İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - m3t3d1nh0

409
SAĞLIK BİLGİLERİ / Ameliyatsız burun estetiği
« : 11 Haziran 2008, 08:00:30 »
Ameliyatsız burun estetiği
Artık botoks ve dolgu kullanarak burunda geçici küçük düzeltmeler yapılabiliyor.

Prof. Dr. Ahmet Karacalar, botoks ve dolgu kullanarak burunda geçici küçük düzeltmeler yapılabildiğini belirtiyor.

Burundakİ bazı kusurlar ameliyata gerek kalmadan düzeltilebiliyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Plastik Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Karacalar, burundaki küçük sorunlar, dengesizlikler, uyumsuzluklar ve ameliyat sonrası oluşan kusurların botoks ve dolgu kullanılarak düzeltilmesinin mümkün olduğunu belirtiyor.

DR. Karacalar, bu işlemle sonuçların kalıcılığının 4 aydan 2 yıla kadar uzayabildiğini vurgulayarak işlem hakkında şu bilgileri veriyor: 'Botoksla burun sırtındaki tavşan çizgileri düzeltilebilir, açık duran burun kanatları daraltılabilir, burun ucunu çeken kas aktif ise burun ucu kaldırılabilir. Dolgu ile burun kökü ve burun sırtını doldurarak daha düzgün bir çatı elde etmek; burun dudak açısını doldurarak burun ucunu kaldırmak ya da burun ucunu doldurarak daha zarif bir uç elde etmek mümkün. Ayrıca cerrahi sonrası olabilecek küçük düzensizliklerin de dolgu ile kamuflajı yapılabilir.

Güneş
____________

410
SAĞLIK BİLGİLERİ / Sigara zihne de beden kadar zarar veriyor
« : 11 Haziran 2008, 08:00:15 »
Sigara zihne de beden kadar zarar veriyor
Sigara içen kişilerin, sigara içmeyen yaşıtlarına oranla ilerleyen yaşlarında hafıza ve mantıkla ilgili testlerde daha kötü sonuçlar elde ettikleri belirlendi.

Fransız araştırmacılar, 5 bin İngiliz devlet memuruyla ilgili toplanmış verileri inceleyerek, sigara içenlerin hafıza, muhakeme, kelime bilgisi ve akıcı konuşma testlerinde, sigara içmeyenlere oranla daha düşük dereceler elde ettiklerini saptadı.
Villejuif’deki Ulusal Sağlık Enstitüsünden Severine Sabia ile meslektaşları, sigaranın etkilerinin orta yaşla birlikte insanda başlayan zihinsel gerilemeyle birleştiğini ve hafıza ile akıl yürütmede kayıplara neden olduğunu kaydetti.
Katılımcıların verilerinin, 35 ile 55 yaşları arasındayken toplanmaya başlandığı ve bazı katılımcıların 17 yıl boyunca izlendiği belirtildi.
__________________

411
SAĞLIK BİLGİLERİ / Dikkat! Güneş o kadar da masum değil
« : 11 Haziran 2008, 07:59:58 »
Dikkat! Güneş o kadar da masum değil
Bozyazı Devlet Hastanesi Aile Hekimi Dr. Ayçe Tamer, güneşten korunmanın erken yaşlanmayı ve deri kanserini önlediğini söyledi.


Tamer, yaptığı açıklamada, yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte kıyafetlerin ve yaşam biçiminin değişmeye başladığını hatırlatarak, güneş ışınlarının zararları konusunda uyarılarda bulundu. Bu aylarda insanların artık daha fazla güneş ışınlarına maruz kaldığını ifade eden Tamer, "Ozon tabakasındaki delinme nedeniyle geçmiş yıllara göre güneş ışınlarının kanserojen özelliği bizleri daha fazla etkiliyor. Bu dönemde hem kendimizi hem de çocuklarımızı korumamız gerekir" dedi.

