İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - m3t3d1nh0

709
BİYOGRAFİLER / Umer İpçi ( 1897)- (1955) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:27:21 »
Umer İpçi ( 1897)- (1955) </B>
Kırım Türk Edebiyatı

Bahçesaray'da doğan Umer İpçi (1897-1955) edebiyatın hemen her türünde eserler vermiştir. Şiirleri, hikayeleri, tiyatro eserleri, makaleleri ve tercüme eserleri bulunan İpçi'nin, bu eserlerinde savaşın getirdiği büyük sıkıntılar ve açlık; Kırım tarihi, Kırım halkının yaşadığı acılar işlenmiştir. 1917 yılında yazdığı "Gazi Mansur" isimli şiirinden sonra "Alim" (1925), "Nenkecan Hanım" (1926), "Şain Giray" (1929) isimli tiyatro eserlerinde ve "Tair ile Zöre" (1927), "Taraktaşlı Seitoğlu Seydamet" (1930) gibi eserlerinde tarihi konuları işlemesi ayrıca gene konularını tarihten alan "Alim Kırım Yiğidi" isimli film senaryosu ile "Alim" romanını yazmaya başladığının İleri gazetesinde (1930, N 7, c.14) resmen ilan edilmesi, 1927-1928 yıllarında işletilmeye başlayan çarkın, İpçi'yi de pençesine almasına ve iki üç yıl önce birlikte çalıştığı arkadaşlarının suçlamalarının gazete sayfalarını doldurmaya başlamasına sebep olmuştur. Umer İpçi, 24 Eylül 1937 tarihli "Yaş Kuvet" gazetesinde bazı Kırımlı yazar ve şairlerle birlikte o günün moda suçlaması burjuva milliyetçiliğiyle suçlanır. Bunun akabindede 23 Ekim 1937 tarihinde on iki hapis cezası verilir. Pek çok şiir, hikaye, tiyatro, makale yazan Umer İpçi, dünya ve Rus klasiklerinden tercümeler de yapmıştır.

Şair şiirlerinde cemiyetteki haksızlığa ve adaletsizliğe karşı insanların mücadele etmeleri gerektiğini vurgular. "Medrese", "Evlere Bakkanda", "Kimden Yardım?", İpçi'nin ilk şiirlerindendir. Ekim inkılabından sonra yazdığı "Balıkçılar", "Cigitke", "Deniz" gibi şiirlerinde inkılapla ilgili duygularını anlatır. Şairin şiirleri, 1926'da "Şark Kadınlığı", 1928'de "Küreş İçün" adlı şiir kitaplarında yer alır.

Hikayelerinde halkın yaşadığı hayatı tarafsız ve realist bir şekilde ifade eden Umer İpçi, yaptığı yeniliklerle Kırım nesrinin seviyesini yükseltmiştir. 1917'de "Arkadaş ve Yoldaş" isimli kolhoz dergisinde hikayeleri çıkan İpçi, aynı sene "Bosağa" adlı hikayesini de yazmıştır. İpçi, 1924'te "Açlık Hatireleri", 1925'te "Traktör", "Küreş" 1927'de "Avcı", "İlki Bolşevik" gibi hikayelerini Kırım edebiyatına kazandırmıştır.

İpçi'nin Kırım dram ve tiyatrosunun gelişmesinde de çok büyük hizmetleri olmuştur. Umer İpçi, tiyatro yazarı olmanın yanında rejisör olarak da tiyatronun gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Yazar, "Faişe", "Alim" (1924); "Nenkecan Hanım" (1926); "Motor", "Ayınıklar", "Azat Halk" (1930), "Şaingeray" (1929), "Düşman" (1933) gibi eserleri tiyatroya kazandırmıştır.

Dil ve edebiyat meselelerine çok önem veren İpçi, edebi dil konusunda açılan tartışmalara katılarak bu konuda pek çok makale yazmıştır. "Bizde İmla Meselesi" (1923), "Til ve İmla", "Yazı Meselesi", "İmla ve Til Konferentsiyası Münasebetiyle" (1924) adlı makaleleri edebi dil konusunda yazılmıştır. Ayrıca "Kırım Mektepleri" (1926), "İftira Değil Hakikat" (1926) isimli makaleleri okullarda okutulan dil ve edebiyat dersleriyle ilgilidir. "Nefis Edebiyat Tercümesi" (1932), "Edebiyatımızın Muvaffakiyetleri ve Bazı Eksiklikleri" (1935; "Edebiyatta Eksiklikler Yok Edilmeli" (1934) gibi makalelerinde Kırım yazarlarının vazifeleri hakkındaki görüşlerini belirtir. "Teatr Ömürinde" (1925), "Köyde Teatr İşlerimizi" (1932), "Milli Opera" (1937) isimli makaleleriyle tiyatronun gelişmesini engelleyen problemleri ortaya koyarak eksiklikleri ve yapılması gereken işleri gösterir.

Bütün propagandist tavırlarına rağmen, Stalin'in zulmune uğradı

Umer İpçi, halkın sosyalizmin getirdiği yeniliklere uyum sağlaması maksadıyla yaptığı bunca edebi çalışmaya rağmen, Stalin'in gazabından kurtulamayarak sürgünlerde, kamplarda her türlü azap, işkence, mahrumiyet çektikten sonra 1955'te Tomsk şehrinde ölür.
Kırım Türkleri Edebiyatı Yrd.Doç.Dr. Zühal Yüksel kirimdernegi.org.tr

710
BİYOGRAFİLER / Ulvi Alacakaptan - (1949) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:27:07 »
Ulvi Alacakaptan - (1949) </B>
1949 doğumlu, İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi Şişli Yüksek Okulu İşletmecilik bölümü mezunu

1956 İlkokul ikinci sınıfta bir skeçte sahneye çıktı

1958 Sınavla İstanbul Radyosu Çocuk Kulübüne seçildi

1960-67 Çeşitli okullarda oyunlar yönetti ve oynadı

1967-71 Radyolarda reklam programları hazırladı, radyofonik skeçlerde oynadı.

1969-71 Dostlar Tiyatrosu sınavını kazandı ve iki yıl eğitim gördü

1969-78 Dostlar Tiyatrosu’nda Soruşturma Alpagut Olayı Abdülcanbaz Azizname , Sili’de Av Kerem Gibi Havana Duruşması Ortak, Ezenler, Ezilenler, Baş kaldıranlar Düşmanlar , Bitmeyen Kavga Sabotaj Oyunu Devrik Süleyman, İkili Oyun gibi oyunlarda oyunculuk, yönetmen yardımcılığı ve dramaturgluk yaptı.

1978-80 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na konuk oyuncu olarak Ayak Bacak Fabrikası'nın başrolüyle katıldı. Ertesi yıl Beş Para Etmez Oyun’da rol aldı, Mahmut Gökgöz’le kurdukları Gönüllü Çocuk Oyunları Kolu için Sakarca’yı yönetti ve başrolünü oynadı.

1980-84 Fer1980-84 Ferhan Şensoy’la Ortaoyuncular’ın kuruluşuna katıldı. İlk oyun Şahları da Vururlar’da Şah rolünü belirli aralıklarla dört yıl oynadı. Yine Şensoy’un Fırıncı Şükrü, Deli Vahap Nuri ve Ötekiler adlı sahne yazısında görev aldı. Kısa bir süre Tuncay Özinel Tiyatrosu’nda Ferhan Şensoy’un Bizim Sınıfın'da başrolü üstlendi.

1981-83 Egemen Bostancı’nın Uluslararası Sanat Gösterileri’nde çalıştı.Gol Kralı Sait Hopşait, Sezen Aksu Aile Gazinosu, Hababam Sınıfı Müzikali Emel Sayın Neşe-i Muhabbet , Neşeli Kuklalar gibi gösterilerde yer aldı. Çatal Matal Kaç Çatal isimli çocuk şenliğinde sahneyi Adile Naşit, Altan Erbulak, Bariş Manço gibi isimlerle paylastı ve gösterinin yönetmenliğini üstlendi,

1985 değistirdiği yaşam biçimine uygun olarak Çağrı Sahnesi’ni kurdu ve İbrahim Sadri’nin Aykırı Gece Karşılamaları adlı ilk oyunun ismini İnsanlar ve Soytarılar olarak değiştirerek sahneye koydu.

