Gönderen Konu: EYLÜL AYI HABERLERİ  (Okunma sayısı 17139 defa)

Çevrimdışı amett

  • 3. SINIF UYE
  • ***
  • İleti: 3.842
  • Puan 294
    • Profili Görüntüle
    • E-Posta
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #108 : 14 Ekim 2006, 15:32:14 »
100.Yıl Savaşları

--------------------------------------------------------------------------------


 

100. yıl savaşları!

Sarı-lacivertli takım, Tümer ile Uğur'un ardından son dakika atağıyla önce Lugano, ardından da Edu, Deivid ve Kezman'ın trasfer edilmesiyle ilginç bir çehreye büründü. 100. yıl kadrosunda yedek oturmak için bile çok ciddi yarış yaşanacak. Fenerbahçe'nin 24 kişilik kadrosunda vatandaşlığa geçirilen Aurelio dışında toplam 6 yabancı bulunurken, bunların tümünün sahada yer aldığı düşünülürse, sadece iki mevki sahibini arayacak.
Kıyasıya rekabet
Rüştü, Aurelio, yabancılar Alex, Lugano, Appiah, Edu, Deivid ve Kezman'ın yeri garanti gözükürken, 24 kişilik kadroda kalan 15 oyuncu iki forma için ter dökecek. Bunların ikisinin kaleci (Volkan, Serdar) olması, birçok oyuncunun da sağ bek ile orta sahanın solunda görev alamaması işi daha da zora sokuyor. Sarı-lacivertlilerde bu sezon Türk oyuncular ile yabancılar arasında kıyasıya rekabet bekleniyor.
Yıllardır tartışılan Ümit Özat solda alternatifsiz gözükürken, ortanın solunda Tümer ve Tuncay'dan biri yedek kalacak. Uğur Boral da sıra kovalayacak.
Sağ bekte de Önder ile Kerim arasında müthiş mücadele yaşanacak, Serkan araya girmeye çalışacak. Selçuk, Mehmet, Deniz, Kemal, Semih, Can ve Olcan ise kadroda yer bulmak için yabancıları kesmeye çabalayacak.

Çevrimdışı gfb_sero

  • 4.SINIF UYE
  • **
  • İleti: 2.288
  • Puan -150
    • Profili Görüntüle
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #109 : 14 Ekim 2006, 15:32:29 »
Zico değiştirmeyecekZico'nun, oynanan futbol ve alınan kötü sonuçlara karşın, sahaya sürdüğü kadroda değişiklik yapmaya niyeti yok.


-------------------------------------------------------------------------------------


Beklentiler büyük ama

Fenerbahçe, son haftalarda aldığı kötü sonuçların yanı sıra, ortaya koyduğu futbol nedeniyle de ağır eleştirilere uğruyor. Yöneticisinden taraftarına kadar camiada herkesin beklentisi, teknik direktör Zico’nun, kadroda değişikliğe giderek, buna bir çözüm bulması. Ancak Brezilyalı hoca, hiç de bu görüntüde görünmüyor. Tecrübeli teknik adamın, tüm eleştirilere rağmen, yarın oynanacak Ankaraspor karşılaşmasında da değişikliğe gitmeyeceği ve son haftalarda sahada sürdüğü kadroyu aynen muhafaza edeceği belirlendi.

En büyük kozu Kezman

Kart cezalısı veya sakatlık olmadıkça, kadrosunda değişiklik yapmayan Zico, bu uygulamaya Ankaraspor karşısında da devam edecek. Yeni transferlerin gelişinin ardından uyum sorununu aşmak için birkaç hafta süreye ihtiyaçları olduğunu dile getiren Brezilyalı hocanın, bu nedenle aynı kadroyu muhafaza ettiği kaydedildi. Bu arada, yarınki karşılaşmada Beyaz Pele’nin en büyük kozu Kezman olacak. Milli takıma çağrılmadığı için tüm antrenmanlara katılan Sırp futbolcu, uyum döneminin yavaş yavaş sona erdiğini vurguladı.

Çevrimdışı amett

  • 3. SINIF UYE
  • ***
  • İleti: 3.842
  • Puan 294
    • Profili Görüntüle
    • E-Posta
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #110 : 14 Ekim 2006, 15:32:54 »
Fenerbahcemiz NasıL Kuruldu

--------------------------------------------------------------------------------


 

1897'lerde Dereağzı Moda bölümünde ilk futbol takımı hareketlenmeleri. "Siyah Çoraplılar" adını verdikleri futbol takımı... 1907 yılı ilkbaharında, Kadıköylü gençlerden Nurizâde Ziya (Songülen), Bahriyeli Necip (Okaner), Hasan Sami (Kocamemi) ve arkadaşları arasında "Hintli" lakabıyla anılan Asaf (Beşpınar) beyler, ne zamandan beri içlerini kor gibi yakmakta olan bir konuda kesin kararlarını veriyorlar. Ne pahasına olursa olsun, bir futbol kulübü kuracaklar....



Necip Bey'in Moda'daki evinde yaptıkları toplantıda kurmayı kararlaştırdıkları kulüplerine Fenerbahçe adını vermişler, forma rengi olarak da, o güzel bahar günlerinde Fenerbahçe çayırını süsleyen papatyaların rengi, Sarı-Beyaz'ı seçmişlerdi. Amblemleri ise Fenerbahçe'nin ışık saçan feneri olacaktı. Bu yeni kulübün kuruluş hazırlıkları hızla akıp giden zamana yetişemediğinden Fenerbahçe takımı 1907-1908 İstanbul Futbol Ligi'ne katılamamış; 1908-1909 sezonunda ise forma renklerini Sarı-Lacivert'e çevirmişlerdi. Fenerbahçe kulübü kuruluş yıllarında çok sıkıntılı dönemler yaşamış ve kulübe yeni katılan ve çoğu Saint Joseph Fransız Mektebi öğrencileri olan gençlerin büyük çabalarıyla hayatını sürdürebilmişti. Bu konuda Ayetullah ve Elkâtipzâde Mustafa beylerin unutulmaz hizmetleri olmuştu. Fenerbahçe Kulübü bu sarsıntıları atlattıktan sonra hızla güçlenmiş ve 1911-1912 sezonunda İstanbul Futbol Ligi şampiyonluğunu kazanma başarısına ulaşmıştı. Bundan sonra da Türk futbolunda Fenerbahçe ile Galatasaray'ın mutlak üstünlükleri başlamıştı. Fenerbahçe yalnız yurt içinde kazandığı şampiyonluklar ve elde ettiği başarılarla değil, gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında yabancı takımlarla yaptığı maçlardaki başarılarıyla da kendini göstermiş ve Türkiye'nin en çok sevilen kulüplerinin başında yer almıştır. Fenerbahçe'nin bu büyük sevgiyi kazanmasında en önemli sebeplerden biri de, Mütareke yıllarında İşgâl kuvvetlerine mensup askeri takımlarla yaptığı maçlarda kazandığı parlak galibiyetlerin de önemli rolü olmuştur. Bu galibiyetler, işgâl altındaki İstanbul halkının kırılmış gururunu okşayan, hatta güçlendiren etkenler olmuş ve Fenerbahçe sevgisi bir çığ gibi büyümüştür. Fenerbahçe bugün Türkiye'de en çok taraftara sahip bulunan kulüp olarak tanınmaktadır. Yapılan resmi ve özel istatistikler bunu göstermektedir. Son olarak 1989 yılı sonunda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılan kamuoyu araştırmasında Türkiye'de her 27 kişiden 1'inin Fenerbahçeli olduğu belirlendi.