Güneş ışınlarının zararlarından korunmak için önerilerde bulunan Taner, saat 10.00 ila 16.00 arası zorunlu olmadıkça güneşe çıkılmaması gerektiğini belirterek, şu bilgileri verdi:

"Eğer zorunlu olarak bu saatler arası güneş altında kalınacaksa açık renk, pamuklu, uzun kollu giysiler, geniş kenarlı şapka, güneş gözlüğü, güneşten koruma faktörlü krem ve ya losyon kullanılmalıdır. 6 aydan küçük bebeklerde güneşten koruma faktörlü kremlerin kullanımının sakıncalı olmadığına dair kanıt yoktur. Bu nedenle özellikle bebekler güneşten uzak tutulmalı, mutlaka güneşe çıkacaksa elinin ve ayaklarının üzerine, çok az yüzüne krem sürülmelidir. Bebeklerin cildinin güneşe daha hassas olduğu
unutulmamalıdır.

Eğer mümkünse bir erişkin ve bir bebeği içine alabilecek güneş çadırı alınması uygundur. 50 yaş üzerindekilerde en az bebekler kadar güneşe duyarlı hale gelmişlerdir. Cildin kendini tamir etme özelliği ve direnci azalmıştır. Bu nedenle mutlaka koruyucu faktörlü krem kullanmalıdırlar. Güneşin altında hareketsiz yatılmamalıdır. Kumsalda yürürken ya da yüzerken güneşlenmek tercih edilmelidir. Hareketsiz yatmak derinin fizyolojik fonksiyonlarını bozmakta, deride kalınlaşma, kepeklenme, kızarmaya yol açmaktadır. Güneşe çıkarken mutlaka güneşten koruyucu faktörlü kremler kullanılmalıdır. Yağlı ciltler için krem, kuru ciltler için losyon formu, çil ve güneş lekesi olanlar için jel formu tercih edilmelidir. SPF dediğimiz güneşten koruma derecesi en az 15 olmalıdır. Bu kremler yüzde yüz koruma sağlamazlar. Ancak yanık oluşmadan güneşte kalış süremizin uzamasına yararlar. Bu nedenle krem de kullansak ek önlemler almak önemlidir."

Tüm bu önlemlere rağmen uzun süre ve kontrolsüz güneşlenmelerde güneş yanığı oluşabileceğine dikkat çeken Taner, "Bu gibi durumda ışığa maruz kalan deri önce dış tabakasını kalınlaştırarak ışığın tesirinden korunmaya çalışır. Sonra deriye rengini veren pigment yapımını artırmaya başlar. Belirtiler hafif kızarıklıktan balonlaşmaya kadar gidebilir. Cilt hücrelerine tekrarlanan güneş yanıklarının yaptığı hasar kümülatiftir (birikici) ve ultraviyole ışınlarına maruz kalmak uzun dönemde etkiler oluşturur.
Ciltte renk bozulmaları, actinic keratozis ve cilt kanseri gelişebilir. Bütün cilt kanserlerinin çoğu bu düzeltilemeyen hasar sonucu oluşur. Güneş yanığının tedavisinde ilk yapılacak olan soğuk kompreslerdir. Ağrı giderici pomatlara rağbet edilmemelidir. Hidrokortizonlu pomadlar kullanılmalıdır. Eğer su toplaması oluşmuşsa patlatılmamalıdır. Kendiliğinden patlarsa açık alanın enfeksiyon kapmasını önlemek için antibiyotikli pomad sürülmelidir. Yaralar temiz tutulmalıdır. Bol sıvı alınmalı, ılık duş
yapılmalıdır. Aspirin alerjisi yoksa günde 2-3 aspirin alınabilir" diye konuştu.

İHA
__________________

412
SAĞLIK BİLGİLERİ / Cep telefonunun etkisi kanıtlandı
« : 11 Haziran 2008, 07:59:45 »
Cep telefonunun etkisi kanıtlandı
Son bilimsel çalışmalar sonucunda, cep telefonuyla sürekli konuşulan taraftaki beynin yarım küresinde, 10 yıl sonunda beyin tümörü görülme sıklığında artış tespit edildi.

Memorial Hastanesi Beyin Cerrahisi Bölümünden Prof. Dr. Kadir Tahta, son yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda, cep telefonuyla sürekli konuşulan taraftaki beynin yarım küresinde, 10 yıl sonunda beyin tümörü görülme sıklığında az da olsa artış tespit edildiğini söyledi.

Prof. Dr. Tahta, yaptığı yazılı açıklamada, cep telefonlarının yeni
kullanıma giren bir teknoloji olduğu için bilimsel çalışmaların kısa
dönemli bilgileri içermesi nedeniyle yeterli sonuç alınamadığını
belirtti.

