İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - m3t3d1nh0

733
Ufuk Güldemir  10 Eylül 1956 yılında Elazığ’da doğan gazeteci Ufuk Güldemir, mesleğe 1974 yılında Başkent ve Son Havadis gazetelerinde foto muhabiri olarak başladı. Daha sonra Dünya Gazetesi’ne geçen Ufuk Güldemir parlamento muhabirliği yaptı. Türk Haberler Ajansı ve Cumhuriyet Gazetelerinde de çalışan Güldemir, diplomasi muhabiri olarak görev yaptı. 1987 yılında Cumhuriyet Gazetesi Washington temsilciliğine atanan Güldemir, 5 yıl kaldığı Washington’da çok sayıda büyük habere imza attı. 1992 yılında Amerika’dan döndükten sonra özel televizyonların yeni açılması üzerine Star Televizyonunda haber müdürlüğüne getirildi. Güldemir, Türkiye’nin televizyon haberlerinde yıllardan beri TRT’den gördüğü üslubu değiştirdi. Yeni bir habercilik ekolü geliştirdi. Star Televizyonunun ardından Show Tv’ye haber genel yayın yönetmeni olarak geçen Güldemir, haber yöneticiliğinin yanı sıra bu yıllarda yaptığı haber analizlerle de tabuları yıktı. 1995 yılında aldığı teklif üzerine Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevini kabul eden Ufuk Güldemir böylece yeniden yazılı medyaya geçti. Daha sonra Sabah Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevinde de bulunan Güldemir, Sabah’tan ayrıldığında profesyonel çalışma hayatına noktayı koydu.

Türk Medyasında belli başlı büyük gazete ve televizyonları yöneten Güldemir, 1999 yılı Kasım ayında bir ilke imza atarak Türkiye’nin ilk internet haber portalı olan Haberturk.com’u kurdu. 8 yaşındaki Haberturk.com, bugün Hürriyet ve Milliyet’le birlikte Türkiye’nin üç büyük internet gazetesi arasında bulunuyor. 2001 yılında Habertürk Tv ve Habertürk Radyo’yu kuran Ufuk Güldemir, gazetecilik dışında hiçbir şey yapmadı. Güldemir Basın Şeref Kartı sahibiydi.

Dünyanın sayılı trofe avcıları arasında bulunan Güldemir, Türkiye’nin ilk avcılık ve balıkçılık kanalı olan Yaban Tv’yi de 7 ay önce yayın hayatına başlattı. Bülent Dikmener Gazetecilik ödülü başta olmak üzere çok sayıda ulusal ve uluslar arası ödülün sahibi olan Güldemir, Kanat Operasyonu, Teksas Malatya ve Çevik Kuvvet’in Gölgesi’nde isimli kitaplarında yazarıydı. Güldemir, 50 yıl gibi kısa denilebilecek ömrünün 30 yılını gazeteciliğe adadı, onlarca gazeteci yetiştirdi.

Ufuk Güldemir, uzun süredir verdiği kanser mücadelesine yenik düştü. Güldemir, 10 Haziran 2007 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

734
Ubeydullah Efendi . ( 10.01.1858)- (11.08.1937)  1858’de İzmir’de doğdu, çeşitli medreselerden icazet aldıktan sonra bir süre Tıbbiye’de okudu. II. Abdülhamit döneminde siyasi suçlu sıfatıyla hakkında sürgün kararı çıktığı için önce Avrupa’ya, oradan Amerika’ya gitti. II. Meşrutiyet’te yurda dönerek Mebusan Meclisi’nde Aydın milletvekilliği yaptı; Mütareke günlerinde Malta sürgünleri arasındaydı. Dördüncü ve beşinci dönem TBMM’de Beyazıt milletvekili oldu. Kalender tavrı ve nükteli sözleriyle meclisin havasını değiştiren bir kişiliğe sahipti.

Cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’na, çok sevdiği dostu şair Abdülhak Hamit’in yanına gömüldü. Son yıllarda Beyoğlu evlendirme dairesinde nikah memurluğu yapan Mehmet Ubeydullah Efendi’nin 80 yıllık yaşamı tam anlamıyla bir maceraydı.

Babası İzmir’in ünlü Hatipoğulları sülalesinden ve bilginlerinden Hoca Şakir Efendi’dir. Annesi ise İzmir’in tanınmış ailelerinden Musulluzadeler’dendir. Anılarında yazdığına göre, evlerinde babasının iki- üç bin cilt, annesinin ise elli cilt kitabı bulunuyordu.

Eski milletvekili, gezgin ve yazar Ubeydullah Efendi 11 Ağustos 1937’de öldü.

Cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’na, çok sevdiği dostu şair Abdülhak Hamit Tarhan’in yanına gömüldü.
Ubeydullah Efendi, Mahmut Esat Bozkurt'un dayısıdır.

ESERLERİ
•Hatıraları (Ahmet Turan Alkan); İletişim Yayınevi / Anı Dizisi
•Ulemadan Bir Jöntürk: Mehmed Ubeydullah Efendi (Ömer Hakan Özalp); Dergah Yayınları / Tarih Dizisi
•Mehmed Ubeydullah Efendi'nin Malta Afganistan ve İran Hatıraları (Ömer Hakan Özalp); Dergah Yayınları / Tarih Dizisi

735
BİYOGRAFİLER / Hasan Cihat Örter ( 1958)
« : 10 Haziran 2008, 09:20:48 »
Hasan Cihat Örter ( 1958)
Hasan Cihat Örter ( 1958) </B>Gitarist, kompozitör ve aranjör Hasan Cihat Örter 1958 yılında İstanbul'da doğdu. Enstrüman çalmaya keman ile başladı. Daha sonra mandolin, piyano ve bas gitar çalmayı öğrendi. Amcası (Buzuki Erol) sayesinde buzuki ile de tanışan Örter'in bütün bu enstrümanları çalabilmesi, başarılı kompozisyonlara imza atmasını sağladı.

İlk gitar derslerini 1968-1973 yılları arasında Antonio Doumezitch'den alan Örter, ilk orkestrasını ortaokulda kurdu. Bir süre düğün salonları ve gece kulüplerinde standart jazz çaldı. Yurt dışında birçok orkestrada lead gitar çalan ve bu gruplarda live müzik yapan Örter bu deneyimlerinden çok şey öğrendi.

1976 yılında Correspondance of Scolarship ile imtihanı kazanıp Amerikaya Boston Üniversitesi Berkle Music Academi ye gitti. Kompozisyon ve Bestecilik bölümünü 4 yıllık okulu 2 yılda üstün derece ile bitirdi.

1979 yılında Belcika Kraliyet Liege Müzik Okuluda Türk Müziği üstüne Mastır ve Doktora yaptı.