YAŞŞAA FENERBAHÇE

Türk halkı 1923 yılı Ekim ayının 29. günü, kabına sığmayan coşku gösterileriyle, kabına sığmayan bir zaferi kutluyor, inanılmazı gerçek yapan savaşımının onurlu başarısını yaşıyordu. Türk halkı o gün, dört yıllık Kurtuluş Savaşı'nın noktaladığı zaferini kutluyordu. Bu gün, Cumhuriyet'in kurulduğu mutlu gündü. Türk halkı o mutlu gününde, uygar bir yönetim biçiminin başlattığı, uygar bir yaşam dönemine ilk adımını atıyordu. Bu unutulmaz gününden tam 4 ay önce Türk halkı, bu kez Haziran ayının 29'unda, yine kabına sığmayan sevinç ve coşku gösterileriyle, yine kabına sığmayan bir gurur yaşıyor, bir gün daha "unutulmaz" sıfatıyla tarihe kazınıyordu. Çünkü halk, bugün de bir düşmanına karşı kazandığı zaferini kutluyordu. Cumhuriyet'in ilanından tam dört ay önce o gün, 1923 yılı Haziran ayının 29. günü, Fenerbahçe Futbol Takımı, İstanbul'daki İngiliz İşgal Kuvvetleri futbol takımıyla yaptığı maçı 2-1 kazanıyor, İşgal Kuvvetleri'nin mağrur komutanı General Harrington'un elinden komutanın kendi adına koyduğu kupayı alıyordu.






İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington, ordusuyla birlikte 2 Ekim 1923 günü, İstanbul'u terkederken, Dolmabahçe rıhtımında TBMM İstanbul Kumandanı Selahattin Adil Paşa ile birlikte.



29 Haziran 1923 tarihi, Fenerbahçe'nin bir "düşman" futbol takımını yendiği günün tarihi olmasının ötesinde, işgal ettikleri ülkenin halkını küçümsemeyi deneyen bir işgalci komutana ve onun askerlerine unutulmaz bir dersin verildiği günün de tarihidir. Bu tarih ayrıca, ülkenin dört bir yanında milliyetçilik gururuyla spor zevkini bütünleştirmiş sporseverlerin, Fenerbahçe Kulübü'nün sevgi çatısı altında toplanmaya başlamalarının da ilk günüdür. Bu mutlu günü izleyen günlerde ve aylarda doğan çocuklara, Fenerbahçeli futbolcuların adlarının verilmesi "yarışı" da, işte bu mutlu günün ülke çapında yarattığı, o kabına sığmayan sevinçle başlamaktadır. İlk bakışta bir maçın kazanıldığı gün olmasının ötesinde hiçbir anlamı yok sanılan 29 Haziran 1923 günü kazanılan zafer gerçekte, kısa bir süre sonra alacakları son derslerinden önce, İngiliz İşgal Kuvvetleri'ne verilen ilk dersti de galiba. Dünyanın gözbebeği İstanbul, dünyanın gözü önünde işgal edilmişti ve şimdi de, üzerindeki tüm gözlerin altında, dünyanın gözaltında idi. İngiliz askerlerinin halk üzerinde uygulamaya çalıştıkları baskının bir benzerini komutanları Harrington, kendi askerleri üzerinde uyguluyordu. General Harrington, İstanbul'da hemen her şeyi denetimleri altında tutmaları konusunda askerlerine sert emirler veriyor, verdiği tüm emirlerin ek***siz yerine getirilmesini bekliyordu. Fakat General Harrington, askerlerine bir konuda söz geçiremiyordu. Ne denli sert emir verirse versin, askerlerinin Fenerbahçe'yi yenebilmelerini bir türlü sağlayamıyordu. İşgal Kuvvetleri'ne ait çeşitli birliklerin futbol takımları Fenerbahçe'yle sık sık karşılaşmak istiyor, fakat yaptıkları tüm maçları da kaybediyorlardı. Bu özel maçlar gerçi fazla önemli değillerdi ama, Fenerbahçe'nin her maçta İngilizler'i yenmesi, yine de General Harrington'u çileden çıkarmaya yetiyordu. Türklere bu konuda kesin bir ders verilmeliydi. İstanbul'u askeri gücü altında tutan İngilizler, askeri alandaki üstünlüklerinin yanı sıra, futbolda da güçlü olduklarını kesinlikle göstermeliydiler. Yenmeleri gereken takım da Fenerbahçe'den başkası olmamalıydı. Ayrıca, önemli bir neden daha vardı: İşgal Kuvvetleri birliklerinden birinin takımını yendiğinde, Fenerbahçe'nin çevresinde Türkler bir anda bütünleşiyorlar ve ulusal bir sevinç yaşıyorlardı. Bu da İşgal Kuvvetleri Komutanlığı tarafından hiç de hoş karşılanmıyordu. General Harrington'un Fenerbahçe'ye karşı duyduğu öfkenin kaynağı, emrindeki birliklerin tüm takımlarını yenen Fenerbahçe'nin, her maçtan sonra Türkler'in ulusal duygularını şahlandırmasının da ötesindeydi. Aslında General Harrington'daki Fenerbahçe öfkesinin gerçek nedeni, "Bu kulübün 'zararlı faaliyetler' içinde bulunması" idi. Fenerbahçe'nin o günlerdeki kulüp binası, Kalamış Koyu'na akan Kurbağalıdere'nin kenarındaydı.






Fenerbahçeli futbolcular, Kurbağalıdere' deki antrenman sahasında bir yandan çalışma yaparlarken, öte yandan kulüp binasına (fotoğrafta) silah saklıyorlar ve gece karanlığında bunları Anadolu'ya gönderiyorlardı.

Binanın 8-10 metre ötesinde, motorların yanaştıkları bir iskele vardı. Kulüp binasının kayıkhanesi ise, silah ve cephane deposu olarak kullanılıyordu. Geceleri iskeleye gizlice yanaşan motorlara bu depodan yüklenen silah ve cephaneler, Anadolu'ya kaçırılıyordu. Büyük bir gizlilik içinde yapılmasına karşın bu "zararlı faaliyet" bir üre sonra İşgal Kuvvetleri Komutanlığı tarafından duyuldu. Aynı gün Fenerbahçe Kulübü'ne "zararlı faaliyet'in düşman tarafından duyulduğu haberi geldi. O gün idman yapmaya gelen oyuncuların bir görevi de, antrenman alanından kaybolup, kayıkhanedeki silah ve cephaneyi gizlice evlerine ***ürmek ve orada saklamaktı.








Kulüp binasında saklanan silahlar Kurbağalıdere'den Marmara'ya oradan da Anadolu'ya kaçırılırdı.