Mikrodalgayla yapılan cep telefonu iletişim sisteminin, hücrelerdeki
etkisinin radyasyona benzeyen etkiler olmadığını ancak yine dokuların
içine enerji girdiğini ifade eden Prof. Dr. Tahta, mikrodalgaların
dokunun derininde ısınmaya neden olduğuna dikkati çekti.

Prof. Dr. Tahta, cep telefonlarından yayılan dalgaların, beyin
hücrelerinin çekirdeklerinde bulunan genlerin DNA zincirlerinde
kırılmalara yol açtığını, bunun da tümör oluşumunun ana sebebi olduğunun
bildirildiğini kaydetti.

-"CEP TELEFONLARINI KULAKLIKLA KULLANIN"-

Cep telefonlarının neden olduğu benzer problemlerin telsiz telefonlarda
da yaşandığın anlatan Prof. Dr. Tahta, "Son yapılan bilimsel çalışmalar
sonucunda, cep telefonuyla sürekli konuşulan taraftaki beyin yarım
küresinde, 10 yıl sonunda beyin tümörü görülme sıklığında az da olsa
artış tespit edilmiştir" dedi.

Cep telefonu kullanma yüzdesinin 15 yaşındaki geçlerde yüzde 60, 19
yaşında ise yüzde 95'lere kadar çıktığını ifade eden Prof. Dr. Tahta,
günlük yaşamın önemli bir parçası haline gelen cep telefonlarının
"kulaklıkla kullanılması" gerektiğini söyledi.

Cep telefonlarıyla uzun süre konuşulmaması uyarısında bulunan Prof. Dr.

Tahta, cep telefonu üreten firmaların da dalga boylarını ve enerji
değerlerini değiştirerek, daha az zararlı telefonlar üretmeyi
planlamalarını önerdi.

aa
__________________


413
AIDS heteroseksüeller arasında yayılmıyor
25 yıl önce ortaya çıkan ve şu ana kadar 25 milyon kişinin hayatına mal olduğu tahmin edilen AIDS hastalığının heteroseksüel çiftler arasında yayılma tehlikesi olmadığı açıklandı.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bugüne kadar 25 milyon kişinin hayatını kaybettiği hastalığın heteroseksüeller arasında yayılmadığını açıkladı.

Dünya Sağlık Örgütü’nden gelen bu açıklama, AIDS’le mücadelede yanlış bir strateji izlendiği eleştirilerini de arttırdı.

Dünya Sağlık Örgütü HIV ve AIDS’le sorumlu programının başkanı Dr. Kevin de Cock, Afrika kıtası dışında heteroseksüel çiftler arasında AIDS’in yayılmasının beklenmediğini açıkladı.

Örgüt bu açıklamayla, risk olmayan bölgelere kaynak harcadığını da itiraf etmiş oldu. Veriler de AIDS’le mücadelede yanlış bir strateji izlendiğini ortaya koyuyor.

Risk olmayan bölgelerde insanların eğitimine büyük paralar harcanırken tehlikenin yüksek olduğu sahra altı afrika ülkelerinde riski düşüren sünnet ya da partner sayısını azaltma gibi temel önlemlerin teşvik edilmesinde başarı sağlanamadı.

Ayrıca AIDS’le mücadele eden kurumlar, insanları korunma yerine cinsel ilişkiden uzak durmaya yönledirdikleri ve düzgün çalışan bir sağlık sistemi inşa edemedikleri gerekçesiyle de eleştiriliyor.

Dünyada hala savaşlarda ölenlerden daha fazla sayıda insan AIDS’ten hayatını kaybediyor. 2007 verilerine göre dünyada 33 milyon kişi AIDS’e yol açan virüsü taşıyor, 2,1 milyon kişinin de AIDS nedeniyle hayatını kaybettiği belirtiliyor.

Şu ana kadar dünyada AIDS’ten ölenlerin toplam sayısı ise 25 milyon.