Eurovision ve festival orkestraları ile stüdyo kayıtlarında uzun süre çalışan Hasan Cihat Örter, beşyüze yakın resital verdi ve çeşitli ödüller aldı.

Hasan Cihat Örter, kurulduğundan beri (1989) İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kent Orkestrasının üyesidir. 1995 yılı başlarında Modern Folk Üçlüsü ile tanışmış ve birlikte ilk konserlerini Amerika'da Houston Festivali'nde vermişlerdir.

Bine yakın kompozisyona imza atan Hasan Cihat Örter 1994'te Anatolian Folk Music adıyla ilk albümünü çıkarmış, bu albümde Uzun İnce Bir Yoldayım, Hekimoğlu, Burası Muştur gibi Anadolu ezgilerini klasik gitara uyarlamıştır. Bu albüm klasik ve akademik anlamda çok sesli Türk müziğinin son yıllardaki en önemli eserlerinden biri kabul edilmiştir.

1995'te yaptığı ikinci albümü "Kadının Senfonileri" son derece farklı ve özgün bir çalışmadır. "Kadını erkek daha iyi anlatır" tezinden yola çıkarak hazırladığı "Kadının Senfonileri"; çoluğunu çocuğunu sabah evde bırakıp işine koşan, kendini yetiştirmiş çalışan-üreten kentli kadının yaşamını yansıtan temalardan oluşuyor. Örter, albümde new age tarzının içinde jazz, pop, hard rock ve klasik kullanarak tüm bu türleri içeren bir fusion yapmıştır.





Bugüne kadar Uluslararası bir Müzik Sanatçısı olarak 14 Albüm ve 6 kitabı var.

736
BİYOGRAFİLER / Hacı Arif Bey ( 1831)- (1885) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:20:25 »
Hacı Arif Bey  ( 1831)- (1885) </B>
1831 yılında İstanbul'da Eyüp semtinde doğdu. Eyüp Şeri'ye Mahkemesi Başkâtibi Bekir Efendi'nin oğludur. Daha ilköğrenimi sırasında güzel sesiyle dikkati çekti. Kendisiyle önce Zekâi Dede ilgilendi ve onu besteci Eyyubî Mehmed Bey'e götürdü. Arif Bey ilk musiki zevkini, bilgisini Mehmed Bey'den aldı. Altı yaş büyüğü olan, geleceğin değerli bestecisi Zekâî Efendi, onu hocası Dede Efendi'yle tanıştırdı; musikiye karşı büyük yeteneği olduğunu Dede Efendi de görmüştü. Arif Bey 1844'te Mehmed Bey'in yardımıyla Bab-ı Seraskeri'ye memur olarak girdi. Bir yandan çalışıyor, bir yandan da musikiye vakit ayırıyordu. Bir süre Mehmed Bey'in Muzika-yı Hümayun'daki derslerine dışardan devam etti. Çok geçmeden sesinin güzelliğini haber alan Sultan Abdülmecid Han onu Muzika-yı Hümayun'a aldırdı. Saray'daki musiki hocası besteci Haşim Bey'dir. Haşim Bey'den çok yararlandı, ondan yüzlerce eser öğrendi. Okuyuş üslubunu da ondan aldığı söylenir.

Abdülmecid Han, Arif Bey'e Saray'da büyük yakınlık gösterdi; onu "kurena"lık (mabeynci) rütbesine kadar yükseltti, dördüncü Mecidî nişanıyla ödüllendirdi. Arif Bey haremdeki cariyelerin musiki hocalığı görevini de yürütüyordu. Bu dersler sırasında Çeşm-i Dilber adlı bir cariyeye âşık oldu. Padişahın izniyle Çeşm-i Dilber'le evlenerek Saray'dan ayrıldı. İki çocukları oldu. Ama bu evlilik yürümedi Çeşm-i Dilber, çocuklarını Arif Bey'e bırakarak bir tüccarla evlendi. Arif Bey, "Niçin terk eyleyip gittin a zalim", "Düşer mi şanına ey şeh-i hûban" dizeleriyle başlayan kürdilihicazkâr şarkılarını terkedilmenin acısı üzerine besteledi.

Bir süre sonra Abdülmecid Han tarafından "serhanende" olarak yeniden Saray'a alındı, gene haremdeki musiki dersleri hocalığıyla görevlendirildi. Besteci bu kez gene bir cariyeye, Zülf-i Nigâr Hanım'a âşık oldu. Bu olay Saray'da duyulur duyulmaz, Abdülmecid Han onları evlendirdi. Zülf-i Nigâr'ın kısa bir süre sonra veremden ölmesi, besteciye yeni bir acı kaynağı oldu. "Olmaz ilaç sine-i sadpareme" ve "Kemer çehre peri rû tende cânımsın-Nigârım dilberim ruh-i revanım" şarkıları bu acının ürünleridir.

İkinci kez evlenirken de Saray'dan ayrılan besteci, yeniden Saray'a dönmek istiyordu. 1861'de Abdülmecid Han ölmüş, yerine kardeşi Abdülaziz Han tahta çıkmıştı. Arif Bey, besteci Rıfat Bey'in yönetimindeki Saray Fasıl Topluluğu'na "serhanende" olarak alındı; ayrıca gene cariyelerin musiki hocalığıyla görevlendirmişti. Onu iki kez evliliğe götüren bu görev, üçüncü kez de aynı sonucu verdi. Arif Bey bu kez Pertevniyal Valide Sultan'ın nedimelerinden Nigârnik Hanım'a âşık oldu. Musiki dersleri sırasında doğan bu ilişki de, padişah ile valide sultanın uygun görmesiyle, evlilikle sonuçlandırıldı.

Ömrünün sonuna kadar Nigârnik Hanım'la evli kalan Arif Bey'in Saray'daki bu üçüncü görevi on yıl sürdü. Ününün artık doruğundaydı. İstanbul'un musiki çevrelerinde, konaklarda, özel meşkhanelerde yapılan musiki toplantılarında en çok aranan sanatçıydı. 1871'de tekrar Saray'dan ayrıldı. Şura-yı Devlet'te, Beykoz Aşar müdürlüğünde beş yıl memur olarak çalıştı. Sultan Abdülaziz'in ölümünden sonra Muzika-yı Hümayun'da girişilen tasfiye sonucu Arif Bey de açığa alındı. V. Murad'ın üç aylık padişahlığından sonra Sultan II. Abdülhamid Han tahta çıktı. Besteci uzun bir süre işsiz kaldı, geçim derdine düştü. Zincirlikuyu'da bir çiftlik evine çekilip çevreden koptu. Bu sırada 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı (93 Harbi) patlak verdi. Arif Bey savaş yıllarını çiftlikte geçim sıkıntısı içinde geçirdi.

