İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - weathered

325
Televizyonda organ nakliyle ilgili haberlerden etkilenen Kübra Kılıçarslan annesine, "Bana bir şey olursa organlarımın başkalarına hayat vermesini istiyorum" dedi. Bu konuşmanın üzerinden bir hafta sonra trafik kazası geçiren küçük kızın organları hayat kurtardı...

 
SAMSUN’da geçtiğimiz pazar günü meydana gelen trafik kazasında ağır yaralanan ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 4 gündür yaşam savaşı veren 10 yaşındaki Kübra Kılıçarslan, doktorların tüm çabasına rağmen kurtarılamadı. Televizyonda görüp, gazetelerde okuduğu organ bağışıyla ilgili haberlerden etkilenip annesine sık sık "Anne ben ölünce organlarımı bağışlayın" diyen Kübra’nın bu isteği yerine getirildi. Küçük Kübra’nın annesi Hacer Kılıçarslan, "Kızımın vasiyetidir" diyerek organlarını bağışladı. Kübra’nın operasyonla alınan karaciğeri, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 3 yıldır organ bekleyen siroz hastası Yusuf Şakar’a nakledilmek üzere, Bursa’dan özel uçakla gelen ekibe teslim edildi. Kübra’nın karaciğeri, 14 yaşındaki Şakar’a nakledildi. Hayatının en güzel gününü 40’ıncı doğum gününde yaşadığını söyleyen anne Müzeyyen Şakar, "Doğum günümde çok güzel bir hediye aldım. Yavrum hayata döndü. Kazaya çok üzüldüm, organ nakli için duyarlı olan aileye ise teşekkür ediyorum" dedi.

Kübra’nın bir böbreği ve korneası ise Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde Sinan Koç (40) ve Sercan Yaşar’a (20) nakledildi.

Küçük Kübra’nın eniştesi Köksal Kılıçarslan ise, "Basından izlediği organ bağışı ile ilgili haberlerden etkilenen Kübra evde annesine her fırsatta ’Anne ben ölürsem organlarımı bağışla’ diyordu. Annesi de ona ’Kızım Allah gecinden versin. Niye öleceksin ki’ diye konuşuyordu. Ama gelin görün ki kader bize yeğenimin ölümünü gösterdi. İçimiz yanıyor" dedi.

326
SAĞLIK BİLGİLERİ / Aşırı Kilolar ve Mutsuzluk
« : 26 Ocak 2009, 22:15:19 »
Bir tür davranış bozukluğu olarak kabul edilen yeme bozukluğu, şişman ve bir o kadar mutsuz ve güvensiz insanlar yaratıyor. Ancak bu mutsuzluktan kurtulmanın çaresi yok değil.

Şişmanların kişilik özelliklerini ortaya çıkarmak için yapılan bir çalışma, şişman kadınların normal kilolu olanlara göre daha hassas, alıngan ve sıkıntılı olduklarını ortaya çıkardı. Obezite, yani şişmanlık hastalığı, hem erkeğin hem de kadının üzerinde önemle durduğu sağlık sorunlarından birisi. Vücudun genel görünümünde ortaya çıkan şekil bozukluğu, ilgili kişi için başta ‘‘beğenilmemek’’ olmak üzere bir çok olumsuz duygulara yol açıyor.

İnsanların, gergin, sinirli, mutsuz anlarında yemeğe karşı aşırı istek duymalarından yola çıkan uzmanlar, obezitenin değersizlik duygusuyla birlikte seyrettiğini bilimsel araştırmalarla kanıtladılar. Ne şekilde izah edilirse edilsin, ruh bilimciler aşırı yemenin ve şişmanlamanın temelinde sıkıntı, özgüven eksikliği ve hatta depresyonun yattığında hemfikir. Uzmanların ortak tezi, şişman kadınlarda, kızgınlık, öfke hali, sıkıntı ve suçluluk duygusunun, şişman erkeklerde ise, öfke hali ve cinsel kaygıların çok daha güçlü olduğu.

 

TEDAVİSİ MÜMKÜN

 

Aşırı yeme hali ve beraberinde getirdiği şişmanlık, hipofiz bezinin fazla uyarılmasıyla ilgili. Bu kimyasal bir olay, obezite de tedavi edilmesi gereken bir hastalık. Burada devreye beslenme uzmanları ve yardımcı güç olarak da psikologlar giriyor.

 

13 yıl önce kurulan Davranış Bilimleri Enstitüsü'nden Klinik Psikolog Dilek Doğu'ya göre, aşırı şişmanlığın kökeninde ebeveynlerin hatalı tutumları yatıyor. Çocuklarını küçük yaşlardan itibaren, şekerli besinlerle ödüllendirmeyi tercih eden anne ve babalar, günümüzün şişman insanlarının yaratıcısı. Şişman nesillerin önüne geçmek için, beslenme alışkanlıklarının değişmesi gerektiğini belirten Dilek Doğu, yeme kültürünün bebeklik döneminden itibaren oluştuğunu söylüyor.

 

İştah konusuna gelince, bazı dönemler insanların iştahını kabartıyor. Kadınlarda regl dönemleri, soğuk havalar, hamilelik bunlardan bir kaçı. İştahı açan bir diğer etken ise, yasaklar. Çok katı bir diyet, aslında iştahı kapatmak bir yana, açıyor. Psikoloji alanında çok özgün araştırmaları olan Schacter'ın yaptığı bir deney, şişman insanların davranış biçimini gözler önüne seriyor. Bu deneyi, Dilek Doğu şöyle aktarıyor:

 

‘‘Bu uzun süreli sınava, hem zayıflar, hem de şişmanlık sorunu olan insanlar alınmış. Hepsinin önüne sandviçler konmuş. Sandviçlerini yiyenlerin, makinelerden ücretsiz olarak tekrar sandviç alabilecekleri söylenmiş. Şişmanlar, sandviçlerini bir çırpıda, zayıflar ise ancak acıkınca yemişler. Şişmanlar ikinci kez makineden sandviç almamışlar ama, zayıflar tekrar almışlar. Bunun çözümlemesi şu: Zayıf insanlar, açlıklarının, iç uyaranların farkındalar. Şişmanlar ise, görsel, dış uyaranlarla uyarılıp, yiyeceğe yöneliyorlar. Zayıflar ancak acıktıkları zaman yiyorlar. Şişmanlar ise, bir yiyecek gördükleri zaman iştahları kabarıyor. Doğru olan tez: Acıkınca yemek. Felsefe Uzmanı Erol Coşkuner'e göre, çok yememek için, çok yememe savaşını bırakmak şart. Beslenme bozukluklarında psikolojik yardımın faydalı olduğunu söyleyebilirim.’’