NTV

414
SAĞLIK BİLGİLERİ / Eriği tuzlamayın!
« : 11 Haziran 2008, 07:58:49 »
Eriği tuzlamayın!
Erik, düşük kalorisi nedeniyle diyet yapanların tercih ettiği meyvelerin başında geliyor. Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi'nden diyetisyen Aynur Aydın, bir vitamin ve mineral deposu olan eriğin tuzlanmadan yenmesini öneriyor: "Fazla tuz tüketimi sağlığa zararlıdır. Eriğin tuzlanarak yenmesi, vücuda gereksiz yere tuz alınmasına yol açar. Gereksiz tuz kullanımı, özellikle riskli gruplarda böbrek ve tansiyon rahatsızlıklarına neden olabilir. Eriğin tuzlanarak yenmesi ayrıca, her şeyi tuzlayarak yemeye alışmamıza da yol açabilir."
__________________

415
Çocuklar strese bağlı baş ağrısını anlamıyor...
Nörolog Doç. Dr. Babür Dora, son zamanlarda çocuklarda sınav stresine bağlı baş ağrılarının derline; }


ANTALYA - Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Babür Dora, yüzlerce çeşit baş ağrısı olduğunu ve çocuklarda da strese bağlı baş ağrısının yaygınlaştığını açıkladı.
Haberin devamı

Dora, yüzlerce çeşidi olan baş ağrılarını iki grupta değerlendirdiklerini belirtti.

Birinci grubun genetik geçişli migren ile gerilime bağlı baş ağrıları, ikinci grubun ise hastalık sonucu oluşan baş ağrıları olduğunu ifade eden Dora, çalışanlarda en sık görülen baş ağrısının, yoğun iş temposu, sıkıntı ve stres sonucu ortaya çıktığını söyledi.

Dora, özellikle 20 ile 50 yaş arasındaki grupta gerilime bağlı bu çeşit ağrıların yüksek olduğunu kaydetti. Eğitim koşullarının ağırlığı ve sınavlar nedeniyle ilkokul çağındaki çocuklarda da strese bağlı baş ağrılarının arttığına işaret eden Dora, “Çocuklara sınavlar nedeniyle büyük yük bindiriliyor. Stresten bunalan çocuklarda da baş ağrısı görülüyor. Erişkinler streslerini ifade edebiliyorlar ama çocuklar stresli olduklarını ifade edemedikleri için baş ağrısından şikayet ediyorlar” dedi.

5 KADINDAN, 15 ERKEKTEN BİRİNDE MİGREN VAR
Doç. Dr. Babür Dora, yüzlerce çeşit baş ağrısından en sık görülenin migren olduğunu söyledi. “Türkiye’de 5 kadından ve 15 erkekten birinde migren olduğunu” bildiren Dora, migreni olan kişilerin, normal insanların aksine ışık, ses ve kokudan rahatsız olduklarını anlattı.

Dora, migrenli kişilerin bazı ilaçlar sayesinde yaşam kalitesinde artış sağlanabildiğini vurguladı. Sürekli ağrı kesici ilaç kullanmanın bağımlılık yapabileceğini ifade eden Dora, baş ağrısında hemen ilaç kullanmak yerine ağrının nedeninin belirlenmesi gerektiğini söyledi.

BAĞIMLI MISINIZ?
“Bir kişi 10 günden fazla ağrı kesici ilaç kullanıyorsa o kişi ilaç bağımlılığına gidiyor demektir” diyen Dora, başı üç günden fazla ağrıyanlar mutlaka nöroloğa muayene olmaları gerektiğini sözlerine ekledi.

416
SAĞLIK BİLGİLERİ / Sindirim sisteminin dostu: Enginar
« : 11 Haziran 2008, 07:58:20 »
Sindirim sisteminin dostu: Enginar
Sindirim sisteminin dostu: Enginar

Eski çağlarda kralların sofralarını süsleyen ve yazın habercisi olarak adlandırılan enginarın içindeki “ciarin” adlı madde nedeniyle karaciğer, safra kesesi, böbrekler ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olduğu bildirildi.

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Vedat Şeniz, ilkbahar aylarından itibaren tezgahlara çıkan ve yazın habercisi olan enginarın tipik bir Akdeniz bitkisi olduğunu belirtti.

