İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - onurates2703

Sayfa: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 [13] 14 15 16 17 18 19 20 21
145
FULL OYUNLAR / Crashday Araba Yarışı (200MB)
« : 19 Temmuz 2009, 12:38:56 »
      Crashday [Rip] | 200 Mb
-----------------------------------
Minimum requirements:

Processor: 1.5 Ghz
Operating System: Windows 2000, Windows XP
Memory: 512 MB RAM
DVD-ROM Drive: X6
Harddisk Space: 1 GB
Video: 64MB DirectX 8.1 compatible graphics card (GeForce 3/Radeon 8500/similar with pixel shader and vertex shader support)
Audio: DirectX compatible sound card
Direct X 9.0c (included on DVD)
------------------------------------------------------------------------------------------

Recommended requirements:
Processor: 2.5 Ghz
Operating System: Windows 2000, Windows XP
Memory: 1024 MB RAM
DVD-ROM Drive: X6
Harddisk Space: 1 GB
Video: 256MB DirectX 9.0 compatible graphics card
Audio: DirectX compatible sound card
Direct X 9.0c (included on DVD)

------------------------------------------------------------------------------------------
İnceleme ve Ekran Görüntüleri:
 
Yarış oyunları simülasyon ve arcade olarak ikiye ayrılır. Toca Race Driver gibi yapımlar, sürüş gerçekçiliğini ön planda tuttukları için oyuncuları bir hayli zorlarlar. Öyle ki arcade’lerde unuttuğumuz frenleri, simülasyon oyunlarında, gazdan daha fazla kullanmamız gerekir. En ufak bir bariyere sürtmemiz bile, aracımızda ciddi hasarlara yol açabilir. Neticede sürüş dinamiklerimiz etkilenir ve düz yolda bile ilerleyemez konuma düşeriz. Arcade oyunların en büyük özelliği ise eğlenceyi ön planda tutmalarıdır. Bu yüzden sürüş gerçekçiliğinden ve bazı fizik kurallarından ciddi derecede fedakarlık edilir. Saatte 200 KM hızla duvara çarpıp, yarışa devam edebileceğiniz tek tür arcade oyunlardır. Geçtiğimiz günlerde satışa sunulan Crashday’de eğlenceye yönelik yapımlardan bir tanesi. Geçtiğimiz Ocak ayı sonunda demo’su ile dikkatleri üzerine çeken yapım, şimdi tamamlanmış olarak sabit disklerimize kurulmaya hazır.
 

 
Tıpkı Stunts

 
Çocukluğumun en sevdiğim yarış oyunlarındandı, tek disketlik Stunts. O yıllara göre göze hoş gelen grafikleri, içerdiği otomobil seçenekleri ve kullanıcıya verdiği hız hissi ile Stunts, küçük bedenimdeki büyük yarışçıyla aynı dilden konuşuyordu. Aradan yıllar geçti ve Crashday, Stunts’da bulunan bir çok özellik ile satışa sunuldu. Yapımcılar da eski yapımdan etkilendiklerini gizlemiyorlar çünkü yapımda Stunts’a ait bir dolu fikir bulunuyor.
 
Ayağımı yerden kessin yeter
 
Crashday son derece hızlı bir videoyla ekranı şenlendiriyor. Birbirine çarpan, rampadan fırlayan, taklalar atan, yere çakılan, patlayan otomobilleri, içinizdeki trafik canavarının gözleriyle(!) büyük keyif ile izliyorsunuz. Ardından gayet sade tasarlanmış menü karşımıza geliyor. Burada ilk göze çarpanlar Track Editor, Mini Games ve Career Game oluyor. Bunların haricinde Single Event, Multiplayer, Replays ve Options var. Şimdi bunlardan kısaca bahsedelim.
 
Options’da alışık olduğumuz ayarlarımızı yapıp, Replays’a tıklıyoruz. Burası oyunda geçirdiğiniz keyifli anları tekrar izlemek için hazırlanmış. Böyle bir oyunda birbirinden komik birbirinden eğlenceli hatıralar geçirebilirsiniz. Açıkçası her yarış oyunu için olmasa da Replays, Crashday için gerekli bir öğe. Multiplayer ile Crashday’in keyfini arkadaşlarınız ile yaşayabilirsiniz. Geldik Single Event’a. Burada kendi seçeceğiniz yarış türü, pist ve araç ile birbirinden zorlu rakiplerimizle müsabakalara katılıyoruz. İçerdiği yarış türleri gerçekten çok ilgi çekici. Sırasıyla bahsetmek gerekirse, ilk olarak Wrecking Match’tan bahsedelim. Bu mod’da rakiplerimizi ister çarparak, ister ateş açarak parçalamaya çalışıyoruz. Önceden belirlenen parçalama adetine ilk ulaşan yarışmacı, müsabakayı kazanmış oluyor. Stunt Show ise araçlarımız ile çeşitli akrobatik hareketler yapıp, puan kazanmaya dayalı. Rampalardan atlayıp, havada defalarca takla atarak ya da içinden geçtiğimiz tünelin tavanını kullanarak, aynı doğrultuda 360 derece dönerek puan kazanabiliyoruz. Burada da önceden belirlenmiş rakama ilk ulaşan yarışmayı birinci bitiriyor. Hold the Flag, bir çok FPS oyununda karşılaştığımız bir mod’un otomobil yarışına uyarlanmış hali. Bildiğiniz Capture to Flag oyununda olduğu gibi, yani bayrağı alıp kaçmaya dayanan bu oyunda kazanmanız, bayrağı taşırken Checkpoint’lerden geçmenize bağlı. Race mod’u belki de oyunun en sıradan bölümü. Yapmanız gereken bildik yarış kurallarını kullanarak yarışmak. Pass the Bomb’da ise arabanızın üzerinde bir bomba kurulu. Diğer araçlara dokunduğunuz anda bomba diğer araca geçiyor. Burada yapmanız gerek bombayı mümkün olduğunca az taşımak ve rakip araçlarda patlamasını sağlamak. Bomb Run mod’u çok güzel düşünülmüş! Yurt dışında Speed olarak gösterime giren, ülkemizde ise Hız Tuzağı adıyla bilinen filmdeki mantık ile Bomb Run aynı! Tüm araçların üzerine bir bomba yerleştirilmiş. Sizden yapmanız istenen, belli bir hızın altına düşmemek. Eğer düşerseniz, bomba patlıyor ve yarış dışı kalıyorsunuz. Yani hem belli bir hızın altına düşmeyeceksiniz, hem de rakiplerinizden önce parkuru tamamlayacaksınız. Test Drive ise adından anlaşılacağı gibi test sürüşü. Bu mod’da istediğiniz gibi parkurları dolaşmakta özgürsünüz. Rakibiniz yok.