1986 Sanat Manata Karşı’da oyuncu,yazar ve yönetmen.

1987 Birlik Sanat Ürünleri A.S, Yönetim Kurulu Başkanı oldu.

1987-2000 Birlik Sanat A.S.ye bağlı Birlik Sahnesi’nde.... Efendi Hayrettin Süperstar Başkasının Ölümü Dünya Hali Kara Geceler Efendim Garip Ama Türkiye İşte Meydan İşte Şeytan Kanal 900 Günümüz Güldürümüz Meddah ve yardakçıları Kara Gecelerin intikamı Heybe Ceberrut Kaynana , Çalamikrofon isimli oyunları yönetti, oynadı

1994-97 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı’na Gösteri Sanatları Merkezi isimli bir tiyatro okulu kurdu, Genel Sanat Yönetmenliği ve Politik Tiyatro hocalığını üstlendi. GSM de Fetih/Bir Gül Macerası ve N.F. Kısakürek’in Ahşap Konak isimli oyunlarının yönetmenliğini yaptı. Esiktekiler Tiyatro Alaturka ve Büyük Hakikat oyunlarında süpervizör oldu.

2000 yazında Sancak Lines'in Türkiye-İtalya arasında sefer yapan Beauport adli feribotunda StandUp gösterileri yaptı

2000-2001 sezonunda Birlik Sahnesi’nde Zartazurt isimli gösteriyi sahneye koydu ve oynadı. Somoyuncular’la Suç ve Gölge oyuncular’la Tek Gerçek isimli oyunlarda yönetmen ve oyuncu olarak çalıştı.

2001 yazında Sancak Lines'in Türkiye-İtalya arasında sefer yapan Sancak 1 gemisinde ekibiyle tiyatro gösterileri ve Animasyon yaptı

2001-2002 tiyatro mevsiminde Köyün Delileri isimli gösteriyi yazıp sahneye koydu Ahmet Yenilmez ile birlikte sahneyi paylaştı. Aynı yıl Oyunun Koyunu isimli çocuk oyununu yönetip çeşitli okullarda oynadı. Oyuncular Kulübü'nde Tarkan ile Türkan isimli oyunu yönetip oynadı.

Oynadığı Filimler

Talihli Amele (1980) Yön: Atıf Yılmaz

Postacı (1982) Yön: Memduh Ün

Sahibini Arayan Madalya (1987) Yön: Yücel Çakmaklı

Minyeli Abdullah (1990)

TV Filimleri

Adadakiler

Üç İstanbul

Mimar Sinan

Kuruluş

Ahmet Hamdi Tanpınar

Diğer Tv Yapımları

Kaşağı İşte Hayat/Uğur Dündar Kurtdereli Aşk-ı Muhabbet Sevda Zaman Mekan Makinesi Otel Sizin Dersane Köşe dönücü İnsanlar Yaşadıkça Garip Ama Türkiye Meddah Heybe Evimiz Olacak mı? Paşa Baba konağı Dadı Çiçek Taksi Bana Abi De Tatlı Hayat Anne Babamla Evlensene Beşik Kertmesi Evimdeki Yabancı Yasemince Kade Ayırsa Bile Kerem ile Aslı Hayat Bilgisi ayrıca BİLGİ ÜNİVERSİTESİ ve MSÜ öğrencilerinin çektiği Aynı Ayrı ve Özür Dilerim adlı iki kısa metraj filimde de görev aldı

Yönettiği Müzik ve Tiyatro Kasetleri

Mute Destanı, Musab Bin Umeyr, Hicret, Sözüm Var, Bir Çekirdek Bin Ormandır, Tevbe, Seyyid Kutub, Nur Muhammed, İçimizdeki Yoksulluk, Hacc

Radyo Programları

Ulvi Alacakaptan’dan Gönlünüze Göre(TRT), Çocuk Saati(TRT), Agaçkakan( Günışığı FM) Çalamikrofon (Marmara FM/Özel FM)

Yayınlanmış Kitapları

Çaladaktilo, Ağzınıza Laik, Zehir zemberek, Ulvi Şeyler, Melodik Coplama

Yazıları

Milli Gazete, Ümit Nesline Selam, Tiyatro70,Y eni Şafak, Filit, Zaman, Ustura, Gençlik, Yeni Türkiye ve Selam ‘da yayınlandı.

Fotoğraf Çalışmaları

Alacakaptan fotograf sanatı üzerindeki çalışmalarını Multivizyon gösterileri olarak ve oyunlarının bir parçası halinde değerlendiriyor. Ayrıca TISAN’ın Sahnede 50 Yıl törenleri için hazırladığı ve tiyatroda yarım yüzyılı dolduranların ödüllendirdiği gecede açtığı USTALARIMIZ adlı bir siyah beyaz fotograf sergisi bulunuyor (1980)

ŞİİR MANZARALARI: Multivizyon/Sinevizyon desteğinde şiir yorumlamaları ve dramatizasyonları hazırladı.

ÜSTAD’IN ÇiLESI - Necip Fazil Kısakürek

ASIM’IN NESLİ - Mehmet Akif

İNANCIN İKBALI - Muhammed İkbal

AZİZ İSTANBUL - Yahya Kemal Beyatlı

Diğer Tiyatro Çalışmaları

Çeşitli kurum ve okullarda tiyatro eğitimi verdi ve oyunlar sergiledi.

İzmit Lisesi - Göç

İzmit Kız Meslek Lisesi - Vatan Yahut Silistire

Dostlar Deneme Sahnesi - Köy Enstitüleri

C H P Beşiktaş ilçesi gençlik kolu - Soruşturma

C H P Üsküdar ilçesi gençlik kolu - Şili'de Av

Tarhan Koleji - İspinozlar

Anatolien Solidaritats Verein München - Karalarin Memetleri

Maden-İş Tiyatrosu - Fasizmin Korku ve Sefaleti

Gültepe Halkevi - Rumuz Goncagül

İnegöl Oyuncuları - Yere Düşen Kan

Modern Kültür Merkezi ADAPAZARI - Sakarca

Çevirileri

Alacakaptan’ın Almanca’dan başta Brecht olmak üzere şiir ve tiyatro kuramı üzerine çevirileri var. Brecht’in Okuyan Bir İşçi Soruyor, Buda’nın öğrettikleri, Epik Tiyatro yazıları’nın yanısıra Hollywood, Bir At Suçluyor. Yönetmenin Zorlukları, ve Tahteravalli adlı şiirlerini Türkçe’de ilk söyleyen de Alacakaptan.

Ulvi Alacakaptan Dostlar Tiyatrosu Dramaturji kurulu ve Deneme Sahnesi Sınav Kurulu üyeliği yaptı

12 Eylül yönetimince kapatılan TISAN (Tiyatro Sanatçıları Derneği) Kurucu Yönetim Kurulu Üyeliği, icra Kurulu Üyeliği ve Eğitim Sekreterliği’nde bulundu.

1994-97 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı GSM Gösteri Sanatları Merkezi’ni kurdu ve Genel Sanat Yönetmeni görevini yürüttü.

1996-98 arasında iki tiyatro sezonu için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Repertuar Kurulu üyeliğine seçildi.

Halen (2003), 7yıldır ITO (Istanbul Ticaret Odası) nezninde Tiyatro Bilirkişisi.

711
BİYOGRAFİLER / Ulubatlı Hasan - (23.01.1453)
« : 10 Haziran 2008, 09:26:49 »
 Ulubatlı Hasan - (23.01.1453)
Ulubatlı Hasan - (23.01.1453) </B>Ulubatlı Hasan, İstanbul'un fethi sırasında surların üzerine çıkan ilk Türk askeridir. Osmanlı ordusu Fatih Sultan Mehmed kumandasında 6 Nisan 1453 Cuma günü İstanbul'u kuşattı. 29 Mayıs 1453 Salı günü sabaha karşı son saldırı yapılıyordu. Yeniçeriler arasında iri yarı Ulubatlı Hasan adlı bir asker surlara tırmanmaya başladı. Bir elinde palası, öteki eli ile kalkanını başının üstünde tutarak surların üstüne çıktı. Onunla birlikte otuz kadar yeniçeri de surlara tırmandı. Ulubatlı Hasan yaralanmasına rağmen, arkadaşlarının surlara çıkmasına yardım etti. Ayağı taşa takılarak surlardan aşağı düştü. Yukarıdan atılan oklarla şehid edildi. Ancak yeniçeriler, açılan gediklerden içeri girerek şehri ele geçirdiler.

712
BİYOGRAFİLER / Uğur Gökyiğit </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:26:30 »
Uğur Gökyiğit </B>
Ülkücü Şehit. Artvin Ülkü Ocakları'nın ilk mensuplarından biridir. Babasına ait Gökyiğit Fotoğraf Stüdyosunda çalışıyordu. Artvin'de 6 Eylül 1980'de Dev-Sol militanlarınca kurşunlanarak öldürüldü.Ailesi, şehri terk etmek zorunda kaldı.