Eski çağlardan beri bilinen ve kral sofralarının en geçerli yemeği olarak anılan enginarın, “çok yıllık” bir bitki olduğunu ifade eden Şeniz, “Enginarın toprak üstü organları bir yıllık, toprak altında bulunan kök kısmı ise çok yıllıktır. Bulunduğu yerde 8-10 yıl kalabilir ve ürün verir. Sofralarımızı süsleyen değerli bir sebze olan enginarın besin değeri çok yüksektir. Birçok sebze türünden farklı olarak yüksek düzeyde karbonhidrat ve protein içerir. A, D, D2, B6 ve C vitaminlerini içinde barındırır” dedi.

Prof. Dr. Şeniz, mineral maddelerce de son derece zengin olan enginarın kalsiyum, magnezyum, manganez ve fosfor içeriğiyle dikkat çektiğini belirterek, şöyle devam etti:

“Enginarda bulunan 'ciarin' isimli madde karaciğer, safra kesesi, böbrekler ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur. Enginarın ayrıca romatizma, üre, kolesterol ve damar sertliğini de iyi gelir. Sebze olarak yenmesinin yanı sıra yapraklarının da kaynatılarak suyunun içilmesinin faydalı olduğu bildirilmiştir. Sağlık için mevsiminde enginar tüketilmeli. Aslında sağlık açısından mevsiminde hangi meyveyi hangi sebzeyi yersek yiyelim faydalıdır.”

Türkiye'de “erkenci ve geççi” çeşitleri bulunan enginarın pazarlarda yüksek değer bulduğunu anlatan Şeniz, bu değerli sebzenin yabancı ülkelerde çocuk mamalarının yapımında, kozmetikte, içki ve boya sanayisinde de kullanıldığına işaret etti.

Şeniz, enginarın kültüre geç alınan bir sebze olması nedeniyle ekim alanlarının sınırlı kaldığını belirterek, şunları kaydetti:

“Enginar yetiştiriciliğinin fazla gelişememesinin önemli nedenlerinden biri de bitkinin iklim yönünden çok seçici olması ve tohumla üretilmemesidir. Bitki, toprak altındaki köklerden alınan bölümlerle çoğalıyor. Özellikle Fransa'da tohumla üretilebilen çeşitler geliştirildi. Bu çeşitler de ülkemize girmeye başladı. Dolayısıyla gelecek yıllarda bu sebzenin daha geniş alanlarda daha yüksek miktarlarda yetiştiriciliğinin yapılacağını düşünüyorum.”
__________________

417
SAĞLIK BİLGİLERİ / Pasif içiciler günde 5 sigara içiyor
« : 11 Haziran 2008, 07:58:04 »
Pasif içiciler günde 5 sigara içiyor
Dünya Sağlık Örgütü; her gün bir tane sigara içen kişileri bile tiryaki kabul ediyor. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Tuncer, şunları söylüyor: "Dünyada sigara tüketimi her yıl yüzde iki oranında artıyor. Bu artış, dünyadaki nüfus artışından bile daha hızlı. Türkiye'de erkeklerin yüzde 65'i, kadınların ise yüzde 24'ü sigara kullanıyor. Toplam bağımlı sayısı 17 milyon. Pasif içiciler bile, günde 5 adet sigara içiyormuş gibi risk altındalar."

418
Yüzmek ve yürümek beyin için en iyi vitamin
Yaz geldi. Kış boyunca yoğun bir tempoda çalışan insanlar, tatil yapıp dinlenmeye hazırlanıyor. Doç. Dr. Serdar Dağ; tatilde sadece bedeni değil, zihni de dinlendirmek gerektiğini söylüyor ve ekliyor: Tatilde bol bol yüzün ve yürüyün. Denizi ve güneşi vitamin niyetine kullanın. İşi aklınızdan çıkarın!..

Nörolog Doç. Dr. Serdar Dağ, yaz tatilinde beyni dinlendirmenin en etkin yollarını anlattı. Tatilin yan gelip yatmak anlamına gelmediğini belirten Dağ, zihni güçlendirecek formülleri açıkladı:

* Yorulan beyni dinlendirmenin en iyi formülü nedir?
Kural olarak herhangi bir ortamdan zarar görüyorsak, öncelikle o ortamdan uzaklaşmak gerekir. Yorulan beynimizin daha fazla yıpranmasını önlemek ve onu dinlendirmek için en iyi formül; zaman zaman iş ortamından uzaklaşmak, yani tatile çıkmaktır . Tatil süresince spor yapmak, mümkün olduğunca açık havada bulunmak, işi düşünmemek ve hobilerimizle ilgilenmek; bizi zinde kılar.