 

 
Single Event’tan çıkıp Mini Games’e baktığımızda, bu bölümün özelliğinin ufak müsabakalar içermesi olduğunu görüyoruz. İlk seçeneğimiz Long Jump. Kış sporlarından bir alıntı olan Long Jump’da, aracımızla uzun bir yokuş inip, ardından kısa bir rampa tırmanıyoruz. Böylelikle hız alıp girdiğimiz rampadan fırlayarak çıkıyoruz. Burada amaç en uzağa düşebilmek. Nitro kullanımına da izin verilen bu bölüm kısa ama gayet eğlenceli. Vehicle Blast’ta ise süremiz bitmeden parkuru tamamlamaya çalışıyoruz. Düz olan parkur için verilen süre aslında yeterli değil. Yapmanız gereken nitronuzu etkili kullanarak yarışı zamanında tamamlamak. Mini Games’teki açık olan son mod ise Checkpoint Chase. Kayak sporlarından fikir alınarak hazırlanmış bu bölümde, sağlı sollu checkpoint’lerin arasından geçmeye çalışıyoruz.
 
Career Game, isminden anlaşılacağı gibi oyunun kariyer mod’u. Size bazı yarışlar sunuluyor, onları bitirip, yeni yarışlar açıyorsunuz. Bunlardan kazandığınız puanlarla çeşitli modifiye araçları satın alıyorsunuz. Single Event’ta ne kadar seçenek varsa kariyerde de o bölümleri oynuyorsunuz.

 
Kendi parkurunun kralı
 
Menüdeki seçeneklerden belki de en alışık olmadığımız ismi Track Editor. Burada oyun içerisindeki her materyali kullanarak, kendi yarış pistlerinizi hazırlayabiliyorsunuz. İster gaz pedalından ayağınızı çekemeyeceğiniz kadar hızlı bir parkur tasarlayın ister de arazi şartlarında, tümseklere, çukurlara girip çıkın. Herşeyiyle siz ait bir pist. Kullanabileceğiniz materyaller de oldukça zengin. Rampalardan parçalanmış yollara, tünellerden çeşitli tuzaklara kadar onlarca öğe, kendi yarış alanınızı şekillendirmeniz için size sunulmuş durumda!
 

 
Menüleri ve oyun mod’larını tanıttıktan sonra nihayet sıra geldi yarışa. Aslında yarış demek gerçekten de lafın gelişi çünkü Crashday’de yarışmıyoruz ki, savaşıyoruz! Örnek olarak Wrecking Match’de araçlarımızın kenarına bir minigun yerleştiriliyor. Bize düşen rakiplerimizi silahlarımız ile patlatmak! Tabi bu yarıştan önceki ayarlarda silah seçmeyi kapatırsak, işler biraz daha Destruction Derby havasına dönüyor. Eski oyuncular bilirler. Destruction Derby’de, yuvarlak bir arenada otomobiller birbirlerine çarpışıyor ve en son hayatta kalan müsabakayı kazanıyordu. Eğer Crashday’de silah seçimini kapatırsanız, rakip otomobillerle çarpışmaktan başka çareniz yok.

 
Bir kere oyunun hasar modellemeleri çok başarılı. Need for Speed serisi oynamaktan unuttuğumuz hasar modellemeleri, Crashday ile çok şahane bir şekilde hafızalara kazınıyor. Yani tamamen hasarsız, sıfır bir otomobili görsel olarak adeta bir hurdaya çevirebiliyoruz. Görsel olarak dememin sebebi, hurdaya çıkmış bir aracın kolay kolay yol alamayacağıdır ancak yazının başında yaptığım simülasyon ve arcade tanımı gereğince, Crashday’de paramparça bir araçla bile yarışmak mümkün.
 

 
Oynanabilirlikten bahsedecek olursak, yapımın en büyük eksiği burada cereyan ediyor. Açıkçası çok kötü bir oynanabilirliği yok ama çok da başarılı bir oynanış da vadetmiyor. Bunun en önemli sebebi dönüşlerde yaşadığınız hantallık. Yani böylesine arcade bir oyunda bile dönüşlerin bu kadar ağır olması çok şaşırtıcı. Ben bu oyunu oynarken yanımdaki makinada Arda, Toca Race Driver 3’ü oynuyordu. Açıkçası TRD 3, simülasyon oyunu olmasına karşın, arçaların dönüşleri Crashday’e göre çok daha dinamik olduğunu gördüm! Maalesef bu yönden Crashday biraz eksi puan alıyor.
 


 
Grafikler ve seslere gelince, evvela görüntülerin başarılı olduğunu söylemek gerek. Çok detaylı değiller ama iyi görünüyorlar. Bunun en büyük nedeni ise oyunda kullanılan renkler. Bir çok arcade’de olduğu gibi cıvıl cıvıl renkler değil, son derece gerçek hayatın içindeki, soluk renkler kullanılmış. Bunun haricinde hasar modellemeleri oldukça göze başarılı. Ayrıca görsel yönden bir artı da kokpit kamerası sayesinde geliyor! Son zamanlarda bir çok yarış oyununda atlanan bu kamera, Crashday’de mevcut! Sesler için söylenecek çok birşey yok. Seslendirmeler kulağı tırmalamıyor. Araçların sesleri gerçekçi. Burada asıl artı müziklere geliyor. Bu konuda oyunun yapımcı firması Moon Byte Studios başarılı olmuş.
 

 
Oyunla ilgili genel kanımız olumlu. Crashday, rakiplerinde çok fazla göremediğimiz hasar modellemesi üzerine kurulu bir oyun. Tabi hal böyle olunca iş sıradan bir yarış oyunundan çok çarpışmalı ve parçalamalı bir hal alıyor. İşte Crashday de tam böyle. Ayrıca geniş ve eğlenceli mod’ları, oyunun oynanma süresini bir hayli artıracak. Kokpit kamerası da, bir çok yapımda olmadığı için Crashday’e artı puan kazandırıyor. Alıp oynarsanız, eğlenceli vakitler geçireceğiniz muhtemel. Buna karşın gerçekçiliğin ön planda tutulduğu bir yarış oyunu arıyorsanız, şu sıralar Toca Race Driver 3’ü deneyebilirsiniz! Oyuna dalıp gerçek hayatı unutmayın…

------------------------------------------------------------------------------------------
 
Kurulum Videosu
 
İNDİR:
 
http://rapidshare.com/files/145274327/Crashday-is_for_you.rar
 
Rar şifresi : http://rapidshare.com/files/137731262/rar___351_ifresi.txt

 
Oyunda MSVCR71.dll hatası alanlar yandaki linkten indirebilirler.http://rapidshare.com/files/145190828/MSVCR71.dll
Oyunun Çalışıtığına dair Kanıt:
 
 

 

 
 
İNDİR
http://rapidshare.com/files/145274327/Crashday-is_for_you.rar
 
Rar Şifresi
http://rapidshare.com/files/257500189/rar-is.txt
 
böyle rar şifresinide ayrı verip uğraştırırlar insanı  :F@

Tamamen Alıntı

 
 

