İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - m3t3d1nh0

745
BİYOGRAFİLER / Daimi ( 1932) </
« : 10 Haziran 2008, 09:18:13 »
Daimi  ( 1932) </B>Aşık Daimi (İsmail Aydın). Aşık Daimi 1932 yılında İstanbul'da doğdu, aslen Erzincan'ın Tercan ilçesindendir. Ali Babaoğullarından Baba Daimi, Birinci Dünya savaşı sıralarında İstanbul'a göç etmiştir. Aşık Dami'nin iki dedesi de saz şairiydi o nedenle saz çalmayı ve söylemeyi kolayca öğrendi. Bir süre sonra da kendi deyişlerini okumuştur. İstanbul'dan ayrılarak bir süre baba diyarında kalan aşık 1950 yılında evlendi iki kızı ile iki oğlu dünyaya geldi. 1962 yılında bir daha dönmemek üzere İstanbul'a yerleşti.

TRT Genel Müdürlüğü'nce açılan sınavı kazandı. O tarihden sonra kaşeli sanatçı olarak görevini sürdürdü. Zaman zaman yurtiçi ve yurtdışında konserler verdi.En çok bilinen eserleri : Ne ağlarsın , seherde bir bağa girdim , bir seher vaktinde.......

Bir Seher Vaktinde

Bir Seher Vaktinde İndim Bağlara
Öter Şeyda Bülbül, Dil Yarelenir
Bakmaz Mısın Sinemde Dağlara
Derdim Dökmeye Dil Yarelenir

Boş Geçirmeyelim Gel Bu Çağları
Dolaşalım Sahraları Dağları
Bir Gün Gazel Döker Ömrün Bağları
Eser Sam Yelleri Dal Yarelenir

Daimi’yim Yanar Aşkın Çıragı
Dostun Muhabbeti Cennet Otağı
Ancak Şu Dünyada Derdim Ortağı
Sazım Figan Eder Tel Yarelenir

xxxx
Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahim,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.
Göklere Erişti Figânım Ahım,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Bir Gülün Çevresi Dikendir Hardır,
Bülbül Har Elinde Ah İle Zardır.
Ne Olsa Da Kışın Sonu Bahardır,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.

Daimi'yem Her Can Ermez Bu Sırra,
Gerçek Aşık Olan Erer O Nûra.
Yusuf Sabır İle Vardı Mısır’a,
Bu Da Gelir Bu Da Geçer Ağlama.


746
BİYOGRAFİLER / Çekiç Ali ( 1932) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:18:02 »
Çekiç Ali  ( 1932) </B>
1932 yılında doğan Çekiç Ali'ye, "çekiç" lakabı; çevikliği ve ataklığının yanı sıra, saz çalışındaki canlılık, dinamizm ve aciliteden dolayı verilmiştir. Kırşehir yöresi türkü ve bozlaklarının isim yapmış usta icracılarından biridir Çekiç Ali...Hemen hemen tüm plak ve kasetlerinde "Kırşehir'li Çekiç Ali namıyla anılan sanatçımız, aslen Kaman'ın Meşe köyünden ve asıl soyadı da Ersan'dır. Henüz çocuk yaşlarında iken köy odalarında saz çalmaya başlayan sanatçıya büyükleri tarafından takılan bu lakap o kadar yaygınlaşmış ki, asıl adı olan Ali'nin önüne geçerek, adeta asıl ismi olmuş.
O yıllarda İstanbul'da faaliyet gösteren bir plak şirketi, Çekiç Ali'ye ait bir plağı izinsiz basıp çoğaltarak piyasaya sürer. Çekiç Ali'nin haklı itirazına ise, tam bir "şark kurnazlığı" üslubu ile "senin adın Çekiç Ali değil ki, sen Ali Ersan'sın" diyerek güya kendince sahtekarlığına bir kılıf uydururur. Bunun üzerine Ali Ersan da, halk arasında maruf ve meşhur olan Çekiç Ali ismini hukuki yolla resmileştirerek Çekiç soyadını alır ve yeni adı "Ali Çekiç" olur. Evet, Kaman'ın Meşe köyünden Ali Ersan'ın "Kırşehirli Çekiç Ali" olmasının kısa hikayesi böyle...

