Gönderen Konu: Kanser  (Okunma sayısı 496 defa)

Çevrimdışı Sinoplu57

  • Osc Admin
  • 1. SINIF ÜYE
  • *******
  • İleti: 17.625
  • Puan 291
  • Cinsiyet: Bay
    • Profili Görüntüle
Kanser
« : 31 Mayıs 2008, 12:14:58 »
Kanser
Son yıllarda ülkemizi teslim alan bir hastalık hakkında yazmak istiyorum bugün. Her yüz kişiden ellisi bu hastalığın pençelerinde yaşam savaşı vermektedir. Son birkaç yılda gerek yaşamın zorluğundan, gerek stresli iş koşulları ve gerekse doğal olmayan hormonlu besinler sayesinde hortlayan bir hastalık. Hiçbir tedavinin tam olarak cevap vermediği bu pis hastalığın adı ‘Kanser’. Tam olarak da bilinçli olmadığımız bir konu değil midir? Sadece üstün körü televizyonlardan duyduğumuz ve hatta çoğu zaman da başımıza gelmedikçe aman ne var ya diyebildiğimiz ama ateşin de düştüğü yeri yaktığı kötü bir lanet. Şimdi öncelikle bilimsel açıklamasını yapayım kanser hastalığının. Nedir kanser? Kanser, Latincede yengeç anlamına gelen “crab” sözcüğünden türetilmiştir. Organizmada meydana gelen ve hücreleri kontrolsüz büyüyen tümörlere verilen genel addır. Normalde hücrelerin büyümesi ve çoğalması bir düzen içerisinde olmaktadır. Buna paralel olarak doku ve organlar da görevlerini normal olarak yapabilmektedirler. Ancak bu hücreler anormal şekil ve hızda büyümeye ve çoğalmaya başlarlarsa, tümör adı verilen kitle oluşumuna yol açarlar. İyi (benign) ve kötü (malignant) huylu olmak üzere iki çeşit tümör vardır. İyi huylu tümörler yayılmazlar, cerrahi operasyonla temizlendiği taktirde tekrar üreme gibi özellikleri yoktur. Oysa bunun tam tersine kötü huylu tümörler hızla yayılır, büyür ve çoğalırlar. Malign hücreler, hızla üremelerini sağlayan özelliklere sahiptirler ve genetik yapıları bozulmuş olduğu için anormal proteinler üretirler. Malign hücreler bu özellikleri sayesinde, mikroskobik olarak diğer hücrelerden ayırt edilebilirler. Bu mikroskobik incelemeyi yapan bilim dalı da “Patoloji” dir. Kötü huylu tümörlerin kan ve lenf yoluyla diğer organlara sıçramasına metastaz denir. Aslında sebeplerini biraz önce de sıralamıştım. Yaşamakta olduğumuz hayatın hemen her anı kanser riski taşımaktadır maalesef. Zamanın içinde yarışan bizler tamamen bu hastalığın pençesine düşmek için adeta zaman kollamaktayız. Gerek hazır besinlerle beslenme, gerek çevresel etkiler hepsi bu hastalığın küçük birer tetikçisidirler. En çok da kalıtsal mıdır sorusu akılları meşgul etmektedir. Yakın bir akrabası kanserden ölen bir kişi ‘acaba kanser miyim ben de’ sorusunu aklına getirmektedir. Yapılan bilimsel çalışmalar, birkaç özel durum dışında meme, akciğer, prostat, bağırsak ve deri kanseri de dahil pek çok kanserin %90-95’inin kalıtsal olarak geçmediğini belirtmektedir. Yakın akrabalardan birçoğunun kansere bağlı olarak hayatını kaybetmesi, kanserin kalıtsal bir hastalık olduğu anlamına gelmez. Her hastalıkta olduğu gibi kanserde de erken teşhis çok önemlidir. Bunun bilincinde olmalıyız. Ve aslında her belli yaşı doldurmuş kişiler mutlaka yılda bir kez çekap’tan geçmelidir. Kanser’in belli başlı belirtilerini sizlerle paylaşayım: Dışkılama ve idrar alışkanlıklarında değişiklikler Uzun süren, iyileşmeyen yaralar Beklenmeyen kanama ve akıntılar Meme veya başka organlarda elle hissedilen şişlikler Yutma güçlüğü veya hazımsızlık Siğil ve benlerde belirgin değişiklik Uzun süren ses kısıklığı ve öksürük gibi belirtilerle baş göstermektedir… Tedavi şekilleri mümkündür. Cerrahi operasyon, radyoterapi (ışın tedavisi), kemoterapi ( ilaç tedavisi), hormonoterapi, immünoterapi başlıca tedavi yöntemleridir. Bunların yanı sıra pek da inanılması mümkün olmayan alternatif tedaviler vardır. Modern tıbbın yanı sıra kullanılınca fayda ettiği söylenmektedir, ne derece doğru siz düşünün. Ama tabi şu da tartışılır. Kemoterapi ilaçlarının çok zararlı olduğu bilinerek vücuda enjekte edilmektedir. Ama bir şekilde denize düşen yılana sarılır misali her yöntemi belki hayat kurtarır diye de denenmektedir. Genel de doktorlar kanser tedavisinde ilk beş yılı önemser. Hele de cerrahi operasyonla ordaki habis temizlendikten sonra ilk beş yıl içinde sıçrama ya da farklı bir şey olmazsa kurtulunmuş gözüyle bakarlar doktorlar. Ben de babamı kanserden kaybettim ve ilk ameliyatından 8-9 yıl sonra sıçramış ve hızla da dağılmıştır. Yani buradan da şu çıkarılabilir; illet hastalık bedene bir kere girerse artık kurtuluş mümkün değildir maalesef…