146
FULL OYUNLAR / Küçük Oyunlar Arşivi
« : 19 Temmuz 2009, 12:21:54 »
KÜÇÜK OYUNLAR

NOT: OYUNLARIN HEPSİ FULL'DÜR. SERİAL CRACK GEREKMEZ.
~~~~Linklerin hepsini kontrol ettim ama oyunları indirip çalıştırmadım~~~~

AlexGordon


http://rapidshare.com/files/130592238/AlexGordon_TURK.rar

Ancient Quest of Saqqarah



http://rapidshare.com/files/130594159/Ancient_Quest_of_Saqqarah_TURK.rar

Babel Deluxe



http://rapidshare.com/files/130594661/Babel_Deluxe_TURK.rar

Bomberic 2



http://rapidshare.com/files/130596030/Bomberic_2_TURK.rar

Bus Driver ;)



http://rapidshare.com/files/130598758/Bus_Driver_TURK.rar

Cradle of Rome



http://rapidshare.com/files/130599316/Cradle_of_Rome_TURK.rar

Crazy Frog Racer 2


http://rapidshare.com/files/130601835/Crazy_Frog_Racer_2_TURK.rar

Farm Frenzy



http://rapidshare.com/files/130602335/Farm_Frenzy_TURK.rar

Final Drive Nitro



http://rapidshare.com/files/130603019/Final_Drive_Nitro_TURK.rar

Flower Stand Tycoon



http://rapidshare.com/files/130604279/Flower_Stand_Tycoon_TURK.rar

Free Billiards



http://rapidshare.com/files/130604829/Free_Billiards_2008_TURK.rar

Gold Rush - Treasure Hunt


http://rapidshare.com/files/130605671/Gold_Rush_-_Treasure_Hunt_TURK.rar

Jewels of Cleopatra 2 Aztec Mysteries



http://rapidshare.com/files/130606699/Jewels_of_Cleopatra_2_Aztec_Mysteries_TURK.rar

Daha Küçük Oyunlar



http://rapidshare.com/files/130606808/Kucuk_Oyunlar_TURK.rar

Luxor


http://rapidshare.com/files/130609522/Luxor_TURK.rar

Luxor2



http://rapidshare.com/files/130607527/Luxor2_TURK.rar

Luxor 3


http://rapidshare.com/files/130609154/Luxor3_TURK.rar

Masterpiece Fishing 2



http://rapidshare.com/files/130610135/Masterpiece_Fishing_2_TURK.rar

Money Tree



http://rapidshare.com/files/130611105/MoneyTree_TURK.rar





147
FULL OYUNLAR / Cars (100MB)
« : 19 Temmuz 2009, 11:58:39 »

149
FULL OYUNLAR / Test Drive 5 (127MB)
« : 19 Temmuz 2009, 11:48:49 »


Ekran görüntüsü bulamadım ama Test Drive 4 görüntü kalitesi hariç güzeldi bu da güzeldir herhalde

http://rapidshare.com/files/144091363/TestDrive5.rar


150
FULL OYUNLAR / İron Man (2.33 GB)
« : 19 Temmuz 2009, 11:43:21 »


http://letitbit.net/download/776335970391/Z.C.rar.html

Boyutun altında Paypal creditcard yazan yerin yanındaki Free ye basıp kodu yazdıktan sonra 90 sn bekleyip indiriyorsunuz.

151
MARY CELESTE GEMİSİNİN ESRARI



4 Aralık 1872' de Kaptan David Dead Morehouse komutasındaki Dei Gratai adlı İngiliz gemisi New York ile Cebelitarık boğazı arasında seyrederken, tuhaf ve başıboş bir şekilde hareket eden bir gemi gördüler. Gemiye yanaştılar, seslendiler kimse cevap vermedi, Kaptan adamlarına sandalları indirip, ne olduğuna bakmalarını emretti, adamlar gemiye çıktılar, görünüşe göre gemide kimse yoktu..kamaradaki altı pencere tahtalarla kapatılmıştı, elbiseler kuruydu ve jiletler paslanmamıştı, belli ki gemi su almamıştı, bir dikiş makinası yağı kutusu dikey olarak duruyordu, bu da gösteriyor ki, gemi dalgalarla sarsılmamıştı yeterli yiyecek ve su vardı, bir kamaradaki  masada,  'sevgili eşim Fanny...." diye başlayan bir mektup kağıdı duruyordu...

Saat bozulmuş, pusula kırılmıştı, cankurtaran sandalları yoktu, sekstant ve kronometre kayıptı, yerde bir kadın elbisesi ve bir çocuk oyuncağı vardı, sanki herkes çok aceleyle gemiyi terketmiş gibiydi,  ayrıca esrarengiz kan lekeleri vardı, en tuhafı da Kaptan'ın yatağının altına kanlı bir kılıç gizlenmişti, seyir defteri hariç tüm belgeler, konşimento  kayıptı, enson 24 Kasım'da tutulan gemi seyir defterinde, enlem, boylamlarla,  Kaptan'ın Benjamin Briggs olduğu ve gemide eşi ve bebekleri ile ayrıca yedi kişilik bir mürettebatın olduğu yazıyordu,  peki geminin terk edilişinden bulunuşuna kadar geçen on gün içerisinde ne olmuştu?


Bu ilginç olayla ilgili hepsi birbirinden ilginç teoriler ortaya atıldı: Korsanlar, Bermuda Şeytan Üçgeni, isyan, UFO'lar vs. ve bu konuda romanlar yazıldı,  filmler  çekildi. Ama gemi Bermuda Şeytan Üçgeni'nin bölgesinde seyretmemişti, korsanlar da gemiyi kargosuyla bırakıp kaçacak kadar aptal olamazlardı, isyan içinse sebep yoktu,  çok ilginç bir başka teori gemideki gizli bir yolcuyla ilgili.  Olay gerçekten çok esrarengiz...

MARY CELESTE GEMİSİNİN
KAYBOLMASIYLA İLGİLİ
TEORİLER:

Dei Gratia gemisinin mürettebatı, (salvaj) kurtarma parası almak için Mary Celeste'deki herkesi öldürdüler. (Eğer öyleyse bu umduklarından çok daha az kar getirecek bir riskti)
#
Gemi su almaya başladı ama önemini anlayamadılar ve panik içinde gemiyi terkettiler (öyle olsa yetkin ve yetenekli biri olan Kaptan, kalp krizinden ölmesi gerekirdi)
#
Korsanlar gemiyi bastı ve herkesi öldürdüler ( O sıralarda o bölgede korsan gemisi olduğunu gösteren hiçbir kanıt yoktu)
#
Gemideki herkes salgın hastalıktan öldü (o zaman cesetlere ne oldu?)
#
Gemiye dev bir kalamar saldırdı!
#
Bir şekilde Kaptan'ın eşi öldü ve Kaptan üzüntüsünden kendini denize attı, mürettebat sarhoş oldu, kanlı bıçaklı kavgalardan sonra gemiyi gruplar halinde terk ettiler, ölenleri denize attılar, diğerleri karaya çıkmak için cankurtaran sandallarına bindiler
#
Geminin kargosunda bulunan alkol infilak etti ( ama ne yangın, ne de patlama izi vardı)
#
Bir denizaltı Kaptan'ı ve mürettebatı gemiden alıp, okyanusun dibine, oradan da bir UFO ile uzaya götürdü yani uzaylılar kaçırdılar!..