Tabi hikayenin özü, "Kırşehirli Çekiç Ali'yi Kırşehir türkü ve bozlaklarının usta sanatçısı" haline getiren o uzun, çileli ve yorucu hayatın ayrınıtılarında gizli. Şöyle yürek sızlatan bir saza sahip olmanın henüz hayal olduğu günlerde "tokaç" ı saz yaparak kendince türküler çalıp söylemeye başladığı yıllardan itibaren bu hayat gerçekten o kadar yorucu ve sıkıntılarla doludur ki, Çekiç Ali'nin o hassas ve ince kalbi bütün bunlara öyle çok uzun bir süre dayanamayacak ve henüz otuz beş yaşında ilk ciddi uyarışını yapacaktır.
Hacı Taşan'dan dört yıl sonra, Neşet Ertaş'tan ise dört yıl önce dünyaya gelen Çekiç Ali, 1973 yılının yazında Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi'nde kalbinden ameliyat olur ve bu ameliyattan iki yıl sonra geçirdiği beyin felci onu aramızdan ayırır. Bir sanatçı için henüz olgunluk döneminin başları sayılabilecek kırk bir yaşında 13 Eylül 1973'de hayata gözlerini yuman Çekiç Ali, kıvrak, atak sazı; içli ve yanık sesi ile söylediği türkülerle elbette gönlümüzde yaşamaya devam edecektir. Bu kadar kısa bir hayata bunca türküyü, bozlağı sığdırmak bir tarafa, ancak ayda yılda bir, bir kaç türküsünün yayınlandığı devlet radyosu ve belli sayıda basılmış 45'likler dışında hiç bir imkanın olmadığı yıllarda "meşhur ve usta sanatçı Çekiç Ali" olarak isim yapmak pek de kolay olmasa gerek.
Çekiç Ali, bu seriden daha önce yayınlanan Muharrem Ertaş ve Hacı Taşan ustaların albüm metinlerinde de söylediğimiz gibi, ekmeğini yöre düğünlerinde saz çalıp türkü söyleyerek kazanan abdal aşiretine mensup bir sanatçı olarak, Orta Anadolu abdal müziği geleneğinin önemli halkalarından birini teşkil eder. Bu, Muharrem Ertaş Okulu'nun Hacı Taşan'la birlikte en yetkin temsilcisi sıfatıyla Çekiç Ali'ye haklı bir ün kazandırır.

Gerçi Çekiç Ali'nin, bir Hacı Taşan gibi Muharrem Usta'nın dizinin dibine oturarak birlikte bozlaklar, türküler meşk etmişliği, birlikte düğün dernek kurmuşluğu yok ama, 1980'li yıllara kadar, "yaşayan en büyük Abdal"sıfatıyla Muharrem Usta'nın manen tesirinde kalmamış, onun çalıp söylediğinden etkilenmemiş aşiret mensubu sanatçı bulmak hemen hemen imkansız. Ayrıca bir akrabalık da söz konusu ve Muharrem Ertaş, Çekiç Ali'nin eşi Fatma Hanımın dayısı. Muharrem Ertaş, "ustaların ustası" diyebileceğimiz Yusuf Usta ve dayısı Bulduk Usta'dan tevarüs ettiği geleneğin o kadar güçlü bir temsilcisidir ki gah bir silah gibi patlayan, gah bir gök gürlemesi gibi uğuldayan o parlak ve tiz sesini dinleyip de etkisinde kalmamak elbette mümkün değil.

Çekiç Ali de, her gerçek sanatçıda gördüğümüz gibi, bu etkiyi kendi iç dünyasında yoğurarak kişisel zevk ve üslup süzgecinden geçirmiş ve ustasını taklit etmeyen, ama ondan aldığı ilhamla yeni bir zevk ve güzellik peşinde olan bir sanatçı portresi ortaya koymuştur. Bu portre oldukça başarılı ve pek çok yönden de orijinal bir sentezdir aynı zamanda.
Çekiç Ali'nin sanatının, başta Muharrem Usta olmak üzere, Hacı Taşan ve Neşet Ertaş'la olan benzerlik ve farklılıklarının neler olduğuna da kısaca değinmekte fayda var. Zira uzaktan ve genel bir bakışla birbirlerine çok benzer gibi görünen bu sanatçıların bu sanatçıların birbirleriyle olan benzerlikleri ve farklılıkları aslında oldukça önemli ve/ fakat uzun bir bahistir. Önemlidir; çünkü bizde müzik, özellikle halk müziği alanında, bu anlamda bir üslup tahlili bugüne kadar yapılmadığı için, farklılıklar, nüanslar ve incelikler üzerine kurulu bir sanat olan müziği gerçek boyutları ile kavramakta zorlanıyoruz.

Muharrem Ertaş, Hacı Taşan ve Neşet Ertaş'ta ayrı ayrı karşımıza çıkan bazı özellliklerin belli ölçülerde Çekiç Ali'de bir arada bulunduğunu görüyoruz. Onda bir Muharrem Ustadaki heybeti, Hacı Taşan'daki sanatsal derinliği ve Neşet Ertaş'daki yaratıcı yeteneği bekli bulamayabiliriz, fakat Çekiç Ali'yi farklı ve kendine has kılan özelliklerine baktığımızda şunları görürüz : Onun sesi, kelimenin tam anlamıyla lirik, duygulu ve yanık bir sestir. Çok yumuşak bir gırtlağı vardır ve yöre müzisyenlerinin hepsinde karşımıza çıkan ses çarpmaları, orijinal gırtlak nağmeleri, titretme ve triller, kelimenin telaffuz ve vurgularındaki hususilik Çekiç Ali'de en rafine şekliyle karşımız çıkar.