Kaynak:
Türk Sağı Sözlüğü, Hüdavendigar Onur
Biyografi Net Yayınları, 2.Baskı İstanbul 2004, sf.597

713
BİYOGRAFİLER / Uğur Cebeci </B>HAKKINDA YAZILANLAR
« : 10 Haziran 2008, 09:26:18 »
Uğur Cebeci </B>HAKKINDA YAZILANLAR
Mesul pilot
HADİ ULUENGİN
Hürportreler Hürriyet 2002 İlavesi

O, çok ciddi bir türbülans sırasında jumbo jete kumanda ediyormuşçasına, herkesin saçını başını yolduğu anlarda soğukkanlılığı elden bırakmaz. Flap düğmesine basar gibi telefonu tuşlar ve işi halleder. BİLİYORUM, itiraf etmeyi asla ve asla kendisine yediremeyecektir ama adım gibi eminim ki, eğer Uğur Cebeci'nin şu Hürriyet gazetesinde çekindiği tek bir insan varsa, iftiharla söyleyeyim, o da benim! Neden mi?

Neden olacak efendim, uçak kabinindeki ‘‘mesul pilotluğu’’ bana öyle kolay kolay sökmez... Ne kalkışta, ne seyirde, ne de inişte lövyeyi ona bırakırım.

Tamam, havacılık konularını günlük gazetede süper güzel vülgarize ederek bir ilke imza atan Cebeci'nin bu branştaki engin bilgisi kendisinin semayı delice sevmesinden; benimse tam tersine, daima korku boku Selanik uçtuğum için bindiğim herzeleri en ince ayrıntısına kadar öğrenmek manyaklığından kaynaklanıyor olabilir. Neyi değiştirir? Nihayetinde ben de ‘‘uzman’’ım(!)

Yok Airbus'ı 380 tipiymiş, yok Boeing'in iniş takımıymış, yok Swissair iflas nedeniymiş, tetikte bekliyorum. ‘‘Kokpit’’ sayfasında en ufak bir açığını yakalayayım, alimallah F-16 jetiyle üzerine pike yapıveririm.

Titre Uğur ve derhal şu ‘‘check’’ listesini yeniden gözden geçir!

*

Şaka bir yana, gazetenin en temel direklerinden birisi olan ve zaten şimdi de terfi mevkiini Doğan Haber Ajansı'nın genel müdürlüğüne vardıran Uğur Cebeci, çekirdekten yetiştiği mesleki hayatta da tam anlamıyla bir ‘‘mesul pilot’’tur.

Mesul pilot, sanki gerçekten de çok ciddi bir türbülans sırasında ‘‘Jumbo Jet’’e kumanda ediyormuşçasına, herkesin saçını başını yolduğu anlarda bile iyimserliği; herkesin telaştan tavana zıpladığı anlarda bile soğukkanlılığı elden bırakmaz. Flap düğmesine basarmışçasına önündeki sayısız telefonlardan birisini tuşlar ve iş hemen hale yola girer. Olay türbülansı sukunete kavuşur.

Üstelik, Uğur Cebeci'nin en sevdiğim yönlerinden birisini de, yukarıdaki ‘‘cool’’ tarzını ultra profesyonel Amerikalara özgü biçimde uygulamasıdır.

Koltuğa yaslanır, masaya ayak uzatır ve hiç hiyerarşi gözetmeden karşısındakiyle konuşur ki, onun bu halinde hem kendisine, hem de muhatabına karşı komplekssizlik vardır.

Amerikan dedim de aklıma geldi, zaten benim Cebeci'yle olan ortak yanım yalnız uçak hastalığından muzdariplikle sınırlı değil... Bir de New Yok var!

İkimiz de ‘‘kainatın başkenti’’ne deli divaneyiz.

Fakat, kendisi bu konuda da yine benden kat be kat daha şanslı...

Mahdum beyimiz Bulut şimdi kocaman delikanlı kategorisine girdi ve Yeni Dünya'da mimari eğitimi görüyor ya, bizimkisi mutlaka bir bahane uydurur ve eşi Güliz'i kaptığı gibi, pır, soluğu dünyanın en muhteşem şehrinde alır.

*

Ancak bu arada, 11 Eylül'de FBI ajanları tarafından karga tulumba edilmesi gibi, başından vukuat geçebilir. Haber müdürünün bizzat kendisi ‘‘haber’’ olur.

N'apim, mesul ben değilim... Zira defalarca, ‘‘sakın bensiz aşağı Manhattan'da fink atmaya kalkma, New York fakirden sorulur’’ diye uyardım, tınmadı.

Tenezzül buyurmadı ve kainatın başkentine bir kez bile beraber gitmedik.

Neyse, gelecek sefere sevgili mesul pilot...

Ve unutma, Neawark havaalanına doğru irtifa kaybetmeye başladığımızda Kokpit'teki komutu ben alacağım...

714
BİYOGRAFİLER / Ufuk Tavkul ( 15.12.1960) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:26:00 »
Ufuk Tavkul ( 15.12.1960) </B>
15.12.1960 tarihinde Ankara’da doğan Ufuk Tavkul, TED Ankara Koleji’ni bitirdi. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümünden mezun olduktan sonra, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji bölümünde master ve doktora yaparak “sosyoloji doktoru” unvanını aldı. Türkoloji alanında yaptığı araştırma ve çalışmalar neticesinde, 2002 yılında Çağdaş Türk Lehçeleri bilim dalında “doçent” unvanını kazandı.

1988-2004 yılları arasında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde görev yapan Ufuk Tavkul, 2004 yılı Şubat ayında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümünde doçentlik kadrosuna atandı. Halen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

1992-1995 yıllarında Genel Kurmay Başkanlığı’nda yurt dışında görev yapacak askerî personele Kafkasya konusunda, 1998-2000 yıllarında Millî Güvenlik Akademisi’nde Kafkasya ve Orta Asya konularında konferanslar verdi.

Kafkasya’dan 1905 yılında Anadolu’ya göç ederek, önce Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinin Yakapınar köyünde iskân edilen, oradan 1910 yılında Konya’nın Sarayönü ilçesine bağlı Başhüyük köyüne yerleştirilen ‘Tohçuk’ adlı bir Karaçay ailesine mensup olan Ufuk Tavkul, 1977 yılından itibaren Kafkasya’da kalan akrabalarıyla temas kurarak 1990-2000 yılları arasında pek çok defa Kafkasya’da dil ve sosyoloji konularında saha araştırmaları yaptı, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nun yürüttüğü “Türk Kültürünün Çevre Kültürlerle Etkileşimi” projesinin Kafkasya bölümünde görev alarak 1997 yılında Kafkasya’da Kabardin-Balkar Cumhuriyetinde saha araştırması gerçekleştirdi, bu arada dil ve toplumsal yapıya ait veriler topladı.
Kafkasya’nın etnik ve sosyo-kültürel yapısı, Kafkasya halkları arasındaki etnik ve kültürel yakınlık ve benzerlikler, Karaçay-Malkar Türkçesi grameri ve sözlüğü konularında Türkiye’de ve yurt dışında (Macaristan ve Kafkasya’da) yayımlanmış yüz elliden fazla bilimsel makalesi ile, “Kafkasya Dağlılarında Hayat ve Kültür”, “Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü”, “Karaçay-Malkar Atasözleri”, “Etnik Çatışmaların Gölgesinde Kafkasya”, “Karaçay-Balkarlar”, “Karaçay-Malkar Destanları” ve “Etnik ve Sosyo-Kültürel Yapısıyla Kafkasya” adlı yedi kitabı vardır.

715
BİYOGRAFİLER / Uceym Sadun Paşa . </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:25:46 »
Uceym Sadun Paşa . </B>
HAKKINDA YAZILANLAR

IRAK CEPHESİ VE UCEYM SADUN PAŞA

Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde,
Ey yolcu, şu toprak için can veren erler.
Hak'ın bu velî kulları taş türbeye girmez,
Gufrâna bürünmüş, yalınız Fâtiha bekler.