#
Kaptan, arkadaşıyla yüzme yarışı yaparken, mürettebat onları kollamak için bir platform yapmıştı, köpek balıkları saldırıp, yüzücüleri yedi ve platform mürettebatla birlikte suya düştü.
#
Mürettebattan birisi psikopattı ve herkesi öldürdükten sonra intihar etti. (bu durumda cesetler ne oldu?)
#
Ruh çağıran kişilere göreyse, Kaptan kayıp kıta Atlantis'i gördü ve hepsi adaya çıktılar, hayran hayran ovalara ve mermer evlere bakarlarken, ada tekrar suya battı, hepsi boğuldu.
#
BBC, Mary Celeste sitesindeki bir teori ise şöyle: Gemideki ekmekler buğday yerine çavdardan yapılmıştı, çavdar nemlenince körlük ve deliliğe yol açan bir tür mantara yol açar, böylece mürettebat küflü ekmekleri yedikten sonra delirdi ve sandallara binip gemiyi terkettiler.

Mary Celeste'in yolcuları asla bulunamadı.

MARY CELESTE gemisiyle ilgili wikipedia'daki bilgiler ve geminin akıbeti:

Mary Celeste, 31 metre boyunda,282 ton ağırlığında bir gemiydi, 1861 yılında, Spencer Adaları' nda inşa edildiğinde geminin ismi Amazon'du. Geminin uğursuz olduğu düşünülüyordu, daha ilk seferinde kaptan ölmüştü ve Manş denizinide bir başka gemiyle çarpışmıştı. Ama daha sonra karlı ve sorunsuz seferler yaptı, 1867 yılında fırtınaya yakalanıp, karaya sürüklendi. Kurtarıldı ve 1869'da Amerikalılar satın aldı, ismini de Mary Celeste  olarak değiştirdiler. (BBC, Mary Celeste Wreck forum sitesinden son öğrendiğimiz bir habere göre, bu isim ünlü gökbilimci Galileo'nun kızı Maria Celeste'den esinlenerek konulmuş)
5 Kasım 1972 yılında Kaptan Benjamin Briggs'in yönetiminde, kargosunda endüstriyel alkol olduğu halde New York'tan, İtalya'ya doğru yola çıktı. Kaptan'ın eşi ve 2 yaşındaki çocuğu dahil, toplam 10 kişi vardı. Sonra, yukarıda da anlatıldığı üzere Dei Gratia gemisi Mary Celeste'e rastladı, iki saat boyunca gemiyi gözlediler, sürüklendiğini düşündüler. Sonunda sandalla gemiye çıktılar ve gemide kimsenin olmadığını anladılar. Kaptanı'ın seyir defteri hariç tüm belgeler de kayıptı, 1.701 varil alkol kargoda duruyordu, 6 aylık yiyecek, içecek de mevcuttu. Seyir defterine son kayıt 24 Kasım günü düşülmüştü. (Azor adalarının 160 km. batısındayken) Yolcular bugüne dek bulunamadı, ne olduğu hala bir muamma. 1873  yılında, İspanya'ya iki cankurtaran sandalının vardığı, birinde bir bayrak ve ceset, diğerinde de 5 ceset  bulunduğu rapor edilince, bu cesetlerin Mary Celeste gemisinin yolcularına ait olduğu düşünüldü fakat cesetlerin hiçbiri kesin olarak teşhis edilemedi.
Mary Celeste, 12 yıl boyunca seferlere devam etti, 1885 yılında, çok aşırı bir şekilde yüklenip sefere çıktı, geminin kaptanı, sigortadan para almak için gemiyi kasten batırmaya teşebbüs etti. Ama başarılı olamadı, gemi batmadı ve sigorta şirketi sahtekarlığı ortaya çıkardı.
9 Ağustos 2001 yılında, yazar Clive Cussler'ın ve film yapımcısı John Davis'in başkanlığındaki bir araştırma ekibi, Haiti açıklarında, geminin enkazını bulduğunu bildirdi. Arkeolog, James P. Delgado, keresteler dahil çeşitli parçaları analiz ederek, geminin Mary Celeste olduğunu tespit etti. Buna rağmen başka araştırmacılar emin olmadıklarını söylediler. Arizona Üniversitesi'nin geminin kimliğiyle ilgili analiz araştırmaları esnasında,kullanılan ağaçların geminin batışından enaz 10 yıl sonra bile canlı olduğu ortaya çıktı.
Bir teoriye göre, Kaptan Briggs, daha önce hiç böyle tehlikeli bir yük (alkol) taşımamıştı ve tedirgindi. Dokuz varilde sızıntı vardı, tarihç Conrad Bayers'e göre kaptan Briggs, ambara indi, alkol buharı ve kokusunu alınca, geminin infilak edeceğini sanarak, herkesin sandallara binmesi emrini verdi ama telaştan sandalları gemiye iyice bağlayamadı ve gemiden uzaklaştılar. Böylece ya battılar ya da açlık ve susuzluktan öldüler.
2005 yılında bu teorinin gelişmiş bir şeklini Alman tarihçi Eigel Weise ortaya attı ve teorisini denemek üzere bir Londra'da University College'de şöyle bir deney yapıldı:  Alkol buharının alev alıp almayacağını denemek için, geminin ambarının benzeri  küçük bir makedi inşa edildi. Yakıt olarak bütan ve varillerin yerine kağıt küpler kullanıldı. Ambar kapatıldı ve buhar tutuştu. Patlamanın şiddetiyle kapılar açıldı ve tabut büyüklüğündeki maket sarsıldı. Kağıt küplere ise bir zarar gelmedi. Belki ambardaki bu yangın mürettabatı sandallara indirtecek kadar korkutmuş olabilirdi. Geminin arkasındaki kopuk halat, mürettebatın gemiye bağlı olduğu teorisini doğruluyor. Gemi tam yol hızla giderken terkedilmişti ve az sonra da bir fırtına çıkmıştı. Bu durumda sandalları gemiye bağlayan halat kopmuş ve sandallar da fırtınaya dayanamamış olabilirdi.
Bazılarına göre ise mürettebat ambara inip alkolü içmek isteyince, kaptanı öldürdüler ve sandalı çalıp kaçtılar. Başka birçok saçma teoriler de anlatıldı ama ne olduğunu hala kimse kesin olarak bilmiyor.

Kaynak: trivia-library.com; mysterious events; wikipedia

152
ENTERASAN OLAYLAR / BARBADOS ADASINDAKİ TABUTLARIN ESRARI
« : 18 Temmuz 2009, 13:58:43 »
BARBADOS ADASINDAKİ
TABUTLARIN ESRARI

Olaylar 1807 -1820 tarihleri arasında meydana geldi.
Batı Hint adalarındaki Barbados adalarında, Christ kilisesinin güzel bir mezarlığı vardı, Barbados'un zenginlerinin aile mezarları bulunurdu.

1807 Temmuz'unda Bayan Thomasina Goddard'ın cesedi basit, ahşap bir tabutla mezar odasının en üst katına konuldu. Daha sonra, delilik, intihar ve cinayet gibi kötü şöhrete sahip Chase ailesi kondu. Ailenin reisi kötü biriydi,  kölelerine karşı öyle zalimdi ki, adamı ölümle tehdit ederlerdi.

