Aç Gözlerini, Gör Oynanan Oyunu ve Sen de Oyunu Kuralına Göre Oyna Fenerbahçeli.
--------------------------------------------------------------------------------
Sadece Pepsi'nin sloganı değil "Daha Fazlasını İste". Fenerbahçe camiası ve taraftarı da yıllar yılı hep daha iyisini istemiştir. Görünüşte çok masum, hatta olması gereken bir bakış açısı sadece Fenerbahçe için değil, günlük yaşamımız için de. Hedefi yüksek tutmak, çıtayı yükseltmek. Ancak bu felsefenin olmazsa olmazıdır, bulunduğun yerin kıymetini bilmek, kadirşinas davranmak ve daha fazlasına gitmek için ek*** olanların analizini ve eleştirisini yaparken, elinde bulundurduğun artılardan ve güzelliklerden cesaret almak.
Ne yazıktır ki yıllar yılı nasıl daha fazlasını istiyorsak, yıllar yılı Fenerbahçe'den ve futboldan daha iyi anlamanın sürekli hata bulmak ve bunu kurcalamak olduğu yanılgısında sürükleniyoruz ve aynı melun girdabın içerisinde kayboluyoruz. Sonunda öyle bir noktaya geliyoruz ki sanki herşey kötü, düzgün giden hiçbirşey yok havası uyanıyor, sürekl bir huzursuzluk ve diken üzerine oturuyormuşuz hissi sarıyor beyinleri. Bu kazınıyor genç yaşlı dimağlara ve yanardağ patlıyor.
Tirbünde ıslık ve homurdanma, gazete sütunlarında beğenmemezlik ve kelle isteyen haddini bilmez eleştiriler ve sonunda çok çabalayarak aştığımız engeller birden yine önümüzde beliriveriyor. Çuvalla inciri berbad ediyoruz, Fenerbahçe'nin bir rekabetin içinde olduğunu unutarak. Oyunu kuralına göre oynamıyoruz. 1990dan beri Türkiye'de medya tekelinin son bulması ile oyunun kuralı artık sinsi ve yıpratıcı olmak. Kendinle uğraşırken, stratejik hamlelerle rakiplerinin de üzerine oynamak. Aristokrat ve kısır bir taban üzerindeki bir kulübnü, tabanı Türkiye'ye yayılmış ve halk olan bir camianın üstesinden gelmesi ancak bu şekilde mümkün olabilir. Doğrusu işlerini oldukça iyi yapıyorlar, zira medyanın 1990dan bu yana özelleşip, yayılıp çoğalması ile birlikte bu aristokrat zümrenin medya ve kurumlar üzerindeki etkisi aynı dönem içinde Fenerbahçe'nin sadece 4 şampiyonlukta kalmasına sebep olmakla kalmadı aynı zamanda halk nezdinde büyük bir antipatiyi de barındırmasını beraberinde getirdi. Aynı dönem içinde Beceke bile 5 kez mutlu sona ulaştı, 6assay ise 8 kez ipi göğüsledi ve neredeyse sürekli ilk 2 nin içindeydi. Bunda malum çevrenin dışında bizim kalemlerimizin, bizi sevenlerinde çok büyük aymazlığının da payı vardı.
Başta değindiğim bu beğenmemezlik artık bir alışkanlık oldu. Hep daha iyisini isterken elimizdekinin kıymet-i harbiyesini bilmedik ve onun da verimsizleşmesine sebep olduk. İşler iyi giderken bile kendi üzerimizde baskı yarattık, kendi kendimizi linç ettik. Oysa onlar bu kötü giderken dahi sürekli olumlu yönlerini işlediler. Bunu bulamadıklarında ise yarattıkları suni gündemlerle, lehimize yapılan bir takım hataları kendi lehlerine daha fahişleri yapılmasına rağmen bize saldırdılar. Biz de bunu izlemekle kalmadık, bir de kendi kendimizin kurdu olduk. Bunu yapmak yerine olumlu şeyleri servis eden ben ve benim gibi düşünenler hayalcilik, polyannacılık yaftasıyla anıldılar. Son seneye bakalım.