HUZUR DENİZ VE GÜNEŞTE!
* Beyin tatilde dinlenir mi?
Beyin ancak amaca uygun bir tatil yapılırsa dinlenir. Bazen tatil süresince ertelenen işler yapılmaya çalışılır. Bu durum, sadece beynimizi bir işten diğerine yönlendirmek ve onu daha fazla yormaktır. Nasıl ki bilgisayarda biriken mail'leri hafıza dolduğunda temizlemek zorundaysak, tatili de sadece iş ortamından uzaklaşmak olarak algılamamalı ve bu süreci beynimizi işgal eden olumsuz düşünceler ile iş takıntılarını temizleyecek şekilde değerlendirmeliyiz.

* Deniz ve güneş, beynin dinlenmesine yardımcı olur mu?
İnsanın ruh yapısı mevsimlerle yakından ilgilidir. Güneşli havalarda insana mutluluk ve heyecan veren maddeler daha çok salgılanır. Yoğun ve stresli bir iş temposundan sonra çıkılan tatilde güneşle denizin birarada olması, beynin dinlenmesi için bulunmaz bir fırsattır. Yüzme, insan bedenine çok faydalıdır. Bunun yanında deniz suyu özellikle güneş ışınlarıyla birleşince, birçok hastalığa karşı koruyucu etki gösterir. Bazı hastalıkların tedavisine de yardımcı olur. Örneğin; deniz suyunun sinüzitli hastalarını, yarattığı burun akıntısı sayesinde rahatlattığı herkes tarafından bilinmektedir. Deniz ve güneş ikilisi sayesinde salgılanan hormonlar, insana huzur verir. Ayrıca seks dürtüsünü arttırır ve duygusal heyecanı doruk noktasına çıkarır. Böyle bir ortamda zaten iş akla gelmez. Böylece beynimiz, olumsuz düşüncelerden temizlenir.

* Bütün yıl yoğun çalışanlara nasıl bir tatil öneriyorsunuz?
İş dünyasının yoğun temposuna kendini kaptırarak yıl boyu çalışan insanlarda; beynin kapasitesinin üzerinde zorlanmasına bağlı olarak yorulmasının yanında, yıpranma da gözlenir. Bazen bu durum depresif ruh hali, uykusuzluk, isteksizlik, panik atak, aşırı sinirlilik ve her şeyi kafaya takma gibi hastalık belirtilerine yol açar. İyi bir tatil; beyni dinlendirdiği gibi bozulan ruh halini de düzeltir.

KAS YAPIN AMA...
* İnsan beyni, basit yöntemlerle daha verimli çalışabilir mi?
Beynin öğrenme kapasitesi sınırsız ama biz çok az bir kısmını kullanabilmekteyiz. Beyni verimli kullanmak için kullanabildiğimiz sınırlı kapasiteyi, lüzumsuz işgal etmemeliyiz. Düzenli ve doğru beslenme, spor yapma, stresten uzak durma, konsantre olunan iş yapılırken belli aralıklarla dinlenme ve bol bol kitap okuma ile beyin daha verimli çalışır.

* Vücut geliştirmek için yapılan egzersizler, beynin dinlenmesine yardımcı olur mu?
Spor beyni dinlendirir, kan akımını arttırır ve beynin beslenmesini düzenler. Ama ağır spor yapmak doğru değildir. Vücudumuz için en kolay yapılacak spor; düzenli ve tempolu yürüyüştür. Vücut geliştirmek için yapılan ağır tempolu sporların, bazen beyin açısından zararları olur. Fazla efor sarf etmek ve vücudu ağırlıklarla zorlamak; kan basıncını aşırı derecede arttırabilir. Bu da beyin kanamalarına sebep olabilir. Ayrıca vücut geliştirmek için alınan bazı ilaçların ve hormonların, beyin ve sinir sistemine olumsuz etkisi vardır.