 

ZAYIF KADIN MODELİ

 

Şişmanlık cinselliği de olumsuz yönde etkiliyor. Şişman kadınların cinsel orgazmı yaşayamadıkları bilinen bir gerçek. Çünkü şişman kadın, vücuduna güvenemiyor, rahat olamıyor, bu yüzden cinsellikten kaçıyor. Kendini sevilmeye değer görmeyen şişman kadın, sevilebileceğinin de farkına varmıyor. Kendisine bir çok kişinin arka planda yatan şişmanlık sorunuyla geldiğinden söz eden Klinik Psikolog Dilek Doğu, yaratılan ‘‘Güzel kadın zayıftır‘‘ yargısının, bir tür moda olarak görüldüğüne dikkat çekerek, şöyle konuşuyor:

 

‘‘4-5 kilo fazlası olan insanlar bundan etkileniyor. Şişman kişilerin ruh hali, toplumdan dışlanmışlık duygusuyla içiçe. Mutlu değiller, kendileriyle barışık değiller. Ergenlik çağındaki gençler, bu konuda çok yaralı. Kadınlar erkeklere oranla çok daha hassas. Terapiye de kadınlar çok daha açık. Şişmanlık her şeyden önce bir sağlık sorunu. 4-5 kilo fazla için hayatı zehir etmeye değmez. Ama aşırı kilolu insanların tedavi olmaları şart. Herkes manken gibi olmak zorunda değil. Ailelere büyük sorumluluk düşüyor. Çocukların midesini gereksiz yiyeceklerle doldurmasınlar.‘‘

 

 

Obezite Uzmanı Dr. Haluk Saçaklı

 

 

Mide açlığı ve duygusal açlık

 

 

Son 13 yıldan beri şişmanlık sorunuyla ilgilenen Dr. Haluk Saçaklı, obezite üzerine doktora yapmış. Halen hem Transmed'de, hem de Bodrum Dedeman Oteli'nde faaliyete geçen Life Style Sağlık Merkezi'nde yöneticilik yapan Saçaklı, sözlerine ‘‘Her kilo problemi olan obez değildir’’ diyerek başlıyor. Saçaklı, obeziteyi vücuttaki yağ oranının belli yüzdelerin üstüne çıkması olarak tanımlıyor. Kadınlar, yağ oranı, vücut ağırlığının yüzde 30'unu geçiyorsa ‘‘obez‘‘ sınıfına dahil oluyor. İdeal rakam, kadınlarda yüzde 23, erkekler için yüzde 17. Erkekte, yağ oranı yüzde 25'in üstüne çıkıyorsa, obezite kapıyı çalmış demektir.

 

Neden kilo alıyoruz? Bir kere bütün suç genlerde. Anne ve babası kilolu olan çocukların yüzde 80'inin kilolu olma ihtimali çok yüksek. Anne kiloluysa bu risk yüzde 40'larda. Şişmanlık, 6'ncı kromozomdaki bir hatanın sonucu gelişiyor. Oburluk geni 8 yıllık bir çalışma sonucu 1996'da tanımlandı. 6'ncı kromozomdaki bu hatalı gene, ’’ob-geni’’ adı verildi. Şişman insanların yaklaşık yarısında aşırı kiloların nedeni kalıtımsal.

 

Mide açlığı ile duygusal açlığın birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Haluk Saçaklı, bunun yorumunu şöyle yapıyor:

 

‘‘Bir kere 90-60-90 diye bir ideal vücut ölçüsü yok. Her insanın yapısı farklı. İstekle ihtiyacını ayırt edebilen kişi, şişmanlıkla olan sorunlarının yüzde 50'sini halleder. Bazı insanlar vardır ki, gerçekten aşırı kiloludurlar. Bazıları da 3-5 kilo fazlalarını görünüm güzelliği kaygısıyla vermek isterler. Aslında amaç kilo kaybı değil. Önemli olan beslenme kültürünü değiştirmek. Kilosundan rahatsız olan insanları yemeye iten faktörleri anlamak lazım. Ondan sonra da tedavi geliyor. Kimseye sihirli bir formül veremeyiz. Bize yol gösteren modelin birinci unsuru, yeterli ve dengeli beslenme. İkinci unsur, bilinçli ve düzenli egzersiz, üçüncüsü ise, davranış düzenleme teknikleri. Kesinlikle diyet yok. Çünkü insanlar rejim kelimesini duyar duymaz dehşete kapılıyorlar.’’

327
SAĞLIK BİLGİLERİ / İlk Çocuk Daha Yakışıklı
« : 26 Ocak 2009, 22:14:48 »
Kanada'nın Toronto Kenti'ndeki Ruhsal Sağlık Merkezi'nde çalışmalarını sürdüren bilimadamları, erkek kardeşler arasında ilk doğanların kadınlar üzerinde daha etkili olduğunu, ağabeylerin daha yakışıklı olduğunu iddia ettiler. 70 erkeği ve onların kardeşlerini inceleyen bilimadamları, ağabeylerin vücut ve yüzlerinin daha simetrik olduğunu da ortaya çıkardılar. 
Ağabeylerde, her iki elin orta parmak ile serçe parmakları-nın, sol ve sağ kulağının aynı büyüklükte olduğunu saptayan bilimadamları, küçük kardeşlerde bu organların simetrik olmadığını gördüler. Bu buluşlar üzerine araştırmayı derinleştiren bilim adamları, simetrik olan ağabeylerin seksten daha fazla zevk aldığını, çok çocuklu olduklarını ve eşlerinin de daha güzel olduğunu ortaya çıkardılar.

 

Davranış bilimcileri ise, kadınların simetrik yapılı erkekleri daha çekici bulduklarının bilindiğini söylüyorlar. Simetrik erkeklerin, bağışıklık sistemi için daha iyi genlere sahip olduklarını tahmin eden biyologlar, kadınların içgüdüsel olarak, daha sağlıklı bir nesil için bu erkekleri tercih ettiğini söylüyorlar. Bilimadamları bu son araştırma sonucu içinse, ‘‘Erkek kardeşlerin çekicilik konusunda birbirlerinden bu denli farklı oluşu doğrusu yeni ortaya çıktı’’ diyorlar.

 

Kanadalı bilimadamları, küçük erkek kardeşin, neden ağabeyi gibi simetrik olmadığı iddiasına ise bilimsel bir açıklama getiriyorlar. Bunun tek bir kromozomdan kaynaklandığını söyleyen Kanadalı bilim adamları ‘‘Bu kromozom Y kromozomudur ve sadece erkeklerde mevcuttur. Anne adayı, karnında ilk erkek bebeği taşıdığı zaman onun bağışıklık sistemi bu Y kromozomuna karşı, yabancı muamelesi yaparak savaş başlatıyor ve antikor oluşturuyor. Ancak bu işlem uzun sürdüğünden, antikorlar daha etkili olmadan bebek dünyaya geliyor. İkinci erkek bebekte annenin vücudu hazır olduğundan, antikorlar etkisini gösteriyor. Bundan sonraki her erkek bebekte etki daha da fazlalaşıyor’’ diyorlar.

328
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) resmi internet sitesinde yayınlanan son raporundan derlenen bilgilere göre, her birey, kaçınılmaz olarak güneşten gelen ultraviyole ışınlara (UV) maruz kalıyor. UV ışınlarına aşırı maruz kalmak başta cilt kanserleri ve katarakt olmak üzere, pek çok ciddi hastalığa yakalanma riskini artırdığını kaydeden WHO uzmanları, her bireyin sağlıklı gelişimini tamamlayabilmesi ve sürdürmesi için bir miktar UV ışını alması gerektiğine de dikkati çekiyorlar.

“Makul miktarda alınan UV ışınlarının, kemiklerin gelişimi ve sağlığı açısından hayati rol oynayan D vitamini üretiminde önemli rol oynadığı” belirtilen WHO Raporunda, UV ışınlarına fazla maruz kalmak kadar, yetersiz alınmasının da bir dizi kronik rahatsızlığa davetiye çıkarabileceği belirtiliyor.