1-İşini yapmayan ve ekonomik politikalarda başarısız 6assay yönetimi lobi güçleri sayesinde bunu mazlum rolüyle avantaja çevirdiler. Neymiş onca kısıtlı imkana rağmen 6assay takımı inanılmaz mücadele etmiş, canlarını dişlerine takmışlar. Tam aksine bu konuda Fenerbahçe yönetiminin çok başarılı icraatlar yapması da bize dezavantaj olarak geri dönmüş ve birçok maçı geriden gelip çevirmesine rağmen Fenerbahçeli futbolcular vurdumduymazlıkla suçlanmış, bir elleri yağda diğerleri balda yakıştırması ile suçlu gibi gösterilmişlerdir. Bu haksızlığı gören, övgü yerine eleştiri aldıklarının farkına varan Fenerbahçe yönetimi ise buna "fakir fukara edebiyatı" söylemi ile karşılık vermiş ve bu haklı çıkışına rağmen linç edilmiştir kiralık kalemlerle. Hem suçlu hem güçlü oluvermişizdir bir anda.
2-Tesisleşme, stadyum ve transfer konusunda yine başarılı olan Fenerbahçe yönetiminin hakkı verilmemiş, sürekli satır aralarında geçiştirilmiş ancak elini attığını kurutan Özhan Amca Türk Kulüplerinin UEFA, FIFA, Dünya ve Avrupa Kulüpleri nezdinde itibarını ve kredibilitelisini yanlış icraatleri yüzünden düşürürken, tam tersine bu konuda Türkiye'nin yüzakı olan Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Yönetimi savurgan burjuvalar, zengin züppeler ve feodal reisler imajı çizilerek tukaka gösterilmiştir. Gerçek har vurup harman savuran Özhan Amca ve cücelerinin devlet dilenciliklerine hiç değinilmemiş, kişisel teminatları sütunları süsleyip, aliyül ala ve olağan üstü işlermiş gibi gösterilirken, Aziz Yıldırım'ın emekleri normalmiş gibi geçiştirilmiş ve haksızlığa karşı tavrı ezeli dostluğun yüzkarası imajıyla çarşaf çarşaf sütunlardan inmemiştir.
3-Temizligcilerin her transferi 5 Alex, 10 Appiah, 20 Tuncay ederken, Fenerbahçe'nin getirdiği kariyeri belirli oyuncular türlü icatlarla ve sahte röportajlarla kötülenmiş, kalıbının adamı değiller imajı çizilmiştir. İşi ırkçılığa kadar getiren, Sırpların döktüğü kanı Kejman'a bağlayan densizler bile türemiştir sonunda. Inamoto ticari başarı olarak sunulup, pas harikası diye manşet olurken, zamanında o kadar etmez dedikleri Appiah'in gitmek istediği safsataları işlenmiştir günlerce.
4-Ligleri manipüle ederek, Ulusoy destekli şampiyonluklarla yıllarca ŞL de mücadele eden ve ilk kez milenyumda gruptan çıkabilen bir güruhun, her şutu, her golü, her galibiyeti; yıllar boyu 3-5 puandan yukarı çıkamadıkları halde damlaya damlaya göl olur misali elde edilen puanlarla torba atlayıp Rosenborg, Athletic Bilbao, Nantes, Sturm Graz, Brugge, Lokomotiv Moskova gibi takımlar Avrupa devi olmuş, bunlara karşı aldıkları puanlar inanılmaz olarak adlandırılmış ve Evropa Fatihi olmuşlardır. Halbuki Fenerbahçe'nin oynadığı takımların Avrupa'da esamesi yoktur. Schalke takım filan değildir. PSV sübyanlardan oluşmaktadır, Manchester PAF takımıyla gelmiştir, Sparta Prag ne bilri futbol oynamayı, Zaragoza köy takımıdır.
5-Aziz Yıldırım'ın her demeci ve icraatı gündem değiştirmek olurken, bunların pankartları, zehir zemberek demeçleri göz ardı edilmiş ve disiplin kuruluna verilen yine Fenerbahçe yöneticileri olmuştur. Buna en çarpıcı örnek Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe'nin sürekli dile getirmelerine rağmen, özellikle birçok ek*** ve cezalıdan dolayı kaybedilen Schalke maçının ardından yaptıkları yabancı oyuncu sayısı serzenişidir. Bu gündem değiştirmek için yapılan ustaca bir manevra olarak yorumlanmıştır (ki aslında bunu yapanların esamesi okunmaz o sayfalarda ve ekranlarda ) halbuki Aziz Yıldırım
19/03/1998 de yani Fenerbahçe başkanı olduktan 1 ay sonra “Türkiye'de futbolcu fiyatları oldukça pahalı. Avrupa'dan futbolcu almak daha kolay. Yabancı transferinin serbest bırakılması gerekiyor.” demiştir.