Fakat onun asıl orijinal yönü, saz çalma teknik ve üslubunda kendini gösterir. Çekiç Ali'nin sazından bazan uda, bazan cümbüşe benzer sesler duyarız ve teller üzerindeki parmakların ve tezenenin kelebekler gibi uçuştuğunu hissederiz. Çekiç Ali'nin 1960'lı yıllarda, Bayram Aracı ile birlikte son derece seri ve hızlı bağlama çalmayı yaygınlaştıran sanatçılardan biri olduğunu da söyleyelim. Bu tavır ve edanın özellikle oğlu Aydın Çekiç'te devam ettiğini görüyoruz. Aydın Çekiç, sesi ve bağlaması ile Kırşehir yöresi türkü ve havalarının günümüzdeki başarılı icracılarından biri olarak sanatını sürdürmektedir.

Çekiç Ali de, ustası Muharrem Ertaş, arkadaşı merhum Hacı Taşan ve üstad Neşet Ertaş gibi çok küçük yaşlarda yöre düğünlerine "çalgıcı" olarak giderek meslekte kendini yetiştirmiştir. Neşet Ertaş, babası olmadan tek başına düğün çalmaya ilk olarak Çekiç Ali'nin yanında gittiğini söylüyor. Yöresel tabirle düğünlerde "çalgıcılık" yapmanın; çalıp çığırmak dışında ellerinden fazla bir iş gelmeyen bu insanlar için yegane meslek, meşguliyet ve aynı zamanda da iyi bir rızık kapısı olduğunu söyleyelim.
Düğün çalmanın dışında, yöre folklorik oyunları ve müzikleriyle de ilgilenen Çekiç Ali'nin 1969 yılında İstanbul'da düzenlenen ulusal bir yarışmada ekibine kazandırdığı bir de birincilik var. Özel bir bankanın düzenlediği 9.Halk Oyunları Festivali'ne katılan Kırşehir halk oyunları ekibinin başında elinde sazı ile Çekiç Ali vardır ve birinciliği Kırşehir ekibi kazanır. Bu başarıda şüphesiz Kırşehir halay ve oyunlarının güzelliği yanında, bu halay ve oyunları ustaca çalan ve türkülerini başarıyla icra eden Çekiç Ali'nin bireysel katkısını gözardı etmemek gerek.

Çekiç Ali, mektep medrese görmemiş, doğuştan getirdiği Allah vergisi sanatçılık yateneğini uygun şartlarda ve ortamlarda geliştirerek kendi kendini yetiştirmiş "alaylı sanatçılar" kuşağına mensup bir sanatçıdır. Bu geleneğin diğer ustaları gibi o da içinde doğup büyüdüğü toplumu ve bu toplumun neşesini, hüznünü, ağıdını, oyununu, eğlencesini dile getirmiştir. Bunu da sanat yapmak için değil, çalıp okumayı tabii bir hayat tarzı olarak benimsediği için yapmıştır. Tabiilik (doğallık) ve kendiliğindenlik (spontane), Çekiç Ali'nin üslubunun en belirgin ik özelliği sayılabilir.

Çekiç Ali'nin hem sesinde, hem sazında öylesine kendine has bir renkle karşılaşırız ki, bu daha ilk müzik cümlesinde kendini hemen belli eder. Başta Muharrem Usta olmak üzere Hacı Taşan'ın, Neşet Ertaş'ın da okuduğu bazı türküleri ve havaları (Biter Kırşehir'in Gülleri Biter, Acem Kızı vb.) tamamen kendine has bir tavırla yorumlayarak, adeta okuduğu her eserin altına kolay kolay silinemeyecek güçlü bir imza atar.
Sazını sesine, sesini de sazına öylesine yakınlaştırır ki, sazla sesin birlikteliği ve iç içeliği oldukça etkileyici bir müzik dili ortaya çıkarır. Söyler gibi çalan, çalar gibi söyleyen bir üslup...Çekiç Ali bağlamayı Muharrem Ertaş ve Hacı Taşan'dan biraz farklı bir stilde ve karar sesini klavyedeki ikinci oktav "re perdesi" ne taşıyarak çalar. Muharrem Ertaş'ın sürekli, Hacı Taşan'ın ise zaman zaman yaptığı boş alt teli (la perdesi) karar sesi kabul eden icra şekli yerine " re üzeri" icrayı tercih etmiştir. Neşet Ertaş'ın da -daha çok Bayram Aracı'dan hareketle- bu tarzı benimsemesi ile, "bozuk düzen bağlama" da (la-re-sol) "re üzeri" icra büyük bir yaygınlık kazanır. Yöre tavrının icrasına ve acilite göstermeye daha uygun gelebilecek bu tarz, aslında sanatçıya sunduğu ses alanı itibariyle öbürüne göre daha sınırılı imkanlara sahip olmasına rağmen, bugün yöre sanatçılarının bu tarz icrayı benimsemiş durumdalar.