UV ışınlarının hangi şiddette olduğunu güneşin açısı, gökyüzünün bulutlu ya da açık olması, bulunduğunuz yerin yüksekliği, bulunulan yerin ekvatora yakın bir enlemde olup olmaması gibi faktörler belirliyor. Uzmanlar, ayrıca, cilt renginin de önemli bir faktör olduğuna dikkati çekerek, açık tenlilerin UV ışınlarına daha kısa sürelerle maruz kalmaları gerektiğini kaydediyorlar.

WHO raporunda, gerekli miktarda D vitamininin vücutta bulunmasının, raşitizm, kemik erimesi gibi kemik hastalıklarına yakalanma riskini azalttığına işaret edilerek, güneş ışınlarının bazı kanser türleriyle, bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına yararlı olduğunu kanıtlamak üzere çok yoğun bilimsel araştırmalar yapıldığı hatırlatılıyor.

Raporda, özellikle düşük rakımlarda yaşayan ve D vitamini içeren özel diyetlerle beslenmeyen toplulukların, gerekli D vitamini elde etmek için en büyük kaynaklarının güneş olduğu kaydediliyor.
D vitamini, kalsiyum ve fosforun sindirim yollarında kullanımı ve emilimi ile özellikle çocuklarda büyüme için gerekli vitamin.

Kas zayıflığına karşı vücudu korur, kalp atışının düzenlenmesinde etkilidir, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, tiroit fonksiyonları ve normal kan pıhtılaşması için gereklidir. D vitamini sindirim sisteminden kalsiyum emilimini artırır ve kemiklerde kalsiyum birikimine yardım eder. D vitamini kalsiyum emilimini ve kalsiyumun aktif taşınmasını hızlandırarak artırır. Özellikle bağırsak dokularındaki epitel hücrelerde kalsiyum emilimine yardım eden, kalsiyum-bağlayıcı proteinlerin oluşumunu artırır. Ön maddesi deri altında bulunur. Güneş ışınlarının etkisiyle D vitaminine dönüşür. Bu vitamin, kalsiyum ve fosforun bağırsakta emilimi ve vücutta kullanımı için gereklidir. Kuvvetli kemik ve dişler, bu vitaminin kalsiyumu buralara yerleştirmesiyle olur.

Küresel Isınma

İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. İklim sisteminde vazgeçilmez bir yere sahip olan sera gazları, güneş ve yer radyasyonunu tutarak, atmosferin ısınmasında başlıca etkendirler. Sera gazlarının bulunmaması durumunda yeryüzünün sıcaklığının bugüne göre 30oC daha soğuk olacağı hesaplanmıştır. Son yıllarda atmosferde çeşitli insan aktivitelerinden kaynaklanan nedenlerle karbondioksit, metan, ozon ve di azot monoksit gibi gazlardan oluşan sera gazları, yeryüzü sıcaklığında belirgin artmalara sebep oluyor. Sera etkisinin artması, troposferin ısınmasında, stratosferin de soğumasında en önemli etken olarak gösteriliyor.

Sera Gazları :
-Karbon dioksit (CO2)
- Metan (CH4)
- Nitrik oksit (N2O)
- Hidroflorokarbon (HFC)
- Hidrokarbur perflor (PFC)
- Kükürt heksaflorit (SF6)
- Su buharı H2O)

İnsan Sağlığına Etkileri

Küresel ısınma, kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve diğer bazı hastalıklara sebep olacak. Sürekli sıcak hava, seller, fırtınalar gibi hava olayları, psikolojik rahatsızlıklar, hastalıklara ve ölümlere yol açacak. Yeni alanlara yayılan böcekler ve diğer hastalık taşıyıcılar, bulaşıcı hastalıkların çoğalmasına neden olacak. Hava sıcaklığının artması ve su kaynaklarındaki azalma, kolera tipi hastalıkları yaygınlaştıracak. Üretimdeki bölgesel azalmalar sonucu, açlık ve kötü beslenmede artışlar görülecek. Böcek yumurtalarının ölmesini sağlayan gece ve kış soğuklarının hafiflemesi, önemli bir sorun olacak. Kimi bölgelerde şiddetli kuraklık dönemlerinin ardından gelecek aşırı yağışlar, virüs mutasyonlarının artmasına, buna bağlı olarak da sıtma gibi hastalıkların yayılmasına neden olacak. Öte yandan tarım bitkilerinde görülen hastalıklarda da sıcaklıkla birlikte artış gözlenecek. www.r10.net küresel ısınmaya hayır seo yarışması
Buzulların erimesi ve sıcaklık artışı, okyanuslardaki suları genleştirip, denizlerin seviyesini yükseltecek. Deniz seviyesinin yükselmesi, kıyılardaki toprak kaybının yanı sıra, kıyılara yakın temiz su kaynaklarının denizle birleşmesine neden olacak. Artan buharlaşma yüzünden göl ve ırmaklarda meydana gelecek su kaybı, 21. yüzyılın en önemli meselelerinden biri olacak. Tatlı su kaynaklarının kalitesinde, tuzlu su karışımı nedeniyle azalma olacak.
Tarım, turizm ve diğer ekonomik aktiviteler bu durumdan olumsuz etkilenecek; gelişmekte olan birçok ülkede yerli halkın beslenme ve yakıt kaynakları yok olacak. Yüksek deniz seviyesi, yüksek gel-git, kuvvetli dalga ve tsunami gibi riskli doğa olaylarına sebep olacak. Deniz seviyesindeki yükselmesiyle düz alanlar seller altında kalarak, kıyılardaki üretim alanları zarar görecek. Bunun sonucu milyonlarca insan kıyı alanları ve küçük adalardan göç edecek. Kurak bölgelerdeki çiftçiler daha çok sulama yapıp, daha fazla tarım ilâcı kullanacaklarından, bu bölgelerde tarımsal etkinliklerin maliyeti artacak. Gelişmekte olan ülkelerin kurak ve yarı kurak alanları, bazı kıyı alanları, deltalar ve küçük ada gibi bölgeleri tehlike altında kalacak. Kırsal alanlarda doğal kaynakların verimliliğindeki gerileme sonucu, kırsal alandan kente göç hızlanacak.

www.r10.net küresel ısınmaya hayır seo yarışması www.r10.net küresel ısınmaya hayır seo yarışması www.r10.net küresel ısınmaya hayır seo yarışması www.r10.net küresel ısınmaya hayır seo yarışması www.r10.net küresel ısınmaya hayır seo yarışması 
 

329
SAĞLIK BİLGİLERİ / Kurban Eti ve Sağlığımız
« : 26 Ocak 2009, 22:13:42 »
Prof. Dr. Recep Akdur,  nezle ve grip virüslerinin hasta kişilerin öksürük ve hapşırıklarıyla ellerine, oradan da diğer insanlara bulaştığını, bu nedenle bu hastalıkların en önemli bulaşma yolunun eller olduğunu söyledi.

Bayramda akraba ve dost ziyaretlerine gidildiğinde bol bol tokalaşılıp öpüşüldüğünü kaydeden Akdur, böylece hasta olanların çevresindekilere nezle ve grip virüsü bulaştırdıklarına dikkati çekti.

Nezle ve grip olan kişilerin bayramda kesinlikle hiç kimseyle tokalaşıp öpüşmemesi gerektiğini bildiren Akdur, “Aksi takdirde sevdiklerine bayram hediyesi olarak nezle ve grip vermiş olurlar” diye konuştu.