22 Şubat 1808'de bebek Mary öldü, büyük ihtimalle babası, bebeği kızgın bir anında öldürmüştü! Zavallı bebek, ağır, metal bir tabutla mezara kondu.
Birkaç ay sonra, ailenin delikanlısı, tuhaflığıyla bilinen Dorcas, kendini bahçedeki bir dolaba kilitleyip,  havasızlıktan öldü. O da aynı mezara kondu. Dış kapıya geldiklerinde, iki zenci kapıyı açtı, ağıtlar yakarak tabutu taşayanlar onu takip ettiler, taş basamaklara yöneldiler, sadece el fenerinin ışığı vardı, mezarın iç kapısı açıldı ve herkes korkuyla bağırdı. Bebek Chase'in tabutu, konulduğu yerin tam karşısında ve baş kısmı yukarıda olarak, dik duruyordu! Ağıt yakanlar, tabutu düzelttiler, ve Dorcas'ı kızkardeşinin yanına koydular. Bir ay sonra, albay Chase kendini öldürdü. O da aynı mezarlığa kondu.

8 yıl sonra, Chase'lerden olan bir çocuk öldü ve mezarlığa getirildi. Bu süre içinde, menteşeler paslanmıştı, kapıyı iki zenci ancak açabildi, içeri girenler korkuyla kala kaldılar! Bayan Goddard'ın tabutu normal yerindeydi ama Chase ailesinin tabutları ortalığa saçılmıştı! Bu çok tuhaftı zira her birini dört kişi anca kaldırabiliyordu!

Bir ay sonra, mezarlığa çiçek koyan bir kadın 'çatırtı' sesleri ve 'inliyen birinin sesi'ni duydu. Kadının atının ağzından korkudan köpükler gelmeye başladı ve sonradan veterinerde tedavi görmek zorunda kaldı. Ertesi Pazar, kilisenin dışında bağlı duran atlar, korkuyla dörtnala tepeler kaçmaya başladılar, ve oradan da denize, ölüme atladılar!

Mezarlığın adı gittikçe kötüye çıkıyordu. Sırada Samuel Brewster'in cenazesi vardı, kimi Küba, kimi Haiti'den gelen, 1000 kişilik kalabalık bir cenazeydi. Şiddetli bir fırtına vardı ve dört zenci köle, kurşun tabutu taşıyorlardı ki, yine, insanın kanını donduran aynı manzarayla karşılaştılar, tabutlar yine ortalığa saçılmıştı.

Bu noktada, işe adanın valisi Lord Combermere, karıştı, sonraki cenazeye bizzat katıldı, bu hani tabutunun yeri hiç bozulmayan Thomasino Goddard'ın kızı Thomasino Clarke'ın cenazesiydi. Vali, mezarlıkta  bir yeraltı dehlizi olup olmadığına baktı (ki, hiç yoktu), adamlara, yeni tabutu getirmeden önce, ters çevrilmiş tabutları düzeltmelerini emretti, sonra zemini ince kumla kaplattı ve kapıya yeni bir kilit taktırdı. Son olarak kapı, alçıyla mühürlendi, vali ve adamları alçı ıslakken, yüzüklerini iz bırakacak şekilde bastırdılar.

18 Nisan 1820'de güneşli bir günde, vali son kez mezarı açtı. Kapıdaki mühür bozulmamıştı. Ustalar alçıyı kırdılar, ama kapıyı ancak biriki santim açabildiler çünkü kapıya bir şey dayanıyordu, zorlayınca kapı açıldı, ağır bir cisim basamaklara çarparak düştü, tabii ki bu bir tabuttu. Mezara girdiklerinde, Dorcas Chase'e ait bir kol kemiği gördüler, tabutun kenarından dışarı sarkmıştı. Bayan Goddard'ın tabutu dahil, bütün tabutlar yine rastgele yerdeydi,  vali pes etti. Cenazeyi başka bir yere gömdürdü.

Londra Bilim Müzesi ve Fizik Araştırmaları Derneği'nden araştırmacılar olayı araştırdılar ama hiçbir cevap bulunamadı.
Tabutlar, yer hareketlerinden dolayı devriliyor olamazdı çünkü mezar bir mercan yatağına yaslanıyordu, giriş kapısından başka hiçbir yeraltı dehlizi yoktu, kapıdaki mühür bozulmadığına göre, birinin gizlice içeri girmesi imkansızdı, mezara konulan mücevherlere dokunulmamıştı, dolayısıyla mezar hırsızlarının işi de değildi. Elliot mezarlığı bir daha asla kullanılmadı.

kaynak: trivia-library.com/mysterious events

153
ENTERASAN OLAYLAR / LOCHNESS CANAVARI
« : 18 Temmuz 2009, 13:54:27 »
LOCHNESS CANAVARI

1500 yıldan beri İskoçya'daki Loch Ness gölünde yaşayan, ne olduğu tanımlanamayan bir deniz yaratığı olduğu söyleniyor. (İngilizler buna kısaca Nessie diyorlar.)

 Gölde bir canavar yaşadığına dair ilk söylentiler, 6. yüzyılda çıkmış, İrlandalı bir keşiş Nessie'yi görmüş ve söylentiye göre, insanları yemesinden korkarak, onu vaftiz etmiş. ;D

1934 yılında İngiliz Dr. Robert Kenneth Wilson, sözde canavarın bir resmini çekmiş, resmi birçok uzman incelemiş ve gerçeğe benzediği söylenmiş ama bir ağaç kütüğü filan da olması mümükün denmiş..

1990'ların başında canavarın izini sürmek için bir keşif ekibi kurulmuş, ekibin iki üyesi David Martin ve Alastair Boyd resmin sahte olduğunu öğrenmişler.

Yine de insanlar göle gelip, canavar var mı, yok mu öğrenmek istiyorlar, peki ama varsa bu nasıl bir yaratık? Belki büyük bir balık...kimisi onun yüzebilen bir fil olduğunu bile iddia etmiş ;D Yok artık! Daha neler!!

2001 yılında Uygulamalı Bilimler Akademisi, garip bir yaratığın V biçimindeki kuyruğunun sudaki görüntüsünü videoya kaydetmiş! Bazıları bunun tarih öncesi çağlardan kalma, büyük, neslinin son örneği bir deniz yaratığı olabileceğine inanıyor. Yüzlerce yıldan beri, böyle bir yaratığı gördüğünü söyleyen pekçok insan var...

Profesyonel cihazlarla, 600 adet sondayla suyun dibi taranmış, ama hiçbir ipucu bulanamamış, 2003'de BBC böyle bir canavarın olmadığını duyurmuş.

Bu duyuru, her yıl 40 milyon meraklı turistin bölgeye gelip, kıyıda kamp kurmasını engellemiyor :)

Böylece İskoçya'nın turizm gelirine büyük fayda sağlanıyordur herhalde

Sonuçta, Loch Ness canavarı gerçekten yaşıyor mu? Hala belirsiz...  :o

Altta konuyla ilgili temsili resimler... Bence böyle bir yaratık varsa bile, korkudan saklanıyordur..  :av Siz ne dersiniz? ...


154
