İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - m3t3d1nh0

721
BİYOGRAFİLER / Uğur Ekşioğlu </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:24:00 »
Uğur Ekşioğlu </B>
Koç Holding İcra Komitesi Eski Başkan Vekili
Koç Grubu'nda en üst düzeyde profesyonel yönetici olarak emekli olan Ekşioğlu, önce İngilizce için Londra'ya, ardından da mamül eğitim almak için Amerika'daki General Electric şirketine gider. Döndüğünde de 1972'ye kadar yine Beko'da Genel Müdür Muavini olarak görev alır. 1972'den itibaren beş yıl boyunca da Beko Genel Müdürü olarak Koç Grubu'nda vazife alan Ekşioğlu, bu tarihten sonra 1 Ocak 1977 tarihi itibariyle Koç Holding Dayanıklı Tüketim Ürünleri Grubu Koordinatörlüğü'ne gelir. 1990'da Holding'in otomotiv hariç Sanayi Grubu Başkanlığı görevini üstlenir. 60 yaşını doldurup emekliye ayrıldığı 1996'da ise, Koç Holding İcra Komitesi Başkan Vekili olarak en üst profesyonel yönetici unvanı ile Koç'taki 38. yılını geride bırakmıştı. Halen Alan Menkul Değerler Yönetim Kurulu Üyesi'dir.



HAKKINDA YAZILANLAR

En profesyonel Koç!
Cemal A. Kalyoncu
Aksiyon 28 Ekim 2000 Sayı 308

Dedeleri Yavuz Sultan Selim'in komutanlarından olan Uğur Ekşioğlu da bugün sayıları 60—70 bin arasında değişen Ekşioğlu ailesinin bir ferdidir. Koç Grubu'nda en üst düzeyde profesyonel yönetici olarak emekli olan Ekşioğlu, askerliğini de neredeyse 1960 İhtilali'nin içinde yapar
Rivayete göre, Yavuz Sultan Selim 1517'de Mısır Seferini yaparken o seferde kumandanlarından Ekşioğlu namındaki birisine Rize'nin İkizdere bölgesini tımar olarak verir. O da ailesini alarak bu bölgeye yerleşir. İkizdere, bugün sayıları 60-70 bini bulduğu söylenen Ekşioğulları'nın yakın yıllara kadar belki de topluca yaşadıkları yer olarak bilinir. Sonraki yüzyıllarda, kendi adlarıyla anılan bir de vakıf kuran sülalenin fertleri Türkiye'nin bir çok yerine dağılır. Koç Grubu'nda en üst düzey profesyonel yöneticilikten emekli olan Uğur Ekşioğlu'nun mensup olduğu sülalenin bir kısmı da takriben 150 yıl kadar önce Ordu'nun Mesudiye kazasına yerleşir: "Mesudiye'ye ilk gelen babamın dedesidir. Dedem Mehmet Efendi tahsildarmış. O günkü şartlar içerisinde orada kanun onlarmış." Ekşioğlu Mehmet Efendi'nin altı kardeşinden birisi, gazeteci Oktay Ekşi'nin de dedesi olan Ali Osman Efendi ise Mesudiye'nin Sandık Eminliği'ni (defterdar) yapacaktır. Mehmet Efendi'nin Ayşe Hatun'la yaptığı evliliğinden Hatice, Cemile, Osman, Şevket, Adil ve Saliha adında altı çocuğu olur.

Bunlardan Uğur Ekşioğlu'nun da babası olan Zeki Osman, 1927'de bir ameliyat sırasında babasını kaybedince ailenin en büyük erkek çocuğu olarak Şebinkarahisar'daki eğitimini yarıda bırakıp baba ocağına döner. Zeki Osman Ekşioğlu 1932 veya 33 yılında ise Mesudiye'de manifaturacılık yapan Yunus Öztekin'in kızı Fatma Hanım'la birleştirir hayatını. Osman Bey, baba mesleğini sürdürmez, polis memuru olmaya karar verir. Ve 1936'da başvuruda bulunur. O yıl, Uğur Ekşioğlu'nun Fatma Hanım'la evliliğinden Uğur adını verecekleri ikinci çocukları (en büyükleri Ragıp. Diğerleri Müzeyyen ve Selma) dünyaya gelmiştir: "Tarife göre ekinlerin hasat zamanında doğmuşum. Bir tarih lazım geldiği için 1 Temmuz'u doğum tarihi olarak kabul ettik." Küçük Uğur, köyün diğer fertlerine göre ileri sayılsa da mahrumiyeti ve sıkıntısı bol bir çocukluk geçirir: "Babamın polis olması sebebiyle bulunduğumuz Giresun'da karne ile ekmek alırdık. Benim hakkım bir ekmeğin dörtte biri idi. Ve ben o dörtte bir ekmeği fırından aldıktan sonra eve gidene kadar yerdim." Zeki Osman Bey, polis olduktan sonra önce Giresun, ardından Ankara ve 1946'dan itibaren de başkomiser olarak emekli olacağı 1960'a kadar İstanbul'da görev yapar. İstanbul'a tayin edildiğinde ailesini de beraberinde götürür.