Mehmet Akif

Bizler, büyük bir aşk hikayesine tanıklık ediyoruz. Dicle ve Fırat, sonsuza uzanan iki sevgili gibi yüzyıllardır akıyorlar yanı başımızda.. Ve bilir misiniz ki; Bağdat bu büyük aşkın meyvesidir. Halife El Mansur’un, Enam ve Yunus surelerinde cennet anlamına gelen “Dârü’s-Selâm” dan etkilenerek “Medinetü’s-Selâm” ismini verdiği bir Binbir gece masalı şehri.. Fuzuli’ye göre, Bağdat’ın toprağının harcı Kerbela şehitlerinin kanı ile sulanmıştır. Peygamber Efendimizin kucağından düşürmediği gözümün nuru diye hitap ettiği Hz Hüseyin’in kanı bu topraklara akmıştır. Harun Reşit’in barışı, İmam Azam’ın adaleti, Cüneyd’in gözleri, Geylani’nin gönlü, Fuzuli’nin şiiri, Leyla ile Mecnun’un nefesi ve Hallac-ı Mansur’un haykırışı, bu topraklardan bütün İslam alemine ulaşmıştır. Ve bu topraklar, gökyüzünün mavisine bata çıka üzerinden geçmiş olan ayak izleri ile doludur. İbn Arabi’nin, Ömer Hayyam’ın, Abdülkadir Geylani’nin ayak izleri ile…

Oysa şimdi Bağdat’ta yaşanan trajediyi yazmaya kalem kafi değil, anlatmaya söz yetmez, akmış ve akmakta olan gözyaşının haddi hesabı yok . Bağdat’ta artık gündüzler başka. Geceler de öyle.. Şimdi orada bir çocuk olsanız da sokağa çıkmaz isteseniz, ölüm namert bir belalı gibi ansızın bir köşeden çıkıp alıverir canınızı . Hiç tükenmeyecekmiş gibi duran laneti ile onu parçalayan ve zifiri karanlıkta bile insana kaçacak delik bırakmayan bir bela, şehrin üzerini örtmüştür çünkü..

“ Musa kavmine: "Allah'ın yardımını ve lütfunu isteyin ve acıya tahammül edip dayanın. Şüphesiz yeryüzü Allah'ındır. O'na kullarından dilediğini mirasçı kılar, mutlu son , Allah'tan korkanlarındır." dedi. ” [ Araf – 128 ]

Bağdat, şimdi kim bilir belki de nerede ve ne zaman kaybettiğine şaşırarak ruhunu arıyor . Morale ihtiyaçları var zira Hüsnü Mahalli’nin, Irak halkının haykırışını anlattığı sözlerinden, Irak’lıların nasıl da umutsuz ve yeis içinde olduklarını görmek mümkün. Bu sözleri bana bir arkadaşım aktarmıştı . Buna göre Iraklılar dermiş ki ;

“ Bizler Müslüman’ız ve çektiğimiz bu acılar bize Allah’tan reva mıdır ? Allah – haşa – kimin yanında , bizim ( Müslümanlar ) mi , yoksa onların (kafirlerin ) mı ? “

Müslüman’ların başına bu tür belaları musallat olmasının nedenleri, “Kuru kuru iman edip, sınanmadan kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz?“ ayetin mealinde olduğu gibi, pek çok kereler izah edilmiştir. O nedenle, yaşanan acıların büyüklüğü göz önüne alınsa da, böylesi bir sitem Irak halkına yakışmıyor. Zira Müslüman Doğu’nun, o kendisini mevcut şartlar ile sınırlandırmayan coşkusu ve inancı, tüm saldırıları bertaraf edecek kadar güçlü olmalıdır.

Peki ya Irak’ın bu hale gelmesine sebep nedir? IV. Murat’ın fethiyle beraber Osmanlının en önemli eyaletlerinden biri olan Bağdat, şimdi neden bu halde ?

Bağdat’ta yaşanan son trajedi, bölgenin I.Dünya Savaşında Osmanlının elinden çıkışıyla başlar. Irak cephesi, bu dönemde İngilizlerin Basra’yı işgaliyle açılmıştır. Hindistan yolunun güvenliği için Kızıldeniz ve Basra körfezini kontrol etmek isteyen İngiltere, Almanların açık denizlere ineceği korkusuyla bu işgali başlatmışlardır. Ayrıca, Bölge petrolünün önemi ve sanayideki kullanım sahalarının gelişmesine paralel olarak İngiliz yönetimi içerisinde sivil kanatlar sadece Hint yolu için değil, taşıdığı bu yeni zenginliğe el koyabilmek için de Irak’ın işgalini gerekli görmüştür. Ve işgal, bu nedenle I. Dünya Savaşı ve sonrasında emperyalist paylaşım mücadelelerinin ekonomi politik manasındaki önemli değişiminin de sahnesi olmuştur.

Ortadoğu için karanlık ve kanlı bir geleceğin başlangıcı olan bu oyunun ilk perdesi , İngiltere’nin 15 Ekim 1914'te Bahreyn'i, 22 Kasım 1914’te Fas yarımadasını işgal edip, ardından 23 Kasım 1914'te Bağdat’a bağlı önemli bir liman kenti olan Basra’yı ele geçirdikleri gün açılmıştır...

Bu durum Bab-ı Ali yönetimi üzerinde bomba etkisi yaratır. Çünkü Bağdat, askeri öneminin dışında İstanbul’un Yakın Doğu’daki kardeşi olmakla beraber, bir İslam şehri olarak sahip olduğu kültürel doku da düşünüldüğünde, hilafet makamını elinde bulunduran Osmanlı için, Bağdat’ın işgali asla göz yumulamayacak bir durumdur. Bu nedenle, Enver Paşa, Trablusgarp’ta beraber çalıştığı ve Batı Trakya’da örgütçülüğünü ispat eden Teşkilat Mahsusa kurucularından Süleyman Askeri Bey’i acil olarak göreve çağırır. 20 Aralık 1914'te, Basra'yı geri almak amacıyla cephe komutanlığına atanan Süleyman Askeri Bey, vakit kaybetmeden bölgeye giderek, aşiretlerden ve gönüllülerden yararlanarak topladığı kuvvetle, 12 Nisan 1915'te İngiliz birliklerine karşı taarruza geçer .

Maalesef, tarihimizi pek az biliyoruz ya da sahip olduğumuz ezberlerden kurtulabilme konusunda çoğu kez tembellik ediyoruz. Oysa, I. Dünya Savaşında Irak cephesi, ölümsüz dostlukların, yiğitlik hikâyelerinin, nice kahramanların unutulmayacak destanlarıyla doludur. Süleyman Askeri Bey de, başlı başına ayrı bir yazı konusu olmakla beraber, şimdilik bu yiğit Osmanlı askerinin İngilizlerle girdiği çatışma esnasında her iki bacağından birden ağır yara alması nedeniyle muharebe boyunca kanlar içinde sedye üzerinden savaştığını ve yazımızın başında belirttiğimiz gibi harcı Hz Hüseyin’in şehit kanı ile sulanmış olan topraklarda esir düşeceğini anladığı an başına bir kurşun sıkarak intihar ettiğini söylemeyi kafi buluyoruz . Zira Süleyman Askeri Bey’in şerefli yaşam öyküsünü inşallah başka bir yazıda detaylı biçimde aktaracağız.

Irak halkının ve bizlerin morale ihtiyacı olduğunu söylemiştik. Bunun için, Harun Reşit’in barışı, İmam Azam’ın adaleti, Cüneyd’in gözleri, Geylani’nin gönlü, Fuzuli’nin şiiri, Leyla ile Mecnun’un nefesi ve Hallac-ı Mansur’un haykırışını işitmemiz, sahip olduğumuz ortak değerlere tekrar olmazsa tekrar, yine olmazsa tekrar, beraberce sarılmaktan başka çaremiz yok. Bu uğurda önümüze çıkacak olan bölgesel güçlerin tasfiyesini dilemek, olası bir Kürt-Türk savaşını arzu etmek değil aksine, ayrılmaz bir parçamız olan Kürtlerin, içlerindeki hainlerin esaretinden kurtulması için çaba göstermemizi arzu etmektir o kadar.


Ve tarih sayfalarında kalmış güzel örnekler, insana bugünlerde pek ala moral veriyor. O nedenle, halihazırda mevcut bulunan Irak yönetimini şimdilik bir yana koyalım da, Irak topraklarının yiğit şeyhi Uceym Sadun Paşa’nın öyküsüne geçelim.

Irak cephesinde çatışmalar tüm şiddeti ile devam ederken, Osmanlı askerinin emperyalist güçlere karşı olan mücadelesinde yerel güçlerin desteğini almadan ilerleyebilmesi elbette çok zordu. Ölüm kalım meselesi olarak adlandırabileceğimiz bu muharebeler içinde Osmanlı’ya en büyük desteği verecek olan kimse, Irak’ta “ Şeyhlerin Şeyhi “ olarak adlandırılmakta olan Şeyh Uceym Sadun Paşa’dır.