Çekiç Ali'nin repertuvarının önemli ölçüde anonim türkü ve ağıtlardan oluştuğunu görüyoruz. Sözleri kendisine ait hemen hemen hiçbir türküsü olmadığı gibi, kendisinin "havalandırdığı/ müziklendirdiği" bir eseri de yoktur bilindiği kadarı ile. Bu tesbitin Muharrem Ertaş ve Hacı Taşan için de geçerli olduğunu söyleyelim. Aslında Neşet Ertaş bu alanda da bir çığır açarak klasik türkü ve bozlak formunda sayısız eserin söz ve müziklerine imza atmış bir sanatçıdır.

Çekiç Ali'nin okuduğu türkülerin bazıları (Acem Kızı, Aziziye gibi) yöre müzik kültürünün ağırlıklı karakteristik ezgileri olmakla beraber, çoğu da oyun türküleri ve oyun havalarından oluşmakta. Ağıtlar ise, yörede yaşanmış acılı, trajik olaylar üzerine söylenmiş anonim söz ve ezgilerin yanı sıra, en çok da Toklumenli Aşık Said'in (1835-1910) ve Aşık Said'in oğlu Aşık Seyfullah'ın (1896-1968) şiirleri üzerine söylenmiş ağıt / bozlaklardan ibaret. Kızılırmak, Doğar Yaz Ayları, Sarı Yazma Yakışmaz mı Güzele vb. bozlaklar bunlardan bazıları. Muharrem Ertaş Okulu'nun üç önemli isimlerinden biri olan rahmetli Çekiç Ali'yi de böylesine derli toplu bir şekilde ilk defa müzik kamuoyuna takdim eden elinizdeki bu albüm ile, elbette başta büyük usta Muharrem Ertaş olmak üzere, "bozlak" geleneğinin çağımızdaki üç büyük ustasını ( Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Neşet Ertaş) tüm Türk ve dünya müzikoloji ve etnomüzikoloji çevrelerine tanıtmış bulunuyoruz. Yalnız bir noktayı önemle vurgulamak isterim: Geleneksel kapalı toplum yapılarını mümkün olduğunca korumaya çalışarak herkesle dost ve kardeşce yaşamayı sürdüren ülkemizin çeşitli yörelerindeki abdal aşiretleri, müzik itibariyle öyle zengin bir potansiyele sahipler ki bu zenginliğin ülke müzik ve kültür birikimine mutlaka dahil edilmesi gerekiyor.

Bu sanatçılar, Orta Asya kökenli ozanlık / bahşılık geleneğinin -Anadolu topraklarındaki tarihi, sosyal ve kültürel ilişkilerin şekillendirdiği yeni tarz ve üsluplarıyla- çağımızdaki en özgün temsilcisidir aynı zamanda.
Bu ekolü günümüzde amatör ya da profesyonel olarak sürdüren o kadar çok sanatçı var ki, isimlerini altalta sıralamak bile sayfalar tutabilir. Tabi bu sanatçılardan yarınlara kimler kalacaktır, şimdiden söylemek mümkün değil. Ancak şu kadarını söyleyelim ; bu öylesine gür ve gümrah bir damar ki, her geçen gün biraz daha gelişip serpilerek Anadolu Türk Müzik Kültürü içindeki ağırlıklı yerini korumaya devam etmektedir. Elbette değişen ve artan dozlarda yozlaşmayı, dejenerasyonu ve başkalaşmayı da bünyesinde taşıyarak.
__________________

747
BİYOGRAFİLER / Cinuşen Tanrıkorur <
« : 10 Haziran 2008, 09:17:45 »
Cinuşen Tanrıkorur </B>1938 Fatih/İstanbul doğumlu. İtalyan Lisesi ve Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık bölümü mezunu (1965). İmar ve İskân Bakanlığı, TRT ve Kültür Bakanlığı'nda memur, ud sanatçısı ve yönetici olarak çalıştı. 28 Haziran 2000'de vefat etti.

Cinuçen Tanrıkorur iyi bir ud sanatkârı olduğu kadar hususî vasıflara sahip bir müzikolog ve hocadır. Eserlerinin çoğu yaygın olarak icra edilmediği için bestekârlığı yeteri kadar bilinmemektedir. XX. Yüzyıl Mevlevî âyini bestekârları arasında yeri vardır. Ayrıca henüz basılmayan Ud Metodu ve Türk Müziği Elkitabı eserleri de emek mahsulü çalışmalardır.