Sabuncakis'in çıraklığından belediye tanzimine...
Uğur Ekşioğlu, küçükken yanan ayağına yedi yaşına kadar tedavi uygulayan doktorun da etkisiyle bu mesleğe sempati duyarak eğitimine başlar. İlkokulun üç yılını Mesudiye İlkokulu'nda okuduktan sonra babasının İstanbul'a tayini ile de ilkokulun kalan yıllarını Cihangir'deki 12. İlkokul'da tamamlar. Ardından Kuledibi'ndeki Beyoğlu Ortaokulu'na kaydolur. Babası memur olmasına rağmen, maddi durumları elvermediği için hemen hemen tek oda bir evde oturmak zorunda kaldıklarından küçük Uğur da derslerine çalışamayacak ve vasat bir öğrenci olacaktır: "İstanbul'da adaptasyon zorluğu çektim." Aile maddi açıdan iyi durumda olmadığı için Uğur Ekşioğlu ilkokul yıllarından itibaren birçok işte çalışmak zorunda kalır. İlkokulun 4 ve 5. sınıflarında simit satarak başladığı ticari hayatının ilerleyen yıllarında Sultanhamam'da çorap satmaktan, yazları Tophane'deki Muhallebici Ahmet Efendi'nin yanında çalışmaya, Beyoğlu'ndaki ünlü çiçekçi Sabuncakis'in yanında çıraklıktan Ağa Camii'nin yanındaki bir Rum'un bakkalında çalışmaya kadar birçok ticari deneyimi olur. Ekşioğlu bu kadar çeşitli işi, uzun zamanda değil, ortaokulu bitireceği 1951 yılına, yani 15 yaşına kadar yapar. Yine maddi imkansızlıklar, onu hayatında en önemli dönüm noktası sayılabilecek bir yöne iter: "İmkansızlıklar sebebiyle askeri okula kaydoldum. Abim Ragıp Kuleli Askeri Lisesi'ni kazanmıştı. Ben de 1951'de ortaokulu bitirince girdiğim Deniz Harp Okulu imtihanını kazandım." Ekşioğlu sınavı kazanmıştır ama muayenede sağ gözünden dolayı 'çürük' çıkınca deniz subayı olma şansını kaybeder. Bunun üzerine lise eğitimine o zamanki ismi ile Beyoğlu Erkek, bugünkü adıyla da Atatürk Erkek Lisesi'nde devam eder. Liseyi dört yıl okuyan son dönem öğrencilerden biri olarak 1955'te mezun olur. Uğur Ekşioğlu, lise yıllarında da ticarete devam eder. Zamanın İstanbul Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay, halka ucuz sebze yedirmek için belediye tanzim satış noktalarını hizmete sokmuştur bu yıllarda. Ekşioğlu da Beyoğlu'nda çalıştığı bir manavın yanında oldukça başarılı olur: "Belediyenin o zamanki Reis Muavini Ferruh İlter Bey gelip bir süre faaliyetimizi seyretmiş. Sonra beni çağırttı ve günlüğü 15 lira yevmiye ile belediyenin tanzim satışını bana devretti. 15 gün sonra da ben yanında çalıştığım manava kepenk indirttim." Yaptığı bu işler Ekşioğlu için büyük tecrübe olur. Ekşioğlu, o yıllarda yaptığı işlerden dolayı babasının maaşından daha fazla para kazanmaktadır: "Ferruh Bey, müteakip yıllarda da beni bırakmadı. Dolayısıyla her sene böyle işler yaparak harçlığımı çıkarıyordum. Fakat bu yıllarda okumak şuuru birinci derecede önemli değildi bende." Bu yıllarda futbola da merak salar Ekşioğlu. Lise takımında iken Kuleli Askeri Lisesi ile Atatürk Kupası için İnönü Stadı'nda oynadıkları maçta 1-1 berabere kalırlar. 1996—98 yılları arasında Süleyman Seba'nın başkanlığındaki yönetim kurulunda görev alacağı Beşiktaş'a olan merakı da İstanbul'a gelişiyle başlamıştır.

Vehbi Koç'la tanışıyor
Lisedeki arkadaşları tarafından çok ince taktikler uygulayarak ders ve imtihanlarda aldığı başarıları sayesinde "kıl" lakabı takılan Ekşioğlu, lisenin son sınıfında bir karar vermek zorundadır: "Ne olacağıma dair bir muhakeme yaptım. Futbola devam edecek miyim? Futbola devam etmeme kararı aldım ve hesap uzmanı olmak için siyasal bilgiler fakültesine gitmeyi hedef aldım. Derslerime yöneldim ve o sene ne görev verildiyse hiçbirini kabul etmedim. Yıl sonunda bütün notlarım hemen hemen 9—10'du. Liseden sonra hukuk fakültesi imtihanlarına girdim, kazandım. Fakat kısa dönemde hayata atılmak istedim, Sultanahmet'teki İktisadi Ticari İlimler Akademisi'ne müracaat ettim." Eskinin vasat öğrencisi gitmiş yerine bambaşka bir öğrenci gelmiştir sanki: "Okula girip çıkmam 2 yıl 8 ay oldu. Bütün derslerimden on ortalama ile mezun oldum. Okul tarihinde o rekor hâlâ da kırılamadı." Okulu 1958 Haziran'ında bitiren Uğur Ekşioğlu'nun okul birincisi olması ona yeni bir kapı daha açarken geleceğini de garanti altına alacaktır. Okulu bitirmeden bir yıl önce, 1957 yılında Koç Grubu başarıları ile dikkat çeken öğrencilere okulu bitirince ne olacaklarına dair, gelecekle ilgili sualler içeren bir metin gönderir: "Bunları cevaplandırdık, gönderdik. Bunun üzerinde durulmadı. 26 Haziran 1958 günü mezun olmuştuk. Aynı gün elime bir mektup geçti. Koç Grubu'ndan rahmetli Behçet Osmanağaoğlu ile Kenan İnal Beyler'in 29 Haziran'da okulda olacaklarını ve mülakat yapacaklarını belirtiyordu yazı. Bizi sırayla mülakata aldılar ve beş kişiyi seçtiler. Temmuz'un 27'sinde de, o zaman Koç Grubu'nun Beyoğlu'ndaki merkez şirketinde Vehbi Koç Bey yanında da en üst seviyede beş kişiyle beraber bizi karşısına oturttu. Daha baştan hedef gösterdi ve bize 'Sizi bu arkadaşların yerine yetiştireceğiz' dedi. Pazarlıkla beni ikna etti. Ücret pazarlığı yapmadık ama ben yurtdışına gidip okumak arzusunda idim. Beni daha sonra yurtdışına göndereceğine dair söz verdi. O şekilde Koç Grubu'na girdik. Ben okul birincisi olduğum için başka yerlerden teklifler de vardı." Yapı Kredi Bankası ve Türk Ticaret Bankası imtihansız olarak bin 450 lira maaşla müfettiş muavinliği teklif ederken Uğur Ekşioğlu, 401 lira 25 kuruş maaş veren Koç Grubu'nu tercih eder: "Özel teşebbüsü denemek ve Vehbi Koç'un adı çok geçtiği için bu müesseselere girmek istedim."
Ekşioğlu'na Koç Grubu Yöneticileri iki seçenek sunarlar; Taksim'deki Ford ürünlerinin satıldığı Motor Ticaret veya Koç Grubu'nun bulunduğu Merkez Han'ın altındaki Beko Ticaret. O, kararını Motor Ticaret'ten yana verir. Ancak şirket yöneticileri onu Beko Ticaret'te görevlendirirler. Bu sırada okul birinciliğinden dolayı Alman Konsolosluğu karşılıksız burs vermeyi taahhüt edince Ekşioğlu herşeyini toplar ve Vehbi Koç'un yanına çıkar: "Allah'a ısmarladık demeye çıktım. 'Olmaz' dedi 'Ben seni bırakmam. Senin için başka şeyler düşünüyoruz." O yıllarda döviz bulunmadığı için yurtdışına gitmek de kolay değildir. Ekşioğlu, bu fırsatı kaçırmamak için elinden geleni yapar. Fakat, Uğur Ekşioğlu'nun sadece okuldaki başarılarını bilen, daha önceki ticari başarılarından haberi olmayan Vehbi Koç, onu bırakmaya niyetli değildir. Beko Ticaret'te 1 Ağustos 1958'de satış mümessili olarak çalışmaya başlayan Ekşioğlu'nun yurtdışına gitme isteği askerliğini yaptıktan birkaç yıl sonra gerçekleşecektir.