Uceym Sadun Paşa’nın insanı hayretler içerisinde bırakan bir öyküsü var zira bu Arap şeyhi, İngiliz işgaline karşı direnişin olduğu her cephede atının üzerinde çöl rüzgarı içinde çıkar ve düşmana büyük bir hınçla saldırır, oradan atını bir başka muharebe alanına sürerdi.

Osmanlı Birlikleri, Kut-ul Amare’de, bir keresinde İngilizler tarafından dört bir yandan kuşatılmışlar ve çaresizlik içinde vuruşa vuruşa ölüme gidiyorlardı. Zaman daralmıştı, Osmanlı askerleri vuruşurken sürekli kelime-i şehadet getiriyordu ancak tam bu esnada beklenmedik bir şey oldu. Birkaç yüz atlının başında bulunan bir şeyh, ansızın düşman ateşini yararak çok cesur bir hücum taktiği ile Türk birlik karargahını mutlak bir ölümden kurtardı. Bu hücumu gören İngiliz askerleri büyük bir şaşkınlık ve korku ile geri çekilmek zorunda kalırken, yüzlerce askerimizin de hayatı kurtulmuştu. İşte Bismillah diye muharebe içine dalarak yüzlerce askerimizin hayatını kurtaran bu Iraklı; Şeyh Uceym Sadun Paşa’dır…

Şeyh Uceym Sadun Paşa, işgalciler ve yerel işbirlikçilerinin korkulu rüyasıdır . Zira, sürekli Irak’ın bir ucundan bir ucuna at koşturmakta ve direnişine aralıksız devam etmektedir. Osmanlı askerlerine taarruz eden İngiliz himayesindeki Bedevileri yakalar, yakaladığı yerde bunları herkesin önünde cezalandırır. Irak’ın ileri bölgelerindeki İngiliz karakollarına baskınlar düzenleyerek, İngilizlerin planlarını alt üst eder, Şeyh’in bu taarruzları Irak’ın her yerinde ses getirir.

Ve Şeyh Uceym Sadun Paşa’nın bu direnişi karşısında artık pes diyen İngiliz’ler, şeyhe karşı ünlü casusları Lawrence’i devreye sokarlar. Lawrence’ın görevi şeyhin hangi şartlar altında Müslüman Osmanlı askerini terk edeceğini öğrenmektir. Bu nedenle İngiliz yanlısı Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’ı Şeyh Uceym Sadun Paşa’nın yanına göndermek isterler. Emir Abdullah , bu vazifeyi kabul etmek istemez zira Şeyh Uceym Paşa’nın hiçbir şekilde böyle bir teklife yanaşmayacağını bilmektedir. Ancak Lawrence’ın ve babasının ısrarı ile Şeyh ile temasa geçer.

Bağdat, Dicle ile Fırat’ın o büyük aşkının meyvesidir demiş, toprağında Hz Hüseyin’in şehit kanının, isminde Enam ve Yunus surelerinin etkisi olduğunu söylemiştik. Gelelim Şeyh Uceym Sadun Paşa’nın cevabına …Bağdat topraklarının şeyhi , Lawrence’ın gönderdiği teklife aynen şu sözlerle karşılık verir.

“O hain elime geçmesin. Bir insan sadakati bilmeyebilir. Fakat kendi ihanetini başkasında düşünmesi için bir sebep lazımdır. Ona bir gün böyle bir teklifi bana yapabilme cesaretini nereden bulduğunu soracağım.” [ Şeyh Uceym Sadun Paşa ]

Bir süre sonra, Şeyhlerin Şeyhi Uceymi Sadun’a, Türklere ihanetinin bedeli olarak Irak krallığı ve 150.000 dönüm toprak teklif edilir . Ancak şeyh , bu ahlaksız teklifi de aynı kararlılık ve sertlikle reddeder.

Şeyh Uceym Sadun Paşa’ya , onun bu büyük vefasını hayranlıkla izlemiş olan payitaht tarafından Osmanlı nişanı verilir. Ancak Şeyh, İslam aleminin ortak düşmanına karşı direnişe devam eder zira Osmanlı nişanı ile ödüllendirilmiş olan Iraklı Şeyh Uceym Sadun Paşa, Türk ordusu Irak’tan çekildikten sonrada Osmanlıya bağlığını sürdürecektir. İngilizlere karşı çete savaşları örgütler.

Ve tarihler 15 Haziran 1919’u gösterdiğinde, şeyhin bu kahramanlık ve Osmanlı’ya olan sadakatini iyi bilen Mustafa Kemal, Şeyh Uceym’e şifreli bir mektup yazacaktır.

“ İslam aleminin iki gözbebeği olan Türk ve Arap milletlerinin ayrılması iki tarafta da zafiyetlere sebep oldu. Ümmet-i Muhammed için şanlı bir halde buna karşı el ele vererek Ümmet-i Muhammed’in hürriyet ve istiklali uğrunda mücadele eylemek bizler için farzdır. Kafirlere karşı yapmış olduğunuz cihatta, kültürümüzü korumak ve ırkçılığa karşı verilen mücadelede sizin her zaman destekçiniz olup yanınızdayım. Bu konuyu 13. Ordu Komutanlığı ile görüşmenizi ve görüşünüz için yüce şahsınıza sunup gereğinin yapılmasını arz eder, saygılarımı sunarım.” [ Mustafa Kemal Paşa ]

I.Dünya Savaşı’nda Türklere ihaneti karşılığında teklif edilen Irak Krallığı’nı reddeden ve 150 bin dönüm toprağını Irak’ta bırakan Uceym Paşa, 5 Haziran 1920’de Mardin’e gelecektir. Genelkurmaya başvurarak, Kurtuluş Savaşı’nda adamlarıyla birlikte Fransızlara karşı mücadele etmek ister . Iraklı Şeyh, Urfa’nın kurtuluşunda aktif rol oynayacaktır.

İngilizler ise kendilerine ağır kayıplar verdiren Uceymi Paşa’yı unutmamışlardır. Kendisini cezalandırmak için şeyhi Ankara Hükümetinden isterler. Ancak Mustafa Kemal Paşa, kendisini İngilizlere vermez.

Şeyh Uceym Paşa’nın İslam birlikteliğine olan inancı ve sadakati, Cumhuriyet kurulduktan sonra unutulmayacaktır. İlk TBMM , şeyh ve akrabaları için Şanlıurfa‘da 14 köyün bağışlanmasını görüşerek, bunu hemen kabul eder. Uceym Paşa’nın akrabalarından çoğu Irak’a geri dönmüştür, bu nedenle Şeyh Uceym Sadun Paşa, 14 köy arazisinin fazla olduğunu, kendisine ve yanında kalan akrabalarına bir köyün yeteceğini söyler. İşte bu köy, Urfa Germüş Köyü’dür…

Şeyh Uceym Sadun Paşa, daha sonra Urfa’da evlenir. Bu evlilikten , Kızı Mübine ve oğulları İsa ile Abbas bu evlilikten doğacaktır. Bugün Mübine Sadun Sümer Hanımefendi Ankara’da, İsa ve Abbas Sadun Beyefendi’ler ise Şanlıurfa’da yaşamaktadırlar.

Çöllerin özgür savaşçısı Uceym, uyumak için de bu hür vatan toprağını seçmişti .

Irak cephesinde Şeyh Uceym Sadun Paşa gibi , birçok yerli aşiret ve aile , İngilizlere karşı , Osmanlı’nın safında yer almışlardı.

Ve Irak halkı da, I.Dünya Savaşı boyunca, Şii, Sünni, Ulema, Kürt aşiret beyleri, Arap kabile reisleriyle tek yürek olarak, Osmanlı ile beraber savaştılar.

Bugün, tamamı vatan için ölümsüzlüğe koşmanın huzuru ile Irak topraklarında yatmaktadırlar. Bizler, büyük bir aşk hikayesine tanıklık ediyoruz, Dicle ile Fırat sonsuza uzanan iki sevgili gibi akıyor yanı başımızda demiştik. Bu aşkın mabedine namahrem eli değdiğini görmektense ölmeyi tercih eden tüm Türk, Kürt , Arap askerlerinin aziz ruhları şad olsun..

Ne demeli ?