İKİ TARAFINI DA GELİŞTİRİN
* İki yıldır sınavlara hazırlanan çocuklar, sınav bitiminden hemen sonra sizce defteri kitabı birkaç ay kapatmalı mı?
Ülkemizde öğrenciler robot gibi çalışarak sınavlara hazırlanıyor. Zaman azlığından dolayı beyni dinlendirecek ve rahatlatacak spor ya da müzik gibi sosyal faaliyetlerden yoksun kalıyorlar. Sınavın bitmesi, yoğun çalışma temposundan çıkan öğrenciler için büyük rahatlıktır. Sınav sonrasında ders kitapları birkaç ay kapatılmalıdır. Bu dönemde roman okumak, spor yapmak veya tatile çıkmak; beyni dinlendirir ve gelişimine yardımcı olur. Matematik, Türkçe ve Fen Bilgisi gibi dersler; beynin sadece sol tarafını geliştirir. Beynin sağ tarafını ise spor, kitap okuma, tiyatro gibi sosyal faaliyetler geliştirir. Dahilere bakıldığında; bu kişilerin beyinlerinin her iki tarafını da geliştirdiklerini görürüz. Sadece beynin sol tarafını geliştirmek, beynin olaylar karşısında düşünme kabiliyetini azaltır. Bu yüzden sınavlara hazırlanırken de, sosyal faaliyetlerde bulunmak gerekir.