İhtilalin yakın tanığı
1958'de Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasal ortam hiç de iç açıcı değildir. Ekşioğlu, bu ortamda Beko Ticaret'e girdikten bir sene sonra 1959'da 49. Dönem Yedek subay olarak Ankara'da, sonra da İstanbul Avcılar'daki 61. Tümen Levazım Bölüğü'nde askerliğini yapmaya devam ederken Harbiye'deki ordu kumandanlığından bir telefon gelir: "Ordu Kooperatifi (Orko)'yu kurmaya karar vermişler, bu işi yapabilecek kim var diye Birinci Ordu subaylarını gözden geçirmişler. Hem tahsilim itibariyle hem de Koç Grubu'ndan geldiğim için oradan Harbiye'ye tayinim çıktı. Orada Orko'yu kurdum." 1. Ordu Komutanı Orgeneral Fahri Özdilek Paşa'dır ondan Ordu Kooperatifi'ni kurmasını isteyen. Ekşioğlu, öyle bir dönemde öyle bir yerde askerlik yapar ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasal hayatı böyle bir olaya resmi olarak ilk defa şahit olacaktır. Memleketteki gidişattan memnun olmayan küçük—büyük rütbeli herkes ihtilal yapmaktan bahsetmektedir. Fahri Özdilek, 1. Ordu Komutanı olarak Harbiye'deki tek yetkili kişidir, Uğur Ekşioğlu da Harbiye'de görevli olduğu için olayların yakın tanıklarından biri: "Mesela kolordu kumandanı geliyor ihtilali ne zaman yapacağız paşam diyordu. Binbaşı geliyor, 'Valla birliğimi alıp gidip oturacağım oraya' diyordu. Herkesin ağzında ihtilal vardı. Yani 2+2=4 eder gibi ihtilali hepimiz biliyorduk ama zamanını bilmiyorduk. Gittikçe de ısınıyordu, olduğunda da hiç şaşırmadım. 61. Tümen'de iken General Muharrem İhsan Kızıloğlu, onunla beraber Harekat Şubesi Başkanı olan Kurmay Binbaşı Şefik Soyuce, —o da çok yakın dostumdu— o da ihtilalin içinde çıktı. Fakat Fahri Özdilek Paşa'nın ihtilalden bilgisi yoktu. O gece çok olaylara şahid oldum. Namık Gedik'in vermiş olduğu emirler filan... Orko'daki odamda Fahri Özdilek'in bulunduğu bir anda gelen telefon talimatı üzerine Fahri Bey'in 'Talebeye nasıl kurşun sıkma talimatı verebilirim' diye ağladığına yakinen şahid oldum. Ertesi gün havaalanında kurşun yerine su sıktırdı." Uğur Ekşioğlu izin kullanmak ister fakat Özdilek Paşa ona iznini sona saklamasını söyler. İhtilal 27 Mayıs 1960'ta olur. İznini sona saklayan Ekşioğlu'nun 2 Haziran'da teskere alması gerekmektedir: "İzinlerin hepsi kaldırılmıştı. Paşam dedim böyle böyle sözünüz vardı." 2 Haziran'da Beko'daki görevine Satış Müdürü olarak dönen Ekşioğlu, ihtilalin askeriyede ne anlama geldiğini de anlamıştır artık: "İhtilalin ertesi günü ben Harbiye'deki işimin başına gittim. Bütün subaylar bir aradayız. Orhan Erkanlı, binbaşı. Binbaşı önde, arkasında Kurmay Binbaşı Şefik Soyuce, onun da arkasında 62. Tümen Kumandanı Tümgeneral gelerek Harbiye'ye girdiler. Özdilek Paşa'ya gidip onu ikna ettiler. Dolayısıyla ihtilalin askerlikte bile ne mânâya geldiğine, ilk defa binbaşının tümgeneralin önünde, tümgeneralin de onun arkasından gelmesi ile o sabah şahit oldum."

"Koç artık Türk sanayiinin lideri değil"
Askerlikten sonra 1960'ta yeniden başladığı Koç Grubu'nda şahit olduğu bazı olaylar Ekşioğlu'nun Grup'tan ayrılmak istemesine yol açar: "Gruba katıldığım seneden itibaren bir rapor hazırlamam gerekiyordu. Milletin işine sarılmadığını, politika ile uğraştığını, aşağıdan yukarıya adam yetiştirmek istemediklerini müşahede ettim. Bunlar benim cesaretimi oldukça kırmıştı." Ekşioğlu, ikna edilir ve çalışmaya devam eder. Beko'daki montajla başlayan ticaret, üretim aşamasına geçişle devam eder, ardından taksitli satışlar gündeme gelir. Ekşioğlu, 1962 ile 63 yılları arasında da Vehbi Koç'un emri ile Aygaz'ın bayi teşkilatını kurar, Beako'daki işinden ayrılmaksızın. Yine Arçelik'in bayi sisteminin temellerini atar: "Bunlar nirengi noktalarıdır. Dolayısıyla oldukça hatırı sayılır emeğim vardır bunlarda. Bunları kitap olarak yazmayı düşünüyorum." Ekşioğlu'nun çok istediği yurt dışına gitme isteği ancak 1964'te gerçekleşir. Önce İngilizce için Londra'ya, ardından da mamül eğitim almak için Amerika'daki General Electric şirketine gider. Döndüğünde de 1972'ye kadar yine Beko'da Genel Müdür Muavini olarak görev alır. Rahmi Koç da bu sırada Beko'nun Yönetim Kurulu Başkanı olmuştur: "Rahmi Bey, bizim dışarıya bakan penceremizdi. Birkaç sene sonrası için Türkiye'de iş hayatında neler olabileceğini bize vermiştir, bizi yönlendirmiştir. Çok toleranslı bir patronluk yapmıştır. Rahmi Bey, yenilikçi karakteri ile bize örnek olmuştur. Vehbi Bey ise muhafazakârdır. Bu, yıllar geçtikçe daha fazla tutuculuğa dönmüştür. Koç Grubu, uzun seneler Türk sanayiinin ve iş hayatının liderliğini yapmıştır. Fakat bugün bu konumda değildir. Profesyonelleşme konusunda ise, çabalar bana göre neticeye ulaşmamış, şirket şu anda varlığını aile şirketi kavramını daha fazla kuvvetlendirerek sürdürmektedir."