Gece olmadan görev tamamlanmış, "depo"daki tüm silah ve cephaneler kulüp yöneticilerinin, üyelerinin ve sporcularının evlerine kaçırılmış ve buralarda korumaya alınmışlardı. Havanın iyice kararmasının ardından Fenerbahçe Kulübü'ne, albay düzeyindeki komutanların yönettiği bir "baskın operasyonu" yapıldı. Bu olay, Fenerbahçeliler için bir sürpriz olmadı. Fakat olayın sonu, İngilizler için büyük sürprizdi. Çünkü ne kayıkhanede, ne binanın öteki bölümlerinde tek silah ve cephane bulunamadı. Baskından sonra İngilizler, olay yerinden tümüyle çekilmediler. Kulüp binasının çevresine, süngüleri takılmış silahlarıyla nöbetçi bir birlik yerleştirdiler. İşgal altındaki İstanbul'un orta yerinde şimdi, Fenerbahçe Kulübü de işgal altına alınmıştı. Kendilerine gelen ihbarın boş çıkması bir yana daha da önemlisi, Fenerbahçe Kulübü'nün cezalandırılamaması, komutan Harrington'u küplere bindirmişti. Bu Fenerbahçe'ye, kesinlikle unutamayacağı bir ders verilmeliydi. Türklerin ulusal duygularının odağı durumuna gelen Fenerbahçe'nin, halkın gözündeki ve gönlündeki yerinden kesinlikle indirilmesi gerekiyordu. Bunu gerçekleştirmek için en etkin ve en kısa yol ise, futboldu. Harrington, emrindeki tüm subaylarla bir toplantı yaptı ve onlara, "Fenerbahçe'nin prestijinin yok edilerek, bu kulübün halkın gözünden düşürülmesi" emrini verdi. Toplantıda oluşan ortak görüş, "bu infaz"ın ancak futbol sahasında yapılabileceğiydi. İşgal Kuvvetleri'nin tüm birlikleri taranarak, en yetenekli futbolcular seçilecek ve kurulacak takıma, o sıralarda Malta, Cebelitarık ve Mısır'da oynayan ünlü dört İngiliz futbolcu da çağrılacaktı. İngilizler bir futbol maçından çok sanki bir savaşa hazırlanıyorlardı. Komutan Harrington da, maçın galibine vermek üzere kendi adını koyduğu, bir metre yüksekliğinde ve tümüyle gümüşten dev bir kupa yaptırdı. İngilizler'in cephesinde tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Şimdi sıra, Fenerbahçe'ye meydan okumaya gelmişti. Fakat Harrington, pek acele etmedi. Bu konuda ilk kez, hazırlıkların üstünden tam bir buçuk ay geçtikten sonra bir girişimde bulundu.



Haziran ayı başlarında, Beyoğlu'nun günlük yabancı gazetelerinde, aynı noktadan kaynaklanan bir haber yayınlandı. Bir davet maskesiyle örtülen fakat gerçekte açık bir meydan okumadan başka bir şey olmayan haber şöyleydi: "Batılılar karması Türk kulüplerine meydan okuyor. Galibine başkumandanın ismini taşıyan büyük bir kupa verilecektir. Bu maça Türk kulüpleri istedikleri gibi takviye alabilirler..." Haber, Türkler arasında önce nefret uyandırdı. Bu nefret daha sonra öfkeye, bundan sonra da kafa tutmaya dönüştü. Fenerbahçe Kulübü'nün yönetim kurulunu oluşturan Nasuhi Baydar, Galip Kulaksızoğlu ve Tevfik Taşçı "bu meydan okumanın altında kalmamak" ve "Türkler arasındaki bu ağır havayı ortadan kaldırmak" için kararlarını verdiler: "Goldstream Guards" adı verilen İşgal Kuvvetleri takımı ile maç yapmaya hazırız." Fenerbahçe Kulübü Yönetim Kurulu'nun kararı üç gün sonra gazetelerde çeşitli dillerde yayınlandı: "Batılılar karmasının çağrısını Fenerbahçe Kulübü, yalnız kendi kadrosu ile oynamak üzere ve koşulsuz olarak kabul etti." Fenerbahçe'nin üç kişilik yönetim kurulu, gazetelerde yer alan ilanlar ve haberlerle yetinmedi.İngilizce olarak kaleme alınan bir mektubu İşgal Kuvvetleri Komutanı'na gönderdi. Bu mektup şöyleydi: "İstanbul ve Havalisi Müttefik İşgal Kuvvetleri Spor Amirliği Cânib-i Âli'lerine, Harbiye, İstanbul. Fenerbahçe Spor Kulübü, bütün klüplere açık çağrınızı öğrenmiş bulunmaktadır. Kulübümüz, arzu buyurulan futbol maçını, yine arzu buyurulacak sahada yalnız kendi kadrosu ile oynamaya hazır olduğunu ve cevabınızı beklediğini cânib-i âlilerine bildirmekten onur duyarlar." Artık ok yaydan çıkmıştı. Fenerbahçe Spor Kulübü, İşgal Kuvvetleri'nin bu meydan okumasına tek başına karşı koyacaktı. Bu, ancak o günleri yaşayanların tam anlamıyla anlayabilecekleri bir sorumluluk duygusuyla gerçekleştirilen bir hareketti. Bunun yanı sıra belki de bir anlamda, bir "cephe görevi"ydi. Gerçi, kulüp binasının bir bölümünü cephane deposu yaparak, buradan Anadolu'ya gizlice silah gönderen yöneticilerin, üyelerin ve futbolcuların kulübü Fenerbahçe, bu ulusal görevi ile, zaten cephenin tam ortasında idi. Silahlar, karşılıklı olarak çekilmişti. Fenerbahçe, İngilizler'le "savaşa girmeyi" kabul etmişti. Bu yolun dönüşü yoktu. Anadolu'ya silah gönderdiği bilinen, fakat delil olmadığı için, bu suçu "kanıtlanamayan" Fenerbahçe'ye hakettiği dersi sahada vererek onu, halkının gözünden düşürmeyi amaçlayan İngiliz İşgal Kuvvetleri'yle... yıllardır çektiği yönetici buhranı sonucu işgal edilmiş bir ülkenin, öyle bir duruma asla layık olmayan ulusunun, onurunu kurtarmayı görev edinen Fenerbahçe Kulübü arasında savaş başlıyordu. Cebelitarık, Malta ve Mısır'daki ünlü İngiliz futbolcular İstanbul'a gelmişler ve "Goldstream Guards" adlı İşgal Kuvvetleri takımında, birer "doping" malzemesi olarak yerlerini almışlardı. Maçın oynanacağı tarih de açıklanmıştı: 29 Haziran 1923. Bir adı da "Topçu Kışlası Meydanı" olan Taksim'de, bugünkü Taksim Gezi Parkı'nın bulunduğu yerdeki Taksim Stadı, o sabahın erken saatlerinde dolmaya başlamıştı. Fesli, şapkalı ve üniformalı binlerce seyirci akın akın stada geliyordu. Stadın demir parmaklıklı kapısından birbirlerinin üzerlerinden atlayarak ya da birbirlerini ezmekte olduklarına aldırmayarak geçmeye çalışan seyirciler arasında, ekose eteklikli İskoçlar'dan, geniş türbanlı Hindular'a, sarışın delikanlılardan, belleri keskin satırlı, kuzgun Güney Afrikalılar'a ve Avusturalya yerlilerine değin tüm "İngilizler" vardı. Sahanın kenarına dizilmiş yüzlerce iskemlede ise başta Komutan Harrington olmak üzere, İşgal Kuvvetleri'nin tüm general ve amiralleriyle, rengarenk üniformalar içinde çeşitli rütbedeki subaylar, eşleri ve çocukları oturuyorlardı. General Harrington tarafından bu maçı izlemesi için özel olarak davet edilen ve "Ironduck" adlı İngiliz zırhlısıyla özel olarak gelen Malta Valisi Lord Pulmmer ise, sözde evsahibi General Harrington'un yanında yerini almıştı. Sahaya giremeyenler ise, topçu kışlasının damında ve pencerelerinde kaptıkları yerlerde maçın başlamasını bekliyorlardı. Goldstream Guards Takımı'nın Fenerbahçe'ye vereceği dersi görmek için sabırsızlanan İşgal Kuvvetleri erleri ise, maç öncesi şımarıklıklarına karnaval adı vermişler, çılgınlıklarını eğlence sanmaya başlamışlardı. İşgal altındaki İstanbul'un hüzünlü halkı, dört kolla kucaklayabilmek için bir galibiyetin umuduyla sessiz sedasız duruyordu. Maç saati geldiğinde üç ünlü futbolcuyla güçlendirilmiş Goldstream Guards takımı kulakları sağır eden bir coşku altında sahaya çıktı. Taksim Stadı sanki yerinde duramıyor, olduğu yerde sallanıyordu. Fenerbahçe sahaya çıktığında ise İstanbul'un hüznü, İstanbullular'ın alkışlarında bile görülüyordu. Cılız, çekingen ve kısık sesli alkışlardı bunlar. Fenerbahçe o gün Türk ulusunu temsil etmekten başka bir de Türk futbolunun özel bir başarısını taşıyordu.