Nezle ve gribi başkalarına bulaştırmak istemeyenlerin öksürürken ve hapşırırken kirlenen ellerini sık sık yıkamaları gerektiğini anlatan Akdur, “Aslında sevdiklerimize grip ve nezle hediye etmemenin en kesin yolu, hasta olanların bayram ziyaretlerine giderken bez maske takmasıdır” dedi.

Dilara Koçak Hangi bakteriler gıda kaynaklı hastalıklara neden olur?
Escherichia coli ( E. Coli) hayvanların bağırsak sistemlerinde bulunur ve kesim esnasında ete bulaşabilir. Bu organizmalar normalde herhangi bir zarara neden olmazlar. E. coli düzgün temizlik ve yeterli pişirmeyle kolaylıkla yok edilebilir aksi takdirde kanlı ishal ortaya çıkabilir Salmonella kümes hayvanları, köpekler, kediler gibi birçok hayvanların bağırsak sistemlerinde bulunabilir. Kesim esnasında ete bulaşabilir, dondurma işlemi bu mikroorganizmayı öldürmez, fakat düzgün pişirme ile yok edilebilir. Eğer çiğ et ve / veya suları pişmiş gıda ile veya salata gibi çiğ tüketilecek gıdalar ile temasa geçerse çapraz-bulaşma olabilir. Salmonella ishal ve mide iltihabına sebep olur. Staphylococcus aureus sığırların derilerinde bulunur fakat insanların ellerinde, solunum yollarında veya boğazlarında da taşınabilir. Çoğu gıda kaynaklı hastalık salgınları gıda işindeki personellerin ellerinden ve yanlış sıcaklık uygulamasından sonra gıdada ısıya dirençli toksinlerden dolayı meydana gelmektedir; genelde akut kusmayı takiben ishal gözlenir. Gıdanın hijyenik işlenmesi ve soğutulması stafilokoksik gıda kaynaklı hastalıkları önleyebilir.

Ellerinizi sık yıkayın Gıdaları hazırlamaya başlamadan önce ellerinizi sıcak su ve sabunla yıkayın. Çiğ gıdaları hazırladıktan sonra pişmiş gıdalara dokunmadan önce ellerinizi yıkamalısınız. Gıdaları hazırlamadan önce eğer elinde herhangi bir kesik veya enfeksiyon varsa onun üzerini iyice kapattığınızdan emin olun.

Bütün yüzeyler temiz olmalı Gıdalar kolayca kontamine olabildikleri için hazırlarken kullanılan yüzeyler temiz olmalıdır. Zemin temizliğinde kullanılan bezler, el havlusu veya bulaşık kurulama havlusundan ayrı tutulmalıdır.
Yemek pişirmeden önce kullandığınız aletleri, kapları, kesme tahtasını ve tezgâhı sıcak sabunlu su ile yıkayıp durulayın. Gıdaları hazırlamak için de temiz su kullanmak, içmek kadar önemlidir.

Dengeli beslenmeye dikkat Kurban etlerini sebzelerle birlikte pişirin
Etle yapılan yemeklerin hafif olması için kendi yağıyla pişirin
Kızartmadan kaçının, haşlama ve ızgarayı tercih edin
Sakatatların çok yüksek miktarda kolesterol içerdiğini unutmayın

Sindirim problemi çekmemek için Etin sindirimi diğer besin maddelerine göre zordur. Yeni kesilmiş hayvanların etleri sert olduğundan özellikle sindirim zorluğuna yol açar. Mide-bağırsak hastalığı olan kişilerin, kurban etlerini hemen tüketmeyip, buzdolabında birkaç gün beklettikten sonra, haşlama veya ızgarada pişirme yöntemiyle tüketmeleri daha uygun.
Kızartma yapmayın
Etlerin pişirilmesinde haşlama, ızgara gibi yöntemler tercih edilmeli, kızartmalardan mutlaka kaçınılmalı.
Etlerin sebzelerle birlikte pişirilmesi veya tüketilmesi, besin çeşitliliği sağlanması açısından sağlıklı bir yöntemdir.
Etleri kömürleştirmeyin
Izgarada, etle ateş arasındaki uzaklık eti yakmayacak, kömürleşme sağlamayacak şekilde ayarlanmalı. Yüksek ateş, yüzeydeki proteinleri birdenbire katılaştıracak ve ısı etin iç kısmına ulaşamayacaktır. Etler, kesinlikle çiğ veya az pişmiş tüketilmemeli.

Kurban kesim yerleri dezenfekte edilmeliKesim yapılacak yerlerin zeminde su ve kanın birikmemesi sağlanmalı, aksi takdirde bakteri bulaşma riski artar. Ete temas eden bıçak ve satır gibi aletler temiz olmalı, kesim işini yapacak olan görevliler mutlaka kişisel temizliklerine özen göstermeli.

Toksoplazmozis tehlikesine dikkat!Etler çiğ ya da az pişmiş olarak tüketildiğinde, hayvanlardan insanlara birçok hastalık bulaşabilir. Hamilelerde düşüklere yol açan ''toksoplazmozis'' ile insan vücudunda yıllarca yaşayabilen, yediği besinlere ortak olarak onları zayıf düşüren sığır tenyasıdır.

 
 
 

330
--------------------------------------------------------------------------------
Büyükhanlı Park Otel'de düzenlenen iki günlük eğitim toplantısının açılışında konuşan Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Turan Buzgan, Türkiye'de bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusunda önemli gelişmeler kaydedildiğini ancak beslenmeye bağlı kronik hastalıklar konusunda hala yeterli bilinç düzeyine ulaşılamadığını söyledi.

Buzgan, Türkiye'de yetersiz beslenmeye bağlı sıkıntılar yaşandığını, ancak dengesiz beslenmenin çok daha önemli bir sorun olarak ortaya çıktığını ifade etti. Osteoporozun farkındalığı konusunda hala eksiklikler bulunduğuna işaret eden Buzgan, “Osteoporoz toplumda hala 'yaşlı kadın hastalığı' olarak biliniyor” dedi.

Süt ve süt ürünlerinin doğumdan itibaren her dönemde düzenli olarak tüketilmesinin önemine dikkati çeken Buzgan, osteoporozun önlenmesinde süt tüketimi kadar, güneş ışığından yararlanma ve fiziksel aktivitenin de yeri olduğunu dile getirdi. Buzgan, sözü edilen tüm unsurlar bütün halinde düşünüldüğünde osteoporozun önüne geçilebileceğini kaydetti.
Sağlık Bakanlığı Toplum Beslenmesi Şube Müdürü Dr. Dt. Meltem Soylu da, sağlıklı nesiller yetişmesi için gebelik döneminden itibaren beslenmeye önem verilmesi gerektiğini anlatarak, Türkiye'de süt ve süt ürünleri tüketiminin az denebilecek düzeyde olduğunu söyledi.
Osteoporozun önlenmesinde süt tüketiminin önemine işaret eden Soylu, her 6 kadından birinde osteoporoz kırığı görüldüğünü, osteoporozun sessiz ilerlediğini ve tedavi maliyetinin de çok yüksek olduğunu anlattı.

Osteoporozun bilgilendirme ve alınacak tedbirlerle kolaylıkla önlenebileceğini söyleyen Soylu, bunun için sağlık çalışanlarının topluma doğru mesaj vermesi, il bazında stratejiler geliştirilmesi ve konuya önemle yaklaşılması gerektiğini söyledi.

Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tanju Besler de küçük yaşlarda beslenme bilincini artırarak, ileride karşılaşılabilecek bir çok hastalığın önlenebileceğini söyledi.

Süt ve süt ürünlerinin tüketiminin Türk toplumundaki yerinin önemine işaret Besler, “Süt, bireyin büyüme ve gelişmesi için gerekli olan besin ögelerinin tamamına yakınını içerir” dedi. Bir bardak sütle 6 yaşında bir çocuğun ihtiyacı olan kalsiyumun yüzde 52'sinin, proteinin yüzde 35'inin ve fosforun yüzde 55'inin karşılandığını anlatan Besler, sütün içerdiği fosfor-kalsiyum oranı nedeniyle de vücudun kalsiyumdan yararlanması için en ideal ölçüye sahip olduğunu söyledi.

Sağlık personelinin süt ve süt ürünlerinin yararı hakkında bilgilendirilmesi, toplumda bu konuda farkındalığın artırılması için eğitimler verilmesi ve il bazında çalışmalar yapılmasının yanı sıra osteoporoz risk analizine yönelik bir çalışma da yürütülen eğitim programına, Hatay, Mersin, Ankara, Çorum, Şanlıurfa, Isparta, Kayseri, Nevşehir, Afyonkarahisar, Kütahya ve Tokat sağlık müdürlüklerinden gelen personel katılıyor.
Eğitim toplantısı, akademisyenlerin konuyla ilgili sunumları ve panellerle yarın da devam edecek. Toplantıda, “Osteoporozdan korunmak için, sağlık için, sağlıklı süt için” programına ilişkin il etkinlik planları da hazırlanacak.

331
SAĞLIK BİLGİLERİ / Akne Sorunu için Kil Maskesi
« : 26 Ocak 2009, 22:12:35 »
Yaşı 11 ile 30 arasında değişen insanların yüzde 80'i akneden mustarip. Çoğunluk yirmili yaşlardan önce sivilcelerle yaşamaya başlıyor. Ancak yetişkinlikte de sivilcelerden kurtuluş yok. Kadınlarda, erkeklere göre daha sık karşılaşılıyor. Yetişkinlerdeki sivilcenin sebebinin uzun yıllar makyaj malzemeleri olduğu düşünüldü ancak kanıtlanamadı. Zaten kozmetik üreticileri de bu konuda çok hassas davranıyorlar ve yaptıkları testleri mutlaka ürünlerinin üzerine yazıyorlar. ‘‘Komedojenik değildir’’ veya ‘‘Aknejenik değildir’’ ibaresi bu nedenle ürünlerin üzerinde yer alıyor.
 

Ergenlik döneminde üretilmeye başlanan hormonlar, akneye sebep oluyor. Çünkü hormonlar yağ bezlerinin büyümesine ve daha fazla yağ üretmesine neden oluyor. Üretilen yağ, çok küçük milyonlarca boruya benzer bir kanal ve gözenek yoluyla cildin yüzeyine ulaşıyor. Gözenekler tıkanıyor ve yağ birikiyor. Burada oluşan sivilcelere dokunmak çok tehlikeli. Bakteri bu yolla yayılabiliyor ve cilt daha kötüleşebiliyor. İz kalması riski de artıyor.

 

Antalya'daki Dermapatoloji kongresinde Neutrogena'nın akne tedavisinde kullanılmak üzere yeni bir kil maskesini tanıttığı basın toplantısına, dünyanın sayılı sivilce uzmanlarından Dünya Dermatoloji Derneği Başkanı John Strauss da katıldı. Tedavide az sayıda maddenin faydalı olduğunu anlattı. Aknenin tedavisinde antibakteriyel maddeler, antibiyotik, yağ üretimini azaltan ilaçlar kullanılıyor.

 

Neutrogena'nın tanıttığı akne maskesi ise kil bazlı. Günde yirmi dakika uygulanıyor. Maske, cilt yüzeyindeki ve gözenek içindeki bakterileri öldürüyor ve cilt üzerindeki aşırı yağlanmayı önlüyor. Cildi tahriş eden yağı ve bunların yağ asitlerini emiyor. Böylece akneyi azaltıyor. Sadece yüzde değil, sırt, kol, dekolte gibi vücudun diğer bölümlerindeki akneler için de kullanılabiliyor. Sadece ergenler değil, yetişkinler de kil maskesinden yararlanabiliyor.

 

 

Bilimsel terimleri anlamıyoruz

 

Saç ve cilt temizliği için herhangi bir ürünü alırken, hayatınızda hiç duymadığınız bazı bilimsel terimlerle karşılaşabilirsiniz. Anlamları şöyle:

 

Anti-bakteriyel temizleyici: Enfeksiyona veya istenmeyen koku oluşumuna neden olabilecek bakterileri öldüren bir hammadde içeren temizleyici.

 

Deodorantlı temizleyici: İstenmeyen koku oluşturan mikropları öldüren anti-bakteriyel hammadde içeriyor.

 

Deterjan: Sabun özellikleri taşıyan sentetik temizleyici madde.

 

Emoliyan: Cildi yumuşatan ve rahatlatan bir madde.

 

Parfümsüz: Doğal kokuyu değiştirmek amacıyla herhangi bir kimyasal madde, parfüm veya uçucu yağ ilave edilmemiş ürün.

 

İlaçlı temizleyici: Akne ve benzeri bir rahatsızlığı tedavi edici özellikte bir hammadde içeren temizleyici.

 

İlaçlı şampuan: Saç derisi rahatsızlıklarını tedavi edici özellikte hammadde içeren şampuan.

 

Kalıntı bırakmayan temizleyici: Ciltte tahrişe neden olabilecek herhangi bir kalıntı bırakmadan tamamen durulanabilen ürün.

 

Sabun: Alkali ve doğal yağ kullanılarak üretilen temizleyici madde.

 

Sabun içermeyen temizleyici: Deterjan bazlı temizleyici.

 

Zengin yağ içerikli temizleyici: Ürünün yumuşaklığını artırmak amacıyla daha fazla yağ içeren ürün.

 

Surfaktan: Hem suyu hem yağı çeken temizleyici molekülleri.

 

Kokusuz: Farkedilebilen herhangi bir kokusu olmamakla birlikte, istenmeyen kokuyu maskelemek üzere parfüm ilave edilmiş ürün.

 

Doğru temizleyin

 

Sivilcelerle mücadele ederken sabırlı olmak zorundasınız. Bir de doğru davranmayı öğrenmelisiniz. Çünkü akneleri olan insanların yüzlerini çok fazla ve zararlı bir şekilde temizledikleri tespit edilmiş. Böylece iyileştirmek yerine aknelerin sayısı daha artıyor, gözenekler tahriş oluyor ve cilt çok fazla kuruyor. Dikkat edilmesi gereken noktalar şunlar:

 

Temizleme işlemini, etkinliği yüksek ancak tahriş etmeyen yumuşak bir ürünle yapmalısınız.

 

İyi durulanmayan cilt üzerindeki kalıntılar tahriş edici olabilir.

 

Su bazlı nemlendiricileri seçin ve yalnızca kuru bölgelere uygulayın. Yağ içermeyen kozmetikleri tercih edin.

 

Yüzü ovalamak tahrişlere neden olur ve akneyi şiddetlendirir.

 

Yiyecekler akne oluşmasına neden olmaz. Ancak sıcak, nemli hava ve terlemenize neden olan aktiviteler akneyi artırabilir.

