Krallık Çıplak
--------------------------------------------------------------------------------
Bir diyarda yönetimi cumhuriyet olan bir ülke varmış. Bu ülkenin nüfusu oldukça kalabalıkmış ama maddi durumu çok da iyi olmayan bir nüfusmuş bu nüfus... Tarihi, şerefle ve onurla nakışlanmış bir tarihmiş. Ancak sürekli çalkantı içindeymiş, diğer ülkeler yanında daha popüler olduğu için karıştıranı da haliyle çokmuş. Bu çalkantılar sebebiyle bir cumhurbaşkanı daha gitmiş yerine yeni bir cumhurbaşkanı “gelmiş ve getirilmiş” cumhuriyetin başına. İlerleme temelli çok güzel işlere el atmış, halkına tesis yapmış, mabedini büyütmüş. Zaten inşaatı bilen biriymiş sorun olmamış bunları yapmak. Ülkede pazar ekonomisini geliştirilmiş, ülkede televizyon kurulmuş, ülkede tesisler yapılmış, varolan tesisler restore edilmiş. Ülke içinde yaşayan insanlar da her yapılan icraata maddi-manevi desteklerini sürekli vermişler.
Ülkenin rejimi hala cumhuriyetmiş ama yönetim şekli krallığı andıran tek adamlık şeklindeymiş. Bakanlar kurulu içine başkanın akrabaları da yavaş yavaş girmeye başlamışlar. Her ülke gibi çalışan bakanlar varmış bir de çalışmayan bakanlar... Çalışanları hiç içlerine sindirememişler çalışmayan bakanlar. Bakmışlar koltukları gidici, çalışanlara yol aldırmanın çaresini düşünmüşler. Sonra cumhurbaşkanın tek adamlığa ve el üstünde tutulmaya olan hevesini görmüşler. Elle tutulur icraatlarıyla sevilmiş başkanı bir daha seçtirmişler, sonra bir daha...
Ama icraatların içini ne başkan ne de bakanları doldurabilmiş, dolduracaklara da yetki vermek ise işlerine gelmemiş. Bakanlar çalışmamış, cumhurbaşkanı görememiş. Sonra ufak ufak tepkiler gelmiş, çalışmayanlar hemen irkilmiş yoksa kurulu düzenleri mi gidecekmiş? Sahte perdeler çekmişler, boşlukları doldurmaya çalışmışlar ama çalışmaya alışamayanlar için bu imkansızmış. Şâşâlı ve bir o kadar da sahte kaftanlar dikmişler. Ardından yerlerini korumak için “başkanım sen çok yaşa” çığırtkanlığının dozajını arttırmışlar. Tek adam olmalıymış kralvarî cumhurbaşkanı, onlar da altında onu yönlendiren adamları olmalıymış. Bir gün birden bire gidiyorum demiş kral adayı cumhurbaşkanı. Paniğe kapılmış halk çünkü başarılı bir yönetim varmış ve ülke diğer ülkeler arasında lidermiş. Kalması için kendisine krallık yetkileri verilmiş ve sonra da kral ilan edilmiş. Önce demokrasi gitmiş ülkeden sonra da cumhuriyet rejimi ve gelmiş krallık...
Çıkarlar için ülkenin rejimiyle oynayanlar kendilerini destekleyen bir kitle de bulmuşlar yanlarında, içeride yer edinmek için çabalayanlarda oluşan, tek adama yakın olmanın nimetlerinden yararlanmak isteyen, krallığın halkına sattıklarını pazarlayarak aradan kâr alan... Devletin kralına söylenen “kralım çok yaşa” nakaratları sayesinde devlete bağlı ya da devlet dışı basında görevler alanlar türemiş. Ama artık cumhurbaşkanı değil kraldı. Çevresindeki yardımcılarının, paralı askerlerinin ve icraata aç olduğu için bir iki içi dolmamış çıplak icraatı gördüğü halde bilgisizlikleri sebebiyle körü körüne tapınanların kralıydı!
Yeni kralla gelen ortamdan yararlanıp bir yer, bir mevki kapma peşine düşenler krala hoş görünmek için, arkadaşlarının ya da ona arkadaş diyenlerin kralla arası olmayan ailesine bile dil uzatma yoluna gider oldular. Arkadaşlar, kardeşler, dostlar sattıran bir rant pastasından kim daha çok pay alacak yarışı başladı. Paralı askerler türedi, pastadan pay alabilmek için krala hatalarını söyleyenleri düşman gibi lanse eden ve onlara savaşlar açarak krala onun için nasıl cenk ettiklerini gösterme yarışına giren, bu sayede kraldan para, unvan, şan, şöhret, mevkii, köşe kapmaya çalışanlardan oluşan koca bir ordu oluştu...