Fenerbahçe o yıl, hiç yenilmeden, hatta hiç gol yemeden ve tam 53 gol atarak, İstanbul şampiyonu olmuştu. Sahada yer alan takım bu başarıyı sağlayan oyunculardan oluşuyordu. Şampiyon Fenerbahçe'nin kadrosu şöyleydi: Şekip Kulaksızoğlu - Hasan Kamil Sporel, Cafer Çağatay - Kadri Tulga, İsmet Uluğ, Gahir Yeniçay - Sabih Arca, Alaeddin Baydar, Zeki Rıza Sporel, Beleş Ömer Tanyeli ve Bedri Gürsoy. Maç başladığında İşgal Kuvvetleri oyuncularının sert oynamaları dikkat çekti. Dikkat çeken başka bir nokta ise hakemin bu sertliklere göz yumması idi. Türk seyirciler maçı sessizce izliyorlar, Fenerbahçeli futbolcular ise, üzerlerindeki gerginliklerini bir türlü atamıyorlardı. İlk önemli tehlike, Feenrbahçe kalesinde yaşandı. İngilizler'in bir şutu direkten döndü. Tehlikeden birkaç dakika sonra, İngilizler'in bekledikleri, Türkler'in ise korktukları an geldi. Malta'dan getirtilen ünlü futbolcu, Chelsea takımının soliç oyuncusu, maçın ilk golünü attı. Onun on beş metreden çektiği sert şut, kaleci Şekip Kulaksızoğlu'nun topa karşı koymasına olanak bırakmamıştı. Bu golden sonra İngiliz seyirciler, Taksim Stadı'nı bayram yerine çevirdiler. Sevinç gösterileri durmuyor, giderek daha da artıyordu. Yedikleri golden sonra Fenerbahçe takımında moral bozukluğu görülmedi; tersine, bu gol tüm oyuncularda kamçı etkisi yaptı. Üstelik, İngiliz seyirciler saha dışında çoştukça, Fenerbahçe takımı da saha içinde coştu. Fakat ilk yarı sona erene dek bu coşkunun meyvesi alınamadı. Bu yarı, Fenerbahçe'nin 1-0 aleyhinde bitmişti. İkinci yarı başladığında, sahada sanki bambaşka bir Fenerbahçe vardı. Oyuncuların ilk yarıda üzerlerinden atamadıkları gerginlikleri bu yarıda yok olmuş, sahaya gerginlikten uzak, rahat bir oyun oynayan Fenerbahçe gelmişti. Bu rahatlık 15 dakika sonra ilk meyvesini verdi. Zeki Rıza Sporel, iki İngiliz futbolcusunun arasından ustalıkla sıyrıldı ve "bomba" sözcüğü ile nitelendirilebilecek sertlikte bir şutla topu, İngilizler'in kalesine gönderdi. Sahada tüm Fenerbahçeli oyuncular sevinç içinde birbirlerine sarılırlarken, saha dışında o dakikaya değin seslerini çıkaramayan Türkler ise, sevinç haykırışlarıyla yerlerinden fırlamışlar, gözyaşları içinde birbirlerini kucaklayarak öpüyorlar, coşkularını paylaşıyorlardı. Şimdi sesleri duyulmayan kesim, İngiliz seyircilerdi. Sayı bakımından İngilizler'den çok az olmalarına karşın Türk seyircilerin sevgi gösterileri ve coşkusu, stadın dışına taşıyor, tüm Taksim Alanı'na yayılıyordu:


"Gooool...."

İşte bu coşku ve sevinç sürerken 74'üncü dakikada, santrhaf İsmet Uluğ topu büyük bir ustalıkla Zeki Rıza Sporel'e uzattı. Sporel, cetvelle çizilmişcesine ayağına kadar uzatılan bu pası değerlendirmekte gecikmedi ve yine iki İngliiz futbolcunun kendisini sıkıştırmasına ve engellemeye çalışmasına karşın, yine "bomba" gibi bir şutla topu ikinci kez İngilizler'in kalesine gönderdi. Fenerbahçe, güçlendirilmiş İngiliz İşgal Kuvvetleri karşısında şimdi, 2-1 öne geçmişti. Sahada İngiliz futbolcuları, saha dışında ise İngiliz seyirciler donmuş, kalmışlardı. Onlardan "boşalan" yerleri Türkle dolduruyordu. Sahada oyunu Fenerbahçe oynuyor saha dışında, seyirciler arasından ise sadece Türkler'in sesleri duyuluyordu. Maç bu sonuçla bittiğinde, sahayı çevreleyen tel örgüler yıkılmış daha sonra da stat dışındaki seyirciler sahayı doldurarak, Fenerbahçeli futbolcularla bütünleşmişlerdi. Türkler, Fenerbahçeli futbolcuları kucaklıyorlar, öpüyorlar, omuzlara kaldırıyorlar; sevinçlerini, coşkularını, hatta gururlarını onlarla paylaşıyorlardı. Maç bitmişti ama maçın sonuna konulması gereken bir nokta kalmıştı. Maçın galibine General Harrington Kupası verilecekti. Türkler ve İngilizler arasındaki "çekişme", bu kupanın sahibine teslim edilmesinden sonra noktalanmış olacaktı. Beklenen bu anda geldi. İşgal Kuvvetleri Komutanı Harrington, kendi adını verdiği gümüş işlemeli bir metre yüksekliğindeki kupayı, kendi takımını yenen Fenerbahçe'ye, kendi elleriyle verdi. Fenerbahçeli futbolcular, kupayı verirken İngiliz komutanın ellerinin titrediğine dikkat ettiklerini söylüyorlardı. Adına "maç" denilen İngiliz çekişmesi statta bitmişti ama, giderek büyüyen bir halk topluluğu tarafından, giderek artan bir sevinç ve coşkuyla, stat dışında sürdürülüyordu. Sevinçli ve coşkulu Türkler, sahada omuzlarına aldıkları Fenerbahçeli oyuncuları yere hiç indirmiyorlar, stattan omuzlarında çıkardıkları bu "ulusal kahramanları"nı, Taksim Alanı'ndan başlayarak İstanbul caddelerinde bir bayrak gibi taşıyorlardı. Türk halkı bu mutlu 29 Haziran 1923 tarihinden tam dört ay sonra, yine aynı gün, ayın 29'unda başka büyük ve görkemli bir zaferin mutluluğunu daha yaşayacaktı. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyeti'ne kavuşacak olan Türk halkı, bu en mutlu gününün provasını dört ay öncesinden şimdi yapıyordu sanki.