1972'den itibaren beş yıl boyunca da Beko Genel Müdürü olarak Koç Grubu'nda vazife alan Ekşioğlu, bu tarihten sonra 1 Ocak 1977 tarihi itibariyle Koç Holding Dayanıklı Tüketim Ürünleri Grubu Koordinatörlüğü'ne gelir. Türkiye'nin Turgut Özal'la dışa açıldığı yıllar da dahil çok uzun yıllar (1990'a kadar) bu görevde kalan Ekşioğlu, aynı yıl Holding'in otomotiv hariç Sanayi Grubu Başkanlığı görevini üstlenir. 60 yaşını doldurup emekliye ayrıldığı 1996'da ise, Koç Holding İcra Komitesi Başkan Vekili olarak en üst profesyonel yönetici unvanı ile Koç'taki 38. yılını geride bırakmıştır artık.
Vakt—i zamanında Tunus'ta fesçilik yapan, Girit'ten İzmir'e gelip yerleşmiş Hamit Kaya Fesçi'nin kızı Süren Hanım'la 1966'da yaptığı evliliğinden ilki 1967'de dünyaya gelen ve şu anda Alan Yatırım Menkul Değerler Aş'nin müteşebbis ortağı olan Alp, diğeri Serdar Bilgili Başkanlığı'ndaki Beşiktaş Yönetim Kurulu'nda görev alan 1969 doğumlu Berk, sonuncusu da Colombiya Üniversitesi'nde master eğitimi almakta olan ve Berk'ten dört yıl sonra doğan Can olmak üzere üç oğlu bulunan Uğur Ekşioğlu şimdilerde danışmanlık, şirket birleşmeleri ve satışları gibi konularda hizmetler veren Timsan adlı şirketiyle emeklilik günlerinde bile çalışmaya devam etmektedir, sıkıntılı geçen çocukluk yıllarındaki çalışma azminden birşey kaybetmeden...

__________________

722
BİYOGRAFİLER / Uğur Alacakaptan ( 1934)
« : 10 Haziran 2008, 09:23:48 »
 Uğur Alacakaptan ( 1934)
Uğur Alacakaptan ( 1934) </B>1934 yılında Nazilli'de doğdu.A.Ü.Hukuk Fakültesi'nde asistan, doçent, profesör olarak Ceza ve Ceza Usulü Hukuku kürsüsünde öğretim üyeliği yaptı.1968-70 yıllarında dekanlık yaptı.1968-71 yılları arasında TRT Yönetim Kurulu Üyesi, 1974-76 yıllarında CHP Parti Meclisi üyesi, 1975-80 yıllarında Ankara Senatörü oldu. 1977-79 arasında CHP Genel Sekreter Yardımcılığı yaptı.Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanlığı yaptı.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Ceza Hukuku dersleri vermekte olan Alacakaptan, aynı zamanda İstanbul Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesi.

Serbest avukatlık yaptı.Bu dönemde şaibeli davaların avukatlığını yaptı: Behçet Cantürk, Kemal Horzum gibi.

Ayrıca okuduğu bir şiir sebebiyle hakkında dava açılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da avukatları arasında yer aldı.(1998)
__________________

723
BİYOGRAFİLER / Ufuk Söylemez ( 1956) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:23:35 »
Ufuk Söylemez ( 1956) </B>
İzmir Milletvekili-DYP
Hasan Ufuk Söylemez İSTANBUL - 1956, Mehmet Muzaffer, Muazzez - Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Yüksek Okulu Ekonomik ve Mali İşletmecilik Bölümü - İngilizce - Ekonomist - T.C. Ziraat Bankası Müfettişi, T.Dış Ticaret Bankası Genel Müdürü, TSKB Yönetim Kurulu Üyesi, Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi, T.Halk Bankası Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanı - XX nci Dönem İzmir Milletvekili - Devlet Eski Bakanı - Evli, 2 Çocuk.

724
BİYOGRAFİLER / Ubeydullah-ı Ahrar </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:23:24 »
Ubeydullah-ı Ahrar  </B>
Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri

Bu gün yine Türkistan'dayız. Uçsuz bucaksız toprakların ve çilekeş insanların coğrafyasında. Gerçi bir tanedir güneş zahirde ama nice manevi güneşlerin yurdu olan Türkistanda tarihler 1403'ü gösterirken bir güneş daha eklenir güneşlere. Büyük veli Ubeydullah-ı Ahrar doğar ve küçücük bir bebecikken büyük bir veli olacağının işaretlerini verir.
Daha küçükken yüzünde öyle bir nur parlar ki Ubeydullah'ı görenler hayret ve hayranlık iklimlerinde dolaşırlar. Önce Seyyid Kâsım Tebrizi Hazretleri gibi bir büyük âlimin eşiğinden tam bir teslimiyetle girer. Muhteşem zekası ve hafızası yanında şaşılacak edep ve tevazusuyla hemen yükselir arkadaşları arasından.
Derken ona büyük mesafeler katettirecek olan büyük veli, ilim ve marifet kaynağı Yakubi Çerhi Hazretleri'nin namını duyar ve diz çöker önüne. Büyük veli bir attarın ıtırdan anladığı basiretiyle ondaki cevheri keşfeder ve ulvi sırları paylaşır. Büyük veli "Bir Allah dostunun huzuruna gidince Ubeydullah'a benzeyin. Onun gibi kandili takılmış, yağı hazırlanmış, yanmaya hazır bir fener gibi olun ki, Allah dostuna sadece ateşle tutuşturmak kalsın" der.

Halka hizmet
Ubeydullah-ı Ahrar bütün ilimlerden diploma alır ve hocasının emriyle insanlara İslâmiyeti anlatmaya başlar. Gerçi halkın gözünde sultanlardan kıymetlidir ve her söylediği emir bilinir ama büyük veli kendisini ahalinin hizmetine adar. Herkes Allahü teala'ya bir yoldan kavuşur onu da insanlara hizmet ederek kavuştururlar.
Bir gün Horasanlı talebesine "Memleketine gitmeni istiyorum" der, "zira annen ve baban benim kalbimin derinliklerine hasretten ateşler koyuyorlar".
Genç birkaç günlük Horasan yolculuğundan sonra anne babasına kavuşur ve sorar: "Siz ne yaptınız da hocam bana hemen yanınıza gelmemi istedi?"
-Her namazdan sonra Allah'a dua ettik. Allah'tan seni bize kavuşturmasını niyaz ederdik. Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri ısrarla der ki: "Aman! Doğru itikat. İslâmın, imanın şartlarına ve diğer bütün dini konulara Efendimiz aleyhisselamın, Eshab-ı kiramın, büyük imamların ve diğer Allah dostlarının söyledikleri gibi inanın. Yoksa hiçbir ibadetinizin zerrece kıymeti olmaz ve geri dönülmez felaketlere düçar olursunuz."
Ubeydullah-ı Ahrar Hazretlerinin 1300'den fazla çiftliği olmasına rağmen tevazu içinde yaşar kazandıklarını fakirlere dağıtır, dualarını alır. "İnsanların hayırlısı insanlara hizmet edendir" hadisi şerifini sıkça hatırlatır.
Her haliyle Efendimiz aleyhisselamın ahlâkı ile ahlaklanır. Ömrü boyunca esnediği, ayaklarını uzatarak oturduğu görülmez.