Öleceksek de beraber, yaşayacaksak da beraber yaşacağız bu topraklarda…

perenbirsaygili@gmail.com

716
Usein Kürkçi </B>Edebiy tilimizniñ buük ustası

Usein Kürkçiniñ doğğanınıñ 100 yıl toluvı münasebetinen
Ş. Asanov

Qırımtatar halqınıñ yigirminci asırda icat etken ziyalılar arasında Usein Osmanoviç Kürkçi ayrı yerde tura. O Qırımtatar edebiy tiliniñ imla qaidelerini, grammer esaslarını yazğan, imla, terminler ve frazeölogiya luğatlarını tertip etken, Rus ve çetel klassik edebiyatından tercimeler yapqan, ozü de acayip ikayeler yazğan munevverlerimizden biridir.

Usein Kürkçi 1905 senesi Ocak 23-te Bağçasaray şeerinde Arslan-Ağa maallesinde kürkçiler esnafınıñ usta başı Osman molla Sali oğlu Kürkçiniñ qorantasında doğa. Başlanğıç bilgilerini maallelerindeki mektepte Yaqub Şakir-Alide, soñra zemstvo mektebinde ve 1918 senesi Bağçasaray da açılğan İ. Gasprinskiy adına darülmüalliminde Yagya Naci Bayburtlu, İbraim Meinov, Usein Badaninskiy, İbraim İlmiy, Şeyh Vehbi kibi belli ocalarla tanış ola.

Qırımtatarlarnıñ o zamandaki medeniy ayatı qaynağan Bağçasarayda yaş Usein halqımıznıñ pek çoq ileri adamlarını kore ve tanıy edi. Şu cumleden İsmail Gasprinskiyni de defalarca toylarda körgen edi. Onıñ aytqanlarına kore, İ. Gasprinskiy çağırılğan toy azbarına kirgende, çalğıcılar onıñ (İsmail Beyniñ) sevgen avası – «Aqsaq Timurnıñ marşı»nı icra ete, toynıñ cemaatı ise onı ayaqqa turıp qarşılay eken.

1922 senesi Aqmescitte Rus nümüne orta mektebiniñ soñki sınıfında oquğan soñ, Bakuğa kete, anda Azerbaycan pedagoji institutınıñ tarih-edebiyat fakültetine kire, belli alimler: şarqşınas, akademik V. Bartoldnıñ, professorlardan İ. İkmetniñ, B. Çobanzadeniñ, G. Gubaydulinniñ oglerinde tasil kore. Bu yıllarda Rus ve çetel klassik edebiyatından bir sıra tercimeler yapa. İnstitutnın bitirip Qırımğa qayta, bir qaç yıl Qırımtatar mekteplerinde, «Oquv işleri» metodik ve içtimaiy-edebiy gazetesiniñ edebiyat bölüginde çalışa soñra Qırım pedagoji institutınıñ til ve edebiyat fakültetiniñ yuksek bolumunda oquy.

1934 senesi, yuksek bolumu bitirgen soñ, «Qırımtatar tili grammeriniñ esasları» mevzusında dissertatsiya qorçala ve Qırım pedagoji institutında doçent vazifesinde, aynı zamanda A.S. Puşkin adına til ve edebiyat ilmiy-tedqiqat institutısinde ilmiy hadimi olıp çalışa. Bunıñnen beraber bu yıllarda Qırımtatar tiliniñ birinci imla luğatını (1936 senesi), terminölogik luğatlarnı tertip etüv (latin elifbesi esasında), derslikler yazuv ile meşğul oldı, butün Qırım ilmiy til konferentsiyasında (1934 senesi) «Edebiy tilimizniñ grammatik esasları hususında» mevzuda marüzanen çıqışta bulundı.

Amma 1937 senesi Usein Kürkçiniñ semereli icadiy faaliyeti birden uzüldi. Pek çöq ileri adamlarnı kibi, enkavede onı 5810-11 madde mucibi kabaatlanndan, sekiz yıl muddetine ukum ete. Dokuz buçuk yılı lağerde keçe. Sonra azat etile, Ferğana vilyaetinin Marğılan şeerindeki doğmuşlarını kelip tapa. Mında yaşağan eki buçuk yılı içinde Kırım pedağoji institutısının kimya - bioloğiya fakultetini bitirğen ocapçe Emine Asanovağa ile evlene. Yanı ayat başladım değende, 1949 senesi martta ekinci kere Devlet telikelu insanları inceluv komiteti tarafından kapatıla. Bu sefer Krasnoyarsk ulkesindeki Dolğiy most koyune edebiy surğunlikke ukum etile. Ozyu surğun etilğen son, omur arkadaşı Emine apte çoktan-çok manialarnı yenip, hasta anasınen beraber Krasnoyarsk ulkesine Usein Osmanoviçke kelip kavuşmağa nail ola. Bu surğunlikteki ayatta Usein Kurkçinin bir oğlu Server ve bir kızı Dilyara doğalar. Mında o korantasınen beraber 1955 senesi Eylule kadar surğunlikte ekinci kere buluna. 1957 yenesi reabilitirlene. Boyleliknen,edebiy tilimiznin buyuk mutehassısı Usein Kurkçinin en mahsuldar çalışacak yılları, yani on yedi yılı bastırıklarda ve lağerlerde keçti.

Sürgünlikten azat olunğan soñ, 1965 senesine qadar Marğılan şeerinde Rus tili ocası olıp çalıştı.

Men Usein Kürkçini ilk kere 1974 senesi «Lenin bayrağı» gazetesinde körgen edim. O mında eki kün edebiy tilimizge bağışlanğan lektsiyalar oquğan edi. O lektsiyalar mende buük teessurat qaldırğan ediler. Soñra o lektsiyalar doquz maqale olaraq gazetada basılğan ediler, 1986 senesi ise «Fikir incileri» serlevanen ayrı kitap olaraq neşir etilgen ediler.

Yetmişinci yıllarda Usein Kürkçi Qırımtatar tiliniñ imla qaidelerini ve frazeölogiya luğatını tertip etkeni aqqında Lenin bayrağı müarririyetiniñ haberi bar edi. İmla meselelerini mıtlaqa acele surette çezmek kerek edi. Çünki o vaqıtta gazetada ve «Yıldız» mecmuasında aynı sözler çeşit-çeşit yazıla edi. Em de imla meseleleri çezilmegeni lugatlarnı tertip etüv işini de çanalata edi. Şunıñ içün 1982 senesi gazetamıznıñ o vaqıttaki müarriri Timur Dağcınıñ teşebbüsinen müarririyetiizde tilimiznen bağlı olğan alimler – Usein Kürkçi, Memet Umerov, Ayder Memetov, Seitmemet Mujdabayev em de yazıcılar ve jurnalistlerniñ işitirakinen toplaşuv keçirilgen edi. Toplaşuvda cumleden Usein Kürkçige «İmla qaideleri» ni derc etmek içün azırlamaq; filölogi ilimleri namzetleri M. Umerovğa. A. Memetovğa. S. Mujdabayevge ve yazıcı Çerkez-Alige U. Kürkçiniñ «Qırımtatar tiliniñ frazeölogizmler luğatı»na taqrizler yazmaq avale etilgen edi.

Usein ağa «İmla qaideleri» eserini qısqa vaqıt içinde azırlap, müarririyetimizge yolladı. Olar gazetamızda «Qırımtatar tili imlasına dair teklifler» serleva asıtnda 1988 senesi avgust 18-den 1989 senesi aprel 4-ke qadar derci etildi. M. Umerov, A. Memetov, S. Mujdabayev ve Çerkez-Ali bir ay içinde U. Kürkçiniñ «Frazeölogizmler luğatı»na , bazı bir qaydlarnen, musbet taqrizler yazdılar. Lakin bu luğatnıñ kölemi buük olğanı (tahminen 100-105 basma tabaq) sebebinden. O zamanda onı planğa kirsetmek imkanı bile olmadı. Söz sırası, bu luğatnı İ. gasprinskiy adına cumhuriyet Qırımtatar kitaphanesiniñ müdiri Ayder Emirov 1998 senesi Marğılanğa barıp U. Kürkçiniñ kiyevinden alıp kelgen edi. Lakin o alya daa neşir etilmeyip, kitaphaneniñ arhivinde yata

Sekseninci yıllarda Usein Kürkçi daa başqa müim işler yaptı: «Rusça-Qırımtatarca ve Qırımtatarca - Rusça frazeölogizmlerniñ ekvivalent (tıpqınlıq) luğatları»nı ve «Qırımtatar tiliniñ grammatika terminleri luğat»nı tertip etti. (Men bu luğatlarnıñ kartotekasını onıñ evinde qapaqlı qutular içinde körgen edim). Nefis edebiyatımıznı yahşı bilgen mutehassıs olaraq, ozü de acayip ikayeler yazdı. Sekseninci senelerde «Yıldız» mecmuasında Usein oca imzası ile basılgañ dulber edebiy tilimizde yazılğan ikaelerini («Kopçeklernin davuşları altında», «Koryuşyuv», «Yarıklı şey») okuyabilirsiniz.