Bazı eserleri:

Saz ü Söz Arasında (Hatırat)
Müzik-Kültür-Dil
Osmanlı Dönemi Türk Musikisi
Türk Müzik Kimliği


748
BİYOGRAFİLER / Chopin </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:17:28 »
Chopin  </B>
Frederic Francois Chopin

(Zelazowa Wola,1810-Paris, 1849)

Chopin müzik tarihinin gelmiş geçmiş en iyi piyano müziği bestecisi olarak kabul edilir. Tek bir enstrümanı kullanarak, Mozart, Beethoven, Bach gibi en büyükler arasında yerini almıştır. Piyano konçertolarının dışında, alışılagelmiş formları pek kullanmayan Chopin, 39 yıllık kısa yaşamına 55 Mazurka, 24 prelüd, 27 etüd, 19 noktürn, 13 polonez, 4 balad ve 4 scherzo sığdırmıştır.

Chopin 1810 yılında Polonya’da doğdu. Fransız asıllı babası, aristokrat ailelerin çocuklarına özel Fransızca dersi veriyordu, daha sonra Varşova Lisesi’ne öğretmen oldu. Chopin ilk müzik derslerini Polonyalı annesinden aldı. 6 yaşına geldiğinde, dehası ortaya çıkan besteci oldukça yaratıcı düzenlemeler yapmaya başladı. Bunun üzerine Zvyny’den ders almaya başladı. Bach, Mozart ve Beethoven’ın eserlerini inceledi.

1822’de Varşova Konservatuarı’na yazılan Chopin, Joseph Elsner’den, kontrpuan dersi aldı. Constantia Gladkowska’ya aşık olan besteci, 16 yaşında ilk bestelerini sevgilisi için yaptı. Bu arada, öğrencisinin dehasını anlayan Elsner bir tavsiye mektubu yazarak, Chopin’in Avusturya’ya gitmesini sağlamıştır. Besteci Viyana’da birinci piyano konçertosunu çaldı. Ardından 1829 ile 1830 yılları arasında çeşitli kentleri gezen Chopin bir dizi konser verdi. Ancak Viyana klasik akımın merkeziydi, Chopin’in kullandığı serbest formlar burarda pek ilgi çekmedi. Bunun üzerine Chopin, 1831 yılında sadece Lizst, Berlioz gibi müzisyenleri değil aynı zamanda Hugo, Balzac gibi yazarları, Delacroix gibi ressamları buluşturan, Romantik Dönemin sanat başkenti Paris’e yerleşmeye karar verdi. Tam bu arada Polonya ve Rusya arasında bir savaşın başlamak üzere olduğunu öğrendi. Paris’e gitmeden önce, evine eşyalarını toplamaya giden Chopin’den, çocuklarının güvenliğini düşünen ailesi, bir daha Polonya’ya gelmeyeceğine dair söz vermesini istedi. Sözünü tutan Chopin, 1831’de Paris’e yerleştikten sonra, bir daha geri dönmedi, ancak Polonya’yı çok seven Chopin, bir arkadaşının hediye ettiği, Polonya toprağıyla doldurulmuş gümüş kupayı, yanından ömrü boyunca ayırmadı, hatta bu kupa vasiyeti üzerine, öldükten sonra da vasiyeti üzerine mezarına gömüldü.

Babası Fransız olduğu için, Chopin Fransa’ya alışmakta çok zorluk çekmedi. Zengin ailelerin çocuklarına piyano dersleri vererek geçimini rahatlıkla sağlayabiliyordu. Maddi sıkıntısı olmayınca, Chopin çok iyi bir piyano virtüözü olmasına karşın, büyük konser salonlarında çok az çalmış, daha çok küçük topluluklara ev konserleri vermeyi yeğlemiştir.

Maria ve daha sonra Potozhka’yla yaşadığı, hayal kırıklığıyla sonuçlanan ilişkilerinin ardından Chopin’i Lizst, ünlü yazar George Sand ile (Aurore Dudevant) tanıştırdı. Chopin, Sand’i gördüğünde aşık olmaktan çok şaşırmıştı. 3 çocuk annesi ve kendisinden 6 yaş büyük olan bu kadın, toplumun genel kurallarını küçümsüyor, tepkisini erkek kıyafetleri giyerek gösteriyordu. Ancak zamanla aralarında oldukça tutkulu bir aşk başladı. 1839’da çift birlikte Mallorca’ya gitti. Chopin 24 prelüdünün büyük kısmını bu dönemde tamamladı. 1847 yılına kadar Sand’in Nohant’taki evinde birlikte yaşadılar. George Sand, sağlığı oldukça bozulan Chopin’e bir çeşit annelik yapıyordu. Sağlığına rağmen, bu yıllar Chopin’in en verimli olduğu, en güzel eserlerini yazdığı yıllardır. 1847 yılında Sand çocukları çiftin ilişkisinin sona ermesine yol açtı.