 

Aknelerinizi kendiniz tedavi edemiyorsanız, mutlaka cilt doktoruna başvurmalısınız

332
SAĞLIK BİLGİLERİ / Allerjik Nezle
« : 26 Ocak 2009, 22:08:43 »
arkadaslar bende bu sorun 10 senedir var ve bircok kiside bu sorunun oldugunu bildigim halde tedavi icin neler yapilabilecegi konusunda malesef pek bir bilgiye rastlamadim.

bademcik tasi denilen sey (eminim bircogunuzda var) bogazda bademciklerin arka cebinde olusan ufak beyaz seyler ve cok kotu kokarlar arada sirada bir nesneyle uzanarak almak mumkundur bazende agziniza gelir yutarsiniz.. ayda 1 - 2 kere olusur.

tecrubelerime dayanarak soyluyorum tozlu kurak bolgelerde yasayanlarda yada sigara icenlerde daha cok ve sIk olur ben 10 sene once ilk ciktigi zaman doktora gitmistim o zaman latin dilinde teshisi soylemisti ve bana toza allerjim oldugunu tebesir toz deterjan vs uzak durmami ve sigarayi kesinlikle icmememi soyledi (4 ay once biraktim) ama nafile hicbirsey engel olamadi halen ayda 1 -2 kere cikar meydana ve kotu kokusuyla beni etrafimdakilere rezil eder..

bu bademcik tasi denen illettin kokusuyla insana arkadasini isini ve hatta esini bile kaybettirebileceginden cok cok onemli oldugunu dusunuyorum



simdi 10 sene sonra bir arkadasima bu koku yuzunden cok kotu mahcup olup sonrada ''yetti artik'' diyip yaptigim arastirmalar sonucu bulduklarimi sizlerle paylasayim:
malesef Turkce sadece 1 site bulabildim ordada cozum olarak bademciklerin alinmasi faydali olur demis ben yetersiz buldum ve ingilizce arastirdim karsima cok sukurki bir kac guzel site cikti hatta bir suru kisinin bu konuyu tartistigi birde forum cikti.

bir sitede bir doktor olayi cok guzel aciklamis ve tavsiyesi su: ''olu deri ve hucreler mukus yardimiyla bademcikler arkasindaki gozeneklerden bogaza atilir ve bu artiklar yutulur fakat bazi kisilerde bu artiklar bademcikler arkasindaki cepte kalirlar ve bunlar bakteriler icin mukemmel yiyeceklerdir sonuc olarakta oraya yigilan bakteriler bu yumaklari olustururlar ve kotu kokuya sebep olurlar''

''bademcikleri aldirmak kesin cozumdur fakat boyle ciddi bir operasyona girmeden once denemeniz gereken ve muhtemelen ise yarayabilecek bir yontem var; 1:1 olcek tuzlu suyla gunde 3 defa gargara yapin yada eczaneden * gargarayi alin ve kullanin''

* ilac ismini veremeyecegimden yazmadim ama merak edenler icin adresi veriyorum site ingilizce malesef ama orda gargaranin markasini gorursunuz sanirim

http://www.doctorhoffman.com/xlith.htm

bir forumdada su tavsiyelerde bulunmuslar: ''bir kisi uzun yillardir bu sorununun oldugunu ve ne zaman sut yogurt vs kullansa bu seylerin ciktigini farketmis ve o gunden beri sut ve sut urunleri kullanmiyormus ve o gunden beride kesilmis..''

''baska bir kisi gece yatmadan once 1 dis sarmisagi cigneyip yutun diyor kendisi denemis ise yaradigini soyluyor''

birde ismini kurallar geregi veremedigim bademcik tasi tedavi setleri var eczanelerde satiliyormus bilmiyorum ise yariyormu

evet arkadaslar elimden geldigince Turkceye cevirdim ve buldugum cozumler

sut ve sut urunleri kullanma
gunde 3 defa gargara yap
bademcik tasi setlerini dene
sarmisak cigne

bunlarda ise yaramazsa
bademcikleri aldir

ben bu konuyla ilgili forumda daha once bisey yazilmismi diye bir arama yaptim 2 konu cikti bu sikayetle ilgili ama malesef yorumlar ve tavsiyeler hep bademcik iltihabiyla ilgiliydi. bu benim bahsettigim konu (ve muhtemelen benden onceki diger arkadaslarinda bahsetmeye calistigi konu) bademcik iltihabi degil bu kotu koku yapan bademcik tasi bunun yarattigi sorun fiziksel degil psikolojik.

bu forum sitesi ingilizce merak eden varsa adresi:
http://www.abchomeopathy.com/forum2.php/50088/

333
SAĞLIK BİLGİLERİ / Vicudunun %97 si Kılla Kaplı...
« : 26 Ocak 2009, 22:08:21 »
Vücudunun yüzde 97?si kılla kaplı olan Meksikalı Danny Ramos İspanya?da katıldığı bir TV şovunda kendisini görenleri şaşkına çevirdi.
Antenna televizyonunda yayınlanan programa konuk olan 36 yaşındaki Danny Ramos?un vücudunun neredeyse tamamı tıp dilinde ?hipertrikoz? olarak bilinen hastalık nedeniyle kılla kaplı.

18 çocuklu bir aileden gelen Ramos?un sülalesi 5 nesildir bu hastalıkla mücadele ediyor. Vücudun büyük bir bölümünün kılla kaplanmasına neden olan bu hastalıkta sadece avuçiçi ve ayak tabanları tüylenmiyor.

Hastalığının sadece ailedeki erkeklerde görüldüğünü söyleyen Ramos hastalığından dolayı bir süre sirkte çalışmak zorunda kaldığını belirtti. ?Kurt adam? olarak ün yapan Ramos "Bu şekilde yaşamaya alıştım. Hayatımı şov dünyasında geçirmekten de memnunum. Tek sorunum plajda güneşlenirken insanların acayip gözlerle bana bakması" dedi.

Programa katılanlar kurt adamı şaşkın gözlerler izlerken İspanyol televizyonunun reji bölümünde çalışanlar da zaman zaman ?korkulu? anlar yaşadı.

334
Bademcik (Tonsil) ve geniz eti (Adenoid) olarak isimlendirilen dokular lenfoid hücrelerden oluşmuştur. Lenfosit yapımında rolü vardır. Yeni doğanda anneden geçen immünglobulinler nedeniyle küçüktürler. 4-5 yaşlarda daha sık olmak üzere enfeksiyonlara bağlı olarak büyürler. İleri yaşlarda küçülme eğilimi gösterirler. Geniz etinin büyük olması burundan solunuma engel oluşturur. Ayrıca kulak ve sinüslerin boşalımını bozarak değişik boyutta problemlere yol açarlar. Bu çocuklarda işitme kayıpları horlama ağızdan soluma gece öksürükleri burun akıntıları gözlenmektedir. Kronik geniz eti iltihapları veya büyümeleri ortodontik bozukluklar yüz gelişiminde bozukluklar ve konuşma bozukluğuna yol açabilmektedir.

Bademcik ve geniz eti büyümeleri üst solunum yolunu daraltacak boyuta ulaştığında horlama ve apne dediğimiz uykuda nefessiz kalma gibi ciddi sorunlar başlatır. Bu durumlarda bir KBB uzmanı ile görüşülmesinde yarar vardır.