Savaş bittikten sonra Osmanlı Sarayı bestecinin yokluğunu yeniden hissetmeye başladı. Arif Bey'in içinde bulunduğu durum Abdülhamid Han’a iletildi. Bunun üzerine besteci yeniden Saray'da görevlendirildi. Hacı Arif Bey'in öğrencilerinden besteci Levon Hancıyan'ın anlattığına göre, Saray'a alınışı şöyle olmuştu: İran şahı Nasıreddin, eserlerini çok beğendiği Arif Bey'i İran Sarayı'na davet eder, padişahtan da besteciye izin verilmesini rica eder. Türk musikisinden öteki padişahlar kadar zevk duymamakla birlikte, Arif Bey'in şarkılarını seven Abdülhamid, şaha bestecinin Saray'dan ayrıldığından haberi olmadığını söyler ve onu yeniden Saray'a aldırır. Arif Bey bu arada Şirazlı Hafız'ın bir gazelini besteleyerek, İstanbul'a gelen şaha sunar. Eseri çok beğenen şah, besteciyi bir nişanla ödüllendirir.

Muzika-yı Hümayun'da dördüncü kez görevlendirilen Arif Bey'e kolağası rütbesi verilir, ama bu ona göre küçük bir rütbedir. Arif Bey önceki padişahlardan gördüğü ilgiyi Abdülhamid Han’dan göremediği vehmiyle huzursuz olur. Sarayın eski canlı havası da kaybolmuştu; siyasi durum gittikçe gerginleşmekteydi. Abdülhamid'den umduğu yakınlığı görmeyen besteci, kimi zaman Zincirlikuyu'daki eve çekilerek sade bir yaşayışın verebileceği mutluluğu aradı, kimi zaman da padişahla çatışmayı göze alan davranışlarda bulundu. Abdülhamid'in "Şu şarkıyı oku", diye verdiği bir emre karşı, mabeynciye, "ben onun babasından çok saygı gördüm." Bana, "Şu şarkıyı oku" diye emir veremez. Sanatta padişah iradesi geçerli değildir. Cevabını vermesi üzerine, Saray'da hapsedildi. Elli gün sonra, nihavent makamındaki "Ahteri düşkün garibim, âşık-ı avareyim" şarkısını besteledi. İlk dizedeki "yıldız" anlamına gelen Farsça "ahter" kelimesi "talii düşkün" biçimine dönüştürülerek şarkı Abdülhümid Han’ın huzurunda okundu. Eseri çok beğenen padişah, besteciyi bağışladı.

Arif Bey ölünceye kadar Muzika-yı Hümayun'daki derslerine devam etti. 1885 İstanbul'da öldü. Yahya Efendi Dergâhı mezarlığına gömüldü.

Şarkı formuna yenilik getirdi

Hacı Arif Bey Türk musikisinin en büyük bestecilerinden biridir. Klasik dönem bestecilerinin pek kullanmadıkları şarkı formuna yepyeni bir kimlik kazandırmış, bir şarkı bestecisi olarak yeni bir çığır açmıştır. Arif Bey'den sonra "şarkı", bestecilerin en çok işledikleri form olmuştur. Arif Bey klasik formlarda birkaç eser besteledikten sonra başarılı olamadığını görerek doğrudan doğruya şarkı besteciliğine yönelmiştir.

Eski şarkılar arasında, şarkı formuna ya da formun farklı türlerine örnek gösterilebilecek kuruluşta eserlerin sayısı az değildi, ama şarkı formlarının kesin kurallara bağlanması ilk kez Arif Bey'in eserleriyle gerçekleşebilmiştir. Arif Bey kendisinden sonraki şarkı bestecilerini bu yolda etkilemiş, böylece şarkı kesin biçimini almıştır.

Kürdilihicazkâr makamı

Hacı Arif Bey hiçbir zaman tekdüzeliğe düşmez; hemen her şarkısına yeni bir renk katmasını bilir, kullandığı makamın o zaman kadar işlenmemiş bir yönünü yakalar. Sekiz zamanlı üç vuruşlu "müsemmen" usulü onun buluşudur. Türk aksağını çok başarılı bir biçimde kullanır. Şarkılarında beste ile güfte tam bir bütünlük içindedir. Kürdilihicazkâr makamını da Arif Bey oluşturmuştur.

Nota bilmezdi ama

Hacı Arif Bey bütünüyle Türk musikisinin sözlü öğrenim geleneği içinde yetişmiş bir besteciydi. Nota bilmiyordu, herhangi bir saz da çalmazdı. Ama çok güçlü bir hafızası vardı, bini aşkın eser ezberindeydi. Çok iyi bir okuyucuydu. Şevki Bey, Levon Hancıyan, Zati Arca gibi öğrenciler yetiştirdi.

Arif Bey Mecmua-i Arifi adlı bir de güfte derlemesi yayınladı; bu derlemede sanatçının kendi şarkıları da vardır.

Bine yakın eser bestelediği söylenir, ancak 337 parçası notalarıyla günümüze kalmıştır. Bunun 327'si şarkı, 10'u öteki formlardaki eserlerdir. Bu 10 eserin de altısı ilahi, biri tevşih, biri durak, biri beste, biri de yürük semaidir.

737
BİYOGRAFİLER / Gül Ahmet Yiğit ( 1955) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:20:11 »
Gül Ahmet Yiğit  ( 1955) </B>
Gül Ahmet Yiğit (Aşık Gül Ahmet)
1955 yılında Gaziantep İlimizin İslahiye İlçesi'ne bağlı Feyzi Paşa bucağında doğdu.İlk ve orta okulu Fevzi Paşa'da, tamamlayan Gül Ahmet İskenderun Ticaret Lisesi öğrencisi iken aşık olur. İlk şiirlerini Lise öğrencisiyken söyler. Daha sonra aldığı saz ile arkadaş olur. Soyu Kayseri Pınarbaşı Afşarlarından Kerimoğlu adıyla tanınan aşirettir. Derviş Paşa iskanında Gavurdağı'nı yurt tutmuşlar, burada aynı adla anılırlar. Bu arkadaşlık sürerken liseyi bitirir. Hatay Eğitim Enstitüsüne kayıt olur. Mezun olduktan sonra öğretmenlik mesleğine atılır.