Ayrılığın ardından İngiltere’ye giden Chopin, bu seyahatten oldukça zayıf düşmüş olarak döndü. Aradan bir yıl geçmeden, 1849 yılında, genç yaşta veremden öldü.

Chopin’in müziği oldukça yenilikçidir. Karmaşık kromatik armoniyi Polonya halk ezgileriyle mükemmel bir uyum içinde kaynaştırmıştır. En iyi eserleri olarak Etude Revolutionaire (Devrimci Etüd), Fantasie İmpromptus, Nocturne No.20 ve Cenaze Marşı (2. Piyano Sonatı) gösterilebilir. Besteciliğinin yanında Lizst’den sonra belki de gelmiş geçmiş en iyi virtüözdür. Çalış tekniği olarak Mozartçı geleneği devam ettirmiş, piyanonun kullanım imkânlarının gelişimine katkıda bulunmuştur.

749
BİYOGRAFİLER / Cemal Ünlü ( 1949) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:17:11 »
Cemal Ünlü ( 1949) </B>
1949'da Üsküdar'da doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nü bitirdi. 1966 yılında Üsküdar Halkevi'nde çalışmaya başladı. 1969'da LCC tiyatro okuluna girdi. 1973'te AÇOK (Anadolu Halk Oyunları Kolu) girişiminin içinde yönetici, oyuncu ve yönetmen olarak yer aldı. 1979 yılında girdiği İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda günümüze kadar pek çok oyunda görev aldı. Aynı zamanda geleneksel gölge oyunu Karagöz konusunda geleneklere bağlı bir anlayışla çalışmalar yaptı. Açık Radyo'da dört buçuk yıl süren "Taş Plaklarda Saz ve Söz" ve "Sadanüvis" gibi eski kayıtları tanıtan programlar yaptı.

HAKKINDA YAZILANLAR

Cemal Ünlü'nün "Git Zaman Gel Zaman" Kitabı ARSC Ödülü'nü Kazandı.

ARSC (Association for Recorded Sound Collections/Ses Kayıt Koleksiyonları Birliği) 1991 yılından başlayarak tarihsel ses kayıtları ile ilgili çeşitli dallarda ödüller vermektedir. 2005 Dünya Müziği Kayıtları konusundaki en iyi araştırma ödülü Cemal Ünlü'nün yazdığı ve Pan Yayıncılık tarafından 2004 yılında yayımlanmış olan "Git Zaman Gel Zaman" adlı kitaba verildi.

İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı ve taş plak koleksiyoncusu Cemal Ünlü'nün bu kitabı Türk Kayıt Tarihi konusunda yapılmış en kapsamlı çalışmadır. Kitabın ilk bölümünde fonograf, gramofonun icadı dünyadaki gelişimi belgelerle anlatılmakta, ikinci bölümde ise Türk Kayıt tarihinin başlangıcı ve gelişimi okura sunulmaktadır. Kitabın ekler bölümünde taş plaklarda yer alan bir cok sanatçının özgeçmişleri ve Tanburi Cemil Bey'in Orfeon Record plaklarının değerlendirmelerini kapsayan defterinin tıpkıbasımı yer almaktadır.

Ayrıca kitaba eklenen CD-ROM'da 1905 -1965 yılları arasında yayımlanmış taş plak kataloglarında yer alan 15.000'i aşkın plağın katalog bilgileri bulunmaktadır. Okura bu kayıtları firma, eser, makam ve yorumcu ismine göre arama imkânı da sunulmuştur.

ARSC, 1966'ta kurulmuş, 23 ülkede 1000'den fazla üyesi olan, kâr amacı gütmeden her türlü ses kaydına ilişkin araştırma, inceleme, yayın ve bilgi paylaşımını amaçlayan bir kurumdur (www.arsc-audio.org).

2006 yılında 20. yılını kutlayacak olan Pan Yayıncılık 1986 yılından beri Türk müzik kültürü için çok önemli kaynak kitaplar yayımlamıştır (www.pankitap.com).

750
BİYOGRAFİLER / Cahit Atasoy ( 01.03.1927) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:16:55 »
Cahit Atasoy ( 01.03.1927) </B>
İlk Türk Musikisi Konservatuarı'nın Kurucularından Doç. M. CAHİT ATASOY 3 Nisan 2002 çarşamba günü vefat etti.