Bunlara rağmen ülkenin menfaati için emek veren, onlara göre hala cumhurbaşkanı olan birinin emeklerinin heba olmaması için yapılan icraatların şeklinin güzel olduğu kadar içinin de dolmasını gerektiğini düşünüp hataları söyleyenler yok mu idi? Vardı tabiî ki ama gerek günlük kazanımların geleceğin önüne perde olması, gerekse hataların somut değil gelecekten çalan soyut hatalar olmasından ötürü göremeyenleri de yanlarına alan bu düzenin sağladığı getirilerin bitmemesi için çabalayan kralın paralı askerleri, hatayı söyleyenlere savaş açtı. Fetvalar verildi bu kişileri hain ilan eden, hakaretler edildi, eski başkanların yalakaları denildi, kelleler istenildi, hakaretler edildi sindirilmeye çalışıldı. Kralın tüm gücünü arkasına alan paralı askerler tüm güçlerini senelerce hataları işaret edenlere harcadılar.
Bir yandan da içi doldurulamayan icraatlar, temeli atılmış ama katları hayal perdeleriyle inşa edilmiş binalar gibi yükseliyordu ülkenin içinde. İcraat olarak pazarlar kurmuşlardı krallığın sınırları içinde ama içini doldurma konusunda kral sorun yaşamıştı. Kazançlar girmişti artık işin içine, anlık kazançlar peşine düşülmüştü. Ürünler giyenin üstünde sararır yırtılır haldeymiş, fiyatı da ülkenin normlarına göre pahalıymış, hele hele halkın çoğunluğun almasını dahi düşünemeyeceği fiyatlardaymış. Kurulan televizyonun yayının yüzde sekseni halka hitap etmiyormuş, halka başka ülkelerde zulüm edilirken televizyon şarkı klipleri yayınlıyormuş, ülkenin haklarını arama aracı değil para yarışmaları için kullanılıyormuş, ülkeye çalışan kazandırmak için gençlik tesisleri açılmış ya da eskileri restore edilmiş ama içinden çalışan yetişmiyormuş. Mabetleri büyütülmüş fakat içindeki kitle ülke için çalışanlara destek verecek duaları bile bilmiyormuş, bilenler ise yanlışlara tepki verdiği için istenilmiyormuş.
İcraatlarının içinin boş olması ve doldurulamaması yavaş yavaş etkisini arttırmış ve bu soyutluk yüzünden ülkenin halkının yüzde doksanını oluşturanlar için mabetlerine gitmek, pazarlarından alış veriş etmek, bir şeyler yemek ayda yılda bir ancak yapılacak oda taksitle zar zor yapılabilecek bir olgu halini alır olmuş. Bunların sonunda ve bunlar sebebiyle krallık içinde yavaş yavaş sınıflar doğmuş. Yüzde ona tekabül etmeyen zengin kesim ve krala ülke üzerinden elde ettikleri maddi ve manevi kazanımlar nedeniyle bağlı olan kitle halkın tamamı yerine konulmaya başlanmış. Ülkede ucu ucuna gelirle yaşayan halk dışlanmış, o icraatları yaptığı zaman ülkenin başarılarına bakmadan destek veren varını yoğunu tek mutluluğu, tek eğlencesi, tek hobisi ve tek tutkusu olan halk, ülkeden koparılmaya başlanmış. Tıpkı “soyut hataların fark edilmesi zordur, zamanla ortaya çıkar etkileri ve ortaya çıktığında geri dönülmesi çok daha zor olur” diyenlerin dışlandığı gibi.
Kralın icraatları sadece görüntü içerdiği ve içi bir türlü doldurulamayan icraatlar olduğu için kazanımların geri dönüşü fazla olamamış, ülke için kalıcı başarılar sağlanamamış çünkü sadece görsel, şekilsel şeylermiş. Bunları belki o da görmüş zaman zaman. Hatta “hatalarım var” diye sıralamış halkının huzurunda. Ancak bu ortamdan çıkar sağlayanlar her yapılanı doğru göstererek, hataları söyleyenleri ülkenin hainleri ilan ederek yapılanların kalıcı olmasını engellemişler. Çünkü onların kazanımları, ülkenin kazanımlarından çok daha önemliymiş, çünkü ülkeyi kendi menfaatlerinden çok seven halk dışlanmış, çünkü sözde ülke sevdalıları, sergiledikleri tiyatroculara taş çıkartacak bir oyunla kazançlarını devam ettirmişler.
Yeni içi boş icraatlar da yapılmış, bunlar allanıp pullanmış. Tıpkı ülkeye yapılan transferler gibi, tıpkı soğuk betondan öteye gidemeyen inşaatlar gibi, sonucu ülkeye yararsız, göstermelik icraatlar... Kağıtlar çıkmış ülke vatandaşlığını ispat için kralın emriyle ama çıplakmış her icraat gibi, “aşkımız için” demiş almaya imkanı olan halk içi burularak. Almaya dayatılmış, “ülkenin mabedine girebilmek için şart” denilerek zorlanmış, diyarda ilkmiş ülke kralının yaptığı. Aşkı zorlamak, dayatmak çıplak bir kağıdı almaya şartlamak... Halkın az bir kısmı yutkunmuş almış, diğer büyük kısmı en ucuzunu bile alacak durumda değilmiş zaten, daha da kopmuş ülkesinden.