Aşıklıkta ilk sesini 1975 yılında Konya'da yapılan Türkiye Aşıklar Bayramında duyuran Gül Ahmet, halk edebiyatının her dalında usta bir aşık olduğunu ispatlamıştır. Gül Ahmet Konya'da çeşitli dallarda birincilikler almış bir olarak 1981 yılında katıldığı Atatürk'ün 100. doğum yılı adına T.R.T nin yarışmada ikinci olmuştur. Yurdumuzu Almanya ve Hollanda'da temsil etmiş ayrıca Kıbrıs Harekatının 10. yıl kutlamalarında Nuri Şahinoğlu ile birlikte ülkemizi temsil etmiştir. Mizahi Türkü dalında da şöhret yapan Gül Ahmet cidden güzel sazı ve sesi ile beğenilen bir aşığımız olarak yurdun çeşitli yörelerinde yapılan festival ve törenlere katılmaktadır. Evli, bir oğul ve bir kız sahibi olan aşığımız halen İskenderun Karayılan kasabası Canova İlkokulu Müdürlüğü görevini sürdürmektedir.
__________________

738
BİYOGRAFİLER / Feyzullah Çınar ( 1937)- (1983)
« : 10 Haziran 2008, 09:19:57 »
 Feyzullah Çınar ( 1937)- (1983)
Feyzullah Çınar ( 1937)- (1983) </B>Feyzullah Çınar 1937 yılında Sivas Çamşıhı'nın Çamağa Köyü'nde doğmuş; tam beş yaşındayken almış eline bağlamayı... Şeyh Ahmet Yasevi'nin soyundan gelen ozan. Pir Sultan Abdal'ı, Kaygusuz'u, Virani'yi dinleyerek büyür; 14-15 yaşlarında ise iyi saz çalip, türkü söyleyen bir kişidir artık.

Anadolu'nun o aman vermez çileli yaşamından büyük kente, İstanbul'a gelmesiyle başlayan zorlu yaşam öyküsü O'nu sazıyla daha da yakınlaştırmıştır. İstanbul'da girdiği işler doyurmaz aşığı, O gönlündeki aşkı. toplumsal çelişkileri paylaşmak ister diğer insanlarla. Tam da bu sırada birlikte olduğu dostları Feyzullah Çınar'a bir plak yapmak isterler.

Plağın bir yüzü Agahî Baba'nın "Fazilet" adlı deyişi, diğer yüzü Malatyalı Esirî'nin Şah Hüseyin'e mersiyesi... Yıl 1966; o yıllarda Alevi deyişlerini çalıp söylemek pek çok açıdan zor. Ama koca Çınar durur mu? Aldı mı sazı eline, vurdu mu sazın teline söyler Pir Sultan'dan, Viranî'den, Kul Himmet'ten... işte o gün bu gündür ait olduğu kültürün o güzel ürünlerini altmıştan fazla plağa okumuştur ozan.

İrene Melikof ile Fransa
1969 yılında Fransa'ya giden Çınar, Alevi-Bektaşi kültürü ve müziği üzerine Irene Melikoff'la birlikte konferanslara katılır, konserler verir. Bir çok Avrupa ülkesinde radyo programlarına katılır. Ozanın Fransa Radyo Televizyoncu ve Unesco tarafından iki long-play'i yayınlanır.

Feyzullah Çınar, Alevi-Bektaşi ozanlarının içinde kırsaldan kente göçmüş, ancak geleneksel kültüründen hiç bir şey yitirmeden sanatını uygulamış ender kişilerden biridir. O geleneksel kültürünü yaşatarak içinde bulunduğu toplumun sorunlarını dile getiren bir ozandır. O'nun sanat yaşamına baktığımızda koca Çınar'ın yine bir başka çınarın izinden gittiğini görürüz...
Pir Sultan Çizgisinde

Bu kişi Pir Sultan Abdal'dan başkası değildir. Pir Sultan'ı ve Pir Sultan geleneğini kendine kılavuz seçmiştir. O sazının telinden dökülen melodiler bin yıllık geleneğin sözcüsü gibidir.

Pir Sultan deyişlerini sanki Çınar seslendirsin diye yazmıştır. Çınar deyişleri, öylesine yüksek bir sanat gücüyle icra eder, ve dilinden dökülen her sözün anlamı müzikle öylesine bütünleşir ki, yüzlerce yıllık Alevi kültürü ile binlerce yıllık Anadolu kültürlerinin sentezinden doğan bir ses çakılır kulaklarımıza. Feyzullah Çınar usta malı söyler deyişlerini. Yedi kutuplardan en çok Pir Sultan Abdal, Virani, Kul Himmet ve Hatayi'nin deyişlerini çalar ve okur. Geçmişle günümüz arasındaki köprü görevini üstlenmiş o ozanların işlevini Çınar'da da görürüz. Bu bakımdan günümüz ozanlarının deyişleri de O'nun için diğerleri kadar önemli, hatta kutsaldır. Kul Ahmet, Sefil İbrahim, Celalî kendi döneminin toplumcu ozanlarıdır ve bunların deyişleri Çınar'ın dilinde ve telinde ustaca yorumlanır. Feyzullah Çınar 1960'lı ve 70'li yılların toplumsal açıdan çileli, karamsar, tehlikeli ortamı içinde ozanlık yapmaya çabalar. Türkiye'yi bir uçtan diğer uca dört kez dolaşır. Halkına umut verir, yüreklendirir onları. Toplumcu deyişleri seslendirdiği için hapse atılır. Ancak yine söyler, yine çalar sazım...

1983 yılında daha 46 yaşındayken Çınar yaşama gözlerini kapatır. Ancak onun sesi bu toprağa gönül vermiş dostlarının kulağında yaşamaya devam ediyor.

Bazı türküleri : Siyah saçlarından hatem yüzlerin, Bu yıl bu dağların karı erimez, Geldim şu alemi ıslah edeyim

739
BİYOGRAFİLER / Ferhat Tunç ( 14.03.1964)
« : 10 Haziran 2008, 09:19:39 »
Ferhat Tunç ( 14.03.1964)
Ferhat Tunç ( 14.03.1964) </B>14 Mart 1964 Yılında Tunceli'de doğdu. Çocukluğunu babasının Almanya'da oluşundan dolayı Annesi ve 4 kardeşi ile birlikte Tunceli'nin küçük bir mahallesinde geçirdi. Çocukluğu büyüklerinden öğrendiği, ağıtlar ve türküler söyleyerek geçti. İlkokul yıllarında başlayan müzik serüveni günümüze kadar sürüp geldi.

1979 yılında lise öğrenimini tamamlamadan Almanya'da yaşayan ailesinin yanına gitti. Almanya'da geçirdiği beş yıllık süre içerisinde müzik birikimini daha da arttırdı. Mainz Üniversitesi'ne bağlı bir müzik okulunda kısa bir süre müzik öğrenimi gördü. Başta Almanya olmak üzere Avrupa'nın bütün ülkelerinde Amerikalı sanatçı arkadaşı Darnell Sumers ile birlikte konserler verdi. Bu ikilinin çalışmaları sonucunda 1984 Yılında Ferhat Tunç Avrupa'da ilk albümü olan "Bu Sevda Var iken"I çıkarttı.