Aşka bak
Bir gün misafirlerine bal ikram eder. Dervişlerden birinin minik oğlu balı görünce kendini kaybeder. Ubeydullah-ı Ahrar merhamet nazarlarıyla süzdüğü çocuğa sorar: "Söyle bakalım küçük efendi adın ne? Küçük çocuk büyük bir iştahla yediği balın lezzetinden olsa gerek başını kaldırmadan mırıldanır: "Bal!"
Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri tebessüm ederek buyururlar ki: "Bu çocukta tam bir kabiliyet var. Balın lezzetine öyle daldı ki kendini bile unuttu." Bu çocuğu babasından alıp yetiştirir. Onda umduklarını bulur.
Şeyh Ahrar-ı veli der ki: İlmi ile amel eden, Efendimiz aleyhisselam'a, Eshab-ı kirama ve ondan sonraki evliyaya muhabbet duyan alimler şüphesizki Peygamber Efendimizin varisleridir. Bu söylediğimiz hadisi şerif ile de sabittir. Sakın siz de evliyanın zahirine (dış görüşüne) bakarak onları küçümsemeyiniz ve saygısızlık etmeyiniz. Unutmayın ki Efendimiz aleyhisselamı görüp de inanmayanlar "Bu nasıl peygamberdir ki bizim gibi yer, içer" dediler. Bundan dolayı dünya ve ahirette azabı ilahiye düçar oldular. Siz O'nun (aleyhisselam) varisleri olan evliyaullah için aynı bahtsızlığa düşmeyin ki sonunuz o inkarcılara benzemesin.
Ömrü insanlara hizmet ve hakikati anlatmakla geçen Ubeydullahı Ahrar Hazretleri ardında Kadı Muhammed Zahid Bedahşi, oğlu Muhammed bin Ubeydullah, Mevlâna Seyyid Hasan, Mevlâna Kâsım gibi zirveleri (daha nicelerini) miras bırakarak bir Cuma günü vefat eder.
Yıllar geçti. Türkistan'da güneş doğup batmaya devam ediyor. Ama gönülde doğup, batmayan sevgi ve muhabbet güneşleri kalpten kalbe, nesilden nesile yol buluyor.

Gafiller de mi var?
Ubeydullah-ı Ahrar anlatırlar: Beş yaşlarında mektebe gider, gelirdim. Hiçbir zaman Allah'tan gafil olmaz, sürekli kalbimde ve hatırımda tutardım. Soğuk ve yağmurlu bir günde çamura battım. Ayakkabılarımı çıkarmaya uğraşırken bir an Allahü teâlâ'dan gafil olduğum hissine kapıldım. Çok üzüldüm, çok ağladım. Çünkü insanların kendilerini yaratandan bir an bile gafil olmadıklarını zannederdim. Sonra anladım ki O'ndan (Celle Celalüh) gafil olmamak bazı kullara nasip olan bir şeydir.

Bu yemeği mutlaka yapın
Hatırlayın, mektep sıralarında hangimiz hatıra defteri tutmadı. Onun minik kilidini sevdiklerimiz için açmadık mı?
Geçen eskileri karıştırıyorum. "Bana kalbin kadar temiz bir sayfa ayırdığın için teşekkür eder ve..." diye başlayan yazılar içinden biri dikkatimi çekiyor. Bu enteresan bir yemek tarifi. Kelime oynamadan aktarıyorum.
Yemeğin adı: İnsanlık.
Kullanılacak malzeme: Bir tutam tebessüm, iki fincan muhabbet, azıcık ilgi, dolu dolu şefkat ve kararınca nezaket.
Hazırlanışı: Malzemeyi yüreğinizden alın, yıkamaya gerek yok, zaten tertemizdir. Gönül teknenize yerleştirip, sabır fırınında kızartın. Kokusu her yana yayıldığında pembeleşmiş demektir. Bunu gözyaşı şerbeti ile ıslatın. Sonra takvim bıçağı ile dilimleyip hayat tabağına alın. Üzerini duygu marmelatı ve sevgi çiçekleriyle süsleyin. Gökkuşağı ile fiyonklandırıp servis yapın. Merak etmeyin herkese yeter. Kendiniz de yeyin. Başkalarına da verin.
Nasıl. Hoş değil mi?
Haydi, hayırlı bayramlar.

Kelâm-ı kibar
İnsanın kıymeti, idraki ve zekasının, Allah dostlarının hakikatlerini anladığı kadardır.
Söz söylemek, dilin gönülle, gönlün de Hak ile olduğu zaman makbuldür.
Bizi seven ve yolumuzda bulunanların eli helal kârda, gönülleri ise hakiki yarda olsa gerektir.
Söz yüce bir şeydir, zamanında ve yerinde olsa gerektir.
İnsanın yaratılmasından murad, kulluk yapmasıdır. Kulluğun özü de her hâlükârda Allahü teâlâyı unutmamaktır.
__________________

725
BİYOGRAFİLER / Uzun Hasan ( 12.10.1422)- (26.10.1477)
« : 10 Haziran 2008, 09:23:06 »
Uzun Hasan  ( 12.10.1422)- (26.10.1477)
Akkoyunlu Sultanı

Uzun Hasan 1423 yılında Diyarbakır'da doğdu. Akkoyunlu hükümdarı Ali Bey'in oğlu Cihangir, babasının ölümü üzerine tahta geçmişti. Uzun Hasan, kardeşi Cihangir'in emri ile yaptığı askeri mücadelelerden sonra giderek güçlendi ve kardeşi Cihangir'i başkentten uzaklaştırarak Akkoyunlu hükümdarı oldu. Trabzon Rum İmparatoru'nun kızı Katerina Despina ile evlendi. Trabzon'u Osmanlı saldırısına karşı koruyacağına söz verdi. Uzun Hasan, ayrıca İstanbul'a elçi göndererek, Trabzon Rum İmparatorluğunun her yıl verdiği verginin affedilmesini ve karısına çeyiz olarak verilmiş olan, Kayseri yöresinin teslimini istedi. Fatih Sultan Mehmed bu istekleri reddetti. 1461 ilkbaharında Trabzon seferine çıktı. Osmanlı akıncıları karşısında başarısız olan, Uzun Hasan'ın kuvvetlerinden yardım alamayacağını anlayan, Trabzon Rum İmparatoru David Komnenos 26 Ekim 1461'de Trabzon'u, Fatih Sultan Mehmed'e teslim etti. Uzun Hasan bu gelişmelerden sonra ülkesini Gürcistan, Suriye ve Azerbaycan yönünde genişletmek için harekete geçti. Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah'ı yenilgiye uğrattı. Giderek güçlenen Akkoyunlu ülkesi, Horasan dışında bütün İran'ı, Ermeniye'yi ve Mezapotamya'nın önemli bir kısmını kapsıyordu.