okuyun lütfen filmdekinden farklı olan şeyler de var özellikle kırmızı başlıklı olan


Titanik ne zaman battı? Titanik, 14 Nisan 1912 yılında, akşam saat 23.30'da ve ilk seferinde battı.

Nereye gidiyordu? Gemi, İngiltere, Southampton limanından yola çıkmıştı ve New York’a gidiyordu.

Neden battı?
Ana sebebi bir buz dağına çarpmasıydı, batması yaklaşık 3 saat sürdü, 15 Nisan 1912’de, saat 02.45 sularında gemi tamamen buzlu sulara gömülmüştü.

Nerede battı? Titanik Atlas Okyanusunda battı.

Titanik isminin anlamı nedir? Titan, Yunan mitolojisinde dünyayı yöneten büyük tanrılara denirdi. (İngilizce okunuşu: 'taytanik'.)

Titanik nasıl bir gemiydi? 268 metre uzunlukta, 4 bacalı, 11 katlı, 46.000 ton ağırlığında,  içinde yüzme havuzları, Türk hamamı, dans salonları olan, çok lüks bir gemiydi. En büyük özelliği ise 'ASLA BATMAZ' bir gemi olarak düşünülmesiydi. Hatta 'Tanrı bile batıramaz' diyenler olmuştu.

Kazadan kaç kişi sağ kurtuldu? Sadece 705 kişi sağ kurtuldu. 1.517 kişi öldü. Yeterince can yeleği vardı bu yüzden ölenlerin çoğu boğularak değil,  -2 derecedeki su yüzünden/hipotermiden öldüler.

324 1. sınıf kamara yolcusundan 201' i kurtuldu
277 2. sınıf kamara yolcusundan 118'i kurtuldu
708 3. sınıf kamara yolcusundan 181'i kurtuldu
885 mürettebatın 212'si kurtuldu
13 postacı ve müzisyenden hiç kimse kurtulamadı.

Titanik kazazedelerinden halen hayatta olan kimse var mı: Hayır, Titanik faciası sırasında, 2 aylık bir bebek olan Millvina Dean'in de 14 Nisan 2009'da, 97 yaşında ölmesiyle kazazedelerden kimse kalmadı.

Gemide kaç kişi vardı? Gemide 2.228 kişi vardı, 1.345 yolcu ve 885 mürettebat. Cankurtaran sandalları ise 1.178 kişiyi alacak kapasitedeydi ama panikten sandallar tam kapasiteyle doldurulmadı!

Titanik’in bandırası neydi? İngiliz bandıralı bir gemiydi. İrlanda’da inşa edilmişti. Yapan şirketin ismi ‘White Star’ dı. (Beyaz Yıldız anlamında). Yapılması 3 yıl sürmüştü.

Titanik'in kaptanı kimdi/ne oldu? Titanik'in kaptanı Edward Smith'di. Evli ve bir çocuk babasıydı, gemisinin batışıyla öldüğünde 62 yaşındaydı, tam olarak nasıl öldüğü konusu tartışmalı, kimi yolcular kaptanı can yeleğiyle suda gördüklerini söylerken, başka yolcular onun son ana kadar hala dümenin başında olduğunu söylemişler. Kaptanın İngiltere'de bir heykeli de bulunmaktadır.

Titanik'in enkazı ne zaman bulundu? 1985 yılında son imdat sinyalinin gönderildiği yerin 13 mil güneydoğusunda (New Founland açıklarında)38.000 metre derinlikde bulundu.

Titanik’in yolcuları: Çok zengin, ünlü kişiler, kontesler, lordlar gibi aristokratların yanı sıra o kadar şanslı olmayan ve 3.sınıf kamaralarda alt katlarda kalan yolcular da vardı. Cankurtaran sandallarına öncelikle kadın ve çocuklar alınmaktaydı. Bayan Strauss, kocasının gemide kalacağını –ki bu ölüm demekti- anlayınca, sandala binmedi ve eşiyle birlikte sulara gömüldü.

Titanik'te Türk yolcu var mıydı? Hayır.

Aradan 96 yıl geçmesine rağmen, Titanik’in batmasının nedeni hala tartışılıyor. Buzdağları uyarısı yapan telsiz mesajlarının ikisinin kaptan köşküne ulaşmadığı bir gerçek! Bu ihmalkarlık olmasaydı belki Titanik batmayacaktı. Ayrıca gemide herkese yetecek kadar cankurtaran sandalı olsaydı bu kadar büyük insan kaybı olmayacağı da ayrı ve üzücü bir gerçek.

Titanik'in enkazından bir  fotoğraf
foto: Ralph White / Corbis File

resim: skinmagic.co.uk

OKYANUSUN KALBİ :

Filmin dillere destan şarkısını söyleyen Celin Dion, 1998 Oscar ödül törenlerinde filmin şarkısını söylerken, bu gerdanlık da boynundaydı. Gerdanlık şu anda Charlestown, Cornwall'da National Shipwreck Müzesinde sergileniyor.

Mavi elmasın ta 16. Louis dönemine kadar giden bir öyküsü var. Tacını süsleyen mücevherler arasında büyük, mavi bir elmasa sahip olan 16. Louis, bilindiği gibi 1973 yılında idam ediliyor. İdamından kısa süre sonra mavi elmas ortadan kayboluyor. Daha sonra kalp biçiminde kesilerek yeniden ortaya çıkıyor. Ve bu yüzden 'Okyanusun Kalbi' ismini alıyor.
 

TİTANİK NASIL BATTI ?


Değerli okurlar şimdi gelin Titanik'in battığı geceye gidelim....

O gün, hava buz gibi...
Ay'sız bir gece....
Titanik, sakin bir şekilde yoluna devam ediyor..

SS Amerika adlı bir gemi, Titanik'in güzergahında büyük buz dağları olduğuna dair bir uyarı mesajı gönderiyor ama mesaj hidrografi dairesine gönderildiği için, asla Titanik'in kaptan köşküne ulaşmıyor, akşam buz dağları hakkında ikinci bir telsiz uyarısı yapılıyor...o da Kaptan köşküne ulaşmıyor! Sonra, New Foundland açıklarında nöbetçi görevli Frederic Fleet kocaman buz dağını görüyor...hemen imdat düdüğünü 3 kez çalıyor...ve köprüye telefon ediyor:

" Karşıda buz dağı var! "

Gemi aniden sola dönüyor, ama çarpışma kaçınılmaz...yolcuların pek duymadığı bir çatırtı oluyor, Kaptan Smith ve diğer görevliler gemiyi kontrola gelince gördükleri şu oluyor: Titanik batıyor!...

Hemen cankurtaran sandallarının indirilmesi emrediliyor ve imdat çağrıları veriliyor.

 Sandallar inidiriliyor, ilk sandalda 65 kişilik yer varken, sadece 28 kişi biniyor! Dahası, gemi için 32 cankurtaran sandalı yapılmış ve 32 sandalla geminin tüm yolcuları ve mürettebatın kurtarılması mümkünmüş. Fakat, yöneticiler çift sıra sandalın geminin estetik görünümünü bozduğuna karar veriyorlar ve sayı 20'ye iniyor!

 1. ve 2. sınıf yolcuları çabucak sandallara ulaşırken, 3. sınıf yolcular o kadar kolay ulaşamıyorlar, bazı bölümler kilitleniyor...o yüzden 3.sınıf yolcuların kayıpları daha çok oluyor.

