tekrarlanmalıdır. Bunlarla mücadelede ilaçlı yem tuzakları da kullanılmaktadır.

107
Hayvanlar Alemi / gergedan
« : 22 Ocak 2008, 16:51:33 »
    
 

Gergedan, gergedangiller (Rhinocerotidae) familyasından bugüne kadar soyunu sürdürebilmiş kara hayvanları içinde filden sonra en iri olan hayvan türleri. At ve eşek gibi tek toynaklılardan olan bu memeli hayvan günümüzde yalnızca Afrika, Hindistan, Malezya ve Endonezya'da yaşar. Ama fosillerden anlaşıldığı kadarıyla tarih öncesi çağlarda Avrupa'da da gergedanlar varmış. Bu soyu tükenmiş türlerin daha soğuk olan Avrupa iklimine uyum sağlayabilmek üzere yumuşak tüylü bir postla örtünmüş olduğu da gene fosillerden anlaşılmaktadır.

Bugün doğada yabanıl yaşamlarını sürdüren gergedanların sayısı iyice azalmıştır. Bunun nedeni bir yandan insanların yerleşmesi sonucunda doğal yaşam alanlarının daralması, bir yandan da özellikle boynuzları için gergedanların kaçak olarak avlanmasıdır. Gergedanların boynuzu öbür hayvanlarınki gibi kemikten değil, saç, kıl ve tırnakların yapısındaki (keratin) denen lifsi bir proteinden oluşmuştur. Bazı Asya ülkelerinde bu boynuzların doğaüstü güçler taşıdığına inanılır.

Bugünkü gergedanların, üçü Asya'da, ikisi Afrika'da yaşaya beş türü vardır. Bunların hepsi iri yapılı, kısa ve kalın bacaklı hayvanlardır. Ayaklarında tek bir toynakla (geniş ve kalın tırnakla) çevrili üçer parmak bulunur. Kafaları iri ve ağır, kulakları geniş, ucu püsküllü olan kuyrukları ince ve oldukça kısadır. Son derece kalın olan derileri, kulaklarının tepesindeki tüy tutamları ile kuyruk püskülleri dışında tümüyle çıplaktır. Türleri ayıran en önemli fark burunlarının üstündeki boynuzların bir ya da iki tane olmasıdır. Asya'da yaşayan üç türden ikisi tek boynuzlu, öbür Asya türü ile iki Afrika gergedanı çift boynuzludur. İçlerinde en irisi olan beyaz Afrika gergedanı'nın ağırlığı beş tonu bulur.

Otçul hayvanlar olan gergedanlar genellikle tek başlarına ya da aile grupları hâlinde geniş otlaklarda, çalılık ve bataklık bölgelerde yaşarlar. Yalnız Sumatra gergedanı sık ormanlarda yaşar. Görme duyularının zayıf olmasına karşılık koku alma ve işitme duyguları çok gelişmiştir. Hayvanlar arasında kendilerinden daha güçlü düşmanları olmayan gergedanlar insanla karşılaştıklarında da genellikle kaçarlar.

Ama bazen kızgın bir erkeğin ya da yeni doğum yapmuş bir dişinin alışık olmadığı bir koku ya da sesle uyarıldığında körlemesine saldırdığı olur. Gergedan bütün iriliğine karşın hiç de hantal bir hayvan değildir. Saatte 45 km hızla koşabilir ve bu körlemesine koşu sırasında koca gövdesinden hiç beklenmeyen bir çeviklikle bir anda yönünü değiştirebilir.

108
Hayvanlar Alemi / tavşan
« : 22 Ocak 2008, 16:50:26 »


Tavşan, tavşangiller (Leporidae) familyasını oluşturan memeli türlerin ortak adı.

Tavşangiller familyası yaklaşık elli türü içine alır. Kuyrukları uzun kıllarla örtülüdür. Kulaklar ve arka bacaklar uzamıştır. Bir kısmı toprak altında oyuklarda yaşar. Familya üyelerine tavşan veya ada tavşanı adı verilir. Tavşangiller, Ochotonidae familyasını oluşturan pikalardan tüylü küçük kuyrukları, uzun kulakları ve arka ayakları ile ayrılır.

Lepus harici cinslerin tüm üyeleri genel olarak ada tavşanı olarak adlandırılır. Ada tavşanları başka hayvanların yuvalarında veya kendi kazdıkları yuvalarda barınırken, tavşanlar uzun ot ve çalıklarda yaşar.

Okyanusya hariç tüm dünyada yerlidir. Okyanusya'ya gelişleri yerli memeliler için büyük bir tehdit oluşturur.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6 7 8 [9] 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 ... 368