419
SAĞLIK BİLGİLERİ / Rahimdeki şekil bozukluğuna dikkat!
« : 11 Haziran 2008, 07:57:28 »
Rahimdeki şekil bozukluğuna dikkat!
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Cihan Kabukçu, rahim şeklindeki anormalliklerin tüp bebek tedavisinde olumsuz sonuçlara yol açabileceğini belirterek,
"Embriyonun iç zara yuvalanmasını engelleyen herhangi bir anormallik, gebeliğin gerçekleşmesini önler" dedi.
Kabukçu, yaptığı açıklamada, tüp bebek tedavilerinin yaygınlaşmasıyla milyonlarca çiftin çocuk sahibi olma hayalinin
gerçekleştiğini, fakat bazı çiftlerin tekrarlayan denemelere rağmen hala çocuk sahibi olamadıklarını söyledi.
Tüp bebek tedavisinde başarıyı artırmak için tedavi öncesi ve esnasında bazı yardımcı tedavi yöntemlerinden faydalanmak gerektiğini ifade eden
Kabukçu, bu yardımcı tedavi yöntemlerinin, bebek sahibi olamayan çiftlerde tespit edilen anomalilerin ortadan kaldırılmasını içerdiğini anlattı.
"RAHİM İÇİ ŞEKİL BOZUKLUKLARI TEDAVİ EDİLMELİ"
Kabukçu, rahim şeklindeki anormalliklerin tüp bebek tedavisinde olumsuz sonuçlara yol açabileceğini ifade etti.
Tüp bebek tedavisinde gebeliğin, doğacak bebeği oluşturacak embriyonun rahim iç zarına yuvalanması ile başladığını kaydeden Kabukçu, şunlara dikkati çekti:
"Embriyonun iç zara yuvalanmasını engelleyen herhangi bir anormallik, gebeliğin gerçekleşmesini önler. Bu nedenle tekrarlayan
başarısızlıklarda histeroskopi olarak adlandırılan, embriyoların bırakılacağı bölgenin doğrudan görülmesini sağlayan endoskopik yöntemle
rahim içi mutlaka incelenmelidir. Rahim içinin incelenmesi sonucu tespit edilen miyom, polip, yapışıklık veya rahimde şekil bozukluğu gibi anormallikler için eş zamanlı bir tedavi uygulanmalıdır."
Serviks olarak adlandırılan, rahim boynundaki yapışıklık ve darlıkların, embriyo transferinin zorlukla gerçekleşmesine neden olacağını belirten
Kabukçu, transfer işlemi sırasında oluşabilecek kanamaların, başarı oranlarının azalmasına neden olduğunu bildirdi.
Tüp bebek tedavisine başlamadan önce, hastanın bununla ilişkili doku ve organlarındaki yapısal ve işlevsel bozuklukların tedavisinin büyük önem
taşıdığını belirten Kabukçu, hastada "hidrosalfinks" olarak adlandırılan tüplerin genişlemesi ve içinde sıvı birikmesi
rahatsızlığının bulunması durumunda, bu tüplerin ya tedavi öncesinde alınması ya da klips ile sıvı geçişinin bloke edilmesi gerektiğini söyledi.
Kabukçu, "Nedeni açıklanamayan, tekrarlayan başarısızlıklarda, rahim iç boşluğunu etkilemese bile, miyomların operasyonla alınması gerekir"
şeklinde konuştu.
"İLAÇSIZ TEDAVİ DE MÜMKÜN"-
Tüp bebek tedavisinde, anne adayının yumurta gelişiminin tedavinin önemli bir kısmını oluşturduğunu ifade eden Kabukçu, yumurta gelişiminin
ilaç aracılığıyla sağlandığını belirtti.
Kabukçu, bazen yüksek dozlarda ilaç kullanılsa bile, yumurta gelişiminin yetersiz olabildiğini, bu gibi hastalarda ilaç kullanılmadan veya çok
düşük dozlarda ilaç kullanılarak, sadece vücut hormonlarından yararlanılarak yumurta geliştirilebildiğini kaydederek, "Doğal siklus
olarak adlandırılan bu yöntemle, seçilmiş hastalarda, hem ilaç masrafı azaltılmakta hem de daha sağlıklı yumurta elde edilmektedir" diye
konuştu.
PGT
Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığında, anne ve baba adaylarının kromozom anormalliği yönünden de incelenmesi gerektiğini vurgulayan
Kabukçu, şöyle konuştu:
"Bazı kişiler tamamen sağlıklı olmalarına rağmen kromozom bozukluklarına sahip olabilirler. Bu kişilerden üretilen embriyolarda
genetik bozukluklar sıklıkla görülür. Bu çiftlerde, Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) yapılarak, sağlıklı embriyonun bulunup rahim içerisine yerleştirilmesiyle hem gebe kalma olasılığı yükseltilir, hem
de sağlıklı gebeliğin oluşması sağlanır. Fakat yapılan son çalışmalar, tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında ve ileri anne yaşında, PGT’nin
uygulanmasının gebelik oranlarını artırmadığını göstermiştir."
Tüp bebek tedavisinde, her geçen gün yeni bir tekniğin kullanılmaya başlandığını ifade eden Kabukçu, uzun yıllar bebek sahibi olmak için
çaba gösteren çiftler için söylenen her söz, yapılacak her farklı uygulamanın yeni bir umut olduğunu, fakat henüz tıbbi etkinlikleri
kanıtlanmamış ve deneysel sayılabilecek tedavilere "kesin çözüm" gözüyle bakılmasının yanlış olduğunu söyledi.
"Mucize tedaviler" olarak lanse edilen bu yöntemlerin, umutların yeniden boşa çıkmasına yol açabildiği uyarısında bulunan Kabukçu, bu
nedenle dünyada kabul gören, gebelik oranlarını artırdığı kanıtlanan tedavi yöntemlerinin uygulanması gerektiğini bildirdi.
Tüp bebekte, kişiye özel tedavinin de önemli olduğunu vurgulayan Kabukçu, "Çocuk sahibi olabilmek amacıyla uzun yıllar tedavi gören
çiftler unutmamalıdır ki herkese uygulanan rutin tedaviler kendilerini sonuca götürmeyebilir" şeklinde konuştu.
__________________

420
SAĞLIK BİLGİLERİ / BÖbrek TaŞina KarŞi Lİmonata
« : 11 Haziran 2008, 07:57:12 »
BÖbrek TaŞina KarŞi Lİmonata
İSTANBUL Cerrahi Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Sinan Zeren, böbrekte taş oluşumunu engellemek için bol su içmenin ve spor yapmanın yanı sıra, beslenme alışkanlıklarının da önemli olduğunu söyledi. Prof. Zeren, idrar yollarında taş oluşumunu önlemek için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: "Aşırı tuz tüketmeyin, hayvansal proteinlerden almayı ihmal etmeyin, katı vejetaryen diyetlerden kaçının, limonata (idrardaki sitratı artırır bu da taş oluşumunu engeller) ve portakal suyu için, doğal kepek, baklagiller ve tahılları tercih edin. Ancak sağlıklı yaşam için düzenli spor yaparken ya da saunada terlerken kaybedilen sıvının mutlaka yerine konulması gerekir. Aksi böbrek taşı oluşumuna neden olabilir."
__________________