1 Mart 1927'de Trabzon'da doğdu.İstanbul Erkek Lisesi'nde orta ve liseyi bitirdi. İktisat Fakültesi'nden mezun oldu. İstanbul Konservatuarı'na girdi. Orada Batı Müziği okudu.1947'den başlayarak önce Haydar Sanal'ın, sonra Hüseyin Saadettin
Arel'in talebesi oldu. 1949'dan itibaren Arel'den özel dersler de almaya başladı. Annoniden sonra kontrpuan, füg, enstrümantasyon ve yüksek solfej öğrendi. Arel'in hocası Edgar Manas'a devam etti. Dr. Suphi Ezgi ile bir müddet klasik Türk Musikisi üzerindede çalıştı.Chant ve yüksek chant dersleri aldı . İstanbul Opera Stüdyosu'nda opera derslerine devam
etti. Keman dersleri aldı. Daha önce tanbur dersi de almıştı. Bariton ve hânende olarak çalıştı. Üniversite Korosu'nda Ercümend
Berker'in de talebesi oldu. İleri Türk Musikisi Cemiyeti'nde nazariyat, solfej ve armoni okuttu. Başta yeni İstanbul olmak üzere gazete ve dergilere yüzlerce Batı ve Türk Musikisi kritiği, makalesi yazdı. Film müziği de yapmıştı.Atasoy, Arel ekolünün önemli bir bestekârı kabul edilir. Türk Musikisi nazariyatını Arel'den ilk öğrenenlerden biriydi.

İTÜ TMDK'nın kurucularından olan ATASOY İTÜ TMDK'da lisans ve yüksek lisansta Türk Musikisi Solfej ve Nazariyat, Terminoloji dersleri verdi.03-Nisan 2002 tarihinde Hakkın rahmetine kavuştu.

05 Nisan 2002 Tarihinde İ.T.Ü. Taşkışla Binasında Saat 10:30'da tören yapıldı. Öğle Namazını mütakip Fatih Camii'nde Cenaze Namazı kılındı ve Edirnekapı Şehitliğine defnedildi.

751
BİYOGRAFİLER / Burhan Çaçan <
« : 10 Haziran 2008, 09:16:39 »
Burhan Çaçan </B>Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde 1960 yılında doğdu. Türk Halk Müziği Sanatçısı. 1978 Yılında TRT Erzurum Radyosunun açmış olduğu amatör sesler yarışmasını kazandı. Daha sonra Ankara'ya ardından İstanbul'a geldi. 1981 yılında ilk albümünü çıkardı. Sefa Geldin, Ben Yarime Neler Alayım, İpek Mendil, Memik Oğlan albümleri ile müzik dünyasında güçlü sesi ile yer edindi. Ayaz Geceler,Yağ Yağmur ve Vurun Dalgalar isimli albümleri ile büyük satış başarısı yakaladı. 'Ağlama, Her Yer Karanlık, Ayaz Geceler ve Yağ Yağmur isimli dört sinema filmi çekmiştir. İlahiler 99 ve Mevlüt Ve İlahiler isminde iki tanede ilahi albümü yapmıştır. Halen Müzik Çalışmalarına Devam Etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır. Son Albüm Çalışmasını 2007 yılı Nisan Ayında Yalan ismiyle piyasaya sürmüştür.

Albümleri
• Alınyazım 1999
• Beni Anneme Götürün 1996
• İlahiler 99
• Mevlüt ve İlahiler
• Namuzsuz Ayrılık 1998
• Neden Geldim İstanbul'a 1995
• Senden Sonra 1993
• Türküleri Özledim 2000
• Unutulmayanlar 1 1997
• Ayaz Geceler 1988
• Memik Oğlan 1987
• Sus Dinle 2004
• İpek Mendil 1986
• Damla Damla 1992
• Ben Yarime Neler Alayım
• Deh Deyin Kızlar
• Kızlar Çıktı Çayıra
• Sefa Geldin
• Gecenin Yarısı 2002
• Vurun Dalgalar 1990
• Yalan 2007
• Yağ Yağmur 1989
• Burhan Çaçan'ın Sesinden Çakmak Çakmaya Geldik
• Sen Nerdesin & Kış 1991

752
BİYOGRAFİLER / Bayram Bilge Tokel
« : 10 Haziran 2008, 09:16:24 »
Bayram Bilge Tokel ( 1956) </B>1956 yılında Yozgat-Boğazlıyan'da doğdu. G.Ü. Teknik Eğitim Fakültesi'ni bitirdi. Milli Eğitim Bakanlığı ve TRT'de çalıştı. Halen Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Halk Müziği Topluluğu'nda sanatçı olarak çalışmaktadır. Şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Türkü derlemeleri yaptı. CD ve kaset çalışmaları yaptı.

ESERLERİ
Müzik çalışmaları devam eden şairin Bir Yer Üşür adlı bir şiir kitabı bulunmaktadır.