Osmanlı'ya karşı geniş cephe

Uzun Hasan bundan sonra Osmanlılarla mücadeleye girişti. Karamanoğlu Pir Ahmed ve Kasım Beylere yardım ederek onları Osmanlılar aleyhine kışkırttı. Akkoyunlu kuvvetleri 1472'de Tokat'a baskın yaptılar. Ayrıca Akkoyunlu kumandanı Yusuf Mirza, Kayseri, Karaman, Hamideli yörelerini ele geçirdi. Bunun üzerine Fatih, doğuda kendisi için tehlikeli duruma gelen Uzun Hasan'ı ortadan kaldırmaya karar verdi. Osmanlı ve Akkoyunlu kuvvetleri 11 Ağustos 1473'de Otlukbeli'nde karşılaştılar. Osmanlı topçusu tarafından kuvvetleri bozguna uğratılan Uzun Hasan İran'a çekildi. Akkoyunlular Devleti'nin merkezini Tebriz'e naklettiler. Uzun Hasan Gürcistan seferinden dönerken hastalandı ve kısa bir süre sonra 1478 yılında Tebriz'de öldü.
__________________

726
BİYOGRAFİLER / Usein Badaninskiy USEIN BADANINSKIY
« : 10 Haziran 2008, 09:22:53 »
Usein Badaninskiy USEIN BADANINSKIY
Elmira ÇERKEZ

Kırım Tatar medeniyetinin resim, sanat dalında ayrıca yer tutan Usein Badaninskiy Bahçesaray müzesinin temel taşını koymuş ve 17 yıl boyunca orada müdür olarak çalışmıştır.

Profesyonel abideci olmasıyla birlikte Kırım Tatar halk dekorasyon sanatını iyi bilen, arkeoloji mimarlık ve tarih dallarında da derin bilgilere sahipti. Usein Badaninskiy Kırım tarih ve medeniyetinin abidelerini saklayarak, inkılabın son dönemlerinde Kırım Tatarlarının Milli ananevi sanatlarının gündeme gelmesinden başka tiyatro sanatı inkişaf ediyor, Kırım sanatına ve tarihine teşvik etmeyi amaç ediniyor ve bu amaç üzerinde çalışıyor. Derin bilgilerinin, namusluluğunun, prensipliliğinin ve çalışkanlığının sayesinde Usein Badaninskiy bütün halkın saygısını kazanıyor.

1920 - 1930 yılları arasında Kırım’da Usein Badaninskiy' nin adını bilmeyen kalmamıştır.. O defalarca hem yerli hem de Cumhuriyetin hakimiyet organlarında milletvekili olarak seçilmiştir.

Usein Badaninskiy 1877 senesinin Aralık ayının 1' inde Akmescit civarındaki Badana Köyünde bir halk öğretmenin evinde dünyaya gelmiştir. Tatar mektebinde okuduktan sonra öğretmen okuluna geçiş yapmıştır. Burada onun resim kabiliyeti ortaya çıkıyor. Kırım Tatar cemaatinin maarif vakfının desteği ile, bu mektepten sonra Moskova'daki Stroganora okuluna gönderilmiştir. Okulda dekoratif ressam sanatını benimseyerek Akmescit' e geri dönüyor. Burada iki yıl çalıştıktan sonra, onu yeniden Moskova'daki Stroganora okulunun eşsiz sanayi mektebine başkanlık yapmak üzere davet edilmiştir. O hem okulda ders görüyor, hem de yüksek icatlar yaparak kendi gücünü sınıyordu. 1909 da bütün Rusya genelinde yapılan yarışmalara katılarak yaptığı ev eşyalarıyla birincilik ödülüyle mükâfatlandırıldı.

1907 - 1909 yılları arasında Usein Badaninskiy yurt dışına çıkarak İstanbul, Paris, München ve Drezden şehirlerinde dolaşır.1912 yılında ise İtalya'ya Rönesans devrinin abide resimlerini öğrenmek için gitmiştir. Bu arada Usein Badaninskiy Rus ressamlarıyla tanışıyor. ve ressamların onu St. Petersburg 'a çalışmak için davet ediyorlar. Ressam çok çalışarak ürün veriyor ve eserleri daima karşılaşmalarda ve sergilerde gösterime sunuluyor. St. Petersburg 'da ki ressamlar dairesinde bulunan gençler istidatlı ressamın yaşamak için Petersburg 'da kalacağını düşünüyorlar. Fakat şan ve şöhretin en yüksek noktasını yaşayan Usein Badaninskiy her şeyi elinin tersi ile iterek vatanına, Bahçesaray' a geri dönüyor.

Onun için kendi halkının ve medeniyetinin önünde borçluluk duygusuna kapılmak her şeyden üstündür.

Abisi Ali Badaninskiy ( sonra kurultayda delege seçilmiştir) ile Usein Badaninskiy Kırımın içtimai siyasi ömründe faaliyet gösteriyor. Bahçesaray' ın göz nuru ve en güzel binalarından biri olan Hansaray' a birçok şair ve ressam en güzel eserlerini bağışlamışlardır. Meşhur alimlerden Konkadv ve Katov' un teşebbüsü ile 280 tane halk sanatı eşyası koleksiyonu yapılmıştır. İşte bu koleksiyonla Kırım Tatar sanat, tarih ve etnografya müzesinin açılmasına sebep oldu. 1917 senesinin ekim ayının 4 'ünde Usein Badaninskiy Bahçesaray' da ki Hansaray Müzesinin müdürü olarak tayin edildi. O, meşhur arkeolog ve etnograf G. A. Bonç - Osmolovskiy; Kırım Tatar halk dekorasyon sanatının temelini bilen, ona yüksek değer veren Ý. Gimburg, Ya. Tuhengold, Başkirov gibi alimlerle sıkı ilişkiler içinde bulunuyordu.

Bahçesaray Abideleri ve Yadigarları Koruma Cemiyetinin reisi olarak Usein Badaninskiy büyük tehlike altında bulunmuş, harabeye dönen tarihi abidelere büyük özen göstermiştir. Rusya Federasyonu halk maarifi komiserliğinin müzeler bölümüne, orijinal dini inşaatların ve saray kurumlarının hazin vaziyeti hakkında, 1922 senesinde resmi belgeler yollanmıştır. Onun usanmadan yaptığı hareketler sayesinde müze genişlemiştir. Çufut - Kale, Mangup -Kale, Eski-Kermen, Tepe - Kermen, Aziz gibi tarihi yerler müzenin içinde dahil edilerek devlet tarafından koruma altına alınmışlardır. Yeşil - Cami, Dürbe, Sarı Güzel ve bir sıra cami devlet himayesi altına alınmıştır. 1923 senesinde Moskova ve Petersburg 'da bulunurken, Usein Badaninskiy bir-çok ilmi ve içtimai cemiyetlerle, teşkilatlarla bağlantıya geçerek Moskova'da ilimler akademisinde Kırım'da ki tarih ve medeniyet Abidelerinin vaziyeti hakkında bilgi verdi.