Fenerbahçe, İşgal Kuvvetleri karmasını yendiğinde, General Harrington'un Fenerbahçeli futbolculara elleri titreyerek vermek zorunda kaldığı, kulübün tarihinde belki de en önemli kupa (ortadaki).
__________________

Çevrimdışı Hamza

  • Osc Kurucu
  • 1. SINIF ÜYE
  • ***
  • İleti: 162.000
  • Puan 13008
  • Cinsiyet: Bay
  • Dünyanın En Çok Mesaj Gönderen Üyesi :))
    • Profili Görüntüle
    • Hosting
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #111 : 14 Ekim 2006, 15:33:17 »
 Fenerbahçemizin Antrenman Programı

--------------------------------------------------------------------------------


 



Fenerbahçemiz 03 Eylül 2006 Pazar gününü izinli olarak geçirecek. Takımımız ayrıca pazartesi günü tek, Salı günü ise çift idman ile çalışmalarını sürdürecek.


Çevrimdışı amett

  • 3. SINIF UYE
  • ***
  • İleti: 3.842
  • Puan 294
    • Profili Görüntüle
    • E-Posta
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #112 : 14 Ekim 2006, 15:33:33 »
ŞÜkrÜ SaracoĞlu Stadi'nin Tarİhİ

--------------------------------------------------------------------------------


 

Fenerbahçe Şükrü Saracoglu Stadı, yurdumuzun ilk nizami futbol sahasıdır. İlk olarak Union Club adı altında 1908 yılında faaliyete geçmiştir. Bu tarihten önce de alan Papazın Çayırı ismiyle bilinir ve burada futbol karşılaşmaları yapılırdı. Yılların Papazın Çayırı'nın, bir futbol stadyumu olması, bir tesadüf eseri gerçekleşmiştir.

Papazın Çayırı 1908 yılı temmuzunda, Şehremini Operatör Cemil Bey'in (Cemil Topuzlu), hürriyet kahramanlarına yardım amacıyla verdiği davetin konuklarından ve yurdumuzda futbolu ilk oynayan ailelerden Reji Whittall'in, gençliğin spora ve özellikle futbola olan istek ve ilgisi doğrultusunda bir futbol sahası yapılması gerekliliği yönündeki konuşmasının ertesi günü bu kişiler, Fenerbahçe Başkanı Ziya Bey (Ziya Songülen), birkaç İngiliz ve maruf Rıfat Bey'le bir toplantı yaparak, saha için en uygun yerin, hazineye ait olan bu çayır olduğuna karar verdiler.

1933 Fenerbahçe Stadı Başkatip Cevat aracılığıyla konu, Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit'e ***ürüldü. Teklifi önce kabul etmeyen sultan daha sonra yıllığı 30 altın kira karşılığında Union Club ile 20 yıllık bir sözleşme yapılmasına karar verdi. 3.000 altına mal olan, çayırın tahta perdeyle çevrilmesi ve bir lokal inşaatı sonrasında saha, futbol karşılaşmalarını izleyen kışa kadar hazır hale getirildi.

Ancak futbola olan ilginin azlığı, kiranın karşılanamamasına neden oluyordu. Saha 1909 yılında bir yıllığına Fenerbahçe Kulübü'ne kiralandı. Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi üzerine İngilizler düşman konumuna geçtiler. Dolayısıyla Union Club ile ilgilenmediler. Türk hissedarların da dağılması üzerine sahipsiz kalan Union Club'a, 1915 yılında Kara Kemal tarafindan el konuldu ve ismi İttihat Spor Kulübü olarak değiştirildi.

Basri Bay isimli bir kişinin işletmeciliğine bırakılan, yeni ismiyle İttihat Spor Sahası, İstanbul'un işgal devri ortalarına kadar tüm sportif faaliyetlerin yeri oldu. 1922 yılında sahanın işletmesi, Basri Bey'in vekili olan Emin Bey'e geçti. Bu kişi de bilinmeyen bir nedenle sahanın işletmesini, Ali Sami, Cevdet ve Tevfik Bey'lerden oluşan bir heyete bıraktı.

Taksim Stadı'nın inşaatı ile birlikte, kendi haline bırakılan saha, 1929 yılında Fenerbahçe tarafından kiralandı ve 25 Ekim 1929 tarihinde yapılan bir spor bayramı ile tekrar hizmete sunuldu. Aynı gün ismi Fenerbahçe Stadı olarak değiştirildi. Bu tarihten itibaren gelişmeler de başladı.

30 Eylül 1931 tarihinde yapılan inşaatla stadın dışarısıyla ilişkisi kesildi. Yapılan birçok değişiklik sonrasında 13 Mayıs 1932 tarihinde, Vali Muhittin Üstündağ'ın katıldığı törenle, Fenerbahçe Stadı'nın açılışı yapıldı. Fenerbahçe Spor Kulübü'nün Kuşdili'nde bulunan lokalinin yanması sonrasında, kiracısı olduğu stadı satın almaya karar vermesi, bugünlerde maraton tribününün yıkılmaya başlandığı ve kapasitesinin yakın bir gelecekte 62.000 kişiye çıkacağı modern stadyumun temel taşlarını oluşturmuştur. Ülkenin en önemli kulübü olan Fenerbahçe'nin yangın nedeniyle düştüğü bu kötü durum, devlet yöneticilerini de üzmüş ve onları Fenerbahçe'ye yardım etme konusunda ikna etmiştir.

Şükrü Saracoğlu'nun ve Kemal Onan'ın da üstün gayretleriyle, 36.000 metrekarelik bu alan ve içinde bulunan bina, 27 Mayıs 1933 tarihinde, 9.000 TL bedeli 10 ayda ödenmek kaydıyla Fenerbahçe Spor Kulübü'nün malı oldu. Bununla birlikte Fenerbahçe, Türkiye'de stat mülkiyetine sahip ilk kulüp olma özelliğini kazandı. Bu gurur verici unvan aynı zamanda bazı sorumluluklar da getiriyordu beraberinde. Sorumluluklarının bilincinde olan Fenerbahçe, 14 Temmuz 1933 tarihinde yapılan bir eşya piyangosundan elde edilen 17.000 liralık geliri Fenerbahçe Stadı'na harcadı. Aynı yıl törenlerle yapılan açılışta, ikinci başkan Celal Bey şunları söylüyordu:

"Muhterem hanımefendiler, beyefendiler. Üç senedir yeni bir hamlede ve başarılmış yeni bir işle huzurunuza çıkıyoruz. Üç senelik dar ve kısa bir zamana sıkıştırılmış olan bu işler şunlardır; 25 senelik, canlı ve muvaffakiyetli bir hayatın hatıralarını taşıyan eski kulüp binası, kaderin hain ve kötü bir tamahına kurban olarak yandı. Simsiyah bir gecenin sabahı kendimizi simsiyah bir kömür yığını karşısında bulduk. Elimizde Fenerbahçe isminden başka hiç bir sey kalmamıştı. Yangından çok az zaman evvel fakir bir kiracı olarak girdiğimiz bugünkü Fenerbahçe Stadı'na elimizde kalan enkaz ile sığındık. Bu sene Fenerbahçe 26. yıl dönümünü kutlarken yeni ve büyük bir mazhariyete erdi.