Romatizmal ateş olarak bilinen hastalık A grubu beta hemolitik streptokoklara karşı oluşturulan antikorların yol açtığı bir komplikasyondur. Kalp kapakçıklarında bozukluklara yol açabilmektedir.



BADEMCİKLER VE GENİZ ETİ HANGİ DURUMLARDA ALINMALIDIR?

Bademcik ve geniz eti ameliyatları KBB kliniklerinde sık uygulanmaktadır. İlaç tedavisinden fayda görülmediğinde cerrahi olarak bunların çıkartılmasına baş vurulmaktadır. Bu ameliyata karar vermek için kullanılan iki kriter vardır.

Kesin ve göreceli olarak ameliyatın gerekliliği belirlenir.

Kesin ameliyatı gerektiren durumlar:

Üst solunum yolunun bademcik ve geniz eti büyüklüğüne bağlı olarak tıkanması
Bademcik etrafında abse (Peritonsiller abse)
Kötü huylu tümör şüphesi
Çene yapısını bozan geniz eti ve bademcik büyümeleri.
Göreceli kriterlerin en başında sık tekrar eden bademcik enfeksiyonları gelmektedir. Bademcik ameliyatlarının %40'ı bu nedenle yapılmaktadır.

Son bir yılda 7 defa veya son iki yılda yıl başına 5 'şer defa veya son üç yılda yıl başına 3 'er defa yada daha sık ateşli bademcik iltihaplanması geçirilmesi
Difteri (Kuş palazı) mikrobu taşıyıcıları
Kalp kapak bozukluğu olan kişiler.
Bademcik ve geniz eti iltihaplanmasına bağlı olarak sık orta kulak iltihabı geçirilmesi.
Bu gibi durumlarda kronik bademcik iltihaplanması olarak adlandırılır. Çözümünde cerrahi tedavisi önerilir planlanır.

BU AMELİYATLAR HANGİ YAŞTA YAPILIR?

Bademcik hastalıkları çocuk yaş grubu sorunu olarak bilinmekle birlikte erişkin işinde aynı kurallar geçerlidir. Ameliyata engel oluşturacak herhangi bir ciddi sağlık problemi olmayan erişkinlerde de bademcik ameliyat uygulanmaktadır. Alt yaş sınırı zorunlu haller dışında 4-5 yaş olarak belirlenmiştir. Üst yaş sınırını belirlemek mümkün değildir. Genel olarak ileri yaşlarda bu hastalığın görülme oranı düşüktür ve çoğu zaman basit çözümler tercih edilmektedir.

BADEMCİK AMELİYATI RİSKLİ MİDİR?

Bademcik ameliyatları riski oldukça düşük orandadır. İstatistiklerde 14.000 ameliyattan birinde anesaaaiye veya cerrahiye bağlı ciddi komplikasyon bildirilmektedir. Ameliyat sonrası ciddi kanama oranı 5/1000 gibi düşük orandadır. Bademcik ameliyatından sonra vücudun savunma sistemi ile ilgili bir çok bilimsel çalışma yapılmış ancak net bir sonuç elde edilmemiştir. Bademcikleri alınmış insanlarda lenfositlerin bazı tiplerinin sayısında azalma gösterilmiştir. Ancak bunun klinik olarak sorun doğurduğuna rastlanılmamıştır. Bademcik ameliyatından sonra daha kolay farenjit olunduğu yolunda bir inanış vardır. Bademciği alınmış yada alınmamış insanlarda farenjit görülme oranı aynı sıklıktadır. Bademciklerin alınması farenjit olma oranını artırmamaktadır.

335
SAĞLIK BİLGİLERİ / Ağız içi iltihapları
« : 26 Ocak 2009, 21:58:28 »
Ağız içi iltihapları


Ağıziçinin tipik iltihapları ağızdaki nedenlerden kaynaklanıyorsa birincil başka hastalıklardan kaynaklanıyorsa ikincil olarak nitelenir. Stomatit ağız mukozasının akut ya da kronik biçimde iltihaplanmasıdır. Ağız mukozasında enfeksiyona yol açabilecek duruma gelmiş çeşitli mikropların varlığına bağlı olarak gelişir. Kanamalı Stomatit kolayca kanayan dişeti mukozasının kızarması ve şişmesi ile kendini belli eder. Çoğu kez genel bir hastalığa zehirlenmeye ya da vitamin yetmezliğine bağlıdır

Yunanca'da stoma "ağız" itis "ilti*hap" demektir. Stomatit geniş anlamıy*la ağız içindeki bütün iltihaplan içerir. Dar anlamıyla ise gerçek ağız boşluğu mukozasıyla sınırlı olarak kullanılır. İl*tihap dildeyse glossit dişeti mukozasındaysa jinjivit adını alır. Ağız mukozası doğrudan doğruya ağızdaki nedenlerle kolayca hastalanır. Ayrıca bazı genel hastalıkların da ilk belirtileri ağızda or*taya çıkar. Bu nedenle ağız içi iltihapları birincil ve ikincil olarak ikiye ayrılır. İlki başka hastalıklara bağlı olmadan gelişir. İkincil olanlar başka organlann hastalanmasından sonra ortaya çıkar.

Ağıziçi iltihabının başlıca türleri arasında ağız nezlesi ile eksüdalı ülser*li kangrenli kanamalı ve aftlı iltihaplar sayılabilir.

• Ağız nezlesi- En sık görülen ve en az zararlı türdür. Ağızdaki yerleşik bakteri florasının genel ve yerel çeşitli durum*lara bağlı olarak hastalık yapabilme ye*teneği kazanmasından kaynaklanır. Her yaşta görülebilir. Özellikle iyi beslen*meyen çocuklarda diş çıkaran bebek*lerde ve kızamık kızıl suçiçeği kızamıkçık gibi döküntülü hastalıklar sıra*sında ortaya çıkar. Erişkinlerde başlıca nedenleri diş taşları ve uygun olmayan diş proaaalerinin kullanılmasıdır. Sindi*rim bozuklukları yüksek ateş örseleyi*ci yiyecekler çok sıcak içecekler ve si*gara da ağızda bu tip iltihap yapabilir. Ağız nezlesinin sık rastlanan bir başka nedeni vitamin eksikliğidir. Artık iskorbüt ve beriberi gibi ağır vitamin yet*mezliklerinden kaynaklanan hastalıklar dengeli beslenme bilinci ve olanakları*nın bulunduğu ülkelerin gündeminden çıkmıştır. Ama yetersiz ve dengesiz beslenmeye ya da vücuttaki işlev bo*zukluklarına bağlı olarak gizli vitamin eksikliği hastalıkları görülmektedir.

Ağız nezlesi genellikle ağız boşlu*ğunda kırmızılıkla ortaya çıkar. Çoğu

kez dil ve dudaklarda yaygın ve tekdüze kızarıklıklar görülür. Hasta ağzında kuru*ma ve yanma duyar. Yutma ve çiğneme hareketleri güçleşir. Bu tip ağıziçi ilti*hapları mikrop öldürücü gargaralar kul*lanılarak tedavi edilebilir. Ayrıca ağrı ve yanma duyumunu ortadan kaldıran hafif uyuşturucu ve mikrop öldürücü ilaçlar yararlı olabilir. İltihap vitamin eksikliğine bağlıysa tedavi eksik olan vitaminle*rin karşılanmasına dayanır.