1985 yılında Türkiye'ye dönen sanatçı aynı yıl "Vurgunum Hasretine" albümünü yayımladı. Daha sonra 1987'de "Ay Işığı Yana Yana", 1988'de "Yaşamak Direnmektir" ve "İstanbul Konserleri-1", 1989'da "Vuruldu", 1990'da "Gül Vatan", "1991'de "Ateş Gibi", 1992'de "İstanbul Konserleri-2", 1993'de "Firari Sevdam", 1994'de "Özlemim Dağ Rüzgarı", 1995'de "Kanı Susturun" ve 1997'de "Kayıp" albümü olmak üzere tam 13 albüme imza attı.

"Kavgamın Çiçeği" Ferhat Tunç'un Prestij Müzik etiketiyle çıkan son albümü…

Albüm piyasaya çıkmadan önce ulusal ve yerel TV kanallarında gösterime giren albüm içinde söz ve müziği Yusuf Hayaoğlu'na ait olan "Sen Ağlama Yar" adlı klip ile büyük beğeni kazanan sanatçı şarkılarında verdiği mesajla her kesimden insana hitap etmek amacında..Albümün müzik direktörü Osman İşmen. Arı Stüdyoları'nda hazırlanan albümde yer alan şarkılar, Yusuf Hayaoğlu, Ferhat Tunç, Ahmat Can Akyol, Mehmet Çetin, Hüseyin Akdemir'e ait…

Ferhat Tunç'un "Sen Ağlama Yar" klibine Prestij Müzik sanatçılarından Suavi; ünlü söz yazarı ve Mahsun Kırmızıgül'ün dizilerinden tanıdığımız sanatçının da yakın arkadaşı Tahir Paker ve 1998 Miss Turkey'de ilk onda dereceye giren.CHP genel sekreteri Sinan Yerlikaya'nın kızı Sidal Yerlikaya olmak üzere 3 kişi eşlik etti.

740
BİYOGRAFİLER / Faize Engin ( 1894)- (1954) </B>
« : 10 Haziran 2008, 09:19:24 »
Faize Engin  ( 1894)- (1954) </B>
1894 yılında İstanbul'da doğmuştur. Kocası Ruhi Bey'in gösterdigi anlayış, bu değerli yeteneğin kaybolmamasını sağlamıştır.O devrin müzik ustaları genç kadındaki yeteneği farketmekte gecikmediklerinden, gelişmesinde yardımcı olmakta geri kalmamışlardır. Böylece, tamburu öğrenen Faize Engin, kısa zamanda elde ettiği ustalıkla dikkati çekmiştir. Sadaraban makamındaki ilk eseriyle beste dünyasına da girmiş ve "Bade-i vuslat içilsin kase-i fağfurdan" güfteli ilk bestesi, mükemmellik örneği olarak gösterilmeye hak kazanmıştır. Hatta, bunu bir şaheser olarak kabul eden ustaların sayıları da az değildir. Tambur icracısı olarak tavrı ve yorumlarıyla dikkati çekmiştir.Sanatçının devrinde hemen bütün çevrelerin hayranlığını kazandıran "Kız sen geldin Çerkeş'den" diye başlayan Nihavend makamındaki bestesi hala sık sık tekrarlanmaktadır. 1954 yılında İstanbul'da ölmüştür.
__________________

741
BİYOGRAFİLER / Erkin Koray ( 25.06.1941)
« : 10 Haziran 2008, 09:19:10 »
Erkin Koray ( 25.06.1941)
Erkin Koray ( 25.06.1941) </B>25 Haziran 1941 İstanbul doğumludur.
Annesi İstanbul Belediye Konservatuarı'nda Klasik Batı Müziği piyano öğretmeni olduğundan dolayı ilk enstrümanı piyano oldu. Hatta kendisine sorulduğu zaman:
- "Ben piyano çalmaya nasıl başlamış olduğumu bile bilmiyorum. Bu enstrümanı doğal olarak çalıyorum.Ben gitarcıyım!", der.
Alman Lisesi'nde okurken aynı zamanda konservatuara da devam etti. Gitara başlama tarihi 1956, ilk konser ise (piyanoyla) 29 Aralık 1957 Galatasaray Lisesi'ndedir. O konserdeki repertuarı veriyoruz:
1) Ain't That a Shame - Fats Domino
2) Whole Lotta Shakin' Goin' On - Jerry Lee Lewis
3) Hound Dog - Elvis Presley
4) I'm Walkin' - Fats Domino
5) Don't Be Cruel - Elvis Presley
Bu konser Erkin Koray'ın hayatının büyük bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. O güne kadar Elektronik ve Atom Mühendisi olmak isteyen Erkin, belki kaderin cilvesi, belki de normal netice olarak, kendi tabiri ile "Elektronik Müzik Mühendisi" olur.
O konseri, tam bir ay sonra 25 Ocak 1958 de Eminönü Halkevi, 20 gün sonra Alman ve arkasından Avusturya Lisesi konserleri izler. Ve artık önüne geçilemeyen bir konserler zinciri birbirini takip eder. Gazeteler kendisinden "Rock'n'Roll Kralı" diye bahsediyorlardır artık...
1963 - 65 yılları arası askerlik yıllarıdır. Hava Kuvvetleri Caz orkestrası'nda Gitarist - Solist olarak görevini yapar. Söylediği şarkıların notalarını 14 kişilik orkestraya yazar. "Rock şarkılarını büyük orkestra ile söylemek çok şahane bir olaydı. Neredeyse askere tekrar gideceğim geliyor", diye bahseder o yıllardan...
Askerden sonra "olayı yerinde incelemek" amacıyla doğru Almanya'ya gider. O sırada Beatles'ın da oradan şöhret olmuş olduğu, müziğin kalbinin attığı yer sayılan Hamburg'daki Star Club'da alır soluğu... Her gün en az üç İngiliz grubu çalmaktadır Star Club'da... Onları yakından izler. Bir çoğuyla da tanışır. Amaç Türkiye'de yapılacak olan şeyin hakkını vermektir. Bu arada Hiccups adlı bir Alman Grubu'yla da sahneye çıkmayı ihmal etmez. Ki, daha sonra o grubun basçısı Bernhard Weber'i yanına alarak dönecek ve bu olay Türkiye'de Hard Rock döneminin başlangıcı olacaktır.
Diğer yandan ilk Elektro - Bağlamayı da Şemsi Yastıman'a tarifini vererek yaptırıp, o konuda da bir ilk olur. "Ben sazcı değilim. Saz çalanlara örnek olsun diye yaptım", der ama, sahnede kullanmayı da ihmal etmez.İki yıl sonra, askerden önce yaptığı "Bir Eylül Akşamı" adlı plak (kendi öyle diyor) sayılmazsa, ilk plağını dolduruyor: "Kızları Da Alın Askere - Aşk Oyunu". Onu "Anma Arkadaş, Sana Birşeyler Olmuş, Kendim Ettim Kendim Buldum" gibi 45'lik plaklar takibediyor. (Diskografi bölümünde, çıkmış olan plakların tam listesini bulabilirsiniz)
1971'de Fransa'ya gider, döndüğünde "Yağmur" piyasaya çıkar. 1974'te ise "Şaşkın, Fesuphanallah, Estarabim, Arap Saçı" ile bu sefer başka bir döneme imzasını atar. Sonra uzunca bir yurtdışı seyahati 1975 -1984 yılları arasına rastlar. 1983 yılında Kanada'da bir kız çocuğu sahibi olur. Bu onun dönüş sinyalidir. Çünkü: "Ben çocuğumu en az 18 yaşına kadar Türkiye'de büyütmek isterim", der.
Dönüşten sonra özel durumları yüzünden, "kızı ayağa kalkacak yaşa gelinceye kadar" bir aradan sonra, yine bir İLK'e adını yazdırır: İstanbul Beyoğlu'nda BİLSAK (Bilim, Sanat, Kültür Merkezi) nde ilk Rock Bar açılır.
"Bu da Elli'sinden sonraki ilk ...", diyor kendisi bu işe... Şimdi yüzlerce Rock Bar var Beyoğlu'nda... Orada eşine rastlanmayacak değişik bir formasyonla sahneye çıkar. Önünde klavye ve sırtında gitar...
Her babayiğidin harcı olmayacak bir gösteri yapıyor Erkin Koray sahnede...