Gazi hazretleri gençliğe ve Fenerbahçe'ye büyük ve kıymet biçilmez bir iltifatta bulundular. Heykellerinin Fenerbahçe Stadı'na dikilmesine müsaade ettiler. Bütün Fenerbahçeliler aczimizle, bu aczi mutlakla buna nasıl teşekkür edeceğimizi bilmiyoruz. Bu heykelle bu saha yıkılmaz ve dağılmaz bir kütle haline gelmiştir. Bu topluluk, bütünlük ve birlik aynı zamanda bütün memleketin bir sembolüdür de. Bu heykel burada azmin ve tesanütün ve disiplinin bir resmi olarak yükseliyor. Bu heykele bakanın kalbi temiz ve yeni bir hamle ile çarpar. Bu heykele bakan bozguncu ve serkeş olamaz bu heykele bakanın kalbi yenilmez ve yenilemez."

İzleyen tarihlerde, 25'er metrelik 2 kapalı tribün 50'şer metreye uzatıldı. Lokal olarak kullanılan binanın çatısı yenilendi. Büfe, soyunma odaları ve duşlar eklendi. Bu sırada ödeme zorluğuna düşülünce, stat gelirlerine maliyece haciz konuldu.

Futbola, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra artan ilgi, İstanbul'a bir büyük stat daha yapılmasını gerektirdi. Bu bağlamda bugün Beşiktas İnönü Stadyumu adındaki Mithat Paşa Stadı'nın yapımına başlandı.

Aynı dönemde Fenerbahçe de kendi stadının büyütülmesi ihtiyacını hissetti. Devletten istenen mali yardıma, stadın mülkiyetinin Fenerbahçe'de olduğu yanıtı geldi. Bir sonuç alınamaması üzerine Fenerbahçe, bir eşya piyangosu daha düzenledi. 300.000 adet olan ve 1 liradan satılan biletler 22 Ekim 1947 tarihinde satışa çıkarıldı. Ancak çeşitli sorunlar yaşandı ve yalnızca 150.000 bilet satılabildi. Buradan elde edilen gelir ise 85.000 lira oldu.

İzleyen günlerde, beton tribünün harcı Vali Lütfü Kırdar tarafından atılmış ve vali, kulübe belediye bütçesinden 50.000 lira yardım vaat etmiştir. Stadın kuzey kısmında 27 basamaklı ve yelpaze şeklindeki ilk beton tribün, Amaç İnşaat Şirketi tarafından 3 ayda tamamlandı. Bu inşaat 70.000 liraya mal oldu. Bu süre içinde yardım sözü, arttırılarak tekrarlanıyordu.

1933 Fenerbahçe Stadı İlk tribünün inşaatı bitiminde, tesisatı kaldırmadan doğu tarafına geçilmek istendi. Ancak kulübün bunun için parası yoktu. Sözü verilen yardımlar istendi ancak sonuçsuz kaldı. Bunun üzerine Fenerbahçe Spor Kulübü, sahayı ipotek ederek Yapı ve Kredi Bankası'ndan 100.000 lira temin etti.

Proje 15 yerine 30 basamaklı bir tribün için değiştirildi. Bu nedenle doğan 70.000 liralık fiyat farkı (130.000 yerine 200.000 lira), belirsiz bir zamanda tahsil edilmek suretiyle Amaç İnşaat Şirketi tarafından üstlenildi.

İnşaat yapılacak kısımdaki 5 basamaklı ahşap tribün söküldü ve 6 Ağustos 1948 tarihinde temel atıldı. İnşaat 6 ay sürdü ve bitirilen tribünlerin açılışı Vali Lütfü Kırdar tarafından 13 Şubat 1949 tarihinde yapıldı.

Yeni Fenerbahçe Stadı 25.000 kapasiteli modern bir stattı ve aynı dönemde Türkiye'deki en yüksek kapasiteli stat olmuştu. Ankara 19 Mayıs Stadı 12.000, Mithat Paşa Stadı ise 15.000 kişilik kapasiteye sahipti. Vaat edilip alınamayan yardımlar, bankaya ve Amaç İnşaat Şirketi'ne olan borçlar, kulüp yöneticilerini kara kara düşündürüyordu. 1950 yılına 180.000 lira borçla girildi. Oysa kulübün bütçesi zaten 160.000 liraydı.

Eski Fenerbahçe Stadı 17 Haziran 1950 tarihinde Fenerbahçe, Milli Küme Şampiyonu sıfatıyla, Türkiye Birincisi Göztepe'yle Başbakanlık Kupası maçı için Ankara'da bulunuyordu. Dönemin genel kaptanı Rüştü Dağlaroğlu, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a, içinde bulundukları mali sıkıntıdan bahsetmiş ve yardım sözü almıştı. Ancak yardım sözü yine havada kaldı. Borç bir türlü ödenemiyordu.

Yapı ve Kredi Bankası'na olan borç 77.000 liraya indirildiğinde, bankanın alacağının tahsili için İstanbul 2. İcra Dairesi'nin 17 Ocak 1951 tarih ve 255 sayılı ihbarnamesiyle, 760.000 lira biçtiği Fenerbahçe Stadı'nı satışa çıkarması, stadın kapısına "satılık" ilanı astırması, yönetim kurulunu çok zor bir durumda bırakmıştı.

1951 yılında Rüştü Dağlaroğlu, Beden Terbiyesi Genel Müdürlügü'ne yaptığı bir başvuruyla, 25.000 lira yardım istedi. Bu isteğini belirten dilekçede, vaat edilip yerine getirilmeyen yardımlardan, Fenerbahçe Stadı'nın Türkiye'nin en büyük stadı olmasından bahsedilmişti. Bu etkili başvuru sonucunda Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, istenen 25.000 liralık yardımı doğrudan Yapı ve Kredi Bankası'na yatırmış, bankayla kalan borç için anlaşma sağlanmış ve borç 28 Haziran 1952 tarihinde kapatılmıştır.

19 Eylül 1982 tarihinde Altay maçıyla açılan stadımızın kapasitesini arttıracak proje, Aziz Yıldırım'ın başkanlığı süresinde yaptırıldı. Bu projeye göre numaralı, maraton ve açık tribünler yıkılarak yeniden yapılacaktı. Yıllardır önlerine gelen sütun nedeniyle maç seyretmekte sıkıntı çekilmekteydi.

Yeni projeye göre stadın tamamının üstü kapatılacak ancak sütun yerine, tribünleri birleştiren yerlere 4 adet kule dikilecek ve çatı bu kuleler üzerine oturtulacaktı. Yapılması planlanan stadyum, bir futbol stadyumu olarak tasarlanmıştı. Üstünün tamamen kapanması ve futbol sahasının etrafındaki koşu pistinin kaldırılması sayesinde akustik düzelecek. 1999-2000 sezonunda inşaat ilk olarak "Yeni Açık" diye adlandırılan, Kurbağalıdere tarafındaki tribünün yıkımıyla başladı.

Bu tribünün yıkılmasından sonra yönetim, yapım için sponsor arayışına girdi. Migros'la yapılan anlaşmaya göre tribün bu firma tarafından yaptırılacak, yapılacak binanın alt katında açılacak mağaza Migros tarafından işletilecek ancak satışlardan belli bir pay da Fenerbahçe Spor Kulübü'ne aktarılacaktı. 1999-2000 sezonunda inşaatı başlayan tribün inşaatı, liglerin tatile girmesiyle hızlandı ve 2000-2001 sezonunda Fenerbahçe'nin evinde oynadığı ilk maç olan İstanbulspor maçına yetiştirildi. Stat kapasitesi bu maçta 30.000 kişiye yükselmişti.