753
BİYOGRAFİLER / Aysel Gürel
« : 10 Haziran 2008, 09:16:07 »
Aysel Gürel </B>7 Şubat 1928 tarihinde Denizli’de dünyayaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünden mezun oldu. Şarkı sözü yazarlığının yanı sıra, edebiyat öğretmeni, tiyatro oyuncusu ve şairdi. Şarkıları arasında dillerde marş olan Firuze, Ünzile, Yalnızca Sitem, 1945, Ne Kavgam Bitti Ne Sevdam, Değer mi?, Sır, Yolun Başı, Sarıl Bana, Zor Kadın, Aşk, Yanarım, Vur Yüreğim, Abone, Zorba Aşk, Dönmeyeceğim, Ayrıldık İşte, Son Dua, Gençlik Başımda Duman (Ateş Böceğim), Bilmem Hatırladın Mı?, Deli Balım, Yörük Yaylası, Arabesk bulunuyor. Şiir Şimdi ve Senin İçin Sana Değil isimli iki de kitabı bulunan Gürel, şu filimlerde rol aldı: Meyhane Köşeleri, Tek Kollu Canavar, Yurda Dönüş, Mıstık, Gümüş Gerdanlık, Silemezler Gönlümden, Hop Dedik Kazım, Öyle Olsun, Tantana Kardeşler, Kaybolan Saadet, Arzu, Yansın Bu Dünya, Fosforlu Cevriye. Bendeniz Aysel dizisinde de rol alan Gürel son olarak Aysun Kayacı ile birlikte bir reklam filminde rol almıştı. 17 Şubat 2008 tarihinde İstanbul’da öldü.
__________________

754
Aşık Hüdai  ( 1940) </B>Aşık Hüdai (Sabri Orak)
1940 yılında Maraş’ ın Göksun ilçesinin Yoğunoluk köyünde doğdu. 11 yaşından itibaren irticalen şiir söylemeye başladı. Yaşlı ve usta aşıkların yanında kendisini yetiştirmiştir. Küçük yaşta babasını yitirir. Okumayı yazmayı birçokları gibi Hüdai de askerlikte öğrenir.

İki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katıldı. 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü aldı. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır. Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır.

DUYGULAR DÖNÜŞTÜ SÖZE

Erenler Zehir Getirin
Balınan Öldürmen Beni
Bağrıma Diken Batırın
Gülünen Öldürmen Beni

Hiçlik Aleminde Mestim
Varlık Sevdasını Kestim
Yokluk Benim Eski Dostum
Malınan Öldürmen Beni

Yar Diyerek Yana Yana
Can Teslim Ettik Canana
En Yakınım Kıysın Bana
Elinen Öldürmen Beni

Bir Aşktır Düştü Özüme
Yanarım Kendi Közüme
Leyla Görünüp Gözüme
Çölünen Öldürmen Beni

Duygular Dönüştü Söze
Yanık Seda İşler Öze
Dertli Dertli Vurup Saza
Telinen Öldürmen Beni

Hüdaiyim Daldım Gama
Saldı Beni Demden Deme
Asın Kesin Yüzün Amma
Dilinen Öldürmen Beni

755
BİYOGRAFİLER / Astik Efendi
« : 10 Haziran 2008, 09:15:40 »
Astik Efendi  ( 1858) </B>Bestekar. 1858’de İstanbul Ortaköy’de dünyaya geldi. Müzikle küçük yaşlarda ilgilendi. Dayısı Mofses Papazyan ve Aris Ohannesyan Efendi’den ders alan Astik Efendi, zamanının en iyi nota yazan bestekarlarındandı.

Kaynak:Ermeni Portreleri Hüdavendigar Onur Burak Yayınları İstanbul 2000

756
BİYOGRAFİLER / Artaki Efendi
« : 10 Haziran 2008, 09:15:24 »
Artaki Efendi  ( 1885)- (1948) </B>(1885-1948) Selanik’te dünyaya gelen Artaki Efendi’nin asıl soyadı Terziyan’dır. Ailesi tarafından İstanbul’a tıp tahsili yapması için gönderilen Artaki Efendi, küçük yaşlardan beri ilgi duyduğu müsiki ile meşgul olmuş, tıp tahsilini ihmal ederek müsiki üstadlarından ders almayı tercih etmiştir. Besteci Selânikli Ahmed Bey’den musiki eğitimi alan ve Türk musikisinin inceliklerine vakıf olan Artaki Efendi, ‘Koklasam saçlarını bir gece tâ fecre kadar”, “Haniya sen benimdin, niye döndün sözünden”, “Ruhumda bahar açtı onun bülbülü sendin”, "Haniya sen benimdin, niye döndün sözünden" adlı şarkıların bestekarıdır. ( ) Artaki Efendi’nin çok duygusal ve cana yakın olduğu, bu sebeple arkadaşları tarafından ‘Candan’ lakabıyla çağrıldığı söylenir.

Kaynak:Ermeni Portreleri Hüdavendigar Onur Burak Yayınları İstanbul 2000