HAKKINDA YAZILANLAR

Bir Erkin Koray Kitabı
Münir Tireli, Gökhan Aya
Ada Müzik Kitapları

..varlık yokluk derdini şu kafandan sil bırak densiz işleri de kendini bilgerin şöyle, bir derin nefes al.kaç nefes alacağın var ya, hiç belli değil .-Ömer Hayyam

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx


erkin koray'ın hayatı
Yazan: Önder Ergun

Doğu ile batının en "cilveli" buluşma noktalarından biri olan şehri İstanbul da, 1941 yılının 24 Haziran gününde dünyaya gözlerin açtı. Babası Enver, annesi Vecihe *Koray*'dı. Vecihe hanım; *Erkin*' i, İstanbul belediye Konservatuarında sanat hayatına başlamasının bir yıl sonrasında, otuz dört yaşında dünyaya getirdi. Piyanistliği *ilk* zamanlarda icracı olarak sürdürmekteydi. İstanbul şehir orkestrasındaki müzisyenliği dışında solo konserleri de olmuştur. Nedeni meçhul, bu tür çalışmalarını aza indirgedi ve
hayatını konservatuarda öğretmenlik yaparak devam ettirmeye karar verdi.

İşte bu vakitlerde 1943'te *Erkin*' in, Korkut adını verdikleri kardeşi dünyaya geldi. *Erkin*, beşinci yaşını bitirirken annesinden piyano dersleri almaya başlamıştır. Müzikle beraber büyüyen *Erkin*, Alman Lisesinde okumaya başladı. 1955/1956 yıllarında rock müzikle tanıştı. İki arkadaşıyla beraber rock şarkılarını kendi zevklerine göre çalmaya başlayan *Erkin **Koray* bir tanıdıkları sayesinde konser verme imkanı buldular. 1957'nin 29 Aralık günü Galatasaray Lisesinde *ilk* konserini verdi. Bu konser; hem *Erkin **Koray*' ın sahne hayatına start vermiş, hem de Türkiye' deki rock müziğinin miladını belirlemiştir. *Erkin **Koray*' ın Amerikalı bir asker sayesinde *ilk*elektro gitara sahip olması görüşleri arası ihtilaf olsa da "bir rock müzisyeni" olarak elektrikli gitara sahip *ilk* Türkiye Cumhuriyeti müzisyeni olduğunu söyleyebiliriz.

Mühendislik okumayı düşünen *Koray*, müzikle uğraşmaktan daha çok hoşlanıyor ve git gide okuyacağı okulla ilgili düşünceleri değişiyordu. Büyük bir ihtimalle bu yüzden ailesi ile girdiği tartışma sonucu on yedi yaşında evi terk etti. Birkaç konser daha veren *Koray*, 1958 senesinde yoğun iş teklifi almaya başladı.

*İlk* düzenli programına Moda Rainbow Otelinde çıkmaya başladı. Kısa süre sonra Cadde Bostan Gazinosuna transfer oldu. 1959 yılında 18 yaşındaki * Koray*, klüplerden aldığı cazip teklifleri daha iyi değerlendirmek amacı ile *"Erkin Koray Ve Ritimcileri" *adındaki *ilk* grubunu kurdu.*1962* yılında İstanbul, İzmir ve Ankara klüp çevrelerinde popüler bir hale gelmişti ve *
1962*'nin sonlarına doğru *ilk* plağı *"Bir Eylül Akşamı"* adı altında piyasaya çıktı. O dönemde kentli dinleyicinin hiç hoş gözle bakmadığı Türkçe sözlü şarkı formatıyla marjinal bir çalışma olarak karşımıza çıktı ve bu plak Türkiye'nin *ilk* ciddi rock plağı olarak tarihteki yerini almıştır.

1963'ün baharına doğru askere giden *Koray*, askerliğini 1965 yılının sonbaharında Hava Kuvvetleri Caz Orkestrasında gitarist olarak tamamladı. Kendi deyimiyle Avrupa ülkelerine "felsefe ziyafeti" için çıktı. *Koray*, Aralık 1965'deki dönüşünde karşılaştığı önemli bir durum ise Almanya günlerinden beri makas vurdurmamış olduğu saçlarıydı.

*Koray*, 1966 yılına gelindiğinde iki başarısız hamlede bulundu: Bunlardan biri; "Altın Mikrofon" yarışmasıydı, bir diğeri ise; *"Balla Balla"* adında çıkardığı ikinci plağı oldu. Tekrar klüp çalışmalarına dönen *Koray*, Ocak 1967'de *"Erkin Koray Dörtlüsü"* adındaki yeni grubunu kurdu. İstanbul Plak tarafından fark edilen *Koray* 1967 yılında çok tutulan 45'liği "Kızları da
Alın Askere" yi çıkarttı. Bu çıkışı 1967'de piyasaya sürdüğü "Anma Arkadaş" 45'liği ile devam ettirdi. 1968 yılında artık ülke çapında tanınan biri olmuştur.