Hatalar birbirini kovalarken, hataları söyleyenlerin sayısı da artmış, uyananlar olmaya başlamış yavaş yavaş. İçi boş, görüntüden başka işe yaramayan çıplak icraatlara yeter diyenler olmuş, mabedin tapınma yeri olmaktan çıkmasına tepki verenler olmuş ama sonlar gene aynıymış, hain ilan edilmişler. Yazılar astırmış kral mabedin dört bir yanına, ülkeden “out” diyen. Mabede girişleri engellenmek istenmiş, hakaretler edilmiş, ettirilmiş, kraliyet ordusu üstlerine salınmış. Diktanın tadını almaya başlamış kral, etrafındaki “kralım çok yaşa” diyen kitlenin de gazıyla topyekün saldırıya girişmiş. Mabedin içinden bir gün bir kesime, başka bir gün bir kesime saldırmış veya saldırtmış, bitirmeye çalışmış.
Diğer yandan kendisine ve yanındakilere hatalarından ve hataların düzelmemesi sebebiyle tepki veren aydınlık, bilinçli kesimi halka kötü göstermek için içi boş ve bir o kadar çıplak icraatlarını derleyerek propagandalar yapmış. Nasıl vatandaş olunacağını tarif etmiş, insanları ülkesi için mabette olan emek veren insanları kendince lağv etmiş, “tek kral benim” dediği gibi “tek destek adamı da benim” demiş. Halka ne zaman destek verileceğini ne zaman ne zaman susulacağını kendisinin söyleyeceğini beyan etmiş.
Ülkenin iyi günlerinde mabede gelen destek verenler, kıyafet, yemek, mabede giriş fiyatlarına ses etmediği için mabedin içini onlarla doldurmak istemiş. Bu kesimin ülke iyi olduğunda iyi, ülke kötü olduğunda kötü ve ülkesini desteklemeyen bir kesim olduğunu gene söylemiş doğruları alkışladığı gibi hataları da söyleyebilen aydınlık kesim. Ama gene tepki almışlar, kralın “out” buyurduğu kitleyi davalarında destekleyenler de “out” ilan edilmişler. Onlara inat gerçek vatandaş olarak iyi gün kitlesi ilan edilmiş.
Sonra, çıplaklığından, içi boşluğundan sağlam temellere oturmayan başarılar son bulmaya başlamış, ideal ilan ettikleri kitle, ülkesi için çalışanlara hakaretler, tepkiler vermeye başlamış hem de mabedin içinde... Aforoz edilmeye kalkılan kitle ise başarısızlıkta bile ülke için çalışanlara destek olarak ülke sevgilerini tekrar gözler önüne sermişler ama bunu görmeyi kral da, çevresindekiler de istemiyormuş. Hataları bir bir yüzlerine vurulmaya başlamış ama kabul edemiyorlarmış. Hala kabullenmedikleri için üzerlerine giydirdikleri icraatların koruması yavaş yavaş azalıyor ve eriyormuş zar zor geçinen ülkenin üzerine diktikleri sahte zenginlik kaftanı.
Sahte büyüklük ile yer edinmiş, mabede gelmiş, tahta oturmuş ve tahtın yanı başına kurulmuşlar; şâşâ ile, “yaşa varol” ile kabartılmış kaftanlar altında hepsi çıplak, her yapılan çıplak... İcraatların çıplaklığı kadar istedikleri halk kitlesinin de çıplaklığı dökülmeye başladı krallıkta, Yavaş yavaş iyi gün halkı ülke için çalışanın kellesini istemeye başladı, daha da artacak... Sonra ülke için çalışanları çalıştıranın, sonra da ülkenin başındakilerin kellesi istenecek. İşte o zaman, kralın etrafını saranlar ilk kaçanlar olacak. Kralın etrafından sahte perdelerini, çıplaklığı örten kaftanlarını her şeylerini alıp ilk onlar kaçacak ve yalnız bırakacak kralı. İşte o zaman herkes görecek ki kralın her icraatı, içinin doldurulamaması sebebiyle çıplak, soğuk, geçici ve ülkeyi ülke yapan öze zarar vermekte. Ülkenin gösterildiği kadar gelişilmediğini, her icraatın sadece temel olduğunu üstüne inşa edilmiş gibi gösterilen büyüklüklerin hayal olduğunu görecekler. İşte o zaman gözlerdeki perdeler inecek ve bunca yaşanana tepki veren, destek veren ve sessiz kalan herkes tek bir ağızdan diyecek ki; KRALLIK ÇIPLAK!...
alıntıdır