Yeni Fenerbahçe Stadı Aynı sezon içinde diğer tribünün de yıkılma işlemi başladı. Bu sefer sponsor olarak Telsim ile anlaşıldı. Buna göre inşaat mayıs ayına kadar bitirilecek, giriş ve birinci kattaki mağazaların kullanım hakkı 8 yıllığına Telsim'e verilecekti. Bu süre bitiminde ise Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetimi bu binaya taşınacaktı. İnşaat hızlı bir şekilde tamamlanarak 6 Mayıs 2001 tarihinde Galatasaray'la oynanacak lig maçına yetiştirildi. Bu karşılaşmada İstanbul seyirci ve hasılat rekoru kırıldı. Artık stadımız 42.000 kişilik kapasiteye ulaşmıştı.
__________________

Çevrimdışı gfb_sero

  • 4.SINIF UYE
  • **
  • İleti: 2.288
  • Puan -150
    • Profili Görüntüle
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #113 : 14 Ekim 2006, 15:33:57 »
Daum'a casusluk teklifiE. Frankfurt, F.Bahçe'nin artı ve eksi taraflarını öğrenmek için Daum'a başvuruyor.


*--------------------------------------------------------------------------------------------*


Sarı-lacivertli yöneticiler ise "Daum, Türk gibidir. Fener'in aleyhine asla casusluk yapmaz. Daum, E. Frankfurt maçında F.Bahçe'nin kazanmasını ister" dediler.

Daum, F.Bahçe'ye asla ihanet etmez

Ondan bilgi alacak
F.Bahçe'nin UEFA'daki rakiplerinden Eintracht Frankfurt'un hocası Funkel, sarı-lacivertli takımla ilgili bilgi almak için Daum'a başvuracağını söyledi. Funkel "Bilgi edinmek için, Fenerbahçe'yi üç sezon çalıştıran Daum'dan daha uygun birisi olamaz" şeklinde konuştu.

Casusluk yapmaz
F.Bahçeli yöneticilere göre ise Funkel hayal görüyor. Yöneticiler, Daum'un Alman meslektaşına kritik bir şey söylemeyeceğinden emin olduklarını belirterek "Daum asla F.Bahçe'ye ihanez etmez. Belki Funkel'e işine yaramayacak bilgiler verir, önemli şeyler söylemez" dediler.

Çevrimdışı Hamza

  • Osc Kurucu
  • 1. SINIF ÜYE
  • ***
  • İleti: 162.000
  • Puan 13008
  • Cinsiyet: Bay
  • Dünyanın En Çok Mesaj Gönderen Üyesi :))
    • Profili Görüntüle
    • Hosting
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #114 : 14 Ekim 2006, 15:34:15 »
Golle başladılar

--------------------------------------------------------------------------------


 

Antalya maçı hazırlıklarını sürdüren Fenerbahçe, dünü çift idmanla geçirirken, yeni transferler Kezman ve Deivid, golcülüklerini gösterdi. Çift kalede, takımdaki tüm yabancılar ve kaptan Ümit’in bulunduğu yeşil takımda forma giyen Kezman, gollerinin yanısıra çabukluğu ve tekniğiyle dikkat çekti. Deivid de Souza da golleriyle göz doldurdu. Fenerbahçe, bugün saat 17:30’da Samandıra Tesisleri’nde 3. lig ekibi Beylerbeyi ile karşı karşıya gelecek. Bu hazırlık maçında gözler, ilk kez forma giyecek olan yeni transferlerde olacak.

Kezman takibi
Yeni transfer Kezman hakkındaki aşırı milliyetçi iddialarının kulüp hukukçuları tarafından takip edildiği açıklandı. İnternet sitesindeki duyuruda, “Kendisini aşırı milliyetçi olarak kamuoyu önüne getiren ve provakatif bir yaklaşımla futbolcumuza karşı haksız bir önyargı yaratan bu haberlerle ilgili RTÜK ve Basın Konseyi nezdinde girişim başlatılmıştır. Futbolcumuza karşı oluşturulan bu ortamda, meydana gelebilecek olumsuz olaylardan da sözkonusu yaklaşım sahiplerinin sorumlu olacağını hatırlatırız” denildi.


Kaynak: Fanatik

Çevrimdışı amett

  • 3. SINIF UYE
  • ***
  • İleti: 3.842
  • Puan 294
    • Profili Görüntüle
    • E-Posta
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #115 : 14 Ekim 2006, 15:34:28 »
Güle güle yürekli adam

--------------------------------------------------------------------------------


 

En son Rapajc'e bu kadar üzülmüştüm biliyor musun? Evet aslolan Fenerbahçe'dir, ama bazı ayrılıklar çok üzer adamı demiştim.. Antep maçında 4-3'e ***üren muhteşem golünü değil, en çok Galatasaray maçında 1-0 öndeyken rakip sakatlandı diye topu taça atışını sevmiştim biliyor musun? Gözleri bizim gibi bakıyordu formaya.. Giderken Türkiye'den başka teklifler aldığında, Fenerbahçe taraftarına bunu yapamam, burada başka bir takımda oynayamam demişti biliyor musun?
Şimdi sen de gidiyorsun, yüreğim buruk biliyor musun? Aklımda Beşiktaş'a attığın rövaşata golü de yok, Sakarya maçında son dakikada şampiyonluğu getiren kafa golü de.. Denizli kupa maçında golü atınca formanı çıkarıp tam da çimlerin en köşesine koyup öylece durdun ya önünde, bizim gibiydin ya aynı, o var gözümün önünde.. Hani, bizim küçük oğlan Olcan rakibiyle dalaştı da söyle bir kol kanat gerden ya aklımda öyle kalmışsın biliyor musun? Hani Fenerbahçe'de çok güzel günlerim geçti, başkasına gidemem demişsin ya, gitsen de severdik seni biliyor musun?
Sen Rapajc gibi bakıyordun biliyor musun Fabio? Hani o yerini boşaltıyormuşsun da aralara sızan adamlar gol atıyorlarmış ya, benim aklımda hiç öyle kalmamışsın.. Güle güle, seni hiç unutmayacağız biliyor musun?bu yazıyı başka bir forumda buldum çok beğendim.umarım sizde beğenirsiniz.
__________________

Çevrimdışı gfb_sero

  • 4.SINIF UYE
  • **
  • İleti: 2.288
  • Puan -150
    • Profili Görüntüle
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #116 : 14 Ekim 2006, 15:34:40 »
Fener’de ki tehlike !Fenerbahçe’de yönetim sözleşmesi bu sezon bitecek olan futbolcularla bir an önce anlaşmak istiyor.


------------------------------------------------------------------------------

Yönetim, sezon sonunda sözleşmesi sona erecek Alex, Tuncay, Ümit, Volkan, Mehmet Yozgatlı, Serkan, Deniz ve Gürhan’la bir an önce sözleşme imzalamayı düşünüyor.

Kanaryalar, sezon sonunda sözleşmesi sona erecek Alex, Tuncay, Ümit, Volkan, Mehmet Yozgatlı, Serkan, Deniz ve Gürhan’la bir an önce sözleşme imzalama düşüncesi taşırken, milli maçlarda başarılı sınav veren Rüştü, Aurelio, Tuncay ve Appiah, Avrupa kulüplerinin gözdesi haline geldi. Özelikle sürekli gözaltında tutulan Appiah’ı, başta İngilizler olmak üzere İtalyanlar ve İspanyollar rahat bırakmıyor. Milliler’den Rüştü, Tuncay Şanlı ve Mehmet Aurelio da yakın takibe alındı. Inter Fenerbahçe’nin kapısını Tuncay için çalmaya hazırlanırken, Marsilya Aurelio’nun aldığı nefesi bile izliyor. Rüştü için de pek çok Avrupa ve Asya kulübü fırsat kolluyor.