1968'de tekrar Altın Mikrofon yarışmasına katıldı. *"Çiçek Dağı"* adlı türküyü düzenleyen "*Koray* dörtlüsü" bu yarışmada dördüncü oldu. Bir süre sonra bu grubu dağıtan *Koray* 1969'un yazında, *"YER ALTI DÖRTLÜSÜ" *adı altında yeni bir grup kurdu ve 1969 yılında bu grubuyla *ilk* plağını* "Aşka Dönüyorum" *adıyla çıkarttı. 1970 yılına yaklaştığında grup ikinci plağını
"Yine Yalnızım" gibi aranjman mantığıyla yaptı. Bir sonraki 45'liği ise "Nihansın Dideden" ile artık kimliğini oturtturmuştu. Bu yıllarda kısa zamanda sesini duyuran Orhan Gencebay ile tanıştı. Sentezleme girişimini benimseyen "Senden Ayrı" adlı 45'liğini, daha sonrada "Kıskanırım" adlı 45'liğini çıkarttı. Bu plakta, en çok ilgiyi plağın arka yüzündeki "ilahi Morluk" adlı parça gördü. *Koray* 1971'in Mayıs ayında dönemin ünlü müzik muhabir Arda Uskan ile Fransa'ya gitti.

Fransa'dan dönen *Koray*, *"Erkin Koray Süper Group" *adında yeni bir grup kurduğunu ilan etti. 1971'in Aralık ayında bu grup *ilk* plağını "Yağmur" olarak piyasaya sürdü. *Koray*, bu plakla arabesk tavrını sürdürüyordu. Arka yüzdeki *"aşka inanmıyorum"* parçası bir hayli ilgi görmüştür ve bu albüm 1972 yılının en çok satan 45'liklerinden biri olmuştur. 1972 yılının Şubat
ayında ise "Sen Yoksun Diye" adlı ikinci 45'liği çıkartmıştır. Plağın arka yüzünde dönemin en çok sevilen parçası *"Goca Dünya"* yer alıyordu. 1972 yılında *Erkin **Koray* Süper Group' un tarihe karıştığını açıkladı. Aynı müzikten hoşlanan bas gitaristçisi Özkan Uğur'u alarak *"TER"* adında yeni bir grup kurdu. Bir Orhan Gencebay bestesi olan *"Hor Görme Garibi"* ile grup 45'liğini dinleyicilere sundu, plağın arka yüzünde* "Züleyha" *adında nefis bir sentez parça kaydetmişlerdi.

TER topluluğu 1973'ün sonlarında sessizce dağıldı. Para sıkıntısı çeken *Erkin **Koray* Mayıs 1973'de "Mesafeler" adlı plağını çıkartmıştır ve bu plaktan üç ay sonra *"STOP! ERKİN KORAY"* adlı yeni grubunu kurmuştur.

1974 yılında çocukluk arkadaşı olan Müge ile evlenen *Koray*, *ilk* kez kendi başına çıkıyor ve istediklerini rahatça ortaya çıkartmak istiyordu. 1974'ün Mart ayında çıkarttığı "Şaşkın" 45'liği ile büyük bir yankı uyandırmıştır. Bu plak *Erkin*'in ikinci büyük çıkışı olmuştur. Elektro sazında mucidinin *Erkin **Koray* olduğuna dair yaygın bir kanaat var. 1974'de yapmak istediği bir çalışma ile çıkışı devam etti. *"Elektronik Türküler","Karlı Dağlar","Sır","Hele Yar".* Kısa bir kayıt molasında yaptıkları ilginç *"Korkulu Rüya*"nın ardından *"Fesupanallah*" ve "*Yalnızlar Rıhtımı*" plağın *ilk* yüzünü oluşturuyordu. Plağın arka yüzünde ise Ürgüplü
Refik Başaran'ın ünlü türküsü "Cemalim" yer alıyordu.

1975 senesinde arabesk tarzında çalışmaya yönelen *Koray*, *"Estarabim*" 45'liğiyle devam etti. 1975 hitleri arasına girdi. Avrupa seyahatine devam eden *Koray* 1976 yılının Mayıs ayında "Arap Saçı" adında bir 45'lik daha çıkarttı.

1976 Temmuzunda *Koray*, "*The Great Error*" adı altında bir grup kurdu. Kervan plakla mukavele imzalayan grup *ilk* 45'liğini Ekim 1976'da "Cümbür Cemaat" adıyla çıkardı. Avrupa turnesine giden grup tutunamadı. *Koray*, Haziran 1977'de *"Erkin Koray Tutkusu" *adı altında bir 45'lik daha çıkardı. Eski dostlarının yardımıyla çıkan bu albümde iki güzel parça, enerjisi ve gitar sololarıyla dikkat çekiyordu. İlki *"Allah Aşkına",* ikincisiise *"Varsın Ekmeğimde, Varsın Suyumda, Yalnız Sen Varsın Hasta Ruhumda".* Politik çatışmaların had safhaya ulaşması, can güvenliğinin tehlikede olması nedeni ve ailevi sebeplerden 1977'de eşinden boşandı ve Almanya'ya gitti. 12 Eylül darbesini yurt dışında öğrenen *Koray*, 1981'in sonlarına doğru ülkeye geri
döndü. Temmuz 1982'de *"Benden Sana"* adlı albümünü çıkarttı. Bu albümünün tutulmamasıyla maddi sıkıntıya düşen *Koray*, Kanada'ya gitti. 1983'ün yazında tekrar ülkeye dönen *Koray*, yeni kaset çalışmalarına başladı. Kayıtları iyi bir stüdyoda yapmak için Almanya'ya giden *Koray*, orada beyin kanaması geçirmiştir. Köln'de tedavisi sürerken 1983 Aralığında yeni *albümü
* "illa ki" piyasaya çıkmıştır. Bu albümde dikkat çeken; *"Deli Kadın","Tek Başına"* gibi iki güzel parça vardı. 1984'de *Koray*, artık TRT ekranlarında görülmeye başladı. 1985'in sonbaharında *"Ceylan"* *albümü* ve*albümü*ayakta tutan *"Çöpçüler"* şarkısı vardı. Bu albümün tutulmasına rağmen korsan kasetçilerden dolayı para sıkıntısı çeken *Koray* H. C. Restaurant adında
bir pizzacıda çalışmaya başladı. 1986 yılının sonbaharında "Gaddar"ı piyasaya sürdü. 1990'lara yaklaşırken gençliğin belirli bir kısmı rock dinlemeye başlıyordu. 1989 yazında *Koray*, en enerjik çalışmalarından biri olan *"Hay Yam Yam*" adlı albümünü çıkarttı. Bu albümünde *"Hayat Katarı*"da *"Hay Yam Yam"* kadar ilgi görmüştür. 1990 yılında "Müzik beni bırakmadıkça,
benim müziği bırakmam söz konusu olamaz" diyen *Koray*, bu yılda manası üzerinde *"Tamam Artık*" adlı albümünü piyasaya sürdü. Bu albümde eski parçaları da bulunuyordu."Öyle Bir Geçer" ve yeni parçası "Hare Krisha" doğu felsefesinin derin etkisi altında kaldığını gösteriyordu. 1991 senesinde Gülhane Parkında verdiği ateşli konserle, genç dinleyicilerini büyülemişti.
Bu konser *"Tek Başına Konser"* adıyla albüm halinde piyasaya sürüldü. Bu arada 1980'lerin ortalarında söylenmeye başlanan *"Rockın Babası Erkin Koray", "Erkin Baba*" gibi tanımlamalar git gide çoğalıyordu. Bundan sonra dinlenmeye çekilen *Koray*, Haziran 1996'da tekrar döndü. *"Gün Ola Harman Ola"* adıyla bir albüm çıkardı, bu *albümü* kaset ve CD formatında piyasaya
sürüldü. *"Akrebin Gözleri","Öfke","Mezarlık Gülleri"* gibi sert rock parçalarının yanı sıra "*Melek misin?", "Mermer gibi*" hoş ve duygusal parçaları toplamıştı. Bu güzel albümün ardından 1998 yılında *"Devlerin Nefesi"* adlı albümünü çıkarttı. Bu *albümü* çıkartmayı düşünmeyen *Koray*'ın son *albümü* (şimdilik) olmuş oldu.