 Talihsizliğe bakın ki, Titanik imdat çağrıları gönderiyor ve çok yakınlarında SS Kaliforniya adlı bir gemi var...ama geminin telsizi kapatılmış çünkü telsizcinin uykusu gelmiş ve yatmış, yatmadan önce, Titanik'e ileride buz dağlarının olduğuna dair mesaj çekmesi istenmiş ama Jack Philips adlı telsizci o kadar yorgunmuş ki, "kapa çeneni, kapa çeneni, meşgulum!" demiş.

 Sonuçta, Titanik ortadan ikiye ayrılarak, -2 derecedeki sulara gömülüyor...

 Makine dairesindeki TÜM görevliler, gemi tamamen suya batana dek, ışıkların yanık kalmasını sağlıyorlar..asla görevlerini bırakmıyorlar...

Geminin orkestrası, keza gemi suya batana kadar, çalmaya devam ediyorlar. Orkestra üyelerinden ve şefinden kurtulan olmuyor, kurtulan yolcular gemi batmadan önce çalınan son şarkı hakkında hemfikir değiller, kimisi   'Nearer, My God, Thee'  (Tanrı'ya daha yakın) isimli bir ilahi duyduğunu, kimisi de 'Sonbahar' isimli bir şarkının çalındığını hatırlıyor...sonradan, cesedi teşhis edilenler arasında orkestra şefi Wallace Hartley de var ve adamcağıza bir kahraman muamelesi yapılıyor, cenaze törenine binlerce kişi katılıyor....

 2.223 yolcudan sadece 706'sı kurtuluyor, sandallar tam kapasite doldurullsaydı 1.178 kişi kurtulabilrdi oysa... sandalla gidenler sudaki yolcular için geri dönüp dönmemek konusunda tartışıyorlar, gemi batarken oluşan anaforun sandalı batırmasından korkarak dönmüyorlar...

Suya batan yolcular boğularak değil, (çünkü bol miktarda can simidi, yeleği varmış) -2 derecedeki suda DONARAK ölüyorlar...

 Kaza yerine ilk ulaşan Karpatya isimli gemi oluyor...sudan sadece 12 kişiyi sağ kurtarabiliyorlar.

Bu arada kurtulanlar arasında 1.sınıftaki yolculara ait köpekler de var...

FACİANIN HEMEN SONRASI

 
Titanik faciasından sonra, MacKay-Bennet isimli gemiye çok kötü bir görev verilmişti, denizdeki cesetleri toplayacaklardı. Geminin kaptanı  Frederick Harold Lardner' dı. Gemi, buz ve tabut alarak yola çıktı. Geminin battığı yeri büyük bir mezarlık addediliyor ve hiçbir gemi o bölgeye uğramak bile istemiyordu.
Manzara korkunçtu, üzerinde gece elbisesi olan ve kucağında bebeğini tutan bir kadın, yakınında kucağında minik köpeğiyle başka bir kadın, bir sandalyeye tutulu olarak ölmüş üç erkek, düzinelerce can yelekli donmuş insan...20 Nisan'da denizciler cesetleri toplamaya başladılar, ilk gün 51 ceset toplandı, iki gün sonra 87 ceset daha toplandı, mültimilyonerler, ve kahraman orkestra şefi bunlar arasındaydı, henüz 2 yaşındaki bir çocuk cesediyse, Titanik'in en minik kurbanlarından biri  olarak herkesi ağlatmıştı. Güvertede yer kalmayınca Kaptan, Minia isimli bir başka gemiyi yardıma çağırdı. Onlar da 306 ceset buldular, 116'sı denize gömüldü.  Kimliği teşhis edilemeyenler topluca Fairway mezarlığına gömüldüler. 2 yaşındaki çocuğun kim olduğu bilinmiyordu daha sonra üçüncü sınıf yolculardan Alma Paulson'un oğlu olduğu anlaşıldı, annesi de ölmüştü ve tesadüfen oğlunun hemen yanına gömülmüştü.

TİTANİK' i  MUMYANIN LANETİ Mİ BATIRDI?

 Prenses amen-ra M.Ö 1500 yılında yaşamış bir Mısır prensesi, Nil nehri kıyısında gömülmüş olan prensesinin tabutunu 1880'lerde 4 zengin İngiliz Luksor'da kazı yaparken buluyorlar ve büyük paralar vererek satın  alıyorlar. Akabinde, adamlardan biri çöle doğru yürürken görülüyor ve bir daha geri gelmiyor, diğer ikisi de iflas ediyor, üçüncü ise bir Mısır'lı tarafından kazayla vuruluyor.

 Ama mumya yine de İngiltere'ye ulaşıyor, Londra'lı zengin bir iş adamı mumyayı satın alıyor ama ailesi kazada yaralanıp, evinde yangın çıkınca çareyi mumyayı müzeye (British Museum) bağışlamakta buluyor.

Mumya müzeye taşınırken, aniden ters dönüp işçilerin üzerine düşüyor, birinin ayağı kırılıyor, diğer işçi ise sağlıklı bir olduğu halde 2 gün sonra ölüveriyor.

 Mumya, müzenin 'Mısır' bölümüne yerleştirilince, belalar peş peşe geliyor, gece bekçileri mumyadan çekiç ve ağlama sesleri geldiğini söylüyorlar, bir bekçi görev başında ölü bulununca, diğer bekçiler korkup işi bırakıyorlar. Temizlikçiler mumyayı temizlemeyi reddediyorlar..sonunda yetkililer mumyayı bodruma kaldırıyorlar sadece lahiti sergiliyorlar. (Lahitin sergi no:22542 ve hala müzede sergilenmekte!)

Sonunda tüm bunlar gazetecilerin kulağına gidiyor, bir fotoğrafçı mumyanın resmini çekiyor, resmi basınca korkunç bir insan yüzü çıkıyor, adam yatak odasına gidip, kapıyı kapatıyor ve sonra kendisini vuruyor.

 Kısa süre sonra mumyayı bir kolleksiyoncu satın alıyor ama onun da başına ölümler dahil belalar gelince adam mumyayı tavan arasına kaldırıyor ve sihirli güçler konusunda uzman olan Madam Helena Blavatsky'yi çağrıyor. Kadın evde çok yoğun kötü güçler hissediyor, adam kadından bu şeytani güçleri kovmasını isteyince kadın, 'bunu kovmak imkansız, en kısa zamanda ondan kurtul' diyor. Fakat 10 yıl içinde 20 kişinin ölümüne sebep olan mumyayı hiçbir müze istemiyor.

 En sonunda, Amerikalı bir arkeolog ve satranç ustası William T. Stead yüklü miktarda para verip mumyayı satın alıyor ve gemiyle İngiltere'den, New York'a götürmek istiyor. Fakat, kötü şöhreti yüzünden mumyayı gemiye almazlar diye korktuğundan, mumyayı Renault marka yeni bir otomobilin altına saklıyor!

 Tahmin ettiğiniz gibi gemi Titanik!...adam felaket gününden bir gün öncesine kadar kimseye gerçeği söylemiyor.  Ve, 14 Nisan 1912'de Amen-re, 1500 yolcuyla birlikte sulara gömülüyor.