1923 senesinden itibaren Usein Badaninskiy tüm istidadını teşkilatçılık kabiliyetini, bilgisini halk dekorasyon sanatına sergilemeye kullandı.

Kırım Tatarlarının tarihini, etnografyasını, arkeolojisini öğrenerek ve medeni zenginliklerini koruyarak işe başladı. Aynı devirde Usein Badaninskiy gayretle halkımızın unuttuğu sanatları diriltmeye çalıştı.

İsmail Gaspıralı' nın ev - müzesini ve kütüphanesini donatmak için emeğini ve bilgilerini harcamıştır.

1924 senesinde başkanlık yaptığı müzede, 2254 adetten ibaret olan nadir el yazılı kitaplar bölümünde 211 tane kitap toplanmıştır. Usein Badaninskiy pedagoji faaliyetine Tatar bedii sanayi mektebinde devam etmiştir. Kırım'ın farklı şehirlerinde ve köylerinde, orta çağ Kırım Tatarlarının halk dekoratif ameli medeniyeti ve bugünkü Tatar kültürü hakkında dersler vermiştir. Bu mekteplerden birinde okuyan ve daha sonra büyük bir ressam olan Amet Ustayev' in hatıralarına göre, Usein Badaninskiy' nin derslerine pek çok talebe katılır ve onu büyük bir dikkatle dinlerlerdi. Usein Badaninskiy' nin rehberliği altında müze nüfuslu bir ilim merkezi haline çevrilmişti. Usein Badaninskiy Çufut kale, Eski Yurt Çerkez Kermen ve Eski Kırım'da yapılan kazılara kendisi bizzat iştirak etmiştir. Daha sonra Kırım Tatar türbeleri hakkında önemli ve ilmi risaleler yazmıştır.

Kırım Tatar medeniyeti etrafında, öğrenme maksadıyla 1925 senesinde oluşturulan arkeolojik, etnografik çalışmalar, o devrin önemli ilmi tedbirlerinden biri olmuştur.

1925 senesinin Nisan ayında, Paris'te bugünkü bedii (eşi, benzeri olmayan) sanayisinin sergisini teşkilatlandırmıştır. Bu sergiye gönderilen numunelerin seçimi sırasında Usein Badaninskiy aktif olarak rol aldı. Paris' e erkek ve kadınların milli elbiselerini, kilimler, maramalar (örtü), nakışlar, bakır ve gümüş kaplar gönderilmiştir. Neticeler çok iyiydi. Kırımdan gelen numuneler tunç madalyayla takdir edilmiştir.

1925 senesinin ikinci yarısında "Alim" adlı film çok büyük ilgi görmüş ve kendini tarihte kabul ettirmiştir. Usein Badaninskiy Kırım'ın en itibarlı doğu alimlerinden biri olarak kendine ait eserlerini "Yeni Doğu", "Kırım", "İleri", "Tavriya Tarih Arkeoloji ve Etnografı Cemiyetinin Haberleri" dergilerinde yayınlanmıştır. Kendiside bu cemiyetin faal üyelerinden birisi olmuştur.

Usein Badaninskiy cemaat işleri ile uğraştığından resim sanatında kalıcı eserler meydana getirememiştir. O' nun "Aydın Gece", "Bakırcının Ustahanesi" adlı resimleri bilinmektedir. Maalesef Usein Badaninskiy' nin birçok arzusu yerine getirilememiştir. 1934 senesinde sebep göstermeden vazifesi bıraktırılmış, 1937 senesinde yakalanmış ve 1938 yılında ise Tatar Milliyetçiliği ile suçlanarak kurşunlanarak öldürülmüştür. Başkanlık yaptığı Bahçesaray' da ki Hansaray Müzesinde bırakmış olduğu eserler Tatar milletine yapmış olduğu en büyük hatırasıdır. Sovyet yönetimi Kırım Tatar halkı arasında az sayıda çıkan bu çeşit istidatlı insanları yok ederek Tatar Milletinin önünü kesmek istemiştir. Ama becerememiştir.

Bahçesaray Müzesinin başkanı ve ilk müdürü olan Usein Badaninskiy adını ebedîleştirmek ve onun adıyla Kırım Tatar Sanat Müzesini ve Bahçesaray ile Akmescit şehirlerinde ki birer sokağın adını adlandırmak bizim ona karşı bir görevimizdir.

Yazarın Adı: Elmira ÇERKEZ - KIRIM
KALGAY Dergisi Yıl : 5 Nisan – Mayıs – Haziran 2001, Sayı:20, Sahife 13 ten alınmıştır.

727
BİYOGRAFİLER / Umur Talu ( 1958)
« : 10 Haziran 2008, 09:22:36 »
Umur Talu ( 1958)
Umur Talu ( 1958) 1958 doğumlu. Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi mezunu. Sırasıyla Günaydın (Ekonomi Servisi), Güneş, Cumhuriyet ve Milliyet'te çalışmıştır. Eylül 1992'de Milliyet Genel Yayın Yönetmeni olmuştur. Evli ve 1 çocuğu var.

Eşi Şule Talu da gazeteci ve ekonomi yazarıdır. Çocuğunun adı Çiğdem. Umur Talu'nun büyük dedesi Rezaizade Ekrem (Yazar ve gazeteci), dedesi Ercüment Ekrem Talu (gazeteci), babası Muvakkar Ekrem Talu ve abisi Erdem Talu, ablası Çiğdem Talu (Şarkı sözü yazarı ve Şair) dir.

728
Ulvi Cemal Erkin ( 1906)- (1973)  1906 yılında İstanbul'da doğdu.İlk müzik eğitimini çok küçük yaşta annesinden alan Ulvi Cemal yedi yaşındayken Adinolfi'nin yanında piyano derslerine başladı. Galatasaray Lisesini bitirince burs kazanarak, devlet hesabına Paris'te müzik öğrenimine gönderildi. Paris Konservatuarında Gallon Baulanger gibi hocalardan kompozisyon dersleri aldı. 1930'da yurda dönünce Ankara Musiki ve Muallim Mektebi'ne armoni ve piyano öğretmeni olarak tayin edildi.1936'da Devlet Konservatuarı kuruluncaya kadar bu görevini sürdüren Ulvi Cemal Erkin o tarihte yine piyano öğretmeni olarak Konservatuar'ta çalışmaya başladı.Piyano ve konser çalışmalarını ikinci plana atan sanatçı, artık besteciliğe yönelmişti.