60 yıllık bir dev. Türkiye rock'ının tartışılmaz ismi *Erkin **Koray*, hala bar programlarına ve zaman zamanda konserlerine devam etmektedir.

742
BİYOGRAFİLER / Emine Ünler
« : 10 Haziran 2008, 09:18:56 »
 Emine Ünler
Emine Ünler </B>
Meşeler Gövermiş

Meşeler gövermiş varsın göversin,
söyleyin huysuza durmasın gelsin.
Varmasın kötüye asılsın ölsün,
kötü adam yar ömrünü yok eder.

Ben bilemedim yaylaların yolunu,
saçın uzun bağlasınlar kolumu.
Eğer anan seni bana vermezse,
yemin ettim keseceğim yolunu.

Karaser deresi bükülür gider,
zülüfler gerdana dökülür gider.
Bir yiğit de sevdiğini almazsa,
o yiğidin ömrü sökülüp gider.

Kaynak Kişi: Cemil Orhun - Emine Ünler
Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen
Derleyen: Muzaffer Sarısözen

Xxx

Ay Bulutta Bulutta

Ay bulutta bulutta
mendilim kaldı dutta
kalırsa varsın kalsın
yenisi var sandıkta

Giden ay tutulurmu
bala tuz katılırmı
şu uzun gecelerde
yalınız yatılır mı

Mektepte okuyorum
çuvallık dokuyorum
yar ben seni alırım
anandan korkuyorum

Kaynak Kişi: Emine Ünler
Notaya Alan: Mustafa Özgül
Derleyen: Saadettin Gürhan
xxx

Sabah oldu sabah oldu

Ah sabah oldu sabah oldu, sigaram yanmaz oldu
ah sigaramın dumanından, gözlerim görmez oldu
ah aramıza düşman girdi, yar bize gelmez oldu

Ah ko salınsın nazlı yarim, yar gel akşam üstüne
ah gelen geçen söz ediyor, ben fakirin üstüne

Ah sabahın seher vaktinde, üç güzel suya iner
ah ikisin suyu doldurur, biriside naz eder
ah yeter ey sevdiğim yeter, şimdi horozlar öter

Ah ko salınsın nazlı yarim, yar gel akşam üstüne
ah gelen geçen söz ediyor, ben fakirin üstüne

Kaynak Kişi: Cemil Orhun - Emine Ünler
Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen
Derleyen: Muzaffer Sarısözen

743
BİYOGRAFİLER / Dilhayat Kalfa - (28.12.1739)
« : 10 Haziran 2008, 09:18:41 »
 Dilhayat Kalfa - (28.12.1739)
Dilhayat Kalfa - (28.12.1739) </B>(?- 1740) Klasik Türk musikisi literatüründe Dilhayat Kalfa, Dilhayat Kadın, Dilhayat Hanım gibi isimlerle anılan kadın bestekarlarımızın, Reftar Kalfa'yı ayrı tutuarsak, belki ilki ve en büyüğü olan bu sanatçı hakkında yok denebilecek kadar az bilgimiz vadır. bir kadın olması, yetişmis olduğu çağ ve çağın toplumsal anlayışı göz önünde tutulursa günümüzde bile ses sanatımızda müstesna bir yer alması, sanat içerisnde deha çizgisine yaklaşmasından ileri gelir. Adın da anlaşılacağı gibi bestekarımız sarayda görev yaparak "Kalfalık" (Osmanlı sarayında kadın hizmetlilere verilen sıfat) rütbesine ulaşmış bir kimsedir. Nasıl eğitim gördüğü, hocasının kimler olduğu bilinmiyor. 17. yüzyıldan beri Harem'de bir meşkhanenin bulunduğu, güvenilir hocaların burada ders verdiği bilindiğine göre musiki terbiyesini bu yoldan kazandığı kesindir. Kulaktan kulağa gelen söylentiye göre iyi tambur çalarmış.

ESERLERİ
Evcara peşrev, "Eviç beste-Çok mu figanım ol gül-i ziba hıram için", "Mahur beste- Ta-bekey sinemde ca etmek cefa vü kineye" "Evcara saz semaisi"

744
BİYOGRAFİLER / Deniz Seki </B>Pop Müzik
« : 10 Haziran 2008, 09:18:30 »
Deniz Seki </B>Pop Müzik
Kişisel Bilgiler : İlkokulu Maçka´da, orta ve lise eğitimini Çamlıca Kız Lisesi´nde yatılı olarak okudu. Güzelliğe ve süse oldukça düşkün olan Seki, makyaj ve cilt bakımı üzerine eğitim aldı. Bir yıl güzellik uzmanı olarak çalıştı.

Kariyeri : 1989 yılında TRT İstanbul Televizyonu´nda sunuculuk yaptı. 1990 yılında Melih Kibar´la tanıştı. Ardından reklam jingleları derken şarkıcılığa ilk adımını atmış oldu.Kenan Doğulu, Emel, Ege, Zuhal Olcay, Ferda Anıl Yarkın ve Yaşar´a vokalistlik yaptı. 1995 yılında Pop Show Yarışması´nda kazandığı birincilik ona ilk albümü yapması için bir fırsat sağladı. 1997 yılının Haziran ayında ilk albümü 'Hiç Kimse Değilim' yayınlandı. Bu albümün ilk çıkış parçası, söz ve müziği Sezen Aksu´ya ait olan 'Ahmet' idi ve oldukça tutuldu. Deniz Seki, 2000 yılının başlarında ikinci albümü olan 'Anlattım' ı çıkardı. Seki, bu albümdeki tüm söz ve bestelere imza attı