Belli yazıcılarımız Şamil Alyadin. Eşref Şemi-Zade ve digerleri Usein Kürkçini pek urmet ete, onıñnen mektüpleşe ve tilimiz, yazğan eserleri hususında aqıl tanışa ediler.

Sekseninci-doqsanıncı yıllarda Usein ağa çoq facialarnı başından keçirdi: omür arqadaşı Emine apte Marğılanda, doğmuş qardaşı İsmail Kürkçi Moskvada vefat ettiler, 1983 senesi oğlu Server Qırımda Tarhankut yalısındaki qayalarda alpinistik meşğuliyetinde elak oldı (Voinka köünde defn etildi), qızı Dilyara Marğılanda vefat etti.

Bu qadar azap-facialarnı başından keçirse de, omrüniñ soñunace temiz qalpli insan olaraq qaldı. 1996 senesi Kasım 27-de Marğılanda vefat etti.

Teessüf ki, biz edebiy tilimizniñ buük ustası, alicenap insannı Vatanımızğa qaytarıp olamadıq.

Yazarın Adı: Ş. ASANOV - KIRIM
KALGAY Dergisi, Nisan – Mayıs – Haziran 2005, Sayı: 36, Sahife 14 – 15 - 16

717
BİYOGRAFİLER / Ural Akbulut
« : 10 Haziran 2008, 09:25:11 »
Ural Akbulut
Ural Akbulut </B>Prof. Dr. Ural Akbulut, 1945 yılında Erzincan'da doğdu. Lisans eğitimini ODTÜ'de aldıktan sonra doktora için Güney Florida Üniversitesi'ne gitti. Şu an ODTÜ'de rektörlük yapmaktadır.

AKADEMİK VE İDARİ GÖREVLER

1.ODTÜ Kimya Bölüm Başkan Yardımcısı (1982-1985)
2.Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Dekan Yardımcısı (1985-1986)
3.Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı (1986)
4.Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcısı (1986-1987)
5.ODTÜ Genel Sekreteri (1990-1992)
6.ODTÜ Rektör Yardımcısı (1992-2000)
7.ODTÜ Rektörü (2000- )

ÖDÜL
TÜBİTAK Teşvik Ödülü (1985)

YÜRÜTTÜĞÜ PROJELER
1- Tükiye'de Röntgen Filmi ve Siyah Beyaz Fotoğraf Filmi ve Kartı
Üretimi (T. Hv. Kuv. Güç. Vakfı-ODTÜ) No:79-01-03-507 1979-1983
2- Fotoğraf Emülsiyonlar (TUBİTAK-TUMKA Ünitesi ve ODTÜ) 1983-1984
3- Electron Transfer Mechanisms (ODTÜ Ar. Pr.) No:79-01-03-506 1980
4- Elektrokimyasal Polimerleşme (TÜBİTAK-TUMKA ve ODTÜ) 1983-1989
5- Akrilonitirilin Elektrokimyasal Polimerleşmesi
(A. Ü.Araştırma Fonu 87-05-04-02) 1987-1988
6- Değişik Halojenlenmiş Fenol ve Anilinlerin Elektrokimyasal
Sentezi (ODTÜ AFP 87-05-04-02) 1987-1988
7- Conducting Polymers, (NATO Projesi) 1989-1992
8- Conducting Polymers as Sensors (İngiliz Kültür) 1989-1992
9- TUBİTAK TBAG-Ü15/7 1991
10- ODTÜ AFP 94-01-03-04 1994
11- DPT Projesi 95K-120498 1995
12- TUBİTAK TBAG-1422 1995
13- DPT Projesi 98K-122750 1998
14- ODTÜ AFP 99-01-03-05 1999

ÜYESİ OLDUĞU VE GÖREV ÜSTLENDİĞİ ULUSAL VE ULUSLARARASI KURULUŞLAR:
1- Royal Photographic Society (İngiltere)
2- International Tennis Fed. Türkiye Temsilcisi (İngiltere)
3- Türkiye Tenis Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi
__________________

718
BİYOGRAFİLER / Umberto Eco ( 1932) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:24:42 »
Umberto Eco ( 1932) </B>
Bilim adamı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen Umberto Eco, 20 yüzyılın en önemli düşünce adamlarından biridir. Dünya kamuoyunun gündemine, Gülün Adı ve Foucault Sarkacı gibi büyük yankı uyandıran romanlarıyla giren İtalyan yazar, aynı zamanda Ortaçağ estetiği ve göstergebilim dalının yaşayan efsanelerindendir. 1932 yılında doğmuş olan Eco, 1971'den bu yana Bologna Üniversitesi'nde profesör olarak çalışıyor ve yapısalcılık sonrası göstergebilim gelişmelerine önemli katkılarıyla tanınıyor. Eco yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Thomasçılık akımı ve bu akımın estetik anlayışı üzerine yaptı. Ortaçağa olan ilgisi daha sonra Gülün Adı romanıyla edebiyat çalışmalarına da yansıdı. 1962'de Torino Üniversitesi'nde doçent, 1969'da ise Floransa Üniversitesi'nde görsel iletişim dalında profesör oldu. 1971'de Bologna Üniversitesi'ne geçti ve 1975 yılında bu üniversitenin Gösteri ve İletişim Bilimleri Enstitüsü'nün başına getirildi. Eco'nun çalışmaları 1960'ların ortasından itibaren avantgarde yapıtlara, kitle kültürüne yönelmiştir. Son dönemlerde ise, güncel olay ve olguları da ele alan çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar arasında edebiyat eleştirileri, tarih ve iletişim yazıları önemli bir yer tutmaktadır. Roland Barthes'dan sonra “ayrıntıların anlamı” ya da “ayrıntıların sosyolojisi” adı verilen bir anlayışın en önemli isimlerinden birisidir.

ESERLERİ
Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti, Foucault Sarkacı, Gülün Adı, Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik, Ortaçağı Düşlemek, Önceki Günün Adası, Somon Balığıyla Yolculuk, Yanlış Okumalar, Yorum ve Aşırı Yorum, Beş Ahlâk Yazısı
__________________

719
BİYOGRAFİLER / Uluğ Bey </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:24:28 »
Uluğ Bey  </B>
Türk dünyasının 15'inci asırda yetiştirdiği en büyük astronomi bilgini ve Timur Han'ın torunu olan Uluğ Bey, 22 Mart 1394'te Güney Azerbaycan'daki Sultaniyye'de doğdu. İyi bir eğitim görerek, 13 yaşındayken Horasan ve Maveraünnehir eyaletlerine hakan naibi oldu. Başkent seçtiği Semerkant'ta, müstakil bir hükümdar gibi hareket etti.

Fen bilimleri ve astronomiye merakı, kendisini dünya tarihinin en büyük astronomlarından biri haline getirdi. İlim adamlığı yanında devlet adamlığı vasfı da yüksek olan Uluğ Bey, Semerkant'ta 38 yıl hükümdarlık yaptı. Bir akademi haline getirdiği sarayı, devrin meşhur alimlerinin toplanıp tartıştığı bir mekan oldu. iktidar döneminde, başta Semerkant ve Buhara olmak üzere tüm ülke, Türk mimarisinin seçkin eserleriyle donatıldı. Oğlu Abdüllatif tarafından tahttan indirilen Uluğ Bey, 25 Ekim 1449'da, Abbas adlı bir düşmanı tarafından öldürüldü ve dedesi Timur Han'ın yanına defnedildi.

Uluğ Bey'in Semerkant'ta kurduğu rasathanedeki astronomi çalışmaları, astronomi biliminin bugünkü seviyeye gelmesinde büyük pay sahibidir. Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri ilmi üzerinde geniş çalışmalar yaptı. Kendisinden önceki Doğu - Batı dünyasının tahmini ve yaklaşık bilgilerini bırakıp bilimsel esasları tespit ederek, trigonometride yeni bir araştırma yolu açtı. Dünya onu astronomi alanındaki eserleriyle tanıdı. Semerkant'taki rasathanesinde yapılan çalışmalar, bugünkü astronomiye hala ışık tutmaktadır.