Beste çalışmalarından dolayı ilk konserini 1946 yılında veren Ulvi Cemal Erkin Riyaseticumhur Filârmoni Orkestrasına 1942'de Cumhuriyet Halk Partisi büyük ödülünü alan büyük orkestra için bestelenmiş Piyano konçertosunun 1942 ve I. Senfonisini ( 1944-1946 ) ilk kez çaldırdı. 1949'dan 1951'e kadar devlet konservatuarının müdür olarak yöneten besteci, ölümüne kadar piyano bölümü şefi ve piyano öğretmeni olarak aynı yerde görevini sürdürdü.1973 yılnda Ankara'da öldü.

729
BİYOGRAFİLER / Uluç Gürkan ( 1945)
« : 10 Haziran 2008, 09:22:13 »
Uluç Gürkan ( 1945)
Uluç Gürkan ( 1945) HALİS ULUÇ GÜRKAN
Ankara Milletvekili-DSP
URFA - 1945, Vahit H., Nebahat - Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi - İngilizce - Uluslararası İlişkiler, Ekonomist, Gazeteci- Cumhuriyet ve Dünya Gazeteleri Yazarı, Anka Ajansı, Sabah, Güneş Gazeteleri Temsilci, Yazar ve Genel Yayın Yönetmeni - XIX ve XX nci Dönem Ankara Milletvekili - TBMM Eski Başkanvekili - Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu Başkanı, Batı Avrupa Birliği Asamblesi Başkanı - Evli, 2 Çocuk.

730
BİYOGRAFİLER / Uğur İbrahimhakkıoğlu
« : 10 Haziran 2008, 09:21:57 »
Uğur İbrahimhakkıoğlu
Uğur İbrahimhakkıoğlu Yargıtay Üyesi Genel Sekreter
Uğur İbrahimhakkıoğlu 02.07.1944 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Haydarpaşa Lisesini bitirmiş ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1965 yılında mezun olduktan sonra, İstanbul Hakim Adayı olarak mesleğe başlayan İbrahimhakkıoğlu, sırasıyla; Mazıdağı ve Muş Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Pasinler ve Terme Cumhuriyet Savcılığı, Uşak Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı ve Cumhuriyet Savcılığı ile Kastamonu, Yozgat, Eskişehir ve Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı, Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı görevlerinde bulunmuştur. İngilizce bilen, “Adalet Mesleğinde Uygulanan Mevzuat”, “Adalet Reformu ve Adli Mevzuat”, “Eskişehir’de Adli Yargı”, “Kütüphanemden Nükteler” adlı eserleri ile çeşitli dergilerde yayınlanmış mesleki makaleleri bulunan ve 14.04.1998 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Uğur İbrahimhakkıoğlu, Üçüncü Ceza Dairesi Üyesi iken 8.7.1999 tarihinde Yargıtay Genel Sekreterliğine atanmış olup, evli ve bir çocuk sahibidir.
__________________

731
BİYOGRAFİLER / Uğur Derman ( 1935)
« : 10 Haziran 2008, 09:21:44 »
Uğur Derman ( 1935)
Uğur Derman ( 1935) 1935'de Bandırma'da doğdu. Haydarpaşa Lisesi (1953)'nden sonra, Istanbul üniversitesi Tıp Fakültesi Eczacılık Okulu (1960)' nu bitirdi. Serbest eczacılık devresi (1963-1978)'nden sonra Türkpetrol Vakfı'nın yönetimini üstlendi (1977); 1981'den bu yana İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA)'nın da Sanat danışmanlığını yürütmektedir.1955 yılından itibaren Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin emekli hocalarından Necmeddin Okyay (1883-1976)'ın Osmanlı Kitap Sanatları konusunda öğrencisi oldu; 1960 yılında icazet (diploma) aldı. Ayrıca Macid Ayral (1891-1961), Halim Özyazıcı (1898-1964), Dr. Süheyl Ünver (1898-1986) gibi bu konunun uzmanlarından çok istifade etti.

1961 yılından bu yana müstakil eser, tebliğ, ansiklopedi (Türk Ansiklopedisi, D. İslam Ansiklopedisi) maddesi ve makaleleriyle Türk Kitap Sanatlarının öğretilmesi ve tanıtılması için çalıştı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, ve Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde derslerini sürdüren Uğur Derman 1997'de Mimar Sinan Üniversitesi tarafından öğretim üyeliğine kabul edilerek kendisine Profesör ünvanı verilmiştir.Türk Hat Sanatının tanıtımı için Kültür Bakanlığı tarafından Kahire (1976), Cidde (1980) ve Chicago (1987)'ya, IRCICA tarafından Bağdad (1988) ve Kuveyt (1992), İslamabad (1994), Kahire (1997) ve Tunus (1997) şehirlerine gönderilmiştir. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Çiçek Derman ile evli olup üç çocuk babasıdır.

ESERLERİ

. 11'i müstakil eser olmak üzere, toplam 247 yayını vardır. Kitap halindeki hacimli eserleri şunlardır:
· Türk Sanatında Ebru, İstanbul, 1977 (Akbank Yayını)
· Türk Hat Sanatının Şaheserleri, İstanbul, 1982, 1990 (Kültür Bakanlığı Yayını)
· İslam Kültür Mirasında Hat Sanatı, İstanbul, 1992 (IRCICA yayını, bu eser Arapça, Japonca ve İngilizce'ye çevrilerek aynen yayınlanmıştır.)
· Letters in Gold, New York, 1998 (İngilizce olarak neşredilmiştir.)
· Calligraphies Ottomanes, Paris, 2000 (Fransızca olarak neşredilmiştir.)

732
BİYOGRAFİLER / Ufuk Uras
« : 10 Haziran 2008, 09:21:28 »
 Ufuk Uras
Ufuk Uras 1959 yılında İstanbul Üsküdar‘da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesi‘nden sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi‘nde lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimini tamamladı. İktisat Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği, IFMC ve ÖES genel başkanlığı yaptı. Özgürlük ve Dayanışma Partisi kurucu genel başkanı.

22 Temmuz 2007 Milletvekilliği Genel Seçimleri‘nde İstanbul 1.Bölge‘den solun ortak bağımsız milletvekili olarak 23. dönem meclisine girdi.
7 Ekim 2007‘ de yapılan 4. Olağanüstü Kongrede tekrar ÖDP genel başkanlığına seçildi.

ESERLERİ:
ÖDP Söyleşileri, İdeolojilerin Sonu mu? (Marksist Araştırmaları Destek Ödülü), Sezgiciliğin Sonu mu?, Başka Bir Siyaset Mümkün, Siyaset Yazıları, Alternatif siyaset arayışları, Kurtuluş Savaşı‘nda Sol.