Gönderen Konu: terör karşısında medya ne yapmalı?  (Okunma sayısı 988 defa)

Çevrimdışı ManSpider111

  • 1. SINIF ÜYE
  • *****
  • İleti: 21.601
  • Puan 1277
  • Cinsiyet: Bay
  • Dünyanın En Çok Mesaj Gönderen ÜyesiNİN BABASI ;D
    • Profili Görüntüle
terör karşısında medya ne yapmalı?
« : 20 Mayıs 2008, 12:50:49 »
terör karşısında medya ne yapmalı?
Yaşanan terör olayları karşısında medyanın tutumunu doğru buluyormusunuz ? ne yapmalı,nasıl davranmalı sizce medya ?


Diyarbakır saldırısını üç gazete aynı başlıkla verdi: "Terörün son çırpınışı!"
Keşke öyle olsa...
Son 15 yılda bu başlığı kaç kez okuduk, kaç yetkiliden bu açıklamayı işittik acaba?..
Oysa kanlı bir çark bu:
Her son, bir ilki tetikliyor.
Her taarruz, bir saldırıyı davet ediyor.
Her ceza, yeni bir suça vesile oluyor.
Kendimizi kandırmayalım; öyle kolay bitmeyecek.
* * *
Medya önce "teröre terör diyebilmeli"dir.
Falanca haklı gerekçe, filanca partinin desteği, halkın şu kadarının oyu, sivil-asker ayrımı yapmadan kendi halkını vahşice bombalayan bir örgütün eylemini meşrulaştıramaz.
Karşısına topyekûn dikilmemiz gereken bir terör eylemiyle karşı karşıyayız.
Önce bu ilkede uzlaşmalıyız.
* * *
İkinci iş, duygudan çok bilgi aktarmaya çalışmaktır.
Bazen öfkemize, bazen de tepki haberinin cazibesine kapılıp nefret dolu bir savaş dili kullanıyoruz.
Örneğin, askerin bile büyütmekten kaçındığı bir sınırlı bombardımanı, savaşa girmişiz de düşmanı topyekûn yok etmişiz gibi yansıtıyoruz. Dayanaksız ölü sayıları veriyoruz. Bu sayıların da evladını yitirmiş, öfkesi bilenmiş ana babalar anlamı taşıdığını görmüyoruz. Sorunu çözülmüş gibi gösteriyoruz. Ardından gelen misilleme tehditlerini görmezden geliyoruz. Karşı saldırı gelince de "son çırpınış" bahanesine sığınıyoruz.
Askeri müdahaleyi alabildiğine büyütürken siyasi mücadele kanallarını örseliyoruz. Hatta bu kanalı tamamen kapatmak isteyenlerin dezenformasyon kampanyasında bilerek ya da bilmeyerek kullanılıyoruz.
Bu habercilik anlayışı, şiddeti azaltmıyor; bilakis kızıştırıyor, cepheleşme yaratıyor, sağduyulu sesleri bastırıyor. Çözümü, tamamen askeri alana çekiyor.
Saldırıların vahşetine rağmen dengeli, sabırlı, serinkanlı bir haberciliğe ihtiyacımız var.
* * *
Üçüncüsü;
Diyarbakır saldırısının yüreğimizi parçalayan kurbanlarıyla, onları yitirmeden ilgilenmemiz gerekiyor.
Şunu biliyoruz ki, saldırıda ölen gencecik dershane öğrencileri, bombadan çok önce adaletsizliğin, fırsat eşitsizliğinin kurbanı olmuşlardı.
ÖSS'de Şırnak 80'inci, Mardin 74'üncü, Batman 50'nci, Diyarbakır 46'ncı sırada...
Henüz bıyığı terlememiş çocukların Kürtçe marş okudu diye sorguya çekildiği, halkın yüzde 60'ının günlük 2 dolarla geçindiği bir kentten söz ediyoruz.
Nüfusun yüzde 30'u işsiz.
1930'larda Türkiye'nin 3. büyük sanayi şehriydi Diyarbakır... 1970'lerde 40'ıncı, 1990'larda 53. sıraya geriledi. Halen 63. sırada...
Sosyoekonomik gerileme ile terördeki ilerleme arasında hiç bağ yok mu?
Terör mü Diyarbakır yüzünden, Diyarbakır mı terör yüzünden bu halde?
Bunları yeterince sorgulamıyoruz.
* * *
Demem o ki; terörün vahşi yüzünü teşhir edelim, kurbanlarına sahip çıkalım.
Ama şiddeti lanetlerken kendimiz şiddetin dilini kullanmayalım. Kışkırtmayalım.
Sorunun kökenine, kaynaklarına, çözümüne ışık tutacak araştırmalara girişelim; meşru kanalların önünü açmaya, onlara zaman tanımaya, farklı seslere cesaretle mikrofon uzatmaya çalışalım.
Çaresizliğin kıskacındaki kentlere ve o kentlerin unutulmuş çocuklarına, bombalanmadan önce gidip umut taşıdığımız zaman, -evet, ancak o zaman- terör gerçekten son çırpınışına başlayacaktır.


Can Dündar
Seni Unutmadık Barış Akarsu