Çevrimdışı amett

  • 3. SINIF UYE
  • ***
  • İleti: 3.842
  • Puan 294
    • Profili Görüntüle
    • E-Posta
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #117 : 14 Ekim 2006, 15:35:02 »
Derdiniz ne?(SELÇUK YULA)

--------------------------------------------------------------------------------


 

G.Saray'da yıllardır gelen giden Hakan Şükür'e çalışır, kimse bir şey demez. Mesela "Beşiktaş'ta bu yıl üç Brezilyalı var, acaba arada Delgado kaynar mı?" diye kimse komplo teorisi üretmez. Varsa yoksa F.Bahçe. Geçen yıl Alex'in asistleriyle, Fransa Milli Takımı'na çağrılan Anelka için Schalke maçındaki Nobre'nin bir pozisyonu yüzünden neler yazıldı çizildi. O Anelka'nın aldığı topların hiçbirini yanındakilere vermediği tartışılmadı. Daha dakika bir, gol bir. Eften püften bir hazırlık maçında Alex, Deivid'i arıyormuş! Yahu maçı seyretmesek tamam diyeceğiz ama Kezman, Alex'ten aldığı üç topla yüzde yüzlük pozisyonlara girdi. Sakatlanıp çıkmasa, Alex'in de ona gol attıracağı belliydi.


***

Kezman olayını ortaya atanlara sesleniyorum; İliç'in aynı hareketi yaptığı fotoğrafı internet sitelerinde dolaşıyor! Şimdi soru şu: Kezman için propaganda yapanlar, İliç için neden şimdiye kadar ağızlarını açamadılar? Artık her şeyi normal karşılıyorum. Elimde bazı bilgiler var. Konu hakkında en ufak bilgisi olmayanlara bu bilgiler, Beşiktaş kulübünün içinde aktif olan birisi tarafından servis edilmiş. İliç'in fotoğrafları da elimde, hadi bakalım, tarafsız gazeteciliğinizi şimdi görelim.


***

Haluk Ulusoy, hakkındaki iddiaları yalanlarken "F.Bahçe, Şampiyonlar Ligi'nden elendi. Gündemi değiştirmek için bunları yapıyorlar diye düşünüyorum" diyor. Yani suçlu gene F.Bahçe. Aziz Yıldırım'a kavgacı deyip duruyorlar. Bu sezon Yıldırım ağzını açmadı, saldıranlar ortada. Yüzüncü yılında F.Bahçe'yi şampiyon yapmamak için yemin etmiş bir güruh var. Takımlarının taraftarlarını bilmem ama milyonlarca Fenerli olmak üzere Türkiye'nin dörtte üçünün sevmediği iki başkan Demirören ve Canaydın gerçeği ortadayken hâlâ F.Bahçe'yi ve başkanını hedef alanlar bu sene avuçlarını yalayacak gibiler. Uyarı: Dr. Kaya Livanelioğlu "İşin şakaya gelir yanı yok, G.Saraylılar dikkat etsin, bu sene Avrupa'da doping kontrolleri çok ciddi" diyor. İki yıldır Şampiyonlar Ligi'nde top koşturan F.Bahçe'yi uyaran olmamıştı, G.Saray uyarılıyor acaba neden? Neyse, biz de sevgili doktorumuza katılalım ve "G.Saraylılar, aman dikkat" diyelim.
__________________

Çevrimdışı Hamza

  • Osc Kurucu
  • 1. SINIF ÜYE
  • ***
  • İleti: 162.000
  • Puan 13008
  • Cinsiyet: Bay
  • Dünyanın En Çok Mesaj Gönderen Üyesi :))
    • Profili Görüntüle
    • Hosting
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #118 : 14 Ekim 2006, 15:35:16 »
Beni şimdi izleyin"

--------------------------------------------------------------------------------


 

Alex "Takımdaki kaliteli futbolcu sayısının artması, benim futboluma da çok olumlu yönde yansıyacak" dedi.

Lugano, Edu ve Deivid'in Fenerbahçe'ye alınmasını çok isteyen Brezilyalı yıldız, üç oyuncunun da transferinin gerçekleşmesiyle adeta mutluluktan uçmaya başladı. Yeni transferlere övgüler yağdıran Alex, şunları söyledi: "Diego Lugano bence Türkiye'de yılın transferi. Deivid ve Edu'nun futbolunu çok iyi biliyorum. Fenerbahçe'ye ilaç olabilecek kapasitede yıldızlar. Kezman'ın golcülüğünü ve ustalığını tartışmaya hiç gerek yok.

Beni şimdi izleyin
Takımdaki kaliteli futbolcu sayısının artması, benim futboluma da çok olumlu yönde yansıyacak. Yeni transferlerle sahada çok iyi anlaşacağımı biliyorum. Taraftarlarımız, bu müthiş kadronun kurulmasının ardından bambaşka bir Alex izlemeye başlayacaklar. Çünkü takıma olan katkımın iki katına çıkacağını hissedebiliyorum. Fenerbahçe'nin 100. yılında UEFA Kupası'nı Türkiye'ye getirmemiz hayal değil, başaracağız." Teknik direktör Arthur Zico ise Alex'in, maçlarda F.Bahçe'nin sahadaki lider oyuncusu olacağını söyledi.



Kaynak: Pasfotomaç

Çevrimdışı Hamza

  • Osc Kurucu
  • 1. SINIF ÜYE
  • ***
  • İleti: 162.000
  • Puan 13008
  • Cinsiyet: Bay
  • Dünyanın En Çok Mesaj Gönderen Üyesi :))
    • Profili Görüntüle
    • Hosting
Ynt: EYLÜL AYI HABERLERİ
« Yanıtla #119 : 14 Ekim 2006, 15:35:34 »
Forma savaşı kızıştı

--------------------------------------------------------------------------------


 

Sarı-lacivertli takım, Tümer ile Uğur'un ardından son dakika atağıyla önce Lugano, ardından da Edu, Deivid ve Kezman'ın trasfer edilmesiyle ilginç bir çehreye büründü. 100. yıl kadrosunda yedek oturmak için bile çok ciddi yarış yaşanacak. Fenerbahçe'nin 24 kişilik kadrosunda vatandaşlığa geçirilen Aurelio dışında toplam 6 yabancı bulunurken, bunların tümünün sahada yer aldığı düşünülürse, sadece iki mevki sahibini arayacak.
Kıyasıya rekabet
Rüştü, Aurelio, yabancılar Alex, Lugano, Appiah, Edu, Deivid ve Kezman'ın yeri garanti gözükürken, 24 kişilik kadroda kalan 15 oyuncu iki forma için ter dökecek. Bunların ikisinin kaleci (Volkan, Serdar) olması, birçok oyuncunun da sağ bek ile orta sahanın solunda görev alamaması işi daha da zora sokuyor. Sarı-lacivertlilerde bu sezon Türk oyuncular ile yabancılar arasında kıyasıya rekabet bekleniyor.
Yıllardır tartışılan Ümit Özat solda alternatifsiz gözükürken, ortanın solunda Tümer ve Tuncay'dan biri yedek kalacak. Uğur Boral da sıra kovalayacak.
Sağ bekte de Önder ile Kerim arasında müthiş mücadele yaşanacak, Serkan araya girmeye çalışacak. Selçuk, Mehmet, Deniz, Kemal, Semih, Can ve Olcan ise kadroda yer bulmak için yabancıları kesmeye çabalayacak.


Kaynak: Milliyet