"Duygularla profesyonellik birbirine karışmasın diye telefonumu kapattığım günlerde Ali Koç aramış. Ulaşamayınca kırılmış. Gitmeden arayacağım"
Yabancı tabii ki önemli ve birçok teknik adam için gerekli ama o kadroda duygularla hareket eden oyuncuların olması gerekir. Profesyonellik tamam ama duygu da çok önemli bence." "Sen yetkili olsan, yabancı sınırlamasını kaldırır mıydın?" "Asla" dedi, "Böyle bir şeye izin vermezdim." "Kaç yabancıya izin verirdin? "Bana kalsa ülkeye bir tane bile yabancı sokmam. Türk arkadaşlarımla yola devam ederim." Başkalarına ters gelebilecek düşüncelerini ihbar etmek, onun yüreğindeki cesaretin karşılığıydı aslında. Geri döndüğünde kendisini bekleyen gerçekleri işaret ettim ona. İngiltere'ye gidince orada kalmanın düşüncesinde olacak. Dönüşünde "Farklı bir kültür ve farklı Tuncay gelebilir" diye kendini işaret etti. Aşk yoklaması yaptım da, parmak kaldırmadan "Buradayım" dedi. "Türkiye'de Fenerbahçe kapıları kapanır, Fenerbahçe'den başka bir takıma gidersem, Fenerbahçe'deki ruh ve yürekle ne kadar oynarım, bilemem" dedi. Bu sözleriyle, Fenerbahçe'ye yanık olmaktan, birinci derece sanık oldu, gururla. Kendine dönük bir yaşamda, futbol dışı gerçeklerin bereketlenmesine izin vermedi Tuncay, bunu biliyorum. "Bugüne kadar dilediğin gibi yaşadın mı?" derken, aslında yaptığı fedakarlıkları dışa vurmak için sordum soruyu. "5 yıl tesislerde yaşadım. Daha farklı yaşayabilirdim ama düşünce olarak kendimi daha iyi hazırlamak adına yaptım bunu." Aklına her daim mukayyet olan birine, "Aklın bir şeylerde kaldı mı?" diye sordum. "Kalmaz mı?" derken gözleri parladı. "Kız arkadaşımla gezmeyi, eğlenmeyi ve herkesin önünde elini tutmayı isterdim. Kız arkadaşı yokmuş. "Ahh keşke olsa" dedi. "Ne zaman olacak?" gibilerinden saf bir soru yönelttim. "Bulamadım, denk düşmedi" diye karşılık verdi, atılımcı olmaktan vazgeçmeyeceğini de özellikle belirtti. Tuncay, bugün öğle vakti İngiltere'ye uçuyor. Onu uğurlayan şarkıları vardır diye merak ettim, Ferhat Göçer'in "Vur Kadehi" şarkısını son günlerde fazlasıyla dinler olmuş. Ebru Gündeş'in "Hayatta Başarılar Diliyorum" şarkısının da kendisini uğurlayan şarkılardan biri olduğunu söyledi.
"Lincoln harika biri. Takım oyuncusu, teknik olarak inanılmaz. Galatasaray'ın yıllar sonra yaptığı en önemli yabancı transfer. Carlos da eşsiz biri"
Hakan Altun'un şarkılarına özel bir düşkünlüğü var. "Hakan Abi, ruhuyla da şarkılarla da beni etkiler" dedi. Tuncay'ın kardeşi gibi bir Hakan'ı daha var. Hakan Özlü. Futbolun dışında elmanın yarısı. İngiltere'de de yanında olacak. Tuncay, İngiltere macerasındaki kazancını daha en başından hesaplamış. "İngiltere'de hiçbir şey yapamasam da, yabancı dille döneceğim." Harika bir espri yaptı. "Hakan'la birlikte 2 kişi gideceğiz, 4 kişi döneceğiz." İngiltere'de sık sık ziyaretine gelecek olan bir şahsın adını da verdi. Ethem Kavukçu. Fenerbahçe'nin bu sezon vitamin ilaçlarını hazırlayan doktoru. Transfer pazarında gezintiye çıkardım Tuncay'ı... Lincoln'ü harika bir transfer olarak değerlendirdi. "Takım oyuncusu, teknik olarak inanılmaz. Galatasaray'ın uzun yıllar sonra en iyi yabancı transferi." Cisse'yi tanımıyor ama yararlı olacağı için alındığını belirtti. Roberto Carlos'u da hem reklam, hem futbol açısından eşsiz buldu. Futboldaki renkli çekişmelerin sırtını sıvazlamak adına, "Sabri, Hasan Şaş ve Baki Mercimek'i özleyecek misin?" diye sordum. "Tabii ki özlerim" diye cevap verdi. Futbolcuların camia baskısı, kazanma arzusu arasında sıkışıp kalan düşüncelerini anlattı. "Her şeyi abartıyor ve fanatikleşiyoruz, bu baskı da saha içine yansıyor." Cennet sanılan düzende, cinnete yelken açan futbolculuğun anonsunu verdi aslında. O duyguları kamçıladım. "Senin psikolojik doktorun var mıydı?" "Yoktu ama dönem dönem milli takımda olsun, Fenerbahçe'de olsun, bireysel olarak yardım almak gerekiyor." "Bunun adına baca temizliği diyorlar" dedim, "Artık ne temizliğiyse, bunu sadece tatilde yapabiliyoruz" diye karşılık verdi. Hakemler için söyleyecek bir çift sözü olduğunu düşündüm. "Allah yardımcıları olsun" dedi. Meseleye parantez açtı. "Tepkiler futbolcu sayısına göre bölünüyor ama hakemler tek kalıyor. İşleri çok zor. Onlara çok fazla yükleniyorlar. Hatalar oluyor, yanlışlar oluyor ama bunca tepkiyi hak etmiyorlar." Canının yandığı maçları delil gibi sunup, "Kötü niyetli olduğuna inandığın hakemler var mı?" diye sordum ki, sorum bitmeden cevabı yapıştırdı. "Asla inanmıyorum." Futbolun ve insanlığın terbiyesini almış birinin, son söyleşisinden kalanlar bunlar. Kahramanların her zaman kendilerine sakladıkları yaraları vardır, onları kendisine bıraktım. Gidişlerin dönüşler için olduğunu biliyordu ya, imza attı gururla döneceğine. Onu, futbolun gerçek diyarına yolcu ederken baktım da... "Dört nala soluyordu" yine...