ZİCO'NUN RÜYASI
Zico'nun rüyası, Fenerbahçe'yi o eski bildiğimiz ve sevdiğimiz kendi dönemlerindeki gibi Brezilya modeliyle oynatmaktı. Bu yüzden tek forvet arkasındaki 5 kişiyi Brezilyalılardan seçti. Roberto Carlos, Vederson, Alex, Aurelio, Deivid 5'lisi aynı dili konuşuyor, iyi anlaşıyordu. Ali Bilgin, Colin Kazım, Gökhan Gönül, Yasin Çakmak, İlhan Parlak, Vederson gibi futbolcular bir programın parçası olarak alındılar. Aslında Zico, en büyük transferini Deivid'e güvenerek yapıyordu. Avusturya takımlarıyla yapılan hazırlık maçlarının tek yıldızı vardı: Deivid. Zico'ya burun kıvırıp, "Bu Deivid'den manav bile olmaz" diyenler, "Adamın herhalde bir bidiği var" demeye başladılar. 5 Ağustos'ta Almanya'da oynanan Süper Kupa finalinde Beşiktaş, Deivid ve Kezman ile geçilirken bile takıma hâlâ not vermekte zorluk çekenleri görüyorduk. Fenerbahçe'yi Serdar, Önder, Edu, Lugano, Carlos, Deivid, Deniz, Aurelio, Uğur Boral, Alex ve Kezman'lı kadrosuyla görenler, "Yeni transferler nerede? Madem oynamayacaklardı niye alındılar" eleştirisini getiriyordu. 10 Ağustos'ta lig perdesi açılıyor; Fenerbahçe, Olimpiyat Stadı'nda çok kötü bir oyundan sonra İstanbul Büyükşehir Belediye'ye 2-0 yenilerek lige "Merhaba" diyordu. Medyadaki ağır eleştiriler küçük de olsa camia ve taraftarlardan destek buluyor, Zico güvenoyu alamıyor, zor bir döneme giriliyordu. Zico belki hiç konuşmuyordu ama çok kızdığını ben yakından biliyordum. İkinci hafta G.Antep maçına herkesi hayretler içinde bırakan sürpriz bir 11'le çıkılıyordu. Sahada varlarını yoklarını ortaya koyan gençler sayesinde 2-1'lik skorla ilk 3 puan kazanılıyordu. Semih attığı gol ve yaptığı asistle yıldızlaşırken, Zico tüm futbolcularına gözdağı veriyor ve medyaya da "Bu takımın tek patronu benim" mesajını iletiyordu.
KAYIP HAFTALARI
F.Bahçe aslında bu maçta çok şey kazandı. Zico belki bir daha böyle "delilik" yapmadı ama o anda yapılması gereken buydu. 3. haftadaki Sivas galibiyetinden sonra arka arkaya puan kayıplarının yaşandığı OFTAŞ, Rize, Bursa, Manisa maçlarındaki futbol da kimsenin hoşuna gitmiyordu. Futbolcular Şampiyonlar Ligi'nin havasına girmiş, buradaki başarılı sonuçlarla rüya alemine dalmışlardı. Bu durum futboldaki en büyük hatayı da getirdi: Rakipler küçümsendi. Kötü gidişle ligde zirveden uzaklaşıldı. Sivas ve G.Saray ile 7, Beşiktaş ile 5 olan puan farkını kapatmak için devreye birilerinin girmesi gerekiyordu. İşte bu noktada başkan ve yönetim kolları sıvadılar, Samandıra'yı mesken tuttular. Burada teknik kadro ve Volkan Ballı'nın emeklerini de görmezden gelemeyiz. Takım artık düzelme yoluna girmişti, Zico sistemi ve kadrosunu iyice kurmuş ve yerleştirmişti. Gökhan Gönül, Hollanda'daki PSV maçıyla büyük bir patlama yapıp kısa sürede Milli Takım'ın değişmezi olurken, sol kanatta maçına göre Vederson ve Uğur, Roberto Carlos'un partneri oluyordu. Appiah'ın yokluğunda Aurelio'nun yanına yerleşen Deniz'in sakatlanması önemli olmuyor, üçüncü adam olarak oraya monte edilen Selçuk aynı başarıyı gösterirken adeta Samandıra'da işlerin ne kadar yolunda olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Deivid hem lig hem Avrupa'da son derece kritik gollere imzasını atarken, kendisine sahip çıkan hocasını da mest ediyordu. Kezman'ın sakatlanmasıyla Semih'in artık kulübenin değil, 11'in vazgeçilmezi olması, yaptığı mücadele ve attığı gollerle takımını sırtlaması onu da Milli Takım'a kadar yükseltiyordu. Ve Semih çok uzun yıllardır hiç görmediğimiz şekilde posteri yapılıp Şükrü Saracoğlu'nda dalgalandırılan bir futbolcu olma şerefine ulaşıyordu. İlk yarıda yaşadığı sorunlara rağmen ligde ve Avrupa'da büyük adımlar atan Fenerbahçe, ikinci yarıda çok daha başarılı olacaktır. Bunu söylemek için kahin olmaya gerek yok.