6-Milli Takım'ın geleneksel olarak 6assay oyuncu peşkeşleri ve yetiştirme yuvası olduğu FT dönemlerinde gençleştirme lafları dolanırken 35lik Hakan ve Ergün milli olmuş. Ümit Özat Türkiye'de alternatifsiz olmasına rağmen, sağ ayaklı ve iyi orat yapamadığı için, daha kötü ama 6assaylı Orhan Ak pahasına takımdan kesilmiştir. Bu densizler Ümit Özat'ı sürekli Fenerbahçe'nin yumuşak karnı olarak lanse etmekten de yorulmamışlardır.
Bu örnekler çoğaltılabilir. Bunlar olurken biz bunlarla savaşacağımız yerde bunların gazına ve oyununa gelip apır sapır gündemler içinde boğuluyor ve daha fazlasını isterken, kendi kendimizin kurdu oluyoruz. Bunu yapmadığımız için de olayın vehametinin farkında olmayan Fenerbahçeliler tarafından bak işte biz gerçekleri söylüyoruz, siz hayalci ve polyannacı dünyanız da devam edin. Bu bünye kaldırmaz bunları renkdaşım, ne anlarlar filan gibi komik tepkiler geliyor.
Biz görmüyoruz sanki Tuncay'ın çok top kaybettiğini ve son vuruşlarda aman aman başarılı olmadığını.
Biz görmüyoruz sanki Ümit'in sol ayağıyla muz orta yapamadığını.
Biz görmüyoruz sanki Serkan'ın pas yeteneğinin çok iyi olmadığını.
Biz görmüyoruz sanki Alex'in defansa çok dayardımcı olmadığını.
Biz görmüyoruz sanki Selçuk'un çok çabuk olmadığını.
Biz görmüyoruz sanki 4-3-1-2 yada doğrusu 4-1-2-1-2 ile savunmada sıkıntılar yaşayacağımızı.
Biz görmüyoruz sanki bu ve benzeri hataları.
Ancak sürekli bunları taraftarın ve Fenerbahçe'nin yüzüne vurmak bir noktadan sonra herşeyin kötü gittiği hissi verir. Sürekli bir memnuniyetsizlik yaratır. Ve sonunda;
Ümit'in Türkiye'de başka hiçbir bekin yapmadığı kadar bindirme yaptığını,
Tuncay'ın arı gibi çalışıp didinip, pres yapıp canını dişine takıp sol açıkta senede 10dan fazla gol attığını,
Serkan'ın mücadelesi ve savunmada çaldığı topları,
Alex'in yaptığı onca asist ve attığı onca golü,
Selçuk'un savunma anlayışının ve pas yüzdesinin iyi olduğunu,
4-1-2-1-2 ile attığımız golü ve yıllardır Joga Bonito diye inim inim inlediğimiz şeyi unutur hale geliriz.
Fenerbahçe medyası ve futbolcudan olma birçok yazarda aynı şeyi yaptığı ve üstüne üstlük saha içinde ve dışında rakiplere yapılan onca haksızlığı görmezden gelip, sürekli Fenerbahçe'nin kötü yaptıklarını gündemde tutarak taraftardaki memnuniyetsizliğin, kulüpteki istikrarsızlığın ve hem takım hem de teknik direktör üzerindeki baskının baş müsebbibidir.
Camianın ve taraftarın buna bile bile lades demesi inanılır gibi değil.
Alex Kezman'a pas vermiyor başlığından sonra, az önce Deivid gülse daha iyi olmaz mı başlığının açıldığını da görünce, aklım hafsalam şaşıyor.
Aç gözlerini Fenerbahçeli, gör oynanan oyunu, takımındaki ve camiandaki olumlu şeyleri konuş artık. Selçuk Yula, Rıdvan Dilmen, Ebru Köksaldı ve Hasan Ali'ye alkış tutarken eleştirdiğin Fenerbahçeli yazarlar gibi davranmayı bırak artık.
Oyunu kuralına göre oynamayı öğrenelim lütfen
alıntı