İlhanlılar zamanında yapılan rasatları tekrar gözden geçiren ve 12 yıl boyunca rasat yapan Uluğ Bey, 1437'de, büyük eseri Uluğ Bey Zici'ni yazdı. Bu eser, daha önce yazılan 'zic'Ierin yanlışlarını düzeltiyor ve yıldızların hareketlerini daha mükemmel gösteriyordu. Uluğ Bey'in bu eseri 1665'te Oxford'da İngilizce ve 1853'te de Fransızca olarak basıldı. Batı bilim dünyası, Uluğ Bey'e 15. Asır Astronomu unvanını layık görürken, Milletlerarası Astronomi Derneği de Ay yüzeyindeki bir kratere onun adını verdi.


__________________

720
BİYOGRAFİLER / Uğur Mumcu ( 1942)- (24.01.1993)
« : 10 Haziran 2008, 09:24:17 »
 Uğur Mumcu ( 1942)- (24.01.1993)
Uğur Mumcu ( 1942)- (24.01.1993) </B>1942 yılında Kırşehir'de doğdu.Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi (1966), aynı fakülteye asistan olarak girdi(1968).Bilahare 1974 yılında asistanlıktan ayrılarak yazarlığa başladı.Cumhuriyet gazetesinde günlük yazılar yazdı.24 ocak 1993 tarihinde bir suikastle öldürüldü.

ESERLERİakıncalı Piyade(tiyatro), yanında inceleme eserleri yazdı: suçlular ve Güçlüler, Mobilya Dosyası, Bir Pulsuz Dilekçe, Büyüklerimiz, Çıkmaz Sokak, Tüfek İcad Oldu, Silah Kaçakçılığı ve Terör, Liberal Çiftlik, 12 Eylül Adaleti, Terörsüz Özgürlük, Rabıta, Söz Meclisten İçeri, Papa-Mafya-Ağca, Devrimci ve Demokrat, Sosyalizm ve Bağımsızlık, İnkılap Mektupları, Kürt Dosyası.

Büyüklerimiz
Uğur Mumcu
Um:ag Yayınları

Siyasal içerikli yazılarıyla bir köşe yazarı olarak bildiğimiz Uğur Mumcu bu kitapta, 1980 öncesinde siyasal yaşamda adı duyulan, belli dönemlere damgasını vurmuş birçok ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü yazarının ustalığı ile anlatıyor. Mumcu'nun, o dönemde Politika ve Çivi gazetelerinde Mehmet Ferda takma adıyla yayınladığı bu yaşam öyküleri, zamanın "ünlü Türk büyükleri" (!) için birer kimlik kartı niteliğinde. Genç okuyucular, bu, kerameti kendilerinden menkul ünlü(!)lerin bir kısmını tanımayabilirler. Ama haksızlık etmesinler; böyle ünlülerin günümüzde de birçok örneği yok mu? Kitaptaki adların yerine, bugün tanıdıkları ünlülerin adını yazsalar, çok fazla şey değişmeyeceğini görecekler.


İnkılap Mektupları
Uğur Mumcu
Um:ag Yayınları / Uğur Mumcu Bütün Yapıtları Dizisi

"İhtilal örgütleri niçin kuruldu? İlk ihtilal örgütünü kuranların düşünceleri neydi? Dünyaya ve Türkiye'nin sorunlarına nasıl bakıyorlardı? Nasıl örgütlenmiş ve nasıl başarıya ulaşmışlardı? Bunları bilmeden, sağlam temellere dayalı sağlam bir demokrasi kurmaya olanak yoktur.
27 Mayıs, cumhuriyet döneminde yaşanan bir 2'nci Meşrutiyet gibidir. 27 Mayısçılar da ittihatçılara benzer ittihatçılar için 'yoksul öldüler' derler.
Köksal 'da, eylemiyle son ittihatçılardan biriydi. Onlar gibi yoksul ve yalnız öldü. Son yıllarda devlet yönetiminde, Osman Köksal benzeri görevler üstlenen kaç kişi, son günlerini sıkıntı ve yoksullukla pençeleşerek geçirdi, söyler misiniz?"
-Uğur Mumcu-

40'ların Cadı Kazanı
Uğur Mumcu
um:ag Yayınları / Uğur Mumcu Bütün Yapıtları Dizisi

"Gazetecinin ve tarihçinin işlevleri ayrıdır. Gazeteciler, tarih yazmazlar; tarihçilerin yararlanacağı kaynakları bulmaya ve sunmaya çalışırlar.
Tarihçinin görevi başkadır. Tarihçi, tarih yazarken, anılardan ve belgelerden yararlanır. 40'lı yıllarla ilgili birçok anı yayınlandı. Bu dönemde yaşanan
olayların hemen hepsi, ayrı ayrı incelenmeye değer konulardır. Amacım kuşbakışı da olsa 40'lı yılları biraz daha yakından görebilmek ve
gösterebilmekti. 40'lı yıllar bugünleri de yönlendiriyor. Cadı kazanları bugün de kaynıyor. Kazanlarda yananlar, kazanların altına odun atanlar, bugün başka başka insanlar. Ama sonuç değişiyor mu? Hayır!" -Uğur Mumcu-


Karabekir Anlatıyor
Uğur Mumcu
um:ag Yayınları / Uğur Mumcu Bütün Yapıtları Dizisi

"Her ihtilal, çatışmalar ve çalkantılar içinde oluşur. Bu çatışma ve çalkantılar, ihtilalcileri karşı karşıya da getirir. Mustafa Kemal ve Karabekir Paşa, Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızı kesin utkuya ulaştıran iki eski dost, iki eski asker ve iki eski ihtilalcidir. (Ama) yolları, hilafetin kaldırılması ve cumhuriyetin ilanıyla birlikte ayrılmıştır. İhtilal, evlatlarını yer! Bu bir değişmez kuraldır. Anadolu İhtilali, Türkiye'de bir yeni dönem açmış, bir çağ değiştirmiştir. Böylesine bir olayda, ihtilalcilerin yollarının ayrılması doğaldır. Doğal olmayan, bu olaylar üzerindeki yasakların şu ya da bu nedenle bu gün bile sürmesi, sürdürülmesidir." -Uğur Mumcu-

Sakıncalı Piyade
Uğur Mumcu
um:ag Yayınları / Uğur Mumcu'nun Bütün Yapıtları Dizisi

"Ellerin dert görmesin Uğur Mumcu! Sakıncalı Piyade'yi yazdığın için, eline sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık. Kendi yazdıklarıma gülemem. Ama senin yazdıklarını gülerek okudum. 'Acı acı gülmek' deyimi vardır ya, işte öyle acı acı güldüm."
-Aziz Nesin-


HAKKINDA YAZILANLAR

1.Uğur Mumcu'dan um:ag'a/
Unutmadık
Kolektif
Um:ag yayınları / Özel Dizi

Uğur Mumcu "slogan solculuğu" yapan biri değildi, günü kurtarmaya çalışan biri hiç değildi. Böyle olmadığını bu kitapta bir kez daha göreceğiz. Bu kitap onun, onurlu savaşımının öyküsü... Aynı zamanda onurlu bir yaşamın öyküsü... Uğur Mumcu kendi öyküsünü, kendisi yazdı bir bakıma; biz bu öykünün aktarılmasına aracı olduk yalnızca. Uğur Mumcu, "Ben Ankara'nın yerlisiyim" diye başlayan öyküsünü, tam bağımsızlık ülküsüyle bezeyerek sunuyor bize. Yazmaya, 1960'larda başladığı gözönüne alınırsa, Mumcu'nun yazılarından alıntılarla oluşan bu kitap, aynı zamanda Türkiye'nin neredeyse yarım yüzyılının da öyküsü... Hem Mumcu'yu, hem de ülkemizin bu zaman diliminde yaşadıklarını değerlendirme, değişen ya da değişmeyen şeyleri sorgulama olanağı sunacak okura. Uğur Mumcu'yu yurtiçi ve yurtdışında, özellikle gençlere, araştırmacı gazeteciliği meslek olarak seçenlere, basın kuruluşlarına ve onu sevenlere daha iyi tanıtabilmek; demokrat, laik, cumhuriyetçi, Atatürkçü, emekten, hak ve özgürlüklerden yana kişiliğini geleceğe yansıtabilmek için hazırladığımız bu kitap, aydınlanmacıların evi um:ag'ı tanıtma ve onun aydınlanma yolundaki yürüyüşünde Mumcu'nun dostlarının çoğalması amacını da taşıyor. Çünkü, Unutmadık... Uğur Mumcu'dan um:ag'a çoğalarak, ilkelerimize sahip çıkarak yürüyeceğiz