                                     Aşağıda Titanik'in enkazından bir resim...



 Titanik'in batışıyla ilgili diğer teoriler:


 1. 2003 yılında, Buzul Pilotaj Servisi adlı bir kuruluşun üyesi olan, Kaptan L.M. Collins, Titanik'in Batışı: Esrar Çözüldü isimli kitabında, üç temel ipucu göstererek, Titanik'in sanıldığı gibi buz dağına değil, suyun az altında yüzen bir buz tabakasına çarptığını yazdı.

 2. Titanik'in inşa edildikten hemen sonra, potansiyel olarak maddi bir zarar olması bekleniyordu ve bu yüzden bilerek kurban edildi. Çünkü telsizle yapılan buz dağı uyarılarına rağmen, geminin rotası güney değil, kuzeyde seyrediyordu.

 3. Gemi İrlanda, Belfast'taki tersanede inşa edilirken, Katolik ve Protestan işçiler arasında kavgalar çıkmış, bir işçi 'bu gemi ilk seferinen geri dönmeyecek' demiş.

 4. Gemi denize indirilirken, geleneksel 'vaftiz' sırasında şampanya şişesi ilk seferde kırılmadı, bu da denizcilikte uğursuzluk sayılır. Fakat, bu söylenti de gerçek değildi çünkü White Star şirketi kural olarak hiçbir gemiyi denize indirirken vaftiz etmiyordu, Titanik'de yapılmamıştı.


TİTANİK' in GERÇEK AŞK HİKAYESİ

 Bir kontesin hizmetçisi olan, Roberta Maoini isimli, 21 yaşındaki kadın, kontes sayesinde, birinci sınıf kamarada seyahat ederken, gemiyi yapan şirket olan White Star (Beyaz Yıldız) şirketine bağlı mürettebattan bir gence gönül veriyor..

Titanik, dev buzdağına çarpıp da batmaya başlayınca, isminin asla açıklanmadığı genç, Roberta'yı arayıp, buluyor ve onu cankurtaran sandalına binmesine yardım ediyor..

 Filika denize indirilmeden önce yani ayrılmadan önce, kadının avucuna White Star'ın resminin olduğu bir broş bırakıyor..

Ve genç adam gemiyle birlikte buzlu sulara gömülüyor...

Roberta ve Kontes Lucy Rothes, Carpatia adlı gemi tarafından kurtarılanlar arasında bulunuyorlar ve New York'a gidiyorlar...birkaç saat sonra Roberta, bu ismini bilmediğimiz genç için çok dokunaklı bir de şiir yazıyor...

 Yıllar sonra, şiir bir müzayedede açık arttırmayla satılıyor...

Roberta ayrıca, 1926 yılında, Titanik'in batışını anlatan yedi sayfalık bir yazı da kaleme almış...yazısında geminin son anlarında, güvertedeki bir grup kadın ve erkeğin nasıl korku ve dehşet içinde olduğunu anlatmış...cankurtaran sandalında okyanusun dalgaları arasında kaybolmadan önce yüzlerce yolcunun korkunç son çığlıklarını duymuş...

 Roberta'nın isminin açıklanmasını istemeyen yeğeni "Roberta ve o genç birbirlerine sırılsıklam aşık olmuşlardı" demiş..

Roberta'nın yazdığı şiir, yedi sayfalık anısı, broş ve kızın fotoğrafının Mart ayındaki müzayedede en azından 10.000 sterline alıcı bulması bekleniyormuş...

ENKAZIN BULUNUŞU

 1912 yılında Titanik battıktan hemen sonra, pekçok kuruluş gemiyi bulmak istedi ama yıllarca kimse başarılı olamadı. Sonunda 1 Eylül 1985 yılında Amerikan-Fransız ortak keşif grubu 'Knorr' adlı gemiyle, New Foundland'ın güney doğusunda, 38000 km. derinlikte, Titanik'i buldu!...

 Titanik'le ilgili pekçok film, tv dizisi ve filmi çekildi. Enson 1997'de James Cameron'un çektiği ve başrollerinde Leonardo diCaprio ile Kate Winslet'in oynadığı Titanik filmi, 11 Oscar kazandı ve muazzam gişe hasılatı yaparak, Yıldız Savaşları filminin rekorunu bile altetti!

 TİTANİK' ten SAĞ KURTULANLAR:


Titanik'ten sağ kalan Amerikalı son kazazede, Lilian Gertrud Asplund, 2006 yılında, 99 yaşında öldü.  Lilian kaza sırasında 5 yaşındaydı, kazada babası ve üç erkek kardeşini kaybetmişti ve kendisinden başka sadece annesi Selma Asplund ve 3 yaşındaki kardeşi sağ kurtulmuşlardı. İlginçtir, annesi Selma da, 1964'de, Titanik'in batığı gün yani 15 Nisan'da  ölmüştü. İngiliz son kazazede ise gemi batarken henüz 2 aylık olan  Millvina Dean'in de 2009 yılında, 97 yaşında ölmesiyle sağ kimse kalmadı.
_____________________________________________________________________________

155
Bakın arkadaşlar bu sitede hergün bir kampanya var ve Aslında paralı olan programları Yasal yolla size bedava olarak veriyor. Her gün başka bir program burda bedava
http://tr.giveawayoftheday.com/


Aşağıda Bugün Hangi Programın verildiğini yazıyor ve yukarıdaki linki takip ederek programa bedava ulaşabilirsiniz.++
_____________________________________________________________________________

_____________________________________________________________________________


Kullanıcı sözleşmesi

Giveaway süresi içerisinde indirip kurduğunuz bu programın önemli bazı kısıtlamaları vardır:

   1. Ücretsiz teknik desteği yoktur
   2. Ücretsiz terfi seçeneği yoktur
   3. Ticari amaçlarla kesinlikle kullanılamaz

BU PROGRAM “OLDUĞU GİBİ” SUNULMAKTADIR. HERHANGİ BİR GARANTİSİ YOKTUR. KANUN KARŞISINDA HERHANGİ BİR HAK İDDİA EDİLEMEZ. PROGRAMIN KALİTESİ, PERFORMANSI VE SİSTEME OLAN ETKİLERİNDEN TÜMÜYLE SİSTEMİN KULLANICISI SORUMLUDUR.

156



Bu da benim arabam


Link
 http://files.filefront.com/TrackMania+Nations+Forever+Free+Full+Game/;10013754;/fileinfo.html

Ek bilgi
Oyunu kurduktan sonra oyuna üye oluyorsunuz daha sonra ister online ister normal oynayabilirsiniz server oluşturabilirsiniz galiba Türkiye'de  41037 kişi oynuyormuş
oyunun boyutu fazla gelirse ama yinede ekran görüntülerinden http://www.trackmania.com/trailers/tmnf/   oyunu beğendiyseniz pcnet dergisi bu ay bu oyunu veriyor.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 [13] 14 15 16 17 18 19 20 21