• Eksüdahlı ağıziçi iltihabı
Mukozada üstü beyaz renkli ağır bir iltihaplanma biçiminde ortaya çıkar. Genellikle ülserli stomatitin başlangıcıdır. Başlıca nedenleri ağız nezlesininkiyle aynıdır. Bazı meslek hastalıkları ve kimyasal maddelerin yol açtığı kronik zehirlenmeler de ağızda bu tip iltihaba neden olur. Bunların başında gelen kurşun ve civa zehirlenmeleri özellikle dişeti ve bazen dil iltihabına yol açar. Ağızdaki iltihaplanma bütün vücudu etkileyen hastalıkla birlikte tedavi edilir.

• Ülserli ağıziçi iltihabı

Ağız nezlesinden de eksüdalı ağıziçi iltihabından da ağırdır. Genellikle salgın biçiminde ortaya çıkar ve ağız boşluğunun temizliğine özen gösterilmemesi durumunda kolayca bulaşır. İltihap dişçilerinde başlar. Daha sonra bütün ağza yayılır. Diş köklerine hatta dudaklara da yayılan sarımsı bir eksüdaya ve ağrılı şişkinliğe neden olur. Ülserli ağıziçi iltihabı Fusobacterium ve spiroketlerin etken olduğu Vincent anjini gibi yutak enfeksiyonlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. İlk şişkinlik evresinin ardından çok yavaş iyileşen ülser ve yaraların belirdiği bu tip ağıziçi iltihabında mikrop öldürücü gargaralar yeterli değildir. Ayrıca antibiyotik ve sülfamitlere dayanan genel bir tedavi uygulanır; bazı olgularda kortizon da gerekebilir.

• Kangrenli ağıziçi iltihabı
Ülserli tipin son evresidir. Organizmanın aşın ölçüde güçten düştüğü durumlarda görülür ve doku ölümüne yol açar.

• Kanamalı ağıziçi iltihabı
Kanamalarla ortaya çıkan ağız mukozası iltihabıdır. Genellikle ağızdaki belirli bir nedenden kaynaklanmaz. Pıhtılaşma bozuklukları karaciğer ve kalp-damar hastalıkları zehirlenmeler ve vitamin yetmezlikleri (niyasin ve C vitamini eksikliği) gibi genel hastalıkların bir belirtisidir. Akut lösemi B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlık tifo sıtma gibi hastalıklar sırasında da sık görülür. Tedavi genel hastalığa bağlı olarak yürütülür.

• Aftlı ağıziçi iltihabı
Çoğu kez virüslerden kaynaklanır. Genellikle süt çocuklarında gebe kadınlarda ve sindirim

bozukluğu çekenlerde görülür. Bazı insanlarda ceviz badem çilek gibi belirili besinlerin yenmesiyle aftlı oluşumların yinelendiği göz önüne alınırsa bu hastalığın alerjik bir boyutu da olduğu söylenebilir.

Hastalık titreme ve ateş yükselmesiyle birden ortaya çıkar. Daha sonra ağız boşluğunda çok ağrılı ülserlere dönüşen sıvı dolu kabarcıklar görülür. Hastalık hızlı gidişlidir ve 1-2 haftada iyileşir. Gargara biçiminde bölgesel tedavinin yanı sıra antibiyotikler ve kortizonla genel tedavi uygulanır.

• Kronik bakteri ve mantar enfeksiyonlarına bağlı ağıziçi iltihabı
Acti-nomyces ağız boşluğunda iltihaba yol açan önemli bir bakteri grubudur. Bu bakteriler ağızdaki kemik ve kas dokusuna yerleşir. Oluşturdukları fistüllerden çıkan irin çok miktarda tipik tanecikler içerir. Bu bakterilerin giriş yollan genellikle diş çürükleridir.

Oldukça sık rastlanan pamukçuk ağızda mantarlara bağlı bir iltihaptır. Ağız boşluğu mukozasında Candida albicans türü mikroskopik bir mantarın gelişmesiyle oluşur. Dişetlerini dili yanak iç yüzeylerini ve bademcikleri kaplayabilen kesilmiş süte benzer. Ağızda birbirleriyle birleşmeye eğilimli beyaz alanlar ortaya çıkar. Kolayca kaldırılabilen bu oluşumların altında kırmızı bir yüzey görülür. Pamukçuk daha çok yenidoğanlarda görülür. Yerel olarak uygulanan mantar öldürücü ilaçlar ve metilen mavisiyle kolayca tedavi edilebilir. Ama bu hastalık zayıf düşmüş ve organizmanın savunma yetenekleri azalmış yaşlılarda da ortaya çıkabilir. Bu durumda enfeksiyon derindeki dokulara yani solunum ve sindirim mukozalarına yayılabilir.

• İkincil ağıziçi iltihapları
Genel bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar. Kızıl kızamık kızamıkçık ve suçiçeği gibi döküntülü hastalıklar iskorbüt ve hemofili gibi kanamalı hastalıklar lösemi agranülositoz ve B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlık gibi kan hastalıkları civa bizmut kurşun gümüş bakır gibi kimyasal madde zehirlenmesine bağlı çeşitli meslek hastalıkları sırasında görülür.

Özgül mikropların neden olduğu başlıca ağıziçi iltihaplan şunlardır: Frengide birinci evre lezyonu ikinci evreye özgü kabartı ya da kızarıklıklar ve üçüncü evreye özgü göm (yumuşak şişkinlikler) ve ülserler biçiminde iltihaplar (frengi stomatiti); veremde ülserler ve çatlaklarla birlikte görülen iltihaplar (verem stomatiti); cüzamda zamanla ülserleşen derin düğümcük oluşumlan (cüzam stomatiti); belsoğukluğunda hastalık etkeni olan gonokoklara bağlı iltihaplar; difteri yılancık ve impetigo etkenlerine bağlı ağıziçi iltihaplan.

336
SAĞLIK BİLGİLERİ / Akustik travma
« : 26 Ocak 2009, 21:57:26 »
Akustik travma


Akustik travma işitme kaybının sık görülen bir türüdür. Ekseriyetle kulağa gelen bir darbe veya patlama sonunda hava basıncı çok fazla aniden değişir. Bu da kulağın hassas kemikleri-ne ve mekanizmasına zarar verir. Ayrıca yüksek makine sesini ve aşırı yüksek müzik sesini uzun zaman dinlemek durumunda kalanlarda da görülür.

Belirtiler

- işitme kaybı

- Kulak çınlaması.

Teşhis

Yakındaki bir patlamadan ya da kulağa gelen bir darbeden sonra meydana gelen işitme kaybı sık görülen bir durumdur. Kısmi sağırlığa yüksek perdeli bir kulak çınlaması da eşlik edebilir.

Doktorunuz bir dizi test yaparak hangi tipte bir işitme kaybı olduğunu belirleyecektir.

Tedavi

Travmanın neden olduğu ağır işitme kaybının etkili tek tedavisi işitme aletleridir.Bazı yöntemler de kısmi sağırlığa uyum sağlamayı kolaylaştırabilir; bunlar arasında yüz ifadesine dikkat etmek ve dudak okumak bulunmaktadır.

Önlem

Eğer yüksek sesle işyerinde çalışacağınızı biliyorsanız özel olarak yapılmış kulaklık kullanın. Bunlar aşağı yukarı tüm gürültüyü keser ve takan kimse diğer kimselerle iletişim kurabilsin diye bunlara mikrofon ve alıcı yerleştirilebilir.