İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - weathered

409
Büyük zatların büyük olmalarına bazı şeyler sebep olmuştur. Dostlarının ısrarları karşısında dikkat ettikleri, prensip edindikleri hususlardan birkaçını bildirmişlerdir. Bunlardan bazılarını, kıymetli eserlerden alarak yazıyoruz:

Hazret-i Ebu Bekir’e sordular: Allah için söyle, bu mertebeye ne ile eriştin. Buyurdu ki:
Dinimi dünyaya tercih ettim. Ahiret için, Allah rızasını seçtim. Her zaman Allahü teâlânın hakkını üstün tuttum, her işimde sadece Allahü teâlânın rızasını gözettim ve bunun dışına asla çıkmadım.

Aynı şekilde Hazret-i Ömer’e sordular. Buyurdu ki:
Allahü teâlâ dilerse bir kulunu aziz eder dilerse zelil eder. Bunu hiç unutmadım.

Hazret-i Osman’a sordular. Buyurdu ki:
Kur'an ve Sünnete uydum. Allahü teâlânın her şeyime vakıf olduğunu hiç unutmadım.

Hazret-i Ali de buyurdu ki:
Cihad ile eriştim. 30 yıl mücahede kılıcı ile ve haşyet zırhıyla ve vera kalkanı ile, taat ve ibadet oku ile, gönül kapısında oturdum. Allahü teâlânın rızasından başka hiçbir şeyi, gönlüme koymadım, hatırıma getirmedim.

Hazret-i Lokman buyurdu ki:
Emanete riayet, doğru söylemek ve malayaniyi [faydasız sözü] terk edip, bana gerekmeyeni bırakmakla bu dereceye kavuştum.

Hazret-i Musa, Hazret-i Hızır’a, (Ledün ilmine nasıl kavuştun?) diye sordu. O da, Günah işlememeye sabretmekle dedi. Kavmi, Hazret-i Musa’ya, (Allahü teâlâ neden razı ise, onu yapalım) dediler. Vahiy geldi: (Benden razı olursanız, sizden razı olurum.) Allah’tan razı olan, Onun emirlerine uyar ve yasaklarından kaçarak Onun takdirine razı olur, böylece yüksek derecelere kavuşur.

İmam-ı Ebu Yusuf’un oğlu ölünce, talebesine, Defin işini siz yapın. Ben hocamın [imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretlerinin] dersine gidiyorum dedi. Kendisini vefatından sonra rüyada Cennette muhteşem bir hayat sürerken gördüler. Bu ne ihtişam, nasıl kavuştun dediler. O da, İlme, ilim öğrenmeye ve öğretmeye olan sevgim ile buyurdu.

Hazret-i Musa, Peygamber efendimizin sahip olduğu makamlardan birinin nurunu görünce, bayılacak hâle geldi, Resulullahın bu dereceye nasıl yükseldiğini sordu. Hak teâlâ buyurdu ki:
(Yüksek ahlakı sayesinde bu dereceye kavuştu. Bu ahlak isardır. Ya Musa, ömründe bir kere isar edene, isar ahlakı ile bana kavuşana hesap sormaktan hayâ ederim.) [İsar, muhtaç olduğu bir şeyi kendi kullanmayıp, muhtaç olana vermektir.]

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette, sorgusuz sualsiz uçarak Cennete gidenlere melekler, (Bu dereceye nasıl kavuştunuz) dediler. “İki hasletimiz vardı. Yalnız iken de günah işlemeye utanırdık ve Allahü teâlânın verdiği az rızka razı olurduk” dediler.) [İbni Hibban]

Bayezid-i Bistami hazretleri de, Her yerde Allahü teâlânın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riayet etmekle bu dereceye kavuştum buyurdu.

Hazret-i Musa, salih bir zata imrenip, kim olduğu sorunca, Hak teâlâ buyurdu ki:
(Bu zat, şu üç amel ile bu dereceye ulaştı: Hiç haset etmedi, ana-babasına asi olmadı ve söz taşımadı.)

Bahaeddin-i Buhari hazretlerine bu dereceye nasıl kavuştun diye sordular, Resulullah efendimize tâbi olmakla buyurdu.

Alaaddin-i Attar hazretleri de buyurdu ki:
Hocam Bahaeddin-i Buhari’nin bana tek nasihati vardı: “Alaaddin beni taklit et” buyurmuştu. Bunu yaptım. Onu taklit ettiğim her hususta onun aslına kavuştum.

Ebü'l-Abbâs-ı Mürsi hazretleri sohbetlerinde hep; "Hocam Ebül-Hasan-ı Şâzili buyurdu ki, Hocam şöyle anlattı" şeklinde söze başlar, hep hocasından nakiller yapardı. Bir gün biri; "Hep hocanızdan nakil yapıyorsunuz. Hiç kendinizden bir şey söylemiyorsunuz" demesi üzerine buyurdu ki:
Ben evden bir şey getirmedim. Ne kazanmışsam dergahta kazandım. Hocamdan öğrendiklerimi "Allahü teâlâ buyurdu ki, Resulü buyurdu ki" veya "Ben diyorum ki" diyerek pek çok şey anlatabilirim. Ama bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile olan hocama karşı edebe riayet ederek, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Uygun olan da budur. Hocasından bahsetmeyen, hep ben diye konuşan kimsede hayır yoktur. En iyi âlim, kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değil, nakleden, vasıta olandır. Dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar aynıdır, değişmez. Nakleden aziz, nakilsiz konuşan rezil olur.

Süfyan-ı Sevri hazretleri haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçanların başında gelirdi. Edep ve tevazuda benzeri azdı. Dostlarından biri kendisini rüyada görüp, Cennette nurdan kanatlarla uçtuğunu gördü. "Bu dereceye nasıl kavuştun?" dedi. Dine uymakta çok hassas davranmakla buyurdu.

Seyyid Abdülkadir Geylani hazretleri, "Bu işe başladığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da böyle yüksek dereceye ulaştınız?" diye soranlara buyurdu ki:
Temeli doğruluk üzerine attım. Hiç yalan söylemedim. İçim ile dışım bir oldu. Bunun için işlerim hep rast gitti.

Habib-i Râi hazretleri, ağaç çanağını bir taşın altına tutar, biri bal, biri süt olmak üzere iki çeşme akmaya başlardı. Oradakiler bu kerameti görünce, Bu dereceye ne ile kavuştun dediler.

Muhammed aleyhisselama uymakla buyurdu ve devam etti: Hazret-i Musa’nın kavmi kendisine karşı oldukları halde hâre taşı onlara su verdi. Derecesi Hazret-i Musa’dan yüksek olan Resulullaha uyduktan sonra taş niye süt ve bal vermesin ki?

Bişr-i Hâfi hazretleri anlatır:
Rüyamda Resulullahı gördüm, bana (Allahü teâlânın seni neden üstün kıldığını biliyor musun?) buyurdu. Ben hayır deyince, (Sünnetime tâbi olman, salihlere hizmet etmen, din kardeşlerine nasihat etmen, Ehl-i beytimi ve Eshabımı sevmen sebebiyle bu dereceye kavuştun) buyurdu.

Râbia-i Adviyye hazretlerinin tevekkülü o dereceye ulaşmıştı ki; (Gök tunç olsa, yer demir kesilse, gökten bir damla yağmur düşmese, yerden bir bitki bitmese ve dünyadaki bütün insanlar benim çocuğum olsa, Allahü teâlâya yemin ederim ki onlara nasıl bakacağım düşüncesi kalbime gelmez. Çünkü, Allahü teâlâ hepsinin rızkını vereceğini bildirmiş ve üzerine almıştır) derdi. "Bu yüksek derecelere ne ile kavuştun?" dediklerinde; Beni ilgilendirmeyen her şeyi terk ve ebedi olanın yani Allahü teâlânın dostluğunu istemekle buyurdu

410
DİNİ BİLGİLER / Bir insan için en kötü beş şey
« : 26 Ocak 2009, 12:15:26 »
Haram yiyenlerin, bütün azaları istese de istemese de, günah işler. Helal yiyenlerin azaları ise, ibadet eder.

* Edeplere riayet etmeden yapılan hizmetlerin, faydası yoktur.

* Dünyadan sonraki yolculuk çok uzundur. O uzun sefer için, yol azığı hazırlayınız!

* Kendisinin ve çoluk çocuğunun geçimini temin etmek için çalışmak farzdır.

* Dünya ve ahirette iyilik, sabır ile ele geçer.
* En faziletli amel; nefsin istediğinin tersini yapmaktır.

* İnsanların müptela olduğu bela ve musibetlerin en büyüğü, ahiret ve dünya işi ile meşgul olmayıp, boş oturmaktır.

* Din; insanları ebedi saadete götürmek için, Allahü teâlâ tarafından gösterilen yol demektir.

* Bir insan için, en kötü beş şey; imansızlık, kibir, şükür azlığı, kötü ahlak ve cimrilik.

* Allahü teâlâ, başkasına acımayana merhamet etmez, af etmeyeni af etmez, özür kabul etmeyenin özrünü kabul etmez.

* Mal cimrilerde, silah korkanlarda, idare de zayıflarda olursa, işler bozulur.
* Din bilgileri; dünya ve ahirette huzuru ve saadeti kazandıran bilgilerdir.

* Dünya malı için üzülmek, kalbe zulmet; ahiret için üzülmek ise, kalbe nurdur.
* Uğraşmadan ve çalışmadan, Cennete kavuşacağını zanneden, hayale kapılır.

* Şerefli ve asil kimse, sözünde durur. Akıllı olan yalan söylemez. Mümin olan, gıybet etmez.

* İlmi olmayan kimsenin, dünyada da, ahirette de hiç kıymeti yoktur.
* Her fenalıktan uzak kalmanın yolu, dili tutmaktır.

* Dünya imtihan yeridir. Burada dost ve düşmanlar karıştırılıp hepsine merhamet edilmiştir. Ahirette yalnız dostlara merhamet edilecektir.

* Kızdığı zaman, kendisine emanet edilen sırları ifşa edenler, aşağı kimselerdir.
* Çalışmayıp, herkese muhtaç kalanların, dini ve aklı noksan olur.

* Kötülerle düşüp kalkan ve onları müdafaa edenler de kötülerdendir.
* Kibir ve öfke, insanın başına çok felaketler getirir.

* Başkasını düzeltmek istiyorsan, önce kendini düzelt!

* Âlim ve velilerin kabirlerini ziyaret ediniz! Zira, o büyükler ziyaret edenlere şefaat ederler.

411
--------------------------------------------------------------------------------
* Güzel sözler, petekten damla damla sızan bala benzer. Bunlar, insanın ruhuna tat verir.

* Allahü teâlâya isyan etmediği bir dille dua edenin, duası kabul olur.

* Üç huy vardır ki, kimde bulunursa, onun zararınadır; Sözünde durmamak, hile yapmak ve zulmetmek.

* Hesaba çekileceğini bildiği halde, haram mal toplamaya devam eden kimseye şaşılır.

* Müslümanların hayırlısı, insanlara yardım eden ve faydalı olanıdır.

* Ehl-i sünnet alimlerinin, Allah rızası için yazdıkları kitapları okumak saadettir.

* Şükrün esası, nimetin sahibini bilmek, bunu kalb ile kabul etmek ve dil ile de söylemektir.

* İlmin evveli niyet, sonra anlamak, daha sonra yapmak, ondan sonra muhafaza, en sonra da yaymaktır.

* İlim maldan hayırlıdır. İlim seni korur, sen ise malı korursun. Malın bekçileri ölür, ilmin bekçileri ise gönüllerde yaşar.

* Herkes seni, Allah’ını sevdiğin kadar sever. Allah’tan korktuğun kadar, senden korkarlar. Allah’a itaat ettiğin kadar, sana itaat ederler. Allahü teâlâya hizmet ettiğin kadar, sana hizmet ederler. Her işin, Onun için olsun! Yoksa, hiçbir işinin faydası olmaz. Hep kendini düşünme, Ondan gayriye güvenme, çok ibadet etsen de, amelinle övünme!

* Ahirette azabın ve mükafatın devamlı olduğunu bilen, sonsuz rahata sebep olduğu için birkaç günlük bela ve sıkıntı ona rahat gelir.

* Bir söze sabredemeyen, çok söz işitir.
* İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir.

* Gözü harama bakmaktan ve başkalarının ayıplarını görmekten korumalıdır!
* İbadetin en kıymetlisi, nefse uymamaktır.

* Kıyamet gününde nereye gitmek istiyorsanız, hazırlığınızı ona göre yapınız!
* Allah korkusu, ibadetlerin süsüdür.

* Çalışmadan ele geçen şeyler, devamlı ve kalıcı olamaz.
* Vücuduna haram lokma karışmış bir kimse, namazlarından tat alamaz.

* Allahü teâlânın merhameti vardır diyerek, isyana kalkışma!
* Helal ve haramdan her bulduğunu korkusuzca yiyenlerden olma!

* Ya Rabbi! Dostlarını ve evliyanı öyle gizledin ki, onları bulan sana kavuşuyor ve sana kavuşmayan, onları tanımıyor

412
Mal iyi de değildir, kötü de değildir. Mal, mülk gönüle girerse onu şımartır. Ve onun sonu olur. Mal mülk iyi niyetle kullanılırsa faydalı olur. Niyet iyi olmazsa insanın felaketi olur.

* Razzak olan Hak teâlâ, rızıklara kefil olmuş, kullarını bu sıkıntıdan kurtarmıştır.

* Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. Kendinize güvenmeyin. Allahü teâlâya güvenin. Size düşen görev budur. Sabah kuş gibi... Yuvasından çıkıyor, tevekkül ediyor, akşama tok dönüyor.

* Malı zarardan korumanın ilacı, zekat vermektir.

* Zekat niyeti ile bir kuruş vermek, dağlar kadar altını sadaka olarak vermekten kat kat daha sevaptır.

* Borç yükü altında ezilmektense, taş taşımayı tercih et. Yoksulluktan korun. Yoksul düşenin dini ve aklı zayıflar ve mürüvveti kaybolur.

* Bir zenginle arkadaş olduğun zaman, onun yanında dereceni düşürmek istemiyorsan kendisinden bir şey isteme. Çünkü istemek insanoğlunun yüzünde siyah bir lekedir. Verileni red eden kimse ise, verenin gözünde büyük ve ona karşı makamını korumuş olur.

* Zenginlerin, alçak gönüllü olması güzeldir. Fakirlerin ise onurlu olması lazımdır.
* Allahü teâlâ rızka kefildir ama imana kefil değildir.
* Düşünmekle ibadet olmaz, oturmakla ticaret olmaz.

* İslamiyet’te paranın yeri, kalb değil ceptir. Para, müslümanın kalbinde değil cebinde olmalı. Para, kalbde ise bu kötüdür ve sevilmez. Bir cep dolu olunca kalb boş olur. İki cep dolu olunca kalb bomboş olur. Cepte olmazsa, kalbde olur. Cepler boş olursa, kalb dopdolu olur hem de cerahatla karışık.

* İhtiyaçsızlık azgınlığa sebep olur.
* Asıl cömert, veren değil, verdiğine sevinendir.

* Allahü teâlâ dünyada müslümanlara da, kâfirlere de rızık veriyor, rahatlık, huzur veriyor. Kâfirle müslümanı dünyada ayırt etmiyor. Müslümanlar Allahü teâlânın dostudur. Kâfirler düşmanıdır. Dünyada dostla düşman ayrılığı yok fakat ahiret öyle değil. Ahirette dostla düşman ayrılacak. Müslümanlara nimetler, kâfirlere azaplar var.

* Elhamdülillah müslümanız. Cenab-ı Hakkın büyük ihsanına, büyük lütuflarına kavuştuk. Milyonda kişilere verilmeyen büyük saadet verildi. O da Elhamdülillah ki iman ettik. Bu imanın güzelliğini, bu imanın letafetini anlatmak zorundayız. Nasıl anlatmalıyız. Evvela bu imanın tezahürü bizde teşekkül etmelidir. Yalan söylememeliyiz. Hırsızlık, hile yapmamalıyız. Verdiğimiz sözde durmalıyız. İslam ahlakı ile ahlaklanmalıyız. Gıybet dedikodu yapmamalıyız. İnsanların kalblerini kırmamalıyız. Güler yüzlü olmalıyız. Ailelerimizi üzmemeliyiz. İnsanlar hasretimizi çekmeli. Zaten müslüman hasreti çekilen insan demektir. Herkes, ah bir görsek, bir dinlesek demeliler.

Böyle olursak anlatmaya lüzum yok. İnsanlar anlar. Herkes iyiyi kötüyü fark eder. Ve müslümanlığa rağbet besler. Ama siz güzel numune olmadan, allame-i cihan olsanız, faziletler en güzel kelamlar ilimler sizde olsa hâliniz bozuksa insanlara zarar verirsiniz. İslamiyet’e de zarar verirsiniz.

Evvela iğneyi kendimize batıralım. İyi bir müslüman olmaya, müslümanları sevmeye ve hatta sevilmeye çalışalım. Nefsimize zor gelen şeylere veya nefsimize zorluk verenlere dua edelim. Kalbinin nurlanmasını istiyorsan, kızdıklarına dua et.

413
DİNİ BİLGİLER / mübarek gün geceler
« : 26 Ocak 2009, 12:12:33 »
--------------------------------------------------------------------------------
Mubârek geceler, islâm dîninin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, ba’zı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, düâ ve tevbeleri kabûl edeceğini bildirmişdir. Kullarının çok ibâdet yapması, düâ ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebeb kılmışdır. Kıymetli geceye, kendinden sonra gelen günün ismi verilir. Önceki günü öğle nemâzı vaktinden, o gecenin fecrine kadar olan zemândır. Yalnız, Arefe ve üç kurban günlerinin geceleri böyle değildir. Bu dört gece, bu günleri ta’kîb eden gecelerdir. Bu geceleri ihyâ etmeli, ya’nî kazâ nemâzları kılmalı, Kur’ân-ı kerîm okumalı, düâ, tevbe etmeli, sadaka vermeli, müslimânları sevindirmeli, bunların sevâblarını ölülere de göndermelidir. Bu gecelere saygı göstermelidir. Saygı göstermek, günâh işlememekle olur.


(Rıyâd-un-nâsıhîn) kitâbının yüzyetmişikinci sahîfesinde buyuruyor ki, (İmâm-ı Nevevî, (Ezkâr) kitâbında diyor ki, (Gecenin oniki kısmından bir kısmını [bir sâat kadar] ihyâ etmek, bütün geceyi ihyâ etmek olur. Yaz ve kış geceleri için hep böyledir). [İbni Âbidîn, birinci cild, 461. ci ve üçüncü cildin 289. cu sahîfelerinde de bu konuda bilgi verilmişdir.] (Hakâyık-ı manzûme)de diyor ki, (Fıkh kitâblarında sâat demek, bir mikdâr zemân demekdir). İmâm-ı Nevevî, Şâfi’î mezhebinde müctehiddir. Hanefîlerin de, geceleri böyle ihyâ etmeleri uygun olur).

414
DİNİ BİLGİLER / Günahlar küfrün habercisidir
« : 26 Ocak 2009, 12:11:43 »
 Kalbin Allahü teâlâdan başkasına meyletmesi, Allahü teâlânın azabını çabuklaştırır.

* Farz namazlarında yapılan dua, farz namazın nafile namaza olan üstünlüğü gibidir.

* Bir şeye ihtiyaç duyulduğu halde, çalışıp onu temin etmemek, çoluk çocuğu perişan bırakmak, cahillik ve tembelliktir.

* Nefsine uyan perişan olmuştur. Artık, yatıp kalkarken onun yoldaşı şeytandır.
* Almayı, vermekten daha tatlı gören, evliya olamaz.

* Zehir ölümün habercisi olduğu gibi, günahlar da küfrün habercisidir.
* Elini, sofranı ve kapını açık tut! Gözünü, dilini ve belini bağlı tut!

* Hasetçilerin en ehveni, haset ettiği kişinin elindeki nimetlerin yok olmasını ister.
* Tenhada yalnız kalınca da günahtan sakınmalıdır.

* Kul için güzel ahlaktan daha iyi mertebe yoktur. İnsan, güzel ahlakı ile dünya ve ahirette yüksek derecelere kavuşur.

* Münakaşaya girişmek, fayda kapılarını kapatır.
* Devamlı ilimle meşgul olmak, insanın ayıplarını anlamasına sebep olur.

* İnsanlar arasında tanınmak isteyen, ahiretin tadını alamaz.
* Peki, demesini öğrenmek lazımdır.

* Kul ne kadar dua ederse, Allahü teâlâ, ondan o kadar belayı giderir.
* Sükut, sana vakar kazandırır ve seni özür dileme zahmetinden kurtarır.

* İnsanlar edebe, ilimden çok daha fazla muhtaçtır.
* Yumuşaklık, sakin olmayı çabuk sağlar ve zor olan şeyleri kolaylaştırır.

* İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylere muhabbet etmek, bütün kötülüklerin başıdır.

* Haya, Allahü teâlânın beğenmediği kötü huylardan vazgeçmektir.

* Sözü ve hareketleri ile sana Allahü teâlâyı ve ahireti hatırlatmayan kimse ile arkadaş olma!

* Kim bir şeyin ona faydalı veya zararlı olduğunu bilmezse, cehaletini ortaya koyar.

* Korkak tüccar ne kazanır, ne de kaybeder; hatta ziyan eder.

* İnsanları hor, hakir ve aşağı görmen, senin için tedavisi mümkün olmayan büyük bir hastalıktır.

415
Geçici lezzetlere, çabuk biten, tükenen dünyalıklara aldanmamalıdır.

* Kulluk; her an Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmek ve Onun Resulüne tam tâbi olmaktır.

* Kur'an-ı kerim okunan eve bereket ve iyilik gelir. Melekler toplanıp, şeytanlar oradan kaçar.

* Nafile ibadetlerin, farzlar yanındaki kıymeti, okyanus yanında, bir damla su gibi bile değildir.

* Mal biriktirme hırsı olan kimseler, her zaman sıkıntı ve üzüntü içinde olurlar.

* İhlas, dünya faydalarını düşünmeyip ibadetlerini yalnız Allahü teâlânın rızası için yapmaktır.

* Dua, müminin silahıdır ve dinin direğidir. Göklerin ve yerin nurudur.
* Allahü teâlâ günahları görür ve örter. İnsanlar ise, görmez ve söyler.

* En büyük sermaye, Allahü teâlâya güvenip, insanlardan bir şey beklememektir.
* Kim gülerek günah işlerse, ağlayarak Cehenneme gider.

* Adalet, halkın dirliği ve düzeni; idarecilerin ise, süsü ve güzelliğidir.

* Müminde, ihlas ve pişmanlık bulunursa, Allahü teâlâ onun bütün günahlarını affeder.

* Eshab-ı kiram, sadece sohbet ile nihayetsiz kemalata vasıl oldular.

* Elem ve üzüntü, ayrılık ve musibet, mademki Allahü teâlânın irade ve takdiri iledir. O halde Ondan gelen her şeye razı olmak lazımdır.

* En büyük günahlardan biri de, insanlarla alay etmektir.
* Ahireti verip dünyayı almak, yani Haktan halka yüz çevirmek akılsızlıktır.

* İnsanlar arasında bulun, fakat kimseye yük olma!
* Akıllı kimse, korktuğu başına gelmeden önce, onun çaresine bakar.

* Lüzumsuz şeylerin peşinden koşan, lüzumlu şeyleri kaçırır.

* Günlerin hayırlısı Cuma, ayların hayırlısı Ramazan, amellerin hayırlısı da vaktinde kılınan namazdır.

* Tedbirini aldıktan sonra, Allahü teâlânın takdirine bağlanan, tevekkül sahibidir.
* Anaya-babaya itaat etmek, büyük günahlara kefarettir.

* Bir kimse, cahil iken varlıklı olduğu halde, âlim olunca muhtaç hâle düşebilir. Eğer rızk akla ve ilme göre verilseydi, hayvanlar cehaletleri sebebiyle helak olurlardı.


Alimlerin Sözleridir

416
DİNİ BİLGİLER / gusül-abdest-namaz
« : 26 Ocak 2009, 12:10:26 »
Namâz kılmak, Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünerek, Onun karşısında kendi küçüklüğünü anlamakdır. Bunu anlayan kimse, hep iyilik yapar. Hiç kötülük yapamaz. Hergün beş kerre, Rabbinin huzûrunda olduğunu niyyet eden kimsenin kalbi ihlâs ile dolar. Namâzda yapılması emr olunan her hareket, kalbe ve bedene fâideler sağlamakdadır.


Namâz; insanları, çirkin, kötü ve yasak olan şeylerden alıkoyar. Günâhlara keffâret olur. Ebû Hüreyre “radıyallahü anh” bildiriyor. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Kapısının önünde akar su olan bir kimse, bu suda her gün beş kerre yıkansa, bedeninde kir kalır mı?) Eshâb-ı kirâm, cevâb vererek, hayır hiç kir kalmaz yâ Resûlallah dediler. (Beş vakt nemâz da böyledir. Beş vakt nemâz kılanların küçük günâhlarını Allahü teâlâ yok eder) buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, (Buhârî)de ve (Müslim)de yazılıdır.


Namâz, Allahü teâlâya ve Resûlüne îmândan sonra, bütün amel ve ibâdetlerden dahâ üstün bir ibâdetdir. Bunun için, namâzları, farzlarına, vâciblerine, sünnetlerine, müstehablarına riâyet ederek kılmalıdır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” bir hadîs-i şerîflerinde buyurdu ki: (Ey ümmet ve Eshâbım! Edâsına tamâmiyle riâyet olunan namâz, Allahü teâlânın beğendiği bütün amellerin en üstünüdür. Peygamberlerin sünnetidir. Meleklerin sevdiğidir. Ma’rifetin, yerin ve göklerin nûrudur. Bedenin kuvvetidir. Rızkların berekâtıdır. Düânın kabûlüne vesîledir. Melek-ül-mevte [ya’nî ölüm meleğine], şefâ’atçıdır. Kabrde ışık, Münker ve Nekîre cevâbdır. Kıyâmet gününde üzerine gölgedir. Cehennem ateşiyle kendi arasında siperdir. Sırât köprüsünü yıldırım gibi geçiricidir. Cennetin anahtârıdır. Cennetde başına tâcdır. Allahü teâlâ, mü’minlere namâzdan dahâ önemli bir şey vermemişdir. Eğer namâzdan dahâ üstün bir ibâdet olsaydı, en önce mü’minlere onu verirdi. Zirâ meleklerin kimi devâmlı kıyâmda, kimi rükü’da, kimi secdede, kimi de teşehhüddedir. Bunların hepsini bir rek’at namâzda toplayıp, mü’minlere hediyye verdi. Zirâ namâz, îmânın başı, dînin direği, islâmın kavli [sözü] ve mü’minlerin mi’râcıdır. Göğün nûru ve Cehennemden kurtarıcıdır).


Bu yaşa erişdin ne amel kıldın?
Ömrün gelip geçdi, pişmân mı oldun?
Şimdi huzûruma ne yüzle geldin,
Derse Allah, sen ne cevâb verirsin?

İki yol gösterdim, hem akıl verdim,
Bir yolu seçmekde, serbest bırakdım.
Dînin emrlerini terk edip, nefsine uydun,
Derse Allah, sen ne cevâb verirsin?

Soğuk, sıcak dedin, abdest almadın,
Dünyâya daldın, nemâz kılmadın.
Cenâbet gezip, gusl etmedin,
Derse Allah, sen ne cevâb verirsin?

Niçin, abdest alıp, kılmadın nemâz,
Yalvarıp Hâlıka, etmedin niyâz?
Gusl abdesti almak lâzım kış ve yaz,
Derse Allah, sen ne cevâb verirsin?

417
Mü’minûn sûresi, elliikinci âyetinde meâlen, (Ey Peygamberlerim “salevâtullahi aleyhim ecma’în”. Halâl ve temiz yiyiniz ve bana lâyık ibâdetler yapınız!) buyuruldu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bunun için, (Halâl kazanmak her müslimâna farzdır) buyurdu. Ve buyurdu ki, (Bir kimse, hiç harâm karışdırmadan, kırk gün halâl yirse, Allahü teâlâ, onun kalbini nûr ile doldurur. Kalbine, nehrler gibi hikmet akıtır. Dünyâ muhabbetini, kalbinden giderir). [Dünyâlık kazanmak için çalışmak günâh değildir. Dünyâlık sevgisi, dünyâya gönül bağlamak günâhdır.] Sa’d bin Ebî Vakkâs “radıyallahü anh” dedi ki, (Yâ Resûlallah “sallallahü aleyhi ve sellem”! Düâ buyur da, Allahü teâlâ, benim her düâmı kabûl etsin!). Cevâbında buyurdular ki, (Düâ kabûl olmak için, halâl lokma yiyiniz!). Bir hadîs-i şerîfde, (Çok kimse vardır ki, yidikleri ve giydikleri harâmdır. Sonra ellerini kaldırıp düâ ederler. Böyle düâ, nasıl kabûl olunur?). Bir kerre de buyurdu ki, (Harâm yiyenlerin ne farzları, ne de sünnetleri kabûl olmaz). [Ya’nî sevâbına kavuşamazlar.] Yine buyurdu ki, (On liralık elbisenin, bir lirası harâm olsa, o elbise ile kılınan nemâzlar kabûl olmaz). Yine buyurdu ki, (Harâm ile beslenen vücûdün ateşde yanması dahâ iyidir). Yine buyurdu ki, (Malın halâlden mi, harâmdan mı geldiğini düşünmiyenler, Cehenneme, neresinden atılırsa atılsınlar, Allahü teâlâ, onlara acımıyacakdır). Yine buyurdu ki, (İbâdet on kısmdır, dokuz kısmı, halâl kazanmakdır). Bir def’a da buyurdu ki, (Halâl kazanmak için yorulup, evine dönen kimse, günâhsız olarak yatar. Allahü teâlânın sevdiği kimse olarak kalkar). Yine buyurdu ki, (Allahü teâlâ buyuruyor ki, harâmdan kaçınanlara hesâb sormağa utanırım). Ve buyurdu ki, (Bir dirhem fâiz [almak ve vermek], otuz zinâdan dahâ günâhdır). Ve buyurdu ki, (Harâm maldan verilen sadaka kabûl edilmez. Saklanırsa, Cehenneme gidinceye kadar, ona yolluk olur).

418
DİNİ BİLGİLER / Adaletiyle muamele ederse, yanarız
« : 26 Ocak 2009, 12:09:12 »
 En iyi haslet dindar olmaktır. Bu haslet iki olursa, dindarlık ve mal sahibi olmak. Üç olursa, dindarlık, mal ve haya. Dört olursa, dindarlık, mal, haya ve güzel ahlak. Beş olursa, dindarlık, mal, haya, güzel ahlak ve cömertliktir.

* Allahü teâlâ sırrını eminine verir. Bilen söylemez, söyleyen bilmez.
* Ahmaklık, hatada ısrar etmektir.

* Allahü teâlâ bize rahmeti ile, ihsanı ile muamele etsin, adaletiyle muamele ederse, yanarız.

* İhlaslı insan, en iyi halinde de, en zayıf halinde de tavrı değişmeyendir. Allah için sevinmek, Allah için üzülmek lazım.

* Dua etmekle beraber sebeplere yapışıp çalışmak lazımdır. Sebeplere yapışmadan dua etmek silahsız harbe gitmek gibidir. Sebeplere yapışacağız ancak sebeplerden de bilmeyeceğiz. Yaratan Allahü teâlâdır.

* Allahü teâlâ, herşeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere, iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bu kuvvetlere, tabiat kuvvetleri, fizik, kimya ve biyoloji kanunları diyoruz. Bir iş yapmamız, bir şeyi elde etmemiz için, bu işin sebeplerine yapışmamız lazımdır. Mesela buğday hasıl olması için, tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lazımdır. İnsanların bütün hareketleri, işleri, Allahü teâlânın bu âdeti içinde meydana gelmektedir. Ancak, Allahü teâlâ sevdiği insanlara iyilik, ikram olmak için ve azılı düşmanlarını aldatmak için bunlara, âdetini bozarak sebepsiz şeyler de yaratır.

* Gerçek keramet, kerametin gizlenmesidir. Bunun dışında görünenler, velinin irade ve ihtiyarı ile değildir. İlahi hikmet öyle gerektiriyor demektir.

* Her şey geçicidir. Ancak Allahü teâlâ bâkidir. Geçici şeylere gönül bağlamak aptallıktır. Sen de geçeceksin sevdiklerin de geçecek. Kalıcı bir şeye gönül bağlamak lazım. O da Allahü teâlâdır, Allah sevgisidir.

* Sözün hayırlısı kısa ve yol gösterici olanıdır.
* Kâfirlere muhabbet imanı giderir.
* Âlim, dinini doğru bilene denir. Medrese [üniversite] bitirene denmez.

* Nefsin azgınlığı doğrudan doğruya dinedir. Onun için en büyük riyazet, dinimize uymaktır. Haramlarla kandıramıyorsa, nafilelerle uğraştırır ki farzı işlemesin diye. İnsan nefsini tanırsa Allah’ı tanır, nefsten kurtulmadıkça, insan kendini emniyette hissedemez. En büyük mücadele nefsle olmalı. Bu iş, Allah’ın dinine sarılmak yoludur.

* Allah için olan işte sevgi vardır. Dünya için olan işte sevgi yoktur. Dünyanın tabiatında sevgi yoktur.

* Dünya, nefsin ve şeytanın tuzağıdır. Varlıkta imtihan, darlıktan daha zordur. Çünkü darlıkta hep Allah diyorsun, varlıkta aklına gelince söylüyorsun. Bu çok tehlikeli.

* Cennete gitmek için bütün yollar, bütün kapılar açık. Cehennem için de öyle. Siz Cennete götüreni tercih edin. Sizin için hayırlı olan budur. Asırlardır aynı şeyler söyleniyor, adeta size sizin için yalvarılıyor. Biraz da siz kendinize acıyın

419
DİNİ BİLGİLER / günahtan kaçmak önce gelir
« : 26 Ocak 2009, 12:08:43 »
Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet yapmaktan daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.

* Farzı bırakıp, nafile ibadetleri yapmak boşuna vakit geçirmektir.

* Allah rızası için yapana sevap var. Hayırlı iş yapana niyetine göre sevap verilir. Kötü iş yapanın niyetine bakılmaz. İyi niyetle yapsa da, cezasını çeker. İyi niyetle günah işlenmez.

* Allahü teâlâyı an, dilini, başka işlerle uğraşmaktan koru. Nefsini hesaba çek. İlme yapış ve edebi muhafaza et. Merhamet sahibi ve yumuşak ol. Allahü teâlâyı unutturacak her şeyden uzak dur. Bir kimsenin, Allahü teâlâya olan sevgisinin gerçek olup olmadığının alameti, kendisinde deniz misâli cömertlik, güneş misâli şefkat ve toprak misâli tevazu gibi üç hasletin bulunmasıdır.

* Bir yandan günah işleyip, bir yandan da, "Estağfirullah" demek, istiğfar değildir. Asıl istiğfar; Allahü teâlânın emirlerine uymak, yasak ettiği şeylerden sakınmak, günahları terk etmektir.

* Kalbin birçok şeyleri sevmesinin sebebi, hep o bir şey içindir. O da nefstir.
* Kelime-i tevhid; putlara ibadeti bırakıp, Hak teâlâya ibadet etmek demektir.
* Küfür, nefs-i emmarenin isteklerinden hasıl olur.

* Ehl-i sünnet âlimlerini sevmek, saadetin sermayesidir. Muhabbete müdahane, gevşeklik sığmaz.

* Nefs bir kötülük deposudur. Kendini iyi sanarak Cehl-i mürekkeb olmuştur.
* Sünnet ile bid'at birbirinin zıddıdır. Birini yapınca öteki yok olur.
* Zahid, dünyaya gönül bağlamadığı için, insanların en akıllısıdır.

* Mubahları gelişi güzel kullanan, şüpheli şeyleri yapmaya başlar. Şüphelileri yapmak da harama yol açar. Haramlar da küfre yol açar.

* Allahü teâlâ, izzeti ve şerefi ilme ve ibadete vermiştir. İlim de ehl-i sünnet âlimlerinin eserlerinde vardır. Alçaklığı ve zilleti de haramlara vermiştir. Haramlara düşmemek, dünya sevgisini kalbe sokmamak lazımdır.

* Ehl-i sünnet itikadında, hak yolda bölünme ve parçalanma olmaz. Ancak, ayrılanlar olur.

* Her müslümanın maksadı, Allahü teâlânın dinine biraz daha fazla nasıl hizmet ederiz, bir insanı daha nasıl Cehennemde yanmaktan kurtarırız olmalıdır. Kurtarmak için önce kurtulmak lazımdır. Doğru itikad sahibi olmayan kurtulmamış demektir.

* Dedikodu ve laf götürmek, parçalanmaya sebeptir. Fitnenin başlangıcı tenkitledir.

* Bir kimsenin kalbinde Allah sevgisinden başka bir sevgi varsa, diğer insanların kalbinde o insana karşı sevgisizlik doğar.

420
DİNİ BİLGİLER / Allahü teâlâ kullarına zulmetmez
« : 26 Ocak 2009, 12:08:08 »
 Allahü teâlânın feyzleri, nimetleri, ihsanları, yani iyilikleri, her an, insanların iyisine, kötüsüne, herkese gelmektedir. Herkese mal, evlat, rızk, hidayet, irşad ve selamet ve daha her iyiliği fark gözetmeksizin göndermektedir. Fark, bunları kabulde, alabilmekte ve bazılarını da almamak suretiyle, insanlardadır. Âyet-i kerimede mealen buyuruldu ki:
(Allah, kullarına zulüm etmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azaba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar.) [Nahl, 33]

Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şekilde, parlamakta iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyazlatır.

[Bunun gibi, elmaya ve bibere aynı şekilde parladığı halde, elmayı kızartınca tatlılaştırır. Biberi kızartınca acılaştırır. Tatlılık ve acılık hep güneşin ışıkları ile ise de, aralarındaki fark, güneşten değil, kendilerindendir. Allahü teâlâ, bütün insanlara çok acıdığı için ve bir ananın yavrusuna olan merhametinden daha çok acıdığı için, dünyanın her tarafındaki, her insanın, her ailenin, her cemiyetin ve milletin her zamanda ve her işlerinde nasıl hareket etmeleri lazım geleceğini, dünyada ve ahirette rahat etmeleri ve seadet-i ebediyyeye kavuşmaları için, işlerini ne yolda yürütmeleri ve nelerden kaçınmaları lazım geldiğini, Peygamber efendimiz vasıtasıyla bildirdi.]

İnsanların, ahiretteki nimetlere nail olmamaları, Ondan yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette bir şey alamaz. Ağzı kapalı bir kap, Nisan yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok kimsenin, dünya nimetleri içinde yaşadığı görülüp, mahrum kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlara dünya için çalışmalarının karşılığını vermektedir. Yalnız dünya için çalışanlara verdiği dünyalıklar hakikatte azap ve felaket tohumlarıdır. Mekr-i ilahi ile, istidrac olarak, yani Allahü teâlânın aldatarak, nimet şeklinde gösterdiği musibetlerdir. Böyle olduğunu Müminun suresinde bildirmektedir.

Kalbleri [gönülleri] Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyalıklar, hep haraplıktır, felakettir. Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir.

* Rızk tamam, ona Allahü teâlâ kefil ama çalışmak ibadettir. Çalışan Allah’ın sevgilisidir. Çoluğuna çocuğuna, namusuna ırzına sahip çıkabilmek için rızkını kazanmaya çalışana Allahü teâlâ ihsanda bulunur. Bir gün Peygamber efendimiz aleyhisselam eshab-ı kiramla sohbet ederken bir genç acele ile yanlarından geçti. Eshab-ı kiram dediler ki, keşke gelip dinleyip bir şeyler öğrenseydi, dünya için bu kadar koşuşturmasaydı. Peygamber efendimiz hemen müdahale edip, (Öyle söylemeyin, eğer helalinden rızkının, çoluk çocuğunun nafakası peşinde ise yaptığı ibadettir, Allah yolundadır) buyurdu.

* Yumuşak olun. Sertliğin hiçbir yerde ve hiçbir kimseye karşı faydası yoktur.

* İmanı muhafaza etmek için, imanı gideren şartları iyi bilmek lazım. İman kalbde olur. Kalbin 40 tane hastalığı var. İnsan bu kırk tane hastalığı öğrenmezse kalbi nasıl tedavi edecek. İnsan kalbinin hastalığını bilmezse nasıl tedavi etsin. Evet kalbimizin hastalığı var. Allahü teâlâ onu Kur’an-ı kerimde açık ve net olarak bildiriyor. Bu hastalık dünyaya düşkünlüktür. Peygamber efendimiz, (Dünyaya muhabbet bütün kötülüklerin